S O Y L U E D E B İ Y A T

veysel çolak-2


ŞİİR NEDİR ve NASIL YAZILIR? YARATICI YAZMA DERSLERİ -SUNU- (Veysel Çolak)

 

 

   ‘Şiir nedir ve nasıl yazılır?’; bir ad olmanın ötesinde Türk şiiri için öncelikli bir gündemi imliyor aslında. Bu açıdan bakmayacak olanlar, şiire bir tanım aranamayacağını, şiir yazmanın öğretilemeyeceğini söylemekle geçiştirecekler bu aranışı. Benim için şaşırtıcı olmaz bu. Çünkü, Türk şiiri kaç zamandır işi olmayan insanların oyuncağı durumuna indirgenmiş gibi.

 

   ‘Şiir tanımlanamaz.’ Demek yeterli değil. Çünkü var olan her şey tanımlanabilir. Bu durumda, belki de en doğru yaklaşım; bu güne dek yazılagelen tüm şiirlerin tek bir tanımının olamayacağını söylemek. Böyledir de. Bu, aynı zamanda yazılan her şiirin özgünlüğünü beklemek anlamına da gelir. Buradan eylemle, her şiirin bir tanımı vardır ve bunu beraberinde getirir, diyebiliriz. Melih Cevdet Anday ise; “Çıkar yol, şiiri tanımlamaktan vazgeçmektir. Tanım akıl işidir, şiir ise akıl dışıdır.” diyecektir. Oysa bu sözlerde de bir tanım var. Ama sorun bu değil. ‘Şiir nedir?’ sorusuna karşılık olacak bir tanım aramaktan çok; özgün şiirin ne olabileceğini irdelemek öncelenmiştir bu çalışmada. Çünkü Türk şiirinin en çok buna gereksinmesi var.

 

   Gene şiir yazmanın öğetilemeyeceği söylenecektir. Bu yargı doğru gibi görülmektedir; ama henüz yazılmamış şiirler için geçerlidir bu. Yazılmış, okuyucuyla buluşmuş şiirlerin nasıl yazıldığı öğrenilebilir. Bir şiirde doğrudan algılanabilecek bir eylemlilik olarak konu ve toplumsal yaşantının sürtüşmesinden çıkarsanacak etik, felsefi ve siyasi içerikteki insan ilişkilenmelerinin tinsel, düşünsel çatışması olan tema, kolayca kavranabilir. Bu sağlandıktan sonra; bunun nasıl, sözcüklere, bağdaştırmalara dönüştürüldüğü; biçim ve biçeme sokulduğu, giderek bir yapıya nasıl ulaşıldığı kolayca öğrenilebilir. Elbette, bunların gerçekleşmesi özgün bir şiir yazmak için yeterli değil. Bu öğrenilenler uygulandığında, çözümlenen şiirin, ancak aynısı yazılabilir. Çünkü, sadece o şiirin içerdiği ve ürettiği bilgi kullanılacaktır. Gerçek odur ki, her şiir biriciktir ve sadece bir kez yazılabilir. İyimse bir yaklaşımla, zor olmasına karşın, bir şiirin nasıl yazıldığının çözümlenip uygulanabileceğini söylemiş oldum. Ama bugün, bunun da yapılmadığını, şiire yönelik böylesi bir içtenliğin bile yaşama geçirilmediğini belirlemek gerekiyor. Görünen o ki, bunun anlaşılmayışı, her gün biraz daha niteliklerinden ödün verilen bir şiirin yazılmasına neden oluyor. Bu, diğer şiir kılgılarını (pratiklerini) kavrayamamaktan başka bir şey değil. Bunu becerememek, ister istemez, kişinin kendi şiir kılgısını kavrayamamasına dönüşüyor. Bu da, ortalığın, kopyalanmış çirkin şiirlerle dolmasına neden oluyor. Bir başka açıdan bakıldığında, sağlam şiir örneklerini inceleyip onlardan edinilen şiir bilgisine kendininkileri de katıp şiir yazanların birkaçı geçmediği görülecektir. Bu yüzeyselleşmeye, dergilerde yayımlanan şiirlerin üstünkörü okunup onlardan beslenilmesi neden oluyor belki de. Bugün ortaklaşa bir şiir yazılıyorsa, özgünlükten alabildiğine uzaksa şiir, nedeni bu olsa gerek. Yayımlanan onca şiirde, şairinden çok ‘başka şairlerin emeklerini bulursunuz’. Bireysel (özgü) olması gereken ‘şiir deneyi iç içe oluyor ve birbirinin ipuçlarını taşıyor.’ Rahatça denebilir ki, şairlerin çoğunun kendilerine özgü şiir deneyimi ve birikimi yok. “Bir şiir mi, o şiirin deneyi aynı şairin deneyi olduğu kadar, başka bir şairin, bir önceki deneyi de olmuştur.” (Osman Mazlum) Sorun da burada başlıyor zaten. Bu kitap öncelikle yazılagelen şiirin içerdiği bilginin edinilmesi gerektiğini; şiir dili bilincinden yoksun şairlerin (?) şiirlerinden yola çıkarak örneksemeyle yazılan metinlerin şiir olamayacağını, olmadığını savlıyor.

 

   Öte yandan, söz ve anlam sanatları bakımından şairlerin çoğunun bilgi yoksunu olduğunu söylemek hiç de yanlış olmaz. Şiirleri incelediğinde sözcüklerin buluşturulmasını, oluşturulan bağdaştırmaların, kendi için (şiir için) değil, kendiliğinden oluştuğu görülecektir. Şiir bilgisinden, bilincinden yoksunluk, ister istemez, şiir diye sözcük yığınlarının oluşturulmasını getiriyor. Bu da, ritmi, yapısı, biçemi düşünülmüş bir şiirin yazılması olamıyor. Şairin yazarken dilsel incelikleri düşünemeyeceğini söyleyenler çıkacaktır. Bu sav, yazma süreci için doğrudur. Ama o süreç tamamlandığında, şiirin dışındadır şair. Bir nesneye bakar gibi, eleştirel bir yaklaşımla şiirini değerlendirebilir. Onun içerdiği şiir bilgisini ve onda yeni olanı araştırabilir. Ancak bunların varlığı sağlanmışsa, o metne şiir deme hakkı doğar. Bütün bunlar, öğrenilen ve uygulanabilen şiir bilgileridir. Şair bunları bilmek ve uygulamak; bunun sonrasında da kendi farkını üretmek zorundadır. Bu bağlamda, Behçet Necatigil’in bütün şiirleri bir görgü oluşturabilecek şiirlerdir. Denilebilir ki; Necatigil, her şiirini, inceden inceye hesap ettiği söz ve anlam sanatları üzerine kurmuştur. Bugün, bu inceliklerin fark edilmemesi; yazılan şiirlerin geleneği içerip dönüştürememesine neden oluyor. Bu çalışma, şiirin böylesi açmazlarını gidermeye yönelik bir uyarı niteliği de taşıyor elbette. Bu uyarı sadece şairlere yönelik değil; okuyucuyu da içine alıyor. Çünkü, okuyucunun bir şiirle eksiksiz buluşması; bu birikimi edinmesine bağlı. Yoksa şiiri ileriye iteceği yerde, durmadan geri çekecektir. Şiire ilişkin temel terimlerin bilinçsizce kullanılması; aslında, olumsuzlukları yeterince açıklamaktadır. İmge deniliyor, metaphore (eğretileme) deniliyor, konuşmalar ve yazılar bunlarla süsleniyor; ama irdelendiğinde alabildiğine bir kofluk beliriyor söylenenlerde ve yazılan şiirlerde. Bu aranış, sınırlı da olsa, onca eksikliği de gidermeyi amaçlıyor. Söz ve anlam sanatlarından mitlere kadar uzanarak imge oluşturmanın, şiire ulaşmanın olanaklarını araştırıyor. Dilin yaratıcı gücünün nasıl eyleme geçirileceğini bulmaya çalışıyor. Bir iç tartışmanın yedeğinde, yüzlerin şiire dönmesi sağlansın istiyor. Günümüzde yazılan şiirin sorgulanması için verili olana bir itiraza dönüşüyor. Şiir için, şiirden yana olmanın gerekirliliği konuyor ortaya.

 

   Bu çalışma, şairlere bir uyarı elbette. Şiirin incelikleri ile buluşmak isteyen okuyucu içinse, bir anahtar niteliği taşıyor.

 

   Montaigne “Şiirin orta hallisi veya kötüsü için kurallar, ustalıklar bir ölçü olabilir. Ama iyisi, yükseği, harikuladesi aklın kurallarını aşar. Onun güzelliğini tam ve sağlam olarak görenler, bir şimşeğin ihtişamına benzer bir parıltı görmekle kalırlar. Büyük şiir, muhakememizi tatmin etmez, allak bullak eder” diyor. Bu sözlerde imlenen o büyük şiire ulaşmanın biricik koşulu, öncelikle birikegelen şiir bilgisini özümlemek ve dönüştürmek olsa gerek. Şiir bu anlamda eylemli olacak öznelerini bekliyor. Bütün gelecek zamanlarda var olması ve insanı aşkınlaştırması buna bağlı.

 

                                                    * * *

 

   Bu çalışmanın gerçekleşmesinde emeği geçen, kendilerinden çok şey öğrendiğim Şiir Atölyesi öğrencilerine; Melih Elhan’a kocaman sevgi. İyi ki varlar.

 

 

 

 

Veysel Çolak

 

Karşıyaka, 2002-2003

 

(Şiir Nedir ve Nasıl Yazılır? Yaratıcı Yazma Dersleri -Papirüs Yayınları, 2004- adlı kitabın Sunu bölümüdür.)

 

 

 

 

 

   

 

 


 
bugün 562 ziyaretçi (835 klik) burdaydı!
geri git ileri git hakkımda


online
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol