S O Y L U E D E B İ Y A T

günay güner-2



YAZINSAL TÜRLER BAĞLAMINDA DÜZYAZI ŞİİRİN OLANAKLARI (Günay Güner)

 

 

Şiir (sanat) özgürlük işidir. Hiçbir dogmanın, ideolojinin sultasını kabul etmediği gibi, tek bir sanatsal anlayışın, tek türün kalıplarına da bağlanıp kalmaz. Ancak, özgürlükte de temel erek özgünlük ve (şiirin tarihsel anlamındaki gibi) yaratıdır. Belki de bu yüzden; gündelik olmayan anlamıyla Kötülük’e kadar uzanır şiirsel özgürlük. Bataille şöyle der şiirsel yaratı özgürlüğü için: "Bu yüzden, tamamen iyiliğe koşullanmış şu evrende tekdir özgürlük; ama yine de, Kötülüğe dönüşebilmesi için, İyiliği bütünüyle benimsemesi, onu koruyup güçlendirmesi gerekir. Kendisini lanetleyen kişinin de, tam anlamıyla özgür insanın o büyük yalnızlığının güçsüz bir görünümü olarak yansıyan bir yalnızlık düşer payına... “(Bataille, 2001:99)

 

           Bu durumun şiirin doğasından olduğu kadar; yaşam bulduğu, ilişki kurduğu toplumsal koşullardan da kaynaklanan nedenleri vardır. Kimi sanat anlayışlar reddetse bile, toplum ile şiir arasında yadsınamaz etkilenmeler söz konusudur. Ne toplum, ne de şiir durağandır. Her ikisi de sürekli değişim ve dönüşüm içindedirler. Şiir toplumu etkileyip değiştirdiği gibi, toplumsal değişimler de şiiri değişim yönünde zorlar. Yeni toplumsal yapılar, gereksinimler, söylemler, duyarlıklar, ilişkiler eski şiir biçimleriyle karşılanamaz olur. Yeni koşullara yeni biçimler yaratmak gereksinimi doğar.

 

            Yazınsal özgürlüğün ve değişimlerin bir başka yanı daha vardır: O da yazınsal türlerin evrimidir. Her tür kendi içinde ve diğer türlerle olan ilişkileri boyutunda evrim yaşamaktadır. Şiirin kendi içinde yaşadığı evrim; en eski yazın türü olarak; epik şiirden, modern yazında serbest şiire uzanan büyük bir birikimi içerir.

 

            Düzyazı şiir ise bu birikimin en önemli ve çağdaş duraklarındandır. “Bu noktada şöyle bir gelişim şeması öneriyor” Özdemir İnce: “Ölçülü ve uyaklı klasik şiir®düzyazı şiir®özgür koşuk (ölçüsüz şiir) ®düzyazı şiir ile özgür koşuk’un ortak dönemi.”(İnce, 1999: 7)  Düzyazı ile şiirin buluşması önce şiirsel düzyazı biçiminde gerçekleşmiş; ardından düzyazı şiir doğmuştur.

 

            Baudelaire, 1869 yılında yazdığı metinlerinden oluşan ve düzyazı şiirin başyapıtlarından kabul edilen “Paris Sıkıntısı”nın başında bu çalışmasının esin kaynağını Aleysius Bertrand’ın, hele de o zamanlar çok az kişinin bildiği “Gaspard de la Nuit’si olduğunu belirtir. Rus yazınında Ivan Turgenyev’in düzyazı şiir olarak tanınan çalışmalarından söz edilir.(N. Pospelov, 1984:235)   Aleysius Bertrand’ı, dolayısıyla düzyazı şiiri öncelikle Baudelaire ve Mallarme benimsemiş ve işlemiş olmakla birlikte, Lautreamont, Rimbaud, Alfred Jarry, Saint–Pol Roux, Max Jacob, Saint-John Perse, Paul Eluard, Henri Michaux, Rene Char... gibi büyük şairler de düzyazı şiirler yazmışlardır. 1945 sonrası Fransız şiirinde de düzyazı şiirin çok yoğunlaştığını söyleyebiliriz.

 

            Düzyazı şiir nasıl bir gereksinimin sonucudur? Burada da yine yıkıp yeniden yapma eylemini görüyoruz. Camus’nün Lautreamont için dediği gibi, “başkaldıran bir şiir”dir bu...(Camus, 1975:94) Önemli toplumsal hareketlerin ertesine rastlaması anlamında da durum böyledir. 1789 Fransız Devrimi’yle birlikte toprak mülkiyeti egemenliğine dayanan monarşilerin yıkılma dönemine girilmiştir. Bu aynı zamanda ulus devletler ve yurttaş kimliğinin doğuşunu ifade eder. İzleyen dönemler deki makineleşme ve buhar gücünün keşfi ile başlayan, gelişen fabrika üretimi toprak insanlarını feodal esaret ilişkisinden koparıp “özgürleştirmiş”, kentlere akın eden söz konusu işsiz kitleler fabrika üretim koşullarında, kadınıyla, çocuğuyla ucuz işgücü olmuş; işleyen acımasız çarkın dişlileri arasında; yeni kölelik ilişkisi içinde “bireyleşmeye” başlamıştır. İşte tam da bu koşullar noktasında, şiirin yeni biçimleri geliştirmeyi başardığı görülüyor. “Düzyazı şiir klasik şiirin katı ve köhnemiş ölçü ve kurallarının dışına çıkmayı göze aldığı için, hem biçim hem de izlek (...) çoğulluğu bakımından roman, öykü, deneme gibi komşu türlerin egemenlik alanlarına sarkma özelliği gösterdi ve Suzenna Bertrand’ın da dediği gibi çokbiçimli (polymorphe) bir yazı türü olarak ortaya çıktı:”(İnce, 1999:8)  Çünkü, yeni oluşan insan tipi de artık tanımları, sınırları, güvenliği olan insan değildir. Değerleri, alışkanlıkları, gelenekleri çözülmüştür. Güvenlikten yoksundur. Köprüleri yakmıştır. Bir anlamda, bağlı olduğu katı kural ve sınırlar yoktur. Baudelaire’in “Paris Sıkıntısı”ndaki kişi de (flenaur) şaşkın bir halde, kentin ışıkları arasında; adeta sarhoşça, her şeyi çocuk bakışlarıyla ilk kez görerek, modern zamanda, kalabalık arasında dolaşır durur. Bu yüzden olacak; Walter Benjamin ile M. Berman, Baudelaire çağının görüntüsünü en iyi “Kötülük Çiçekleri” ile “Paris Sıkıntısı”nda görürler. “Paris Sıkıntısı”nda şiir patlamaları halinde gelip geçici olanla, kalıcı ve sonsuz olan arasındaki ayrım vurgulanır. Tıpkı modern insanın yaşamını kaplayan önemsiz ve geçici ayrıntılar gibi.(Özcan)

 

            Bu bağlamda düzyazı şiirin etkisi sonucunda şiirin her tür teknik kaygıyı aştığını, kalıpları kırdığını görüyoruz. Yaratıda özgürleşmeyle birlikte şiir, Barthes’in söz ettiği temel özelliği kazandı: Klasik şiirde etki, sözcüklerin, dize(ler)deki diğer sözcüklerle olan ilişkisinden oluşurken; modern şiirin gücü diğer sözcüklerden bağımsız olarak, sözcüklerin tek başlarına yarattıkları çağrışımlarından, birikimlerinden, çok katmanlılıklarından oluşmaktadır. “Klasik dilin (düzyazı ve şiir olarak) düzeni bağıntısaldır. Yani, sözcükler, bağıntılar yararına olabildikçe soyutturlar. Hiçbir sözcük kendiliğinden yoğun değildir; bir nesnenin varla yok arasındaki belirtisidir; bir bağlantı yoludur daha çok.”(Barthes, 1987:50-51)

 

 

            Şiir kuramı üzerine yapılan çalışmalar düzyazı şiirin gelişmesine önemli katkılar sağlamıştır. Jean Cohen düzyazı şiiri eksik bir şiir olarak düşünür. Şiirin dizeli olması gerektiğini savlar. Doğallıkla bu görüş fazla kabul görmemiştir. Riffaterre düzyazı şiirde dizenin yerine geçen, onun işlevini yerine getiren şeyleri araştırmıştır. Ona göre “şiirsel düzanlatımı (düzyazı şiir yerine kullanılıyor GG) belirleyen şey, betikte bir yerine iki işlevle yüklü bir anayapının varlığıdır. Tüm şiirlerde olduğu gibi burada da anayapı, bir yandan anlamlaşımı üretirken, bir yan dan da biçimsel bir değişmez üretir. (...) Dizilişlerin birbiri içine girmiş olması şiiri düzanlatımdan ayırır.” Ayrıca niteliği belirleyen ana unsur, üretken yapının kendi içinde terimler çelişkisi taşımasıdır. Dizeli şiir ile düzanlatım şiiri arasında ayırımı şöyle açıklıyor Riffaterre: “... Dizede altyapıya boş verilebilir ya da ölçünün anayapısı betiğin anayapısıyla koşullanmaz: Tüm saymaca dizgeler gibi ölçüsel anayapı da betikten önce vardır. Düzanlatım şiirinde hazır biçimlerin yerine, şiire özel olarak uyarlanan bireysel bir dil biçimi geçer. (Vurgular benim GG) Bu şiir, kendisini belirleyen ve kendisi ile tözdeş bir değişmezden doğduğuna göre, bu değişmez sürekli, bütünsel ve eksiksiz bir tutarlılık sunar.”(Yalçın, 1991:184-190-197-198) Görüldüğü gibi düzyazı şiir başarılması daha zor bir şiir türüdür. Barthes’in yaklaşımı tekrar anımsanınca; sözcüklerin öz güçlerinden yola çıkılarak kurulan, başlı başına yazınsal yaratıyı gerektiren,  yeni ve bağımsız bir şiir alanı söz konusudur.         

 

            Türk şiirinde de düzyazı şiir çalışmaları Batı’yla hemen hemen eş dönemlerde  ortaya çıkmış olmakla birlikte; yeterli yoğunluğa ulaşamamıştır. Bu alandaki en bilinen adlar Halit Ziya Uşaklıgil ve Mehmet Rauf (Siyah İnciler)’tur. Cumhuriyet döneminde ise düzyazı şiire olan ilgi artmış, Melih Cevdet Anday, İlhan Berk, Edip Cansever, Enis Batur gibi büyük şairler türün güzel örneklerini dilimize kazandırmışlardır.  Son dönemlerde ise bu yapının en yetkin örneklerini Ergin Yıldızoğlu’nun şiirlerinde görüyoruz. Belki de çağımızı sarsan çatışmaların tam merkezinden dünyayı ve şiiri gözlemlediğinden olacak; benzersiz bir şiiri, çağının özelliklerini de yansıtarak başarıyla oluşturuyor.

 

            Günümüzde şiir artık türlerin birlikteliğinden yola çıkan, çağın olağanüstü keskin tartımını içeren, adeta bir senfonik bütünlük ve çeşitlilik taşıyan bir yarıda olmalıdır. Aksi durumda yeni yazılanlar, doruktaki örneklerin çok altında kalır ki, böyle bir şiire de gerek yoktur.

 

KAYNAKLAR:

 

Barthes, Roland                   1987        Yazı Nedir?, Hil Yay.

 

Bataille, Georges                 2001        Baudelaire, Çağdaş Fransız Edebiyatı Eleştiri Seçkisi içinde, (Haz: Tuna Ertem), Kültür Bak.

 

Camus, Albert                      1975        Başkaldıran İnsan, Bilgi Yay.

 

İnce, Özdemir                      1999        Aleysius Bertrand ve Düzyazı Şiirin Doğuşu, Aleysius Bertrand’ın Gaspard De La Nuit adlı kitabına önsöz, Gendaş Yay.

 

N. Pospelov, Gennadiy        1984        Edebiyat Bilimi, Bilim Sanat Yay.

 

Özcan, M. Emin,                                  Paris Sıkıntısı’nda Modern Yaşamın Ressamı, DTCF

 

Para, Jean Baptiste              2003       Gerard Mace İle Söyleşi Düzyazıya Düşen Şiir, Kitaplık Der. S.64

 

Yalçın, Mehmet                    1991       Şiirin Ortak Paydası: Şiirbilime Giriş, Cumhuriyet Üniversitesi Yay.

 

Günay Güner

 

(Şair Çalışıyor-Le poete travaille dergisi’nde yayımlanmıştır.)

 

 

 

   

 

 


 
bugün 323 ziyaretçi (492 klik) burdaydı!
geri git ileri git hakkımda


online
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol