S O Y L U E D E B İ Y A T

Rainer Maria RİLKE

Rainer Maria RİLKE (1875-1926)

4 Aralık 1875 yılında Prag'da doğdu. Bir süre askeri okulda okuduysa da sağlık nedenleriyle ayrıldı. 1892'de Prag'a gitti, Alman Edebiyatı ve Sanatı ile Hukuk eğitimi gördü. Bu sırada ilk şiirlerini yazdı, edebiyat çevrelerine girdi. 1896'da doğduğu şehri terk edip Münih'e geçti. Orada Lou Andreas-Salome ile tanıştı ve aşık oldu. Onunla birlikte değişik ülkelere yolculuklar yaptı. Lou'dan ayrıldıktan sonra Clara adlı bir heykeltraşla evlendi. Parise gitti Rodin'le ve Baudelaire'le tanıştı. Baudelaire'den oldukça etkilendi. İtalya'ya geçti. Yaşamında yolculuklar ve şiir yan yana gezmeye başlamıştı.

1910 yılında Thurn-und-Taxis Prensesi, onu Duino şatosuna davet etti. Kuzey Afrika'ya ve Mısır'a yolculuklar yaptı. 1919 yılından sonra sık sık İsviçre'ye gitti ve Muzot şatosuna yerleşti. Hasta olan Rilke, ömrünün son üç yılında Fransızca birkaç şiir yazdı ve Paul Valery'den Almanca'ya tercümeler yaptı. 29 Aralık 1926'da Valmont, Montreux de öldü. Burada nesnenin plastik özünü yakalamaya çalıştığı ve nesne-şiir olarak bilinen yeni bir lirik şiir üslubu geliştirdi. Yarım yüzyıllık yaşamını sanata adamış olan Rilke, şairliğinin yanısıra sanat üstüne denemeleri ve öyküleriyle de geniş yankı uyandırdı.

Yapıtları:
Hayat ve Şarkılar (1894)
Koruyucu Tanrılara Sungu (1895)
Şimdi ve Ölüm Saatimizde (tiyatro oyunu, 1896)
Yabani Hindiba (1896)
Düşlerle Taçlanmış (1896)
Geliş (1897) Armağansız (Öykü, 1898)
Hayatın Kenarında (Öykü, 1898)
İki Prague Öyküsü (Öykü, 1899)
Onuruma (1898)
Görüntüler Kitabı (1901)
Saatler Kitabı (1905)
Yeni Şiirler-I (1907)
Yeni Şiirler-II (1908)
Meryem'in Hayatı (1913)
Duino Ağıtları (1922)



Şiirlerinden Örnekler :

HER ŞEY BÜYÜYÜP

Her şey büyüyüp güçlenecek yine bir gün:
sular dalga dalga hep, karalar düzgün
ağaçlar kocaman, duvarlar küçücüktür;
vadilerdeyse güçlü, çok yönlü, görürsün
bir çobanlar ve çiftçiler soyu büyür.

Yok artık kiliseler, Tanrı’yı kuşatan
kaçkın kuşatır gibi, sonra çığlıklar atan
bir tutsak ve yaralı hayvanmış gibi Tanrı-
artık bütün evler açıktır her gelene
ve her yerde bir özveri geniş alabildiğine
belirler aramızdaki davranışları.

Beklemek yok artık, bakıp durmak öteye;
ölümün bile hakkını vermek özlemine
yer var ancak; ve elleri yadırgamasın diye
bizi, bilmeye dünyayı bütün bütüne.

Çeviri: A. Turan Oflazoğlu


İSPANYOL RAKKASESİ

Elinizde henüz çakılmış ama alevlenmemiş
beyaz bir kükürt kibrit gibi
her yana ateşten oklar fırlatır
sonra halka halka dizilmiş
sabırsız seyirciler ortasında raksa başlar.

Ateş genişler ve bir anda alev kesilir rakkase.

Bakışlar tutuşturur saçlarını da
ve birden kıvrak bir çeviklikle, bir işveyle
döner yelpaze gibi etekleri alevde
çıplak kolları uzanır havada gergin
çıngıraklı bir yılan gibi ürkek.

Ve sonra daraldıkça daralır ateşten çember
toplayıp bir yumak gibi fırlatır alevi uzaklara
öyle bir gurur, öyle bir öldürücü bakışla
ve seyre dalar uzanıp yere kudurmuş, çılgın
alev git gide köpürür, o sürdürür böylece görkemini.

Fethetmiş artık, kendinden emin
tatlı gülümseyişlerle kalkıp selamlar yağdırır
küçük ve çevik ayaklarla söndürürken alevi.

Çeviren: Osman Türkay


BUDUR BENİM ÇABAM

Budur benim çabam, bu:
adanmak özlem çekerek
dolaşmaya günler boyu.
Güçlenip genişlemek derken,
binlerce kök salarak
kavramak hayatı derinden-
ve ortasından geçerek acının
olgunlaşmak hayatın ta ötesinde,
ta ötesinde zamanın!

Çeviren: A. Turan Oflazoğlu


GERİZEKALININ ŞARKISI

Yolumda değil onlar. (Bu yolda) olmama onlar izin veriyor.
Derler ki hiçbirşey olmaz bana.
Ne kadar iyi.
Hiçbir şey olmaz. Ruhülküdüsten akar
tüm şeyler, o özel hayaletin çevresine
gelirler ve giderler(bilirsiniz)-,
ne kadar iyi.

Hayır, gerçekten düşlememeliyiz bunun
tehlikeli olacağını.
Elbette kan vardır.
En sertlerindendir kan da. Sert taş gibi.
Artık sürdüremeyeceğimi düşünüyorum bazen-,

(Ne kadar iyi)

Oradaki şu güzel topa bak:
her yerde olduğu gibi kırmızı ve yuvarlak.
İyi ki öyle olmasını sağladın.
Çağırsam gelir mi bana?

Dünya ne kadar tuhaf görünür,
karışgan ve kırılgan, uzak ve yakın:
dostça, biraz belirsiz.

Türkçesi: M.KANSU


AĞIR SAAT

Kim ağlarsa şimdi dünyada bir yerde,
nedensiz ağlarsa dünyada,
bana ağlar.

Kim gülerse şimdi bir yerde geceleyin,
nedensiz gülerse geceleyin,
bana güler.

Kim giderse şimdi dünyada bir yere,
nedensiz giderse dünyada,
bana gider.

Kim ölürse şimdi dünyada bir yerde,
nedensiz ölürse dünyada,
bana bakar.


KOMŞU TANRI

Hayatımı genişleyen halkalar içre yaşarım ben,
nesneler üzre açılan birim birim.
Sonuncuyu, belki, başarmak gelmez elimden;
fakat denemek isterim.

dönerim çevresinde Tanrı'nın, o eski kulenin gece gündüz
dönerim binlerce senedir;
doğanmıyım ben, fırtına mı, bilmem henüz,
yoksa bir büyük şarkı mıyım nedir...


BAŞTAKİ

Sonsuz özdeyişlerden yükselirler
Sonlu eylemler zayıf çeşmeler gibi,
Vaktinde ve titreyerek eğilirler.
Bizde her zaman sessiz duranlar oysa,
Mutlu güçlerimiz, gösterirler
Kendilerini bu dans eden gözyaşlarında.



BİRİNCİ AĞIT

Haykırsaydım, kim duyardı beni, melekler
Katından? Ve ansızın bassaydı bile
İçlerinden biri beni bağrına: Yok olurdum onun
Daha güçlü varlığı karşısında. Çünkü güzel olan değil başka bir şey
Korkuncun başlangıcından, ancak katlanabildiğimiz ona;
Hayranız ona, kayıtsızca küçümsediğinden
Bizi yok etmeyi. Her melek korkunçtur.
Ve tutar kendini, yutkunurum çağrışını
Karanlık ağlayışımız. Ah, kime gereksinim
Duyabiliriz ki? Meleklere değil, insanlara değil;
Ve farkına vardılar bile hayvanlar, kendi sezgileriyle
Hiç de güvenlik içinde olmadığımızın
Anlamlarla oluşturduğumuz bu dünyada. Bize kalan belki de
Bir ağaç, yokuşun başındaki her gün yeniden
Görebileceğimiz; belki de biz kalan, geçmişin sokakları;
Ve çeke çeke uzattığımız bağlılığı bir alışkanlığın,
Bize yapışıp kalmış; öylesine yapışmış ki, kopmak bilmiyor.
Bir de gece, gece, evrenle dolu rüzgar
Yüzümüzü kemirdiğinde-, kime kalmaz ki, o özlenen,
Yumuşakça hayal kırıklığına uğratan, bir kalbi
Alt etmeyi bekleyip de. Yoksa gece, sevenlere daha kolay midir?
Ah, ne çare, örttüler yazgılarını birbirleriyle.
Bunu bilemez misin hala? Fırlat kollarından boşluğu
Karışsın soluğumuz evrene; belki de kuşlar içlerinde
Hissedecekler zenginleşen havayı uçarlarken.

Evet, baharların gereksinimi vardı sana. Beklemişlerdi bazı
Yıldızlar senden, onları hissetmeni. Yükselmişti
Bir dalga geçmişten, ya da
Geçerken açık bir pencerenin önünden
Verivermişti kendini sana bir keman sesi işte tüm bunlar görevindi
Ama başarabildin mi? Değil miydin hala
Beklentilerin dağınıklığında, müjdelerken her şey
Sana bir sevgiliyi? (Nerede alıkoymak istiyorsun onu,
Kapından büyük, yabancı düşünceler
Girip çıkarlarken ve sende gecelerken sik sik.)
Ama özlüyorsan, şarkında sevenleri anlat.
Ölümsüz değildir yeterince onların bu ünlü duygusu.
Onları anlat şarkında, neredeyse kıskandığın; o terkedilmişleri,
Daha fazla sevebildiklerini sandığın tatmin edilmişlerden. Başla
Yeniden, hiç erişilmez o övgüye
Düşün: o kahramanları, yok olmayı her zaman
Bir bahane sayan varolmaya ve onlarin son doğuşlarını,
Ama alır sevgilileri yorgun doğa
İçine yeniden, sanki bir ikinci sevgi yaratma gücü
Yokmuşcasına. Düşündün mü Gaspara Stampa’yı (1)
Yeterince? Öyle ki, bir genç kız da
Sevgilisini yitirmiş, örnek alarak
Bu seven kadını: ben de onun gibi olsaydım diyebilsin.
Zamanı gelmedi mi, bu en eski acıların bize
Daha faydalı olmalarının? Zamanı gelmedi mi, seven bizlerin
Sevgiliden ayrılmasının ve bunu heyecandan titreyerek başarmasının:
Titrek kirişi yenen bir ok gibi, fırlarken tüm hızıyla
Olduğundan daha fazlasına erişmek için. Çünkü yok kalmak diye bir şey.

Sesler, sesler. Dinle, kalbim, tıpkı yalnızca
Ermişlerin dinlediği gibi. Öyle ki, o dev çağrı
Kaldırdı onları yerden. Ama onlar
O doğaüstü kişiler, sürdürürlerdi diz çökmeyi aldırmadan:
İşte böylesine kulak vermişlerdi. Sanma ki, dayanabilirdin

bugün 28 ziyaretçi (123 klik) burdaydı!
geri git ileri git hakkımda


online
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol