S O Y L U E D E B İ Y A T

hulusi geçgel



İKİNCİ YENİ ŞİİRİNİN ÇEVRESİNDE ECE AYHAN (Hulusi Geçgel)

 

 

İkinci Yeni, Cumhuriyet dönemi şiirimizin en çok tartışılan hareketlerinden birisidir. Garip’in koyduğu ve zamanın gittikçe yıprattığı yasaklara bir tepki olarak doğmuş ve farklı dünya görüşlerine sahip sanatçıların şiirlerini haftalık Pazar Postası gazetesinde toparlamalarıyla bir akıma dönüşmeye başlamıştır. Öncüleri arasında İlhan Berk, Oktay Rifat, Turgut Uyar, Edip Cansever gibi daha önceki şiir anlayışlarına uygun kitaplar da yayımlamış şairlerin yanı sıra; Cemal Süreya, Sezai Karakoç, Ece Ayhan gibi ilk kez bu hareketle duyulan yeni isimler de bulunmaktadır.

 

Bu şiir hareketi, daha ilk örneklerinde görülen farklı sözdizimi, sözcük deformasyonu, soyut / kapalı anlatımı ve kimi öncülerinin kaleme aldıkları poetik nitelikli yazılarıyla bugüne kadar süren yoğun tartışmaları da beraberinde getirmiş, kimileri tarafından modern Türk şiirinin önemli bir atılımı olarak kabul edilirken, kimileri tarafından da “bir skandal” olarak değerlendirilmiştir.

 

Ece Ayhan, ilk şiirini yayımladığı 1954’ten bu yana İkinci Yeni içinde yer almış ve gerek şiirleriyle, gerekse yazılarıyla bu şiir anlayışının oluşmasında ve gelişmesinde önemli katkıları bulunmuş bir sanatçıdır. Hareketin “İkinci Yeni” olarak adlandırılmasına karşı çıkmış; “sivil şiir”, “sıkı şiir” ya da “kara şiir” adlarından birinin daha uygun olacağını savunmuştur. Önerdiği adlardan da anlaşılacağı üzere Ece Ayhan, daha çok toplumcu gerçekçi sanat anlayışını savunanlarca kendilerine yöneltilen “yaşamdan kopuk şiir”, “kaçak şiir” suçlamalarının tersine, toplumsal hayatın her yönünü sorgulayan bir şiir anlayışını benimsediklerini iddia etmektedir.

 

Ece Ayhan, “Belki genel geçerliliklere aykırılık taşıyan bir tanım olabilir” uyarısında bulunarak kendi şiir tanımını ise şöyle yapmaktadır: Bence şiir denilen şey, dilde bir ‘nesnel karşılıklar’ toplamının ‘şiir kütüğü’ne çakılmasıdır (Ece Ayhan, 1996: 59).

 

“Nesnel karşılık”, Eliot’un kullanıp yaydığı bir terimdir. Aşk, acıma, sevinç gibi duyguların, varlıklar arasındaki karşılıklı ilgileri sezebilme yeteneğine sahip olan sanatçı tarafından somutlaştırabileceği nesnel bir varlıkla anlatılmasını ifade etmektedir (Akalın, 1984: 201). Ece Ayhan da, bu terimden hareketle, toplumsal yaşamdaki deyimler, kavramlar, tamlamalar bir yana bırakılarak şiirde her şeyin “somut bir karşılığı”nın bulunması gerektiğini, aksi takdirde şiire ulaşılamayacağını savunmaktadır.

 

Modern Türk şiirinde Tanzimat edebiyatıyla başlayan yeni biçim arayışları, Cumhuriyet döneminde büyük atılımlar göstermiştir. Şairlerin genel olarak, artık geleneğin önlerine koydukları kalıplardan kurtulup içerikle biçim arasında sıkı bir bağlantı kurma çabası içine girdikleri ve “her yeni öz, biçimini de beraberinde getirir” ilkesinden hareket ettikleri görülmektedir. Fazıl Hüsnü Dağlarca, Behçet Necatigil, Sait Faik Abasıyanık gibi sanatçılarda görülen dilin kendisini de bir konu olarak ele alma anlayışı, İkinci Yeni’den sonra yaygınlık kazanmıştır.

 

Dilin kendisini de bir “konu” olarak gören İkinci Yeni sanatçıları, şiirde dilin de dönüştürülmesi gerektiğini savunmuşlardır. Sözcük-sözdizimi deformasyonuna ve uzak çağrışımlı imge örgüsüne dayalı söyleyiş özellikleriyle, çok şiddetli tepkilere maruz kalmışlar ve okur kitlesini şiirden uzaklaştırdıkları gerekçesiyle uzun süre bu tartışmaların odağında yer almışlardır.

 

Batının özellikle sembolizm ve sürrealizm akımlarından etkilenen İkinci Yeni sanatçıları, bu akımların okura anlam boşlukları bırakan dil kullanımlarından da esinlenerek kapalı bir anlatım tarzını şiir dillerinin karakteristik özelliği haline getirmişlerdir. Okurun şımartıldığını, sarsılması gerektiğini düşünmüşler ve okur tarafından anlaşılma endişesi de taşımadıklarından, Garip şiirindeki konuşma dilinin tersine, alışılmadık söyleyişlere yer vermekten kaçınmamışlardır.

 

İkinci Yeniciler, şiirin en önemli öğelerinden biri olarak imgeyi görmüşler ve Garipçilerin şiirden kovduğu imgeye kapılarını sonuna kadar açmışlardır. Şiirlerinin en belirgin özelliklerinden biri olan kapalı anlatım ve soyutlamayı, büyük oranda imgenin yardımıyla gerçekleştirmişlerdir. Garipçilerin ve Toplumcu Gerçekçiler’in tersine, şiirin bir şey anlatmak için yazılmadığını savunmuşlar ve şiiri bir görüntü (imge) sanatı olarak kabul etmişlerdir. Anlamdan uzaklaşan şiir, ondan “beklenen coşkuyu, etkiyi” ise, imgeyle sağlayacaktır.

 

Ece Ayhan da, şiirin imgeyle kurulduğunu, onsuz hiç bir şeyin anlatılamayacağını savunmakta ve şiiri bir “imgeler sanatı” olarak görmektedir. Duyumların birer temsilcisi olan imge, onun şiirini kuran temel malzemelerden biridir ve şiirleri gücünü daha çok bu özgün hayallerden almaktadır. İmge yapılarını şiirlerinin tema özelliklerine göre kuran sanatçı, Bakışsız Bir Kedi Kara’da Tanzimat’tan bu güne uzanan zaman dilimi içinde masalsı bir atmosfer yaratmak üzere gerçeküstü görüntülere dayalı imgeler oluştururken; günün sorunlarının işlendiği Devlet ve Tabiat’ta ise, gerçek görüntülere dayalı imgeler kurmuştur.

 

İkinci Yeni şiirinin en belirgin özelliklerinden birisi de, alışılmamış bağdaştırmalara çok sık yer verilmesidir. Bu şiir hareketi üzerine yapılan tartışmalarda “anlamsız” şiir suçlamasının bir dayanağını da, birbirinden uzak çağrışımlı sözcüklerin bağdaştırılması oluşturmuştur. Ece Ayhan da, okuyucuya yeni tasarımların sunulmasında önemli roller yüklediği imge, sembol ve benzetmelerin yanında, daha başka tasarımların da aktarılmasını sağlayan alışılmamış bağdaştırmalara çok sık başvurmuştur.

 

Şiirde yeni anlatım biçimleri elde etmek amacıyla, “yeni sözcükler türetmek, değişik cümle türleri kurmak” yoluyla iletişim dilinde sapma’lara gitmek, şiirin bütün dönemlerinde görülebilen bir özelliktir. Bir etkileme ve anlatımı güçlendirme öğesi olarak çok sayıda şairin başvurduğu bu anlatım yolu, İkinci Yeni sonrası şiirimizin önde gelen özelliklerinden birini oluşturmaktadır.

 

Şiirde alışılmamış bağdaştırmalar yoluyla, “geniş bir düşünce-tasarım-duygu-görüntü yumağı” oluşturulması ve “göstergelerin ustaca, özgün bir biçimde” bağdaştırılması amaçlanmaktadır. Böylece şiir, yaratılan değişik tasarımlarla birlikte okuyana / dinleyene bir duygu ve düşünce zenginliği yaşatmakta ve güçlü bir anlatıma erişmektedir.

 

Ece Ayhan’ın şiirini güçlü kılan etkenlerin başında, oluşturduğu özgün imgeler gelmektedir. Bu imgelerin en belirgin özelliği ise, İkinci Yeni’nin diğer şairlerinde de görüldüğü gibi, “alışılmamış bağdaştırmalar”la aktarılmasıdır. Uzak çağrışımlar sağlayan göstergeler seçilip bir arada kullanılarak şiirleştirmeye gidilmiştir.

 

Ece Ayhan, ilk iki kitabı olan Kınar Hanımın Denizleri ve Bakışsız Bir Kedi Kara’da Garip ve Nâzım Hikmet şiirine bir tepkinin uç örnekleri de sayılabilecek şiirlerini toplamıştır. Şiirde “rastlantısal anlam”ın denemeleri olan bu ürünler, biçimden hareketle kurulmakta ve anlamı onun denetimine bırakmaktadır. Devlet ve Tabiat’tan sonraki evrede ise, dil özellikleri yönüyle İkinci Yeni’den kopulmamakla birlikte, içeriğin biçimle beraber ele alındığı görülmektedir.

 

Ece Ayhan, düzyazı şiire de yöneldiği 1965’ten sonraki dönemde, şiirde musikiyi mümkün olduğu kadar arka plâna atmaya, hatta atonal müzik kuramından hareketle, tamamen silmeye çalışır. O, sözcüklerin seslerinden çok anlam yapılarıyla ilgilenir. Yakından takip ettiği sinema sanatının da etkisiyle, sanatın özünün sessiz çekilmesinde yattığını düşünmektedir. Dili ve anlatımı kurguların verdiğini, dolayısıyla sesin fazladan bir şey olduğunu savunur. “Sessiz çekim” ve “kurgu”, sinemaya ait terimlerdir. O, sinema sanatının teknik desteğiyle şiirini görüntüyle kurmakta ve okurdan bu görüntüleri algılayarak zihninde sese çevirmesini beklemektedir.

 

Bakışsız Bir Kedi Kara (1965)’ya kadar olan dönemde, Ece Ayhan’ın sözcük yinelemeleri yoluyla dize içlerinde bir dil musikisi oluşturma çabası içinde olduğunu şiirlerinden bazı alıntılarla örneklendirebiliriz:

 

“esrikmiş herhal bahçe bahçe çiçekleri olan ablam”

 

“bir ölü macar cambaz buldu beni buldu beni”

 

“kinleri gibi renk renk”

 

“açın pencereleri açın”

 

“cam gibi cam gibi”

 

“ama yok ne olur ağlama böyle ama yok”

 

“şunun şurasında tramvaysız, çocuk olmak turunç olmak”

 

“yavaş yavaş çürüyor”

 

“Vedha Vedha Vedha ne diyordu (diyordu ki)”

 

“bizi kullanıp kullanıp duruyormuş”

 

“bir soluk var yaşıyor uzak uzak”

 

“şarkılara şarkılara düşen kadınlar var şarkılarında”

 

 

 

 

Sanatçının düzyazı şiire de yöneldiği Bakışsız Bir Kedi Kara (1965)’dan itibaren ise, şiir dilinin musikiden yararlanmak bir yana, sözcüklerin rasgele oluşan ses benzeşmelerini dahi gizlemeye çalıştığı görülür. İkinci Yeni şiirinde başından beri ton dışılığın (atonallik), bakışımsızlığın (asimetri) ve ses kakışmasının (dissonans) uygulandığını söyleyen Ayhan, insan kulağına hoş gelmediği gerekçesiyle, “uyumsuz” notaların bu bileşiminden toplumcu gerçekçi eleştirmenlerin ve sanatçıların hoşlanmadıklarını düşünmektedir.

 

Kapalı bir anlatımın arkasında sosyal konulara yer veren ve hiç müstakil bir aşk şiiri yazmayan Ayhan’ın şiiri genel olarak lirizmden ve musikiden yoksun bir söyleyişe sahiptir. Açıklamalarında da görüldüğü gibi, bu, bilinçli bir dil kullanımıdır ve onun üslûbunun belirgin özelliklerinden birisini oluşturur. “Şiir geldi kelimeye dayandı” parolasıyla söz’den kelimeye yönelen İkinci Yeni şairleri, aynı zamanda kelimelerin fizyolojik seslerini de bırakarak zihinsel bir ses arayışına girmişlerdir.

 

Ece Ayhan, daha ilk şiir kitabı olan kitabı Kınar Hanımın Denizleri’nden itibaren kendisine özgü bir biçim arayışı içine girmiştir. Kitapta yer alan 27 adet şiirden sadece 5 tanesinin dize sayısı eşit bentlerden (iki adet dörtlük; birer adet ikilik, üçlük ve beşlik) oluşmaktadır. Diğer şiirler, dize sayısı karışık bentlerle kurulmuşlardır. Kitapta yer alan şiirlerin tamamında, bentlerin ilk dizelerinin baş harfleri büyük, diğer dizelerin baş harfleri ise küçük yazılmıştır.

 

Sanatçı, ikinci kitabı Bakışsız Bir Kedi Kara’da düzyazı şiire yönelir. Bu biçim değişikliğinin, bir metin ilişkisi içinde bir araya getirilen şiirlerin özüne en uygun kalıp arayışından kaynaklandığı düşünülebilir. Yaşadığımız dünyanın gerçeklerini masalsı bir dünya atmosferi içinde gizemli bir dille anlatan bu şiirler, böyle bir içeriği taşıyabilecek kalıbı düzyazının geniş söyleyiş olanaklarında bulmuştur. Şair, nesir söyleyişine düşmemek için, hemen tamamı devrik, kısa cümleler kurmuş, zengin çağrışım olanağı sağlayan çok sayıda imge kuruluşuna yer vermiştir. Eser, biçim bakımından nesre daha yakın dursa da, devrik cümlelerin temin ettiği ahenk ve imgelerin sağladığı yoğun çağrışım alanıyla şiirselliği yakalamıştır.

 

Bakışsız Bir Kedi Kara (1965) ve Ortodoksluklar’da (1968) dizelerin “kısıtlayıcı” işleyişinden yakınarak düzyazı şiire yönelen sanatçı, dize kuruluşlu şiirden de vazgeçmemiş, Devlet ve Tabiat (1973) ile Zambaklı Padişah (1981) kitaplarında her iki biçimi de kullanmıştır. Çok Eski Adıyladır (1982) ve Son Şiirler (1993) kitaplarında yer alan şiirler ise, düzyazı formundan oluşmaktadır.

 

Üçüncü şiir kitabı olan Ortodoksluklar da, yine düzyazı biçimiyle kurulmakla birlikte birtakım yenilikler içermektedir. Bakışsız Bir Kedi Kara’daki şiirlerin tamamı büyük harflerle yazılmış başlıklar taşırken, bu şiirlere başlık yerine Romen rakamlarıyla I’den XXVII’ye kadar rakamlar verilmiştir. Birbirinden rakam-başlıklarla ayrılan şiirlerin taşıdıkları sıra numaraları, bir bütünün parçaları olduklarını göstermekte ve konu birliğine işaret etmektedir. Şiirlerin hemen tamamı (I ve VII numaralılar hariç), ikişer satırlık paragraflarla kurularak düzyazı biçim yumuşatılmaya ve dize kuruluşuna yakın bir biçim elde edilmeye çalışılmıştır.

 

Her kitabında biçim bakımından bir yenilik arayışı içinde olduğu görülen Ece Ayhan, 1973’te yayımladığı Devlet ve Tabiat ya da Orta İkiden Ayrılan Çocuklar İçin Şiirler’le birlikte yeniden dize kuruluşlu şiire yönelmiştir. Bu şiirler, birer başlık taşımakla birlikte, bentlerin başına koyulan rakamlarla, bir biçim yeniliğini de getirmişlerdir.

 

Sanatçının beşinci kitabı Zambaklı Padişah’ta, yeniden Romen rakamlı başlıklardan oluşan dize kuruluşlu şiire yöneldiği görülmektedir. Ancak bu kitapta yer alan romen rakamlı 32 adet şiirden 13’ü, tek dizelik biçimleriyle hemen dikkati çekmektedir.

 

     Ece Ayhan, altıncı kitabı Çok Eski Adıyladır’daki şiirlerinde, o zamana kadar geliştirdiği bütün biçim özelliklerini bir arada kullanmıştır. Kitapta yer alan 42 adet şiirin her biri ikişer adet başlık taşımaktadır. Bunlardan biri, büyük harflerle verilmiş müstakil bir isim, diğeri de kitabın sonundan başına doğru ilerleyen Romen rakamlarıyla verilmiş bir sıra numarasıdır. Her şiirin bentleri, ayrıca Arap rakamlarıyla da numaralandırılmıştır.

 

Onun son şiir kitabı Son Şiirler’de, ilk kitabından beri toparlayarak getirdiği biçim özelliklerini bir arada kullandığı görülmektedir. Düzyazı şiir formunda yazılan bu şiirler, az sayıda satırdan (dizeden) oluşan paragraflara (bentlere) bölünmüşlerdir. Şiirde “dize”nin çok önemli olduğunu belirten sanatçının tamamen “dizleri kırılmış” şiirler yazmaktan kaçındığı ve şiirini nesir cümlesi ile dize arasında bir biçimle kurduğu söylenebilir. Son şiirlerinde de, her şiirin müstakil başlığı bulunmakta ve şiirlerin bentleri Arap rakamlarıyla numaralandırılmaktadır.

 

Onun şiiri -Devlet ve Tabiat’tan itibaren göndermelerin günümüz Türkiye’sine yönelmesinden kaynaklanan bir algılama kolaylığı görülse de- her dönemde kapalı bir anlatıma sahiptir. Adeta özel bir sözlüğü andıran sözcük dünyası ve sözdizimi aşılabildiği takdirde, okurun karşısına zengin anlam katmanları çıkmaktadır. Genel olarak İkinci Yeni şiirine yöneltilen anlamsızlık suçlamalarının çoğu, okurun bu dil engelini aşarak anlam katmanlarına ulaşamayacağı itirazlarından doğmuştur. Bu itirazlarda, anlamı “anlamsızlığa” kadar serbest bırakan kuramsal açıklamaların ve bu yolda yazılan çok sayıdaki şiir örneklerinin rol oynadığı da unutulmamalıdır.

 

Ece Ayhan, şiirlerinin önemli bir kısmını birbirinden bağımsız eserler olarak değil de, bir kitaptaki metni meydana getiren parçalardan biri olarak yazmıştır. Ortodoksluklar, Zambaklı Padişah ve Çok Eski Adıyladır kitaplarında toplanan şiirler başlık yerine numaralar taşımakta ve bir konu etrafında bir araya gelerek bir metin oluşturmaktadır. Her biri başlık taşımakla birlikte birbirinden sıra numarasıyla ayrılan Çanakkaleli Melâhat’a İki El Mektup kitabında yer alan şiirleri de bu kategori içinde değerlendirmek mümkündür. Kendisiyle yapılan bir görüşmede, “uzun bir zamandan beri niçin yeni şiir yayımlamadığı”nın sorulması üzerine Ayhan, “Şiirlerimi bütünlemek için. Bir alışkanlık oldu bende. Hepsini bütünleyene kadar parçasını yayımlamıyorum” (1993: 140) cevabını vermiştir. Bu özelliklerinden dolayı onun şiirlerindeki temaları, şiir kitaplarına göre belirlemek daha doğru bir yaklaşım olacaktır.

 

Kınar Hanımın Denizleri: Ayhan’ın 1959’da yayımlanan bu ilk kitabında yer alan şiirler; tarihe, coğrafyaya, ekonomiye göndermeler yapmakta ve Meşrutiyet sonrası devlet hayatının yakın tarihimizde yaşanan olayları, anıları sunulmaktadır.

 

Bakışsız Bir Kedi Kara: Ece Ayhan’ın “sıkı şiirlerim” dediği düzyazı şiir serisidir. Bu şiirlerde günümüz insanının sorunları, korkuları masalsı bir dünya atmosferinde dile getirilmektedir.

 

Ortodoksluklar: Bu eserde, ad olarak Romen rakamlarının verildiği XXVII adet şiir bulunmaktadır. Tarih göndermesinin öne çıktığı bu şiirlerde, “eski İbrani metinlerinden ve Bizans tarihinden derlenmiş” malzemeyle, bir anlamda “insanlığın acı çekme tarihi” yazılmaya çalışılmaktadır. Şiddet imgelerinin öne çıktığı bu kitapta yer alan şiirler, göndermelerin hangi tarihsel anlatılara olduğunu çözmeyi zorlaştıran, neredeyse olanaksızlaştıran bir kurguya sahiptir. Bozulmuş bir gramerin taşıdığı belirsiz göndermeler kimi özel adları ve eylemleri öne çıkarmaktadır.

 

Devlet ve Tabiat ya da Orta İkiden Ayrılan Çocuklar İçin Şiirler: Onun okurla iletişim kurabildiği ve Yort Savul, Mor Külhani, Meçhul Öğrenci Anıtı gibi tanınmış şiirlerinin bulunduğu kitabıdır. Devlet-birey ilişkilerinin, toplum sorunlarının irdelendiği, politik şiir anlayışının öne çıktığı bu şiirler, daha çok bugünün Türkiye’sine göndermeler yapan temalarının okura yabancı gelmemesi nedeniyle, diline rağmen, sanatçıyı daha geniş bir okur kitlesiyle buluşturmuştur. 1973 Türkiye’sinin toplumsal ve politik çalkantılarını yansıtmaktadır. Ancak, bu şiirler Nâzım Hikmet çizgisinde sürdürülen politik şiir anlayışının tamamen dışında bir anlayışın ürünüdürler. İkinci Yeni’yle gelen dil ve üslûp özellikleri korunmuştur.

 

Çok Eski Adıyladır: Ece Ayhan’ın, “Kırka yakın insan yılını bulan yazı yaşamımda varabileceğim en yetkin ve en sıkı bir kitabımdır ve tabii en karamsar da!” (1993: 137) dediği kitabıdır. Eserde, “tarihi düzünden okumaya ayaklanmış çocuklar”ın sözcüsü olarak sondan başa doğru sıralanmış 42 düzyazı şiir bulunmaktadır. “Meclislik” sözcüğünü, “bir minyatürde figürlerin istifi” anlamında kullanan sanatçı, eserinin alt başlığını “Meclislikler, Minyatürler” koymuştur. Eserde yer alan şiirler, “bir minyatürde figürlerin istifi” misali, zincirleme tema birliği oluşturmaktadırlar. Genellikle Osmanlı dönemine göndermelerin yapıldığı bu şiirlere, “tarihin düzünden okunma”ya çalışıldığı politik nitelikli tarih okumaları da denilebilir. Şair, tarihteki iktidar oyunlarını ve bu oyunların devlet ve toplum hayatına yansıyan olumsuz etkilerini öne çıkarmaktadır.

 

Zambaklı Padişah: Bu kitapta toplanan şiirler, Ece Ayhan’ın tersinden yazıldığını iddia ettiği tarihi, düzünden yorumlama çabası olarak görülebilir.

 

     Çanakkaleli Melâhat’a İki El Mektup: “Dışta bırakılanların, hal ve gidişi sıfır olanların, yasaklananların” şiirini yazdığını söyleyen Ece Ayhan, Cumhuriyet’e bir de, hayat kadını olan “Çanakkaleli Melâhat”in gözüyle bakılması gerektiğini savunmaktadır. Ona göre “Melâhat”, devletin karşısında olmadığı gibi içinde de olmayan “sivil” bir kahramandır.

 

Son Şiirler: Ece Ayhan, 1993’te yayımlanan Son Şiirler kitabının aslında “Son Sivil Şiirler” olması gerektiğini, “son” sözcüğünü kendisinin unuttuğunu belirtmektedir. Yakın tarihimizin sosyal ve kültürel hayatına ironik bir bakışı açısı getiren şiirlerden oluşmaktadır.

 

Ece Ayhan, ünlü İngiliz ekonomist Ricardo’nun, “Kasabadan en uzakta bulunan ‘son tarla’nın ürünü, o ürünün piyasadaki fiyatını belirler” rant kuramını âdeta bir yaşam felsefesi haline getirmiş ve “Düşüncede de, resimde de, şiirde de böyledir ve bence çemberin en ucunda olunmalıdır” sözleriyle edebiyata taşımıştır. Sanatçı, “Bir şeyler yapılmak isteniyorsa, sınır çarpışmaları ya da marjinallik göze alınmalıdır” ilkesinden hareket etmekte ve şiirde olduğu gibi düşüncede de, sınır çarpışmalarından yana olduğunu belirtmektedir (1993: 214).

 

O, yaşamın her alanında yaptığı sınır çarpışmalarını şiirine de taşımış bir sanatçıdır. Farklı bir sözdizimi, sözcük deformasyonu; soyutlamaya, kapalı anlatıma hatta anlamsızlığa yönelme; uzak çağrışımlı sözcüklerin bağdaştırılmasından doğan çözülmesi güç imgeler kurma gibi üslûp özellikleri şiirde ve dilde gerçekleştirdiği marjinal yeniliklerdir.

 

Şiirde biçimle içeriğin ayrılmazlığını bilinçle uygulayan şairlerin başında gelen Ece Ayhan, “kapalı şiir” ile “anlamsız şiir” kavramlarının birbirine karıştırılmasının zararını en çok görenlerden biri olmuştur.

 

KAYNAKÇA:

 

Akalın, Sami L.(1984): Edebiyat Terimleri Sözlüğü, İstanbul: Varlık Yayınları, 6. Baskı.

 

Ece Ayhan (1993): Şiirin Bir Altın Çağı, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 1. Baskı.

 

Ece Ayhan (1996): Dipyazılar, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 1. Baskı.

 

 

 

 

Hulusi Geçgel

 

(izedebiyat.com'dan alınmıştır)

 

 

 

   

 

 


 
bugün 409 ziyaretçi (600 klik) burdaydı!
geri git ileri git hakkımda


online
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol