Toplumcu şiir ve eleştiri. İkisi yan yana geldiğinde, önce şunun altını çizmeli: Her alanda olduğu gibi, toplumcu şiir alanında da eleştirisiz olmaz. Eleştirisiz kalan bir toplum, bir sanat, bir insan ne kendini tanıyabilir, ne de içinde bulunduğu koşulları aşıp gelişim gösterebilir. Bir benzetmeyle vurgulamak istersek, kapısı penceresi kapatılmış, içine uzun süre girilip çıkılmayan bir odayı göz önüne getirelim. Yeniden açıldığında, o yaşamasızlık kokusu nasıl çarpar burnumuza. Kapalı kalmanın ürettiği o yarı küflü, yarı çürük koku. Eleştirisiz kalmış bir sanattan da aynı kokunun gelmesi olağan.
Toplumcu şiir ve eleştiri. İkisi yan yana geldiğinde, şunların altını çizmeyi de unutmamalı: Her alanda olduğu gibi, toplumcu şiir alanında da eleştiri yöneltenlerin kimisi karşıtlar arasındadır, kimisi de yandaşlar. İster karşıtlardan ister yandaşlardan gelsin, eleştirilerin kimi yararlı olur, kimi de bulanıklık yaratmayı, bu bulanıklıktan yararlanıp kafaları karıştırmayı amaçlar ya da bunun böyle olmasına yol açar.
Toplumcu şiir ve eleştiri. İkisi yan yana geldiğinde, önce karşıtların yıllardır dillerinden düşürmediği, yazılarında sık sık karşımıza çıkardığı eleştirilerden birkaçını anımsayalım. Karşıtlar, toplumcu şiirin lirikliğe sırt döndüğünü, şiirsellikten yoksun olduğunu, evrensel temalar yerine güncelin bugün var yarın yok sınırları içinde boğulduğunu, yarına kalmak için gerekli olanı yerine getirmediğini ileri sürerler. Bunu genellikle örnekler üzerinde durarak, çözümlemeler yaparak değil, şiir sorunlarına değinir gibi davranarak dile getirirler. Eleştiri türünün çerçevesine yerleştirmeden, bir çeşit gözdağı niteliğinde.
Karşıtların gözünde, şiirsellik en önemli değerlerden biri. Hatta belki de her şey bir yana, o bir yana. Nedir o, nasıl tanımlanır diye sorarsanız, açık bir yanıt bulamazsınız. Bunca önemli olan bir değer onlara göre karşıtıyla vardır. “Toplumcu şiirde olmayan” diye tanımlamaya kalkabilirler. Soyut şiirin, örtük şiirin, dizeye dayanan ya da çağrışımlarla örülen kurgucu şiirin taşıdığı bir değerdir şiirsellik.
Karşıtların gözünde, evrensellik de bir başka önemli değer. Nedir derseniz, yine karşınıza birtakım temaları, birtakım duyguları çıkarırlar. Aşk gibi, ayrılık gibi, ölüm gibi. Çünkü bunlar, yüzyıllardır yaşanan, değişmeyen duygulardır, temalardır. Bundan sonra da insan yaşamında yerini, önemini koruyacaktır.
Karşıtların gözünde, şiirin en önemli amacı kalıcılıktır. Onlara göre, şiiri değerlendirirken yarına kalma ölçütüyle sınamak gerekir. Şiir tarihi, onlara göre, ağızları sulandıran örneklerle doludur. Yarına kalmış şiirleri bir bir saymak onları heyecanlandırır, en tıkanık anlarında bile ne yapar yapar o şiirleri sayacak soluğu bulurlar. En ciddileri bile, hangi ozandan hangi şiirin yarına kaldığına ya da kalacağına bir bilmece meraklısı kadar zaman ayırır.
Oysa karşıtların görmediği ya da görmek istemediği, şiirselliğin olsun lirikliğin olsun bir kalıba, bir tanıma sokulamayacağı. Bir başka deyişle, şiirsellik denen şeyin bütün zamanlarda, bütün toplumlarda, bütün sanat anlayışlarında ortak olamayacağı. Bir Dede Korkut, bir Rimbaud, bir Karacaoğlan, bir Brecht şiirselliğini birbirinden ayrık düşünmek gerekeceği. Çağrışımlara dayalı kurgucu bir şiirle yalın bir şiirde lirikliğin ayrı ayrı karşımıza çıkacağı.
Aynı biçimde, toplumcu şiire gözdağı vermeye kalkanların sandığı gibi, evrenselliğin birtakım duygularla, temalarla açıklanamayacağı da ortada. Yüzyıllardır yaşanan, değişmeyen duygular, yüzyıllardır işlenen temalar bir evrensellik göstergesi olarak sunulduğunda, gerçeğin böyle olup olmadığı sorulmalı. Değişik çağlarda, değişik toplumlarda, hatta aynı toplumun içinde değişik sınıflarda bir duygunun aynı olup olmadığı. Dolayısıyla, işlenen bir temanın aynı biçimde ele alınıp alınamayacağı. Önemli olanın temalardan değil, gerçeklikle kurulacak ilişkide alınacak tavırdan kaynaklandığı.
O çok bel bağlanan, ağızlardan düşürülmeyen kalıcılığa gelince, karşıtlarca bir öbür dünya varsayımı gibi tasarlandığı çok açık değil mi? Öbür dünyada yaşamak gibi, ozan öldükten sonra yapıtının okunması ile kalıcılığın bir tutulduğu. Toplumcu şiire bu açıdan güvensizlik duyanlar, bu güvensizliği yaymak ve tutundurmak isteyenler, işlevci bir şiirin kalıcılığı yarın okunmakta değil, işlevini bugün yerine getirmekte gördüğünü elbet anlayamazlar.
Toplumcu şiir ve eleştiri. İkisi yan yana geldiğinde, yandaşların neler ileri sürdüğü de gündemimizde olmalı.
Kemal Özer
|
|
|
|
|