|
1/ Böyle bir başlık altında yeni bir şeyler söylemek mümkün mü?Şiir tarihimizin her yeni döneminde şiirin toplumsal işlevinden ve yükümlülüğünden hareketle öncelikli sorun,şiirsel söylemde anlamın ne olduğu etrafındadır.Bu ana eksenle bağlantılı biçimde imge,açıklık-kapalılık,şiirde sözcüğün önemi,ses,biçim,ritim,şiirsel zaman-mekan kurgusu gibi konular hep tartışılagelmiştir.
Elbette her sanat disiplini,özellikle kırılma dönemlerinde kendi malzemesinin imkânlarını genişletmek üzere içerdiği öğelerin kurgudaki yerini,önemini,ifade gücünü gözden geçirir.Kimilerini öne çıkarır,kimilerini aşar,kimi öğelerin ilşkilerini yeni boyutlara taşır.Bütün bu devinimin dönüp dolaşarak çökeldiği biçim,alımlama sürecini canlı kılmak üzere estetik imgeler üzerinden kurgulanan anlamın kendisidir. Biçimsel kurgu halinde beliren yeni gerçeklik,o disiplinin malzeme imkanlarının düzenlenişinden ibarettir ve anlamını orada işaretler.
Kabaca özetlenen bu hattın,modern sanatta dil meselesiyle kesiştiğini söylemek bile fazla.Dolayısıyla bu hat doğru kavranmadan,başka bir anlatımla bu hattın tanımladığı zihinsel süreç yaşanmadan, meseleyi bir bilgi düzeyi olarak görmek yanıltıcı olur. Görme /duyma biçimiyle ilintili halde bir Bilme Biçimi meselemiz vardır ve Bilme Biçimi farklı insanların Dil’de buluşmaları zaten imkansızdır.
Bu nedenle bir sanatçı kendi bilme biçimini diğer sanat disiplinleri üzerinde de deneyerek sorguladığında,bir sanatsal öğenin resim veya müzikteki karşılığını aynı sağlamlıkta şiirde de bulur,bulabilmelidir.
2 / Şiirsel söylemde anlam nedir?Bir söylemi şiirsel kılan dilsel deneyimin ne olduğu sorusuna verilecek yanıt,şiirsel anlamı da açıklayacaktır. Oysa dili bir işaretler toplamı olarak algılayan bir zihin,onu basit bir iletişim koduna indirger.Gerçekliği belirtme noktasında dilin bir anlam iletkeni de olduğu açıktır;ama gerçekliği dönüştürme ve yeniden kurma sürecinde dil,asıl insani boyutuyla belirir:Dil aynı zamanda ve esas olarak anlam kurucudur.
Marks’ın ‘gerçeklik insana dışsal,nesnel bir gerçeklik değildir;insan tarafından bilinç aracılığıyla biçimlendirilir’ saptamasını anımsayalım.İnsan bilincinin ve faaliyetinin örgütlendiği esas alanın Dil olduğuna dair önemli bir işarettir bu. Fazlasını Marks’tan beklemek elbette haksızlıktır;ama dilbilimi günümüz verileriyle kavrayan bir Marksistin dil-anlam ilişkisini nereye taşıyacağı son derece açıktır.Kant Estetiği sonrasının yeni Estetik Metafiziğinden Psişik Görelilik kuramına kadar sözün anlamla dalaştığı her süreç,dilin kendi malzemesi içinden hareketlenerek gerçeği yeniden biçimlendirdiği kerteler halinde yaşanmıştır.
Gündelik iletişimde kullanılan dil,gerçekliğin her yeni biçimlenişinde dışardaki bir anlamı işaret eder.Dışardaki bu anlamı yakalayan insan zihni,aracılık eden dili de tüketir ve onu bir daha dönmemek üzere bırakır. Gündelik dilin gidimliliği içinde kişi,o dili kullandığının farkına bile varmaz;dilin taşıdığı anlam yalındır,nesnel gerçekliği işaret eder,uzlaşılmış bir gösterge sistemi halinde sürekli tüketilmek üzere örgütlenir.
3/ Oysa gidimsiz bir halde örgütlenen estetik dil,biçimlediği yeni gerçeklik olarak kendi kendini işaret eder. Bu nedenle alımlayıcı zihin orada kalır,çünkü estetik sürecin çökeldiği bir deneyimdir orası; biçimsel ve anlamsal tözün birbirinde eridiği biricik,benzersiz insani deneyim. Bütünüyle estetik malzemenin imkanlarıyla,o malzemeyi dışlayan her türlü müdaheleden kaçarak, alımlama sürecinin işlerliğine bırakılmış bir kerte.
Şiirsel söylem alanıyla sınırlı konuşursak; dilin sentaktik örgütlenişi içinde beliren imgeler,yalnızca kendilerini işaret ederek,her okuyanda ve okumada yeniden biçimlenip şiirin yazılış sürecini sonsuza ertelerler. Okurun yaşam ve bilinç içeriğine uyarlanabilme kapasitesi ölçüsünde hep yeniden üretilirler. Şiirin derin yapısında yoğunlaşan bu anlam örgütlenişini,dilin günlük kullanımı kavramak olanaksızdır. Bilinç,kendi üretim dizgesiyle şiirsel anlama tepki veremediğinden;sezgi,bilinçaltı,toplumsal bellek,dilsel yaşantı gibi diğer düzeylerde hareketlenme başlar. Anlamı,somut kapsamıyla ele alınan bir dil ürünü halinde yakalamaya çalışan,umutsuz çabasının karşılığında yalnızca konuya sokulabilir.
4/ Malzemesinin gündelik kullanımdaki dille aynı tözden olması nedeniyle şiir başta olmak üzere,bütün sanatsal anlamlandırma çabalarının çöktüğü yer tam da burasıdır. Anlamla buluşma çabasının gerektirdiği estetik donanımdan (dilsel/biçimsel çözümleme ) yoksun alımlayıcı,somut bir kategori olan ‘konu’nun ardına düşer.
Mimetik temsil halindeki konu,bireysel ve bölünmez niteliğiyle kendini ele verirken,anlam,aynı konunun farklı mimetik temsillerinde yeniden üretilebilir,soyuttur ve bölünür.
V.N.Voloşinov,Marksizm ve Dil Felsefesi kitabında (çev.M.Küçük,Ayrıntı Yay.2001) Konu/Anlam meselesiyle ilgili şunları söyler : ‘Konu,sözcelemi doğurmuş olan somut,tarihsel bağlamın anlatımıdır.(....) Dilsel biçimler (sözcük,biçimbilimsel ve sözdizimsel yapı,ses,vurgu,vb. ) ile birlikte ortama ait etkenlerin belirlediği sözcelem bağıntısıdır konu. Bir sözcelemin konusu somuttur:sözcelemin ait olduğu tarihsel an kadar somut. (....) Konuyla birlikte ya da konunun içerisinde aynı zamanda bir sözceleme ait olan anlam da vardır. Konudan ayrı olarak anlamdan,sözcelemin tekrarlandığı tüm örneklerde yeniden üretilebilir ve değişmez kuralların tüm boyutlarını anlıyoruz.’ (sh. 167)
Voloşinov,konuyla anlamı mutlak,mekanik bir sınır çizgisiyle ayırmanın yanlışlığına da işaret ederek,geçişli bu iki düzeyden birinin olmadığı yerde diğerinden söz edilemiyeceğini belirtir. Ancak,hemen şunu da yazar: ‘Konu,dilsel anlamlandırmanın en üst,gerçek sınırıdır;özünde ancak konu kesin bir şeyi kasteder.Anlam,dilsel anlamlandırmanın alt sınırıdır.Anlam,özünde hiçbir şeyi kastetmez,yalnızca potansiyelliğe sahiptir,somut bir konu içerisinde bir anlamı olma olanağına sahiptir.’
Buradan kalkarak varılan ilk sonuç,konuyu ancak aktif anlamanın kavrayacağıdır. Aktif anlama nedir? Yine Voloşinov’a göre: ‘Herhangi bir hakiki anlama,doğası gereği diyalojiktir.Anlam,sözcükte ya da konuşucunun ruhunda ya da dinleyicimim ruhunda ikamet etmez.Anlam,konuşucu ile dinleyici arasında tikel bir ses kompleksi malzemesi yolıyla üretilen etkileşimin sonucudur.Anlam,yalnızca iki farklı uç birbirine tutturulduğunda meydana gelen elektrik kıvılcımı gibidir.’ (sh.170)
5/ Dilin en üst kullanım biçimi olan şiirde,sözcüğün dinamizmi ve kesinlikle ele geçirilemez belleği nedeniyle anlamın değişim potansiyeli sonsuza uzanır.Sözcükle nesnesi arasında kurulabilecek sayısız bağlantı,şiirsel söylem ortamında kendini yeniden üreterek,gerçekliğin yepyeni bir biçimlenişi için örgütlenir.
M.Bahtin,Karnavaldan Romana (çev. Cem Soydemir,Ayrıntı,2000) adlı çalışmasında,sözcüğün diyalojik süreçte,her türlü sanatsal düzyazıda kendi biçemsel profilini ve tınısını şekillendirdiğini belirttikten sonra ,şiirsel söylemdeki sözcük/nesne ilşkisini şöyle açımlar : ‘Şiirsel imgedeyse etkinliğin tümü,yalnızca sözcükle nesne arasındaki oyundan ibarettir.<sözcük,el değmemiş,hala dile gelmemiş bir mahiyet taşıyan nesnenin tüketilemez zenginliği ve çelişkili bolluğu içine dalar; bu nedenle kendi bağlamının sınırları dışında hiçbir şeyi var saymaz’ (sh. 54)
Şiirde imge örgütlenmesi,anlamın dildeki bu yapısını daha da güçlendirerek,dilin düz kullanılışına dönüşmesi imkansız bir hareketliliğe yol açar.Bu,şiirin anlamsızlığı demek değildir;tam tersine,anlamın dile zaten soğurulmuş teknik yapısının daha da karmaşık bir işleyişle estetize edilmesidir. Şiirin konusunun açıklanmasına dönük yazılar,şiirsel anlam dediğimiz düzeye ilişemeden kendini tüketir.
Robert Scholes’un dediği gibi :’Aynı anda hem eşsiz,hem de anlaşılabilir olan metin yoktur.Anlam hiç durmayan bir mekiktir;bir yanda yapıtın diliyle,öte yanda yapıtın İÇİNDE OLMAYAN (abç) ama yapıtın gerçekleşmesi için gerekli olan bir bağlamlar ağı arasında sürekli bir gidiş geliş...’(Structuralism in Literature )
5/ Şiirsel söylemde anlamın daha da hızlanan bu işleyişini imgelemde karşılayamayan şiiir yazıcı,şiirin konusuna dair düzyazının kodlarıyla yığdığı dizelerini somut,derhal tüketilen niteliğiyle ortalama okura kolayca ulaştırır.Burada dille hesaplaşarak onun imkanlari içinden estetik düzeyi kotarmak bir yana,bu imkanlar daha işin başında tüketilmiştir.
Modern şiir,bu tükenişi aşmak ve okuru da şiirin yaratılış sürecine dahil etmek üzere ,bu noktada geleneksel şiirden kopar. Başka bir söyleyişle,Modern Şiirin niçin bir Dil meselesi olduğu ve şiirle ilgili kırılma noktalarında niçin sürekli olarak okurun anlaması meselesinin öne çıkarıldığı tam da buradan konuşulmalıdır.
Şiirsel anlamın şiirin yüzey yapısındaki kurgulanışı ve buradan derin yapıya yönelişi,elbette sentaktik öğelerin döğru işletilişiyle mümkün.Oysa şiirsel konu /anlam sorununun dilbilim ve anlambilim açısından çözümlenmesi ve dilin şiirsel kodlar içinde karşılanması öngerektir. Bunun sözcük,ses,dize,ritim,şiirsel mekan,zaman ve dilin iç diyalektiği üzerinden geçirilerek şiire giydirilmesi sorunu,bütün bir Modernitenin resimden müziğe,heykelden mimarlığa ana sorunsalıdır. Ama bütün sanat disiplinlerinde aşağı yukarı çözülmüş olan Anlam meselesi,malzemesinin gündelik iletişimde de kullanılan DİL olması bakımından,şiirde hala gereğince anlaşılamadı.Geleneksel vezinlerle ve gündelik konuşma dilini kullanarak sıradan okurun tüketimine sunulan bir söylemin Modern Şiirimizi yorucu ve bıktırıcı tartışmalarla işgal etmesini önlemek üzere :Şiirin toplumsal işlevi,imge,biçem,biçim,dize, sözcük,gerçeklik,nesneyle ilişki ve benzeri başlıklar altında konuşulan her şeyi Dilbilimin,Anlambilimin,Göstergebilimin vb. kodları ve kavramları içine çekmek gerekiyor.
Şiirin ve şairin yalnızlığını azaltacak,şiir okuruna saygılı bir şiir ortamı için düğümün bu noktadan kurcalanması gerekiyor.
Şiirde anlam meselesini resimle,heykelle,kavramsal sanatla ve özellikle müzikle ilintili olarak konuşmayı ve şiirsel öğeleri diğer sanat disiplinlerinde sınayarak Modern Şiiri ele geçirme çabasını başka bir yazıda sürdüreceğiz.
Celâl Soycan
|
|
|
|
|