S O Y L U E D E B İ Y A T
veysel çolak
DİLSİZ ŞİİR (Veysel Çolak)
Kullanılan sözcüklerin hakkını vermezseniz, dil dışı bir şiir yazmaktan kurtulamazsınız. Onca zamandır eleştirilmemesine karşın bir türlü adı konamayan sorun budur işte. Şiirde sözcükleri temel anlamları dışında kullanmak, onlara yeni anlamlar (yan anlamlar) kazandırmak, elbette gerekli. Şiirsel derinliğe varmak bu tutumla olanaklı çünkü. Şairler bunu düşünecekleri, bu doğrultuda aranışlara girecekleri yerde görevi olan bir sözcüğü (ilgeç, bağlaç, ünlem) görevi dışında kullanarak şiire varmak istemeleri, dilin dışına düşmelerine neden oluyor. İkinci Yeni’nin çirkin örneklerinden gözlenen bu durumun şimdilerde çoktan aşılması gerekirdi. Ama bu yapılmıyor nedense. Görevi olan sözcüklerin içerdikleri olanakların henüz çok azı kullanılmışken, onların geçersizliğini düşünmek dile yapılmış büyük bir haksızlık değil mi? Böylesi bir tutumun verili dilin dışına çıkmakla hiçbir ilgisi yok. Alışılagelmiş söz dizimlerini değiştirmek, yeni bir düşünme/algılama biçimi önermek şiirin amacıdır elbette. Ne yazık ki, yapılan bu da değil. Neyse... Örnekler üzerinde gitmek daha sağlıklı olacak:
Biz bir şairi şiir yazsın için ölümle korkuturuz dom !
(Ece Ayhan, Bütün Yort Savul’lar, sf. 231, YKY, 1999)
Kimse tanımasın için onları
şairler kimi sözcükleri yok
ettiler
(Gülten Akın,Uzak Bir Kıyıda, sf. 25,YKY, 2003)
Ben bir kıvılcım çaksın için
ovarken bileğimi
bir sığırcık sürüsü müydü
beni ürküterek göğsümden
havalanan.
(Yücelay Sal, E dergisi, Ağustos 2002, s.41)
Bu dizelerde geçen için (uçun, üçün, içün, için) sözcüğü (ilgeç) adlardan sonra, sıfat ve fillerden önce kullanılarak, onların söz içinde diğer öğelerle ilişkisini kurar ve verilmek istenen anlamın oluşmasını sağlar. İçin sözcüğünün Türk edebiyatında bu görevinin dışında kullanıldığını gösteren bir örnek olmasa gerek. Aşağıdaki cümlelerde için ilgecinin kullanılışı örneklenmiş buna bağlı olarak da karşılanan anlamsal görevi ayraç içerisinde belirtilmiştir:
Neler yapmadık şu vatan için. (uğruna, yoluna), Bu kitabı kütüphaneden on beş gün için aldım. (süre), Bu çiçekler için kaç lira ödeyeceğiz? (karşılık olarak, karşılığında), Bu şapka annem için büyük. (oranla, göz önünde tutulursa), Nâzım Hikmet için dâhi diyorlar. (hakkında), Bizim için değişik bir insandı. (kendince, düşüncesince, göre), Sizin için bir şiir kitabı aldım. (özgü, ayrılmış), Tatil olduğu için annesine gitmiş. (...den/...dan dolayı, ötürü), Düşüncelerimi söylemek için geldim. (amaç), Başarmak için bütün gücüyle çalışıyordu. ( maksat, erek). Bu cümlelerde geçen için sözcüğünün yerine diye sözcüğünü koyarak okursanız çok güleceğinizden eminim. Örneğin, “Bizim için değişik bir insandı.” cümlesi ; “Bizim diye değişik bir insandı.” biçimine dönüşecektir. Neyse...
Yukarıdaki dizelerde, şairler adlardan sonra kullanılması gereken için sözcüğünü çekimli bir eylemden sonra kullanmayı yeğliyor. Üçünün de dilsel mantığı aynı. İçin sözcüğünün cümle içinde yüklendiği görev açık; diye sözcüğü ise iki yargıyı (cümleyi) sebep bildirerek birbirine bağlamak gibi bir görevle sınırlı. Buna karşın için sözcüğü yerine diye sözcüğünü kullanmanın; bir gerekliliği, bir açıklaması olmalı; ama yok. Dizelerde bu görülemiyor. Bu değiştirmenin anlamsal bir zenginlik, derinlik getirmediği de açık. Böylesi bir kullanımın dilsel bir öneri olamayacağı da ortada. Şiirsel yükün yoğunlaştırıldığı da söylenemez. Sırf şaşırtıcı bir dize kurma adına dilsel kuralları çiğnemek, şiirin hiçbir zaman gereksinme duymayacağı bir girişimdir. Şiirin bilgi aktarıcı olamayacağı temel bir doğrudur. “Tam kırıldığı yerde her şeyin;/damıttığımız şarap yürüyor sesimize.” (Mehmet Kâzım) “derin/ahşap/teknelerde/şarap damıtılırdı” (Bahtıyar Kaymak) dizelerinde ciddi bir bilgi yanlışı var. Şarap damıtılarak elde edilen bir içki değil; ama öyle olduğu söyleniyor. Kim bilir, belki de bir tersinlemeyle olmaz vurgulamak isteniyor. Katılmasam da böyle bir olasılık var. Dil söz konusu olunca daha özenli davranmak gerekiyor olmalı. Çünkü, şiir dille ilgili tüm bilgileri içermek ve yansıtmak zorundadır. Bu bağlamda yeni dilsel öneriler de varsa; bunlar o şiirin ürettiği (içerdiği) dilsel bilgileri açığa çıkartır. Bu, dilin içinde kalarak onu geliştirmek olur. İşte budur bir metni şiir kılan. Zor olan da budur elbette. Sıkı şiir de bunu gerektiriyor. Yoksa, sözcükleri görevleri dışına çıkartıp gereksiz yere söz dizimini bozarak şiirin ulaşılmayacak bir derinliğe gömülmesiyle oluşturulan metinler, sanıldığı gibi, sıkı şiir olamıyor. Dilin dışına çıkarak, dil dışı bir şiirin yazılamayacağı düşünülmeli. Yoksa şiiriniz dilsiz kalır.
Veysel Çolak
(Dize Dergisi, sayı:90, nisan 2003)