S O Y L U E D E B İ Y A T

m.hızlan doğan



NECATİGİL'İN ŞİİRİNDE SES VE SÖZ (M. Hızlan Doğan)

 

 

Garip şiirinin bir özelliği de, kendinden önceki şiirin alışılmış, ağdalı söyleyişine karşılık sade, yalın bir dil kullanmasıydı. Orhan Veli, Garip'in önsözünde, "Basitlikle iptidailik, ikisi de, sanat eserine hakiki güzelliği getirirler" diyordu. Kısalık, yalınlık, özsöz giderek o şiirin tek belgesi durumuna geldi. Yeni bir şiir dili olarak, şiirimizde önemli bir devrimin gerçekleştirilmesinde büyük katkısı olan bu özellik, şiirin özüne de sıçrayınca zararlı bir ögeye dönüştü. Ağacın içindeki kurt gibi Garip şiirinin ölümünü getirdi. Özde, içerikte sadelik, hafiflik olarak algılanmaya başlayınca şiirin içi de boşalmış oldu.

 

Behçet Necatigil, 1940 Şiiri Üzerine bir yazısında bunu şöyle söylüyor: "O şiirin eskiyen kısmı, sadece bir tespit, bir tarif, bir enstantane olarak bir zaman parçasını, bir an'ı gösterdi... Geçici bir yaşama sevinci, günlük notlar gibi eter uçuculuğunda bir temel o şiiri çıkmaza götürdü.

 

Garip şiirinin usta şairleri, başta Orhan Veli, bu tehlikenin farkına kısa zamanda vardılar ve şiirlerine yeni çıkış yolları aradılar. Böylece kendi şiir çizgilerini de başkalarından ayırarak kalınlaştırmayı bildiler.

 

Necatigil de, Garip şiiriyle kısa bir yol arkadaşlığından sonra kendi yolunu tuttu, ama bir farkla: Kısa, yalın, sade söyleyiş, onun şiirinde sonuna kadar temel ögelerden biri olarak kaldı. Ne var ki, başlangıçta bütün şairlerce, eski şiire bir tepki, bir başkaldırı olarak başvurulan sezgi halindeki bu yalınlık, sadelik ögesini Necatigil bilinçli olarak geliştirmeyi, onu öykünülmesi güç, öykünülünce sırıtan, kendine özgü bir şiir dili haline getirmeyi bildi. Sonunda "Necatigil Şiiri" gibi güzel bir ada çıktı ortaya.

 

Şiirin araç ve gerecinin dil ve sözcükler olduğunu çok iyi bilen bir şair olarak Necatigil, baştaki yalınlığın, sadeliğin bir amaç değil, ancak gerçek şiire varma yollarından biri olduğunu da göstermiş oldu böylece. Nitekim çok sonraları, 1973'te, "Yalın şiir, bilgiden yoksun şiir, tek yönlü şiirdir. Oysa şiir, kesin bir açıklama, bir bildiri değildir; şaşmaz doğru, doğrultu değildir, tek yön değildir. Dilediğimiz yollara, yolculuklara açık, çeşitli yönlerdir, türlü doğrultulardır" diyerek "yalın" sözcüğünün başlangıçtaki dar algılanışına karşı çıkacaktır.

 

Anlayabildiğim kadarıyla, Necatigil'in şiiri, sözcüğe, sözcüğün kullanım ve anlam zenginliklerine, olanaklarına, kimi yerde susmalar olarak beliren ses ögesine dayanıyor. Sonuçta, "Ben mum alevinde pervane gibi hep aynı odakta yazdım şiirlerimi" dese bile, bir tek odakta yazılan bu şiir, tekdüzelikten uzak, "Ben"in içindeki o koskoca dünyayı bütün zenginliğiyle ortaya koyuyor.

 

Bunu nasıl yapıyor şair?

 

Bir şiirinde şöyle söylüyor:

 

 

 

 

Bilmem sizde olur mu, yadırgarım bazan

 

En bilinen sözcükleri

 

Örnek: Gömülmek, gömü

 

Birini anlıyorum, bir servet mi öteki?

 

 

 

 

Sözcüklere, ilk bulundukları günkü gibi yabancı, uzaktan bakabilmek: Sözcüklerin içinde gizli anlam olanaklarını yakalayabilmek. Onun, şairin gizlerinden biri budur. Bir dizede bir sözcüğün değişik anlamlarını sezdirecek biçimde kullanılışı, şiiri değişik biçimlerde okuma olanağı sağlar. Örneğin, son şiirlerinden birindeki şu dizeler: "Ömrümüz süredursun/ Hayallerin peşini." Birinci dizede geçmek anlamında kullanılan "sürmek" eylemi, ikinci dizenin okunmasıyla "izlemek, ardından gitmek" anlamlarını da kazanarak değişik bir okuma olanağı sağlar bize. Yine, "Belki hepsi sizin gibi/Yalnız kediler" dizelerinde, "yalnız" sözcüğünü sıfat anlamıyla mı alacağız, yoksa belirteç anlamıyla mı, ortada kalırız; sıfat anlamıyla alırsak kedileri nitelemiş oluruz, belirteç anlamıyla alırsak "kediden başka bir şey değiller" gibi değişik bir anlama varırız.

 

Sınıf Değiştirmek adlı şiirin iki dörtlüğünde sınıf sözcüğünün iki anlamda nasıl kullanıldığını görelim:

 

 

 

 

Önemli mi geçmemiz

 

Kalalım

 

Sınıfımızı seviyoruz

 

Yeter ki çalışalım.

 

 

 

 

Üste

 

Burada duralım

 

Çıkan çıksın

 

Yeter ki alçalmayalım.

 

 

 

 

Necatigil'in kitap adları bile sözcüğün tek anlamlılığına bir karşı çıkış gibidir: Arada, İki Başına Yürümek, Zebra, En/Cam, Kareler Aklar, Bile/Yazdı. Arada kitabının adı için şunları söylüyor:

 

"İlkin ismi üzerinde duralım! Bir kere bu, arada-sırada ikizlemesinin kısaltılmışı yani bir zaman zarfı değildir. İki durum ya da şey arasında kalan; yaşanan şeylere, durumlara bölünmüş bir insanın hali belirtilmek isteniyor. Örsle, çekiç, yerle gök, hastalıkla sağlık, evle sokak arasında."

 

Bir başka kitabına koyduğu Zebra adını açıklayışı daha da ilginç:

 

"Bu kitabımdaki şiirlerle zebranın ilişkisi şu: Zebra, Afrika dışı ülkeler için, hayvanat bahçelerinde, sirklerde göstermelik bir hayvandır. Uygar ülkelerin, tel örgüler içinde, yarı alay, yarı acıma, seyrettikleri bir hayvan. Benim görüşümle her sanatçı da değişik çevreler, ortamlar için, az çok bir tel örgü yaratığıdır, terbiye edilmek istenen bir hayvandır. Olduğu yere intibakı imkansız, siyah-beyaz karşıtlıklar, paralellikler arasında tedirgin bir yaratıktır."

 

Düzyazılarını topladığı tek kitabı Bile/Yazdı'nın başında bu adın hangi anlamlara gelebileceğini açıkladıktan sonra, şiirinde sözcük kullanımına ilişkin önemli ipuçları verecek şu sözleri söylüyor:

 

"Bu beylik bilgiler; sadece, sözcükleri tek anlama almaya; akla ilk gelen, veya en yaygın anlamında kullanmaya, görmeye alışmış olanları biraz uyarmak için tekrarlandı. Bilenler bağışlasın!"

 

"... şiiri düşündürücü yapan şey, kimi sözcükler arasında, belki hemen görülemeyen hesaplı bir örgüdür, dikkatli bir trafiktir" diyor Necatigil.

 

Ölümünden önceki son dizeleri olduğu söylenen şu kısacık şiiri ilk okuduğum günden bugüne hâlâ çözemedim; çözmek de istemiyorum zaten. Her okuyuşumda başka anlama alıyor, başka tatlar alıyorum. Şiir şu:

 

 

 

 

Çıt yok bellekte

 

Acı anıları ilerlere kaçırmıştır

 

Çocuklarını kurtaran bir anne gibi

 

 

 

 

Şimdi, bir hastalık durumu söz konusu olduğuna göre, "acı anıları ilerlere kaçıran" bellek midir, yani "acı sözcüğü anılar'ın sıfatı mıdır; yoksa, bellek suskun olduğuna göre, anıları ilerlere kaçıran "acı" mıdır, yani bir ad mıdır acı?

 

Çok çeşitli okumalara aday bir başka şiir de şu:

 

 

 

 

Bir kağıt günleri bir kalem elinde

 

Bekler dönüşlerinizi

 

Hep böyle hatırlayın

 

Günü dolup ölünce.

 

 

 

 

Araya yerleştirilen "günleri" sözcüğü, "Bir kağıt bir kalem elinde" gibi daha az şiirli bir düz anlamı bozarak şiire çok anlamlılık ve değişik okuma olanağı kazandırmış olur.

 

Bu çok anlamlılık ve değişik okuma olanağı kazandırmış olur.

 

Bu çok anlamlılık ve değişik okuma olanağı, kimi zaman da duraklamalar, boşluklar, susmalar, (-), (/) gibi işaretlerle kazandırılır şiire. Bu da bize Necatigil'in şiirinde ses'in ne denli önemli olduğunu gösterir. Necatigil, "şiirin bazı boşlukları, kopuklukları, eksikleri olursa, daha çok şeyleri aynı anda anlatabileceği" inancındaydı. "Şiir, bir sorun, bir durum üzerinde ölçülü konuşan, susunca da bizim düşünmemizi bekleyen bir olgunluktur, bir kıvamını bulmadır" derken bir başka şairle, Eugene Guillevic'le hemen hemen aynı şeyleri söylemektedir: "Şiiri şöyle tanımlayabilirim: Sessizliğin ve sözün düğünü."

 

Bu sessizlik bazan susma, söyleyeceği şeyden vazgeçme gibi görünür, ama sözün gerisini anlayabilmemize yetecek kadar ipucu verilmiştir aslında:

 

 

 

 

Giderim, adım

 

Bu önemli değil de

 

Belki başka sefere

 

Yaşadığımız bu kadar az.

 

 

 

 

Kimi zaman, açıkça değişik okumaları önerir bize:

 

 

 

 

Kapamış önünü devrik bardağ

 

Deyişiriz: Çok erken-

 

Biçilmemiş ekinler yerde

 

Kırılmış... tır/pan.

 

 

 

 

ya da, "Daha hangi söz...deler" örneğinde olduğu gibi; ya da Zebra'da olduğu gibi.

 

 

 

 

Zebra!

 

Bir sirkten ötekine gez

 

Dirilirim, -diriniz.

 

 

 

 

Necatigil'in şiirinde sesin önemli olduğunu söylemiştim. Necatigil hemen tamamlıyor bunu: "Şiirdeki ses ve görüntü ayarlaması, televizyondaki gibidir. Aletin içindeki çapraşık parçaların sağlıklı düzenine, bütünlüğüne, işlev uyumuna bağlıdır. Parazitleri önlemek, düz yazıda bile kullanılmayacak sözcük dizilerine karşı uyanık olmakla mümkündür. Ve parazit dediğimiz şey, okuyuşuna göre ya netleşir, yok olur, ya da büsbütün kulağı tırmalar. Şiir, okunuş yöntemini kendisi hatırlatır. Görüntü daha çapraşık bir sorun. Görüntü kavramında yalnız hayalleri, simgeleri değil, iç yapı özelliklerini de işin içine katıyorum."

 

Ölümünün onuncu yıldönümünde, iyi bir şair olduğu kadar iyi bir şiir eğitmeni, öğretmeni olan sevgili Behçet hocamızı saygıyla, özlemle anıyorum.

 

 

 

 

Mehmet H. Doğan

 

(Milliyet Sanat, Aralık 89)

 

 

 

   

 

 


 
bugün 541 ziyaretçi (800 klik) burdaydı!
geri git ileri git hakkımda


online
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol