S O Y L U E D E B İ Y A T

vecihi timuroğlu



ŞİİRİN YAPISI (Vecihi Timuroğlu)

(...)

 

Şiir üzerine düşünürken, benim için en önemli kavram “şiirin yapısı”dır. Şiirin nesnesi, biçimi ve yansıttığı anaduygu (tema), yapının temel öğeleridir. Yapı içerisinde, şairin duyarlığı da sözkonusu olabilir, ama duyarlık, daha çok şairin kişiliğine özgü bir öğedir.

 

Şiirin nesnesi, yapı içinde en önemli öğedir. Şiirin sözcüklerle yazıldığını hepimiz biliriz. Şiirin nesnesidir sözcükler. Sözcük ekonomisini iyi kullanan şair, şiirini bir gül gibi büyütür.

 

Biçim öğesi: Eskiler, şiirin biçimi deyince, sözcüklerin müziksel etkilerini ve bütünsel düzeni anlarlardı. Eski şiir, biçim öğesini “koşuk” ile sınırlamıştı. XIX. Yüzyılın sonlarına değin sürdü bu anlayış. (...) Baudelaire (1831-1867), şiirin sözcük ekonomisini değiştirdi, koşuğun dolgun ışıltısı ve imgelem yolları ile cins bir şiiri koydu ortaya. Baudelaire, tüm dünyada yeni şiirin öncüsü oldu. Mallarme (1842-1898), “Bir Kır Tanrısı’nın Öğleden Sonrası” ile, yalın bir dille ve klasik koşuk düzeniyle, hiçbir anlam bağıntısı olmayan değişmeceler, eğretilemeler aracılığıyla, bir takım izlenimleri uyandırdı ve şiirin düşünceden arındırılmasını sağladı. Duyguların doğrudan etki yapmasına yol açtı. Şiirin arındırılmış yolu, Verlaine (1844-1896), Lautreamont (1846-1870), Rimbaud (1857-1891) gibi yolcularca genişletildi. Rimbaud’dan sonra şiir dili değişti, diyorum. O, “sözün simyası”nı arıyordu.

 

Deme o ki, yeni şiir, biçimi koşukla sınırlamıyor artık. Koşuğun temel gereçleri, ölçü, uyak ve koşuk birimiydi (dize, beyit, bent vs.). Ölçü, tartımın (ritm) başlıca aracıydı. Dizenin ezgisel etkisi, başlıca, ölçü birimleriyle sağlanırdı. Çağdaş şiir, şiirin öğelerini, bu dış gereçlerin elinden kurtardı, sözcükleri oluşturan seslerin uyumuna bağladı. Dizeler arasındaki tartımın en etkin gereci, dize içi ya da dize sonlarındaki (iç ve dış uyaklar) ses uyumlarıydı, kısası uyaktı. Bugünkü şiir, sessel tartımları yadsımıyor, ama dizelerin sonlarındaki sessel uyuma abartılı bir önem de vermiyor. İç sesler, tartımı oluşturmada daha etkin görünüyor, ama daha önemlisi, örgelerin (motif) ve imgelerin belirli aralıklarla sağladığı bütünlüğü daha bir önemsiyor.

 

Anaduygu (Tema): Şiirin yapısında, üçüncü öğenin “anaduygu” olduğunu söylemiştim. Kuşkusuz, sözcük ekonomisiyle yakından ilgisi olmasına karşın, anaduyguyu besleyen ve sürekli destekleyen müzik ve biçim de, onu sezinlememize katkıda bulunur. Çünkü, anaduygu, şiirin anlattığı şey değil, yansıttığı şeydir. Yansıtmada, sözcüklerin ezgisel ve betimsel ezgisi yadsınamaz. (...) Şiire anlam yüklemeye kalktınız mı, şiiri, düzyazının sınırları arasında tutuklamış olursunuz. Şiir, sanırım özel bir dile ve özgün bir imgelem gücüne gerek duyuyor. Büyücü ve büyüleyici bir anlağa (zihin) ve zekâya gereksinimi var şiirin. Sizi kendi nesnesinin sınırlarının dışına uçurabiliyor.

 

Şiir, bilim gibi, kavramlarla yazılmıyor. Bilim dili “terimler dili”dir. (...) Bilim adamı, yazdıklarının ve söylediklerinin açık ve seçik olmasını ister. Her sözünün tek anlamı içermesi başlıca amacıdır. Tek anlamlı olan söz, kolaylıkla anlaşılır. Ayrıca, genel, kesin ve zorunlu nitelikler kazandırır düşünceye. (...) Oysa şair, terimlerden kaçar, sözcüklere sığınır. Çünkü, yaşayan dilin sözcükleri, ‘çok anlamlı’dırlar. Okur, her sözcüğün yarattığı çağrışımla, şairin yansıttığı duyguyu çoğaltır. Ucu açıktır şiirin.

 

Şiir, çok ayrı duyarlıklarca özümsenmiş, köklü bir yaşam anlayışının, renkli, ama sağlıklı bir dünya görüşünün, somut imgelerle ördüğü bir yapı olarak algılanabilir. Şiirde, duyumsanan bir gerçeklik, derinden duyulan bir müzik,

 

özgürce biçimlendirilmeye elverişli, büyüleyici bir görüntü vardır. İmgelem gücüyle, şair, yansıttığı anaduyguyu ve duyarlığı, yaşamın her nesnesine bulaştırır. Bir şairin en belirgin nitesi, kendi dünyasını, insanı esrikleştiren müziksel bir etkiyle ve seçkin sembollerle örmesidir. Bunun için, algıladığı nesneyi yeniden biçimlendirme ve anlamlandırma, anlağında yeniden nesneleştirme ve bunu yansıtabilme yeteneğinin olması gerekiyor. Müzik yetisi başta gelir. Kısası, şair, okurunu büyülemeden, kendisi büyülenmelidir. (...)

 

Şiir açıklayıcı sözcükleri sevmiyor.

 

Vecihi Timuroğlu

 

(‘Kürşat’a Mektup’, Cumhuriyet Kitap, sayı:705)

 

 

 

   

 

 


bugün 65 ziyaretçi (79 klik) burdaydı!
geri git ileri git hakkımda


online
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol