S O Y L U E D E B İ Y A T

metin cengiz-2



SÖZCÜKLERİN SEVİŞMESİ (Metin Cengiz)

 

 

Şiir geldi, sözcüklerin sevişmesine dayandı. Günlük dilde, yan yana gelmesi olanaksız iki sözcük, şiir dilinde, her zaman olmasa da çoklukla şiirsel titreşimler yaratır. Buna, sözcüklerin birbirlerini şiirsel bir çekim alanına daveti diyebiliriz. Diyebiliriz de şiiri burada görmek doğru mu? ‘Şiir geldi sözcüklerin sevişmesine dayandı’ önerisi için aynı kaygıyı duymaya gerek yok oysa.

 

             Aynıymış gibi gözüken bu önermeleri biraz daha açmak gerekiyor kanımca. Günlük dilde, yan yana gelmesi olanaksız, bir deliliği gösteren iki sözcük, şiirsel kullanımla, o güne değin hiç ayrımına varılmamış bir çağrışım alanı yaratabilir. Ancak, şiirin burada duraklaması, otağını böyle bir çağrışım alanına kurması, bana hayatla, gerçeklikle, hakikatle ilişkisi sorgulanabilir bir şiirsel inşayı (yapmayı) düşündürtüyor daha çok.

 

             Dergilere bakıldığında bu gerçeklik daha bir açık biçimde görülebilir. Küstürmeyi, kırmayı göze almadan yapılabilecek alıntılar da yazarını üzer. Kaldı ki, sorun kişisel değil. Hele bu saptamayı yapanla, diyelim benimle ilişkili hiç değil. Sorun, yepyeni ve farklı duyarlıklar yaratabilecek bir şiiri –şiirleri- geliştirebilecek yeni şair adayları ile ilgili. Onca dergiye bakıldığında, imzalar farklı olsa da, özel veya genel bir sorun, bir düşünce, bir kaygı, bir haberle -im, anlam- ilgisi çok zayıf şiirsel ürünlerle daha çok karşılaşır olduk. Sanki aynı elden ama farklı imzalarla çıkmış gibi şiirler. Sözcüklerin çekim alanlarını fazlasıyla zorlayan, anlamla, anlamın oluşturabileceği o gizil çekim alanıyla ilgisi olmayan şiirler bunlar. Tekniğe, imgesel çalışmalara dayalı...

 

             Belki bu olguda, artık öyle büyük hayatlara yer olmayışının veya yakın olduğumuz Fransız şiirinin veya postmodern, ayrık gibi duran ama aynılaşmış bir yaşam kaygısı, bu yaşamın katkısı vardır denilecektir. Nedenleri araştırılmadan doğru bir cevap verilmesi güç bu olgu, yine de bana göre, yukarıda yaptığım saptamalarla ilgili gibi. Bir de elbette, bütün yazılıp çizilenlerden özgün bir şiir çıkarılamaması. Teknikle ilgili gibi gözükse de, aslında daha çok hayatı edimle, içselleştirmeyle (kişisel olarak) ilgili bu söylediğim. Yoksa, herkes şair (!), herkes şiir yazıyor. Tekniği ise herkes şiirden çok daha iyi biliyor.

 

             Bence, yukarıda değindiğim gibi, sözcüklerin gerçek bir sevişmesine dayanan şiir ise bambaşka. Sözcüklerin birbirleriyle sevişmesi demek, başta, yaşamı yeniden üretmesi, yaşamı daha bir anlamlı kılabilecek bir söyleyiş yaratması, bütünsel, birbirini destekleyen küçük birimlerin oluşturduğu yapı sağlamlığıyla ilgili.

 

             Kaldı ki böyle bir şiir, yaşanıp uygulaması görülen bütün şiir birikimlerinden de yararlanma yolunu daha bir kolay açacaktır. Aksi takdirde, geçmişteki bir şiir söyleyiş biçiminin içinde kaybolmak tehlikesi de bekler şairleri. Böylesi ilginç olabilir. (Boğularak ölmek, dikkatleri çekici, karada ölmekten daha az bir arzulanmayan olduğu için –denizciler hariç- ve daha trajik göründüğünden.) Ama bu ilginçliği başarılı kılan, o şiiri de yenilemek, o şiirden çağdaş anlayışlara uygun bir şiir çıkarmakla ilgili becerilerle aşılabilir.

 

             Demek ki şair önce bütün bir hayatla, şiirle kucaklaşmalı, şiirin temelde bir avcılık/ av ilişkisinden çok uzakta, hayatın yeniden imgelerle/ imgesel bir dille yaratılması olduğunun bilincinde olmalı. Varolan şiirsel yetkinlik (belki acemilik!) teknik ustalık da daha bir sahici olur.

 

             Evet, ne demiştik... Şiir geldi, sözcüklerin sevişmesine dayandı.

 

 

 

 

Metin Cengiz

 

(İnsan Şiir Defteri)

 

 

 

 

 

   

 

 


bugün 75 ziyaretçi (90 klik) burdaydı!
geri git ileri git hakkımda


online
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol