S O Y L U E D E B İ Y A T
Cesare PAVESE
Cesare PAVESE (1908-1950)9 Eylül 1908'de Torino yakınlarındaki Santo Stefano Belbo köyünde doğdu. Altı yaşındayken babası beyin kanserinden öldü. Geçim sıkıntısı nedeniyle çiftlikleri satılınca sevdiği kırsal yaşamdan koptu. Yalnızlıktan hoşlanan ve içe dönük bir çocuk olarak büyüdü. Lise yıllarında iki yakın arkadaşının intihar etmesi Pavese'yi çok etkiledi, ve onda intihar düşüncesinin bir saplantı haline gelmesine yol açtı.
Torino Üniversitesi'nde edebiyat öğrenimi gördü. Bir süre edebiyat öğretmenliği yaptı. Giulio Einaudi yeni bir yayınevi kurdu ve Pavese'ye de önemli bir görev verdi. Amerikan edebiyatı ile ilgili yazıları yayımlanmaya başladı. La Cultura dergisinin yönetmeni oldu. Defoe, Dickens, Melville, Stein, Faulkner gibi yazarlardan çeviriler yatı. Faşizme karşı çıkan yayınları nedeniyle 1935'te tutuklanarak sürgüne gönderildi.
1936-1940 yılları arasında İtalya'da dokuz kitabı yayınlandı. Tra Donne sole adlı romanı ile İtalya'nın önemli edebiyat ödüllerinden Strega Ödülü'nü kazandı. Yazarlık hayatının doruğundayken Constance Dawling adlı bir Amerikalı sinema oyuncusuna aşık oldu. Constance Dawling'in kendisini terkedip Amerika'ya döndüğünü duyunca bütün özel kağıtlarını yok etti ve 26 Ağustos 1950 günü küçük bir otelde uyku hapı alarak intihar etti.
Yazın yaşamına şiirle başlayan Cesare Pavese 1936'da Çalışmak Yorar adlı yapıtında günlük konuşma diline yakın düzyazı özellikleri taşıyan bir çeşit öykü-şiir yaratmayı amaçladı.
Yapıtları:
Lavorare stanca
Tra Donne
Verra la morte e avra i tuoi occhi
Şiirlerinden Örnekler :
GECE
Ama rüzgarlı gece, berrak gece
belleğin belli belirsiz anımsadığı, uzaktır
bir anıdır. Yitmiş şaşkın bir sakinlik
o da yapraklardan ve hiçlikten oluşmuş. Hiçbir şey
kalmıyor
anıların ötesindeki o zamandan, belli belirsiz
bir anımsama dışında
Kimi zaman geri dönüyor güne
yaz gününün kıpırtısız ışığına
o uzak şaşkınlık
Boş pencereden
çocuk diri ve koyu tepelerdeki geceye bakardı
ve şaşırırdı tepeleri üst üste yığılmış görmekten
belirsiz ve berrak devinimsizlik. Karanlıkta hışırdayan
yapraklar arasında, tepeler belirdi
orada güne ait her şey, kıyılar
ve ağaçlar ve üzümbağları apaçık ölüydü
ve yaşam bir başka yaşamdı, rüzgardan, gökyüzünden
yapraklardan ve hiçlikten
Kimi zaman geri dönüyor
günün kıpırtısız sakinliğinde anısı
o yoğun yaşamın, şaşın ışıkta
Çeviri: Kemal Atakay
ANNE OLMAK
GECE ZEVKLERİ
Biz de duruyoruz geceyi duymak için
rüzgarın en çıplak olduğu anda, yollarda
rüzgarın soğuğu, her koku sönmüş
burun deliklerimiz pırıltılı ışıklara kalkıyor
Hepimizin karanlıkta bizi bekleyen bir evi var
döndüğümüz, bir kadın karanlıkta bizi bekliyor
uykuya dalmış, odada kokuların sıcaklığı.
Rüzgarla ilgili hiçbir şey bilmiyor uyuyan
soluk alan kadın, bedeninin sıcaklığı
bizde fısıldayan kanla aynı.
Karanlıkta açılmış yolların dibinden
ulaşan rüzgar bizi yakıyor, pırıltılı
ışıklarla gerilmiş burun deliklerimiz
çıplak yüz yüze geliyor. Her koku bir anı
Uzaktan karanlık çıkageldi şehirde çırpınan
bu rüzgar, orada çayırlarla tepelerde
güneşin ısıttığı bir otun
nemlerle kararmış bir toprağın bulunduğu. Anımız
keskin bir koku, kışa
diplerin kokusunu yayan deşilmiş toprağın
küçük tatlılığı. Sönmüş her koku
karanlık boyunca ve şehirde bize rüzgar erişiyor yalnızca
Bu gece uyuyan kadına döneceğiz
donmuş parmaklarla bedenini aramaya
ve bir ısı kanımızı sarsacak, nemlerden kararmış
bir toprağın ısısı, bir yaşam soluğu.
O da güneşte ısınmış ve keşfediyor
çıplaklığında en tatlı yaşamını
sabahları yok olan ve onda toprağı tadı var.
Çeviri: Kemal Atakay
TO C. FROM C.
Sen
alacalı gülümseyiş
donmuş karlar üzerinde -
Mart rüzgarı
karda uç veren
dalların dansı
inleyerek ve ışıltarak
küçük "oh"larını -
ak bacaklı geyik
zarif
keşke
bilseydim yine
her gününün
akıp giden zarifliğini
her davranışının
köpüksü ağını -
yarın donmuş
aşağıdaki ovada -
sen, alacalı gülümseyiş
sen, ışıltılı gülüş
Çeviri: Kemal Atakay
ÇALIŞMAK YORAR
Evden kaçmak için yolu geçmeyi
yapsa yapsa bir çocuk yapar,
çocuk değil ki artık
bütün gün sokaklarda sürten bu adam
üstelik evden de kaçmıyor.
Hani yaz ikindileri vardır
meydanlar bomboş uzanır batan gün altında,
geçip gereksiz ağaçlarla bir bulvardan
durur yalnız adam.
Değer mi bunca yalnızlık, gittikçe daha yalnız olmak için?
Boştur yollar meydanlar yalnız gezildiğinde.
Oysa bir kadın durdurmalı
konuşup da birlikte yaşamaya inandırmalı,
yoksa hep kendisiyle konuşur insan. Bunun için de
kimi vakit körkütük olur geceleri
ve anlatır durmadan, anlatır yapıp edeceklerini.
Böyle ıssız meydanda bekleyerek
rastlanmaz elbette kimseye, ama dolaşırken sokakları
durduğu olur insanın şöyle bir.
Olsalardı iki kişi, başka olurdu ev
sokaklarda bile. Kadın olurdu, değerdi dolaşmaya.
Gece kimsecikler kalmaz meydanda.
Oradan geçen bu adam görmez
yararsız ışıklar içinden evleri
kaldırmaz artık gözlerini.
Kaldırımları dinler yalnızca
kendininkiler gibi nasırlı ellerin döşediği.
Doğru değil ıssız meydanda kalmak.
Mutlaka yolda olmalı o kadın
yalvarsan eve çeki düzen verecek.
ÖLÜM GELECEK VE SENİN GÖZLERİNLE BAKACAK
Ölüm gelecek ve senin gözlerinle bakacak-
sabahtan akşama dek,uykusuz,
sağır,eski bir pişmanlık
ya da anlamsız bir ayıp gibi
ardını bırakmayan bu ölüm.
Bir boş söz,bir kesik çığlık,
bir sessizlik olacak gözlerin:
Böyle görünür her sabah
yalnız senin üzerinde
kıvrımlar yansıtırken aynada.
Hangi gün, ey sevgili umut,
bizlerde öğreneceğiz senin
yaşam olduğunu,hiçlik olduğunu.
Herkese bir bakışı var ölümün.
Ölüm gelecek ve senin gözlerinle bakacak.
Bir ayıba son verir gibi olacak.
belirmesini görür gibi
aynada ölü bir yüzün,
dinler gibi dudakları kapalı bir ağzı.
O derin burgaca ineceğiz sessizce.