S O Y L U E D E B İ Y A T
Peter Paul Rubens
Peter Paul RubensSiyasi nedenlerle Almanya’ya kaçan büyük flaman hukukcu olan Jan Rubens’in oğludur. Rubens, bir alman kasabası olan Westfalene bağlı Siegen’de 1577 yılında doğmuştur. Küçüklüğü yurtdışında geçen Rubens 11 yaşında 1587’de babasının ölümünden sonra annesiyle birlikte Anvers’e döner. Ünlü Anvers “latin Okulu”nda oldukça iyi klasik eğitim alır ve birkaç dil öğrenir. Avukat olmayı rededer ve ressam olmak isteğiyle ilk öğretmenleri Tobiak Verhaecht ve Adam van Noort’dır. Fakat memnun kalmaz ve Oto van Been atölyesini daha çok beğenerek orada eğitimine başlar. Öğretmeninin ressam olarak yetişmesinde çok büyük etkisi olmuştur. Van Been uzun yıllar İtalya’da yaşamış ve italyan ustalarını tanımıştır. Öğrencisine ilk olarak büyük dekoratif resme sevgiyi aşılamış ve aynı zamanda zor sanat olan figürtatif kompozisyonu öğretmiştir.
Rubens çabuk öğrenmiş ve birkaç yıllık yoğun çalışmayla “Anvers ressamlar birliği” (gilda) ona “usta” ünvanı ve kendi atölyesini açma izni verir. Fakat Rubens para kazanma yerine eğitimine devam etmek ister.
1600 yılının baharında Rubens’i mıknatıs gibi çeken İtalya’ya gider. İlk önce Venedik’e giderek en çok Tiziano’nun resimlerinden etkilenir, sonra sıra ile Roma, Floransa, Mantoya, Parma ve Genua’yı tanıyarak tüm Apenin yarımadasının resmini inceler. Mantoya’da Vincenzo da Gonzaga’nın hizmetine girer ve sanat eserlerinin kopyalarını yapar. Kendine antik eşya koleksyonunu kurmaya başlar. 1603’te, İspanya’ya giderek, daha sonra Roma’ya döner ve Michelangelo, Carraciller, Caravaggio’nun yapıtlarına ve Palatino’ya hayran kalır.
1604’de Gonzagalar için yaptığı Anvers’de “İsa’nın Vaftizi” ve Nansy’de “İsa’nın Görünmesi” eserlerinde Michelangelo, Rafaello ve Tintoretto’dan esinlenerek yaptığı belirgindir. 1605-06 yıllarında Genova’da portre çalışmaları yapar. 1608 yılında ağır hasta olan annesinin ölümün nedeniyle evine döner. Anvers’teki atölyesini açtığında Rubens gelişimini tamamlamış yetenek ve Rönesans sanatını iyi bilen ressam olmuştur. Kendi memleketinde ilk karşılaşmasında bir çok sipariş ile karşılaşır. Rubens gece gündüz çalışarak oldukça zenginleşir. Çalışmalarını Paris ve Londra’nın krlaliyet evlerine, zengin Mantiya ailesi, Madrit’teki ispanya kralı ve dönemin en zengin insanları için yapmıştır. Ünü gittikçe yayılmış ve daha çok aranır olmuştur.
1609 yılında Hollanda’nın en zengin bankacısının güzel kızı İzabela Brant ile evlenir. Kendine büyük ve güzel bir ev düzenler ve hayatı bir masal gibi aile mutluluğu ve sürekli başarılarla geçer. Keskin zekâ, az bulunan kültür ve güzel konuşma kaabiliyeti kralın yardımcısı arşidük Albrecht’in dikkatini çeker ve Rubens’e saray ressamı görevi verir. 1610’da Albrecht’in aile resmini yapar. Rubens çok güzel konuşan, kültürlü ve ikna kaabiliyeti yüksek bir yeteneğe sahip olup Albrecht’in yerine en zor ve kritik diplomatik görüşmelere gönderilirmiş. Bu dönemlere ait ilginç bir hikyayesi de anlatılır.
İngiltere’de Rubens’ in resim yaptığını görüp sormuşlar: -Resim yaparak herhelde eğleniyorsunuz, sayın elçi? Rubens gülümseyerek kibarca söyler: -Lütfen, baylar, ressam bazen diploması yaparak eğleniyor...
Ustalık Dönemi
Gerçek başarıya Rubens 1610 yılında Anvers katedrali için yaptığı iki tane üçlüyle ulaşır. “Çarmıhın Dikilmesi”ni 1610’da ve “Çarmıhtan İndiriliş”i 1612’de gerçekleştirmiştir. Bu çalışmalara geleneksel Flaman ve egemen hale gelen Rönesans anlayışının birliği olarak bakılır. Anvers Güzel sanatlar müzesi’nde bulunan “Müşrif çocuk” küzey gerçekçiliği, Münih’te bulunan “Amazonların savaşı”nda epoik şiirsellik, Münih’te bulunan “Av” ve “Son yargı” adlı eserlerinde fiziksel güç yansıtılmıştır.
Birçok sipariş altından ancak eskizlerini takip eden kimi detayları öğrenciler ve yardımcıları tarafından yapılarak kalkmıştır. Resimlerinde hayvan detayları için Snyders ve P.De Vos, manzaralarda Wildens ve Van Uden’in yardımlarından faydalanmıştır. 1616-1621 yılları arasında, en sevdiği öğrencisi ve yardımcısı olan Van Dyck olur.
1617-18 yılları arasında altı büyük kompozisyonu Rubens Cizvitler’le dostluğu etkisinde yapmıştır. “Azis İgnacio’nun mucizeleri”, “Aziz Francisco’nun mucizeleri” ve “İsa ve iki hırsız” eserlerinde Reform düşüncesini dile getirmiştir. 1622-25 arasında Paris’teki Luxemburg galerisi için “Marie de Medicis’in yaşamı” konulu yirmi tane büyük resim yapar.
1627-30 arasında İspanya infantası İsabel’in özel danışmanlığını yapan Rubens, Avrupa’yı sarsan büyük olaylara karışır. 1628’de yeniden Madrid’e gider ve Velazgues ile tanışır ve kırk kadar eser yapar. Bir bölümü Tiziano’nun kopyalarıdır. 1629-30’da Londra’da bulunarak İspanya ile İngiltere arasındaki anlaşmazlığı barışa dönüşmesini sağladı. Charles I ona şovalye unvanı verir ve Charles’ten özel ricasıyla bu görevden alınmasını ister.
1626‘da 53 yaşındayken İzabella Brant iki oğul bırakarak ölür ve ikinci kez onaltıyaşındaki Helene Fourment ile evlenir. Ustalık eserleri için Helene en gözde modeli olur.
1640 yılında Rubens çok ağır hastalanır ve tüm müdahalelere rahmen 30 mayıs’ta vefat eder.
Ölümünden sonra geriye 3000 ‘e yakın resim arasında 600’ü büyük tuvaller olmak üzere Rubens bıraktıklarıyla sanat dünyası için olağanüstü bir olaydır. Eserlerinin yapılmasında öğrencilerinin yardımı da olsa Rubens’in çabuk eli ve seyrek raslanan hayal gücü fırçayla tuval üzerine inanılmaz hızla hareket etmiştir. Bu kadar çok eserin bir hayat boyu yapılmasının açıklaması bu olsa gerek.
Genç Rubens’in resmleri Michelangelo ve özellikle Caravaggio gibi Rönesans ressamlarından etkilendiğini fakat daha sonra kendisini bulup etkilerinden arınmıştır. Oldukça kısa hayatı zenginlik ve mutluluk içinde geçmiş olup Rubens açlık, soğuk ve cehaleti görmemiş ve bir azınlığının isteklerini karşılamıştır. Bu topluluk için dini konulu, büyük tarihi konulu, mitolojik ve av sahneleri içeren resimler yapmıştır.
Aynı zamanda fırçasının altından yüzlerce kral, saraylı, zengin tüccar portreleri çıkmıştır. Rubens’in dünyaya bakışı hayatı seven, eğlenceyi ve mutluluğu içeren bakış ile ortüşür. Bütün resimlerin, merkezinde insan durmaktadır. Hayat dolu bu karakterleri Anvers sokakları, meyhaneleri, liman kıyılarında ve sarayın içinde bulur. Fakat tuvalin üzerine inanılmaz hayat dolu ve canlı olarak yansıtır. Savaş sahnelerinde ve portrelerde bile bu özeliği yansıtarak en yüksek ustalığını konuşturur.
Rubens ve Sanatı Hakkında
Rönesans boyunca önemli bir resim okulu olduğundan bahsettiğimiz Flaman, daha çok bugün Belçika ve Hollanda’nın bulunduğu coğrafyayı içine alan bir tanımlamadır. Ancak, 17.yüzyılın hemen başında 1609 mütarekesi ile Hollanda bağımsızlığını kazanmış, protestanlığı benimsemiş ve ticaret yoluyla zenginleşen bir geniş halk kesiminin etkin olduğu toplumsal ve siyasi yapılanmaya sahip olmuştur. Buna karşılık, Belçika olarak tanımlanacak olan bölgede, İspanya’nın etkinliği halen belirgindir ve katolik kilisesine bağlılık devam etmektedir.
Öte yandan, bugünkü Belçika topraklarında yetişmiş 17.yüzyılın Flaman sanatçıları, Barok sanat açısından son derede önemli isimler olmuşlardır. Rubens ve Van Dyck, barok resmi en geniş anlamıyla temsil eden 17.yüzyıl ressamları arasında değerlendirilmelidirler.
Her ikisi de barok sanatın belli bir okulunun temsilcileri olmaktan çok, Avrupa’nın farklı bölgelerinde, saraylar ve kiliseler için çalışmış uluslar arası nitelikte isimlerdir. Bu yüzden, özellikle Rubens’den bahsederken uluslar arası barok sanatçısı tabirini kullanmak çok da yanlış olmasa gerektir.
Babası tanınmış bir avukattır ve Antwerp’lidir. Ancak, katoliklikten protestanlığa geçmesi üzerine protestanlara uygulanan baskı nedeniyle 1598’de Flandr’a kaçmış ve Peter Paul Rubens, 1577 yılında bu zorunlu sürgün sırasında bugün Almanya toprakları dahilinde bulunan Westphalia’da doğmuştur. Babası burada Saksonya prensesinin danışmanıdır. 1587’de babasının ölümü üzerine aile Antwerp’e geri dönmüş ve tekrar katolik olmuştur. Rubens’in hayatının ilk yıllarına ait bu bilgiler hem Avrupa’nın bu bölgesinde yaşanan mezhep ayrılıkları, hem de İspanya egemenliğindeki Flaman topraklarında yaşayan insanların yazgıları (vatansızlık) hakkında ipuçları vermektedir.
Rubens, Antwerp’te 16.yüzyıl Roma maniyerist resminin etkisinde çalışan üç ressamın atölyelerinde farklı zamanlarda çalışmıştır: Adam Van Noort, Tabius Verhaecht ve Otto Van Veen. 1598’de, 21 yaşındayken Antwerp’teki St. Luke loncasına usta ressam olarak girmiştir. 1600 yılında ustası Otto Van Veen ile birlikte İtalya’ya gitmiştir. Dönemin pekçok kuzey Avrupalı ressamı, geçen iki yüz yılın sanatını incelemek üzere İtalya’ya akın etmektedir. Rubens, önce Venedik’e ulaşmış, burada Tiziano, Veronese ve Tintoretto’nun çalışmalarından etkilenmiştir. Daha sonra Roma’ya gitmiş ve burada Michelangelo ve Raffaello’nun eserleri ile klasik heykelleri inceleme fırsatını bulmuştur. Ayrıca İtalya’nın birçok yerini ziyaret etmiş ve kısa bir süre sonra Mantua dükü Vincenzo Gonzaga’nın sarayına ressam olarak girmiştir. Burada dükün koleksiyonu için rönesans resimlerinden kopyalar yaptığı gibi, kendi çalışmalarını da sürdürmüştür.
1605 yılında dükün özel görevlisi olarak, İspanya kralı III. Phillip’in sarayına yollanmıştır. Bu sırada, erken barok ressamları olan Carracci ve Caravaggio gibi isimlerin çalışmalarını görme fırsatını bulmuştur. İtalya’yı terk ettiğinde artık bir burjuva değil, bir beyefendiydi ve yerel bir sanatçı değil uluslararası tarzda resim yapan şöhretli bir ressamdı. 1608 yılında annesinin ölümü üzerine Antwerp’e geri dönmüştür. Ertesi sene, Avusturya arşidükünün saray ressamı olmuştur. Rubens öylesine yoğun bir sipariş trafiği içerisinde çalışmaktadır ki, sonunda muazzam bir atölye kurmak zorunda kalmıştır. Bir usta olarak başlangıç taslaklarını hazırlamakta ve son düzeltmeleri yapmaktadır, aradaki çalışmaları çırakları yürütmektedir.
Rubens sadece çok sayıda sarayın siparişlerine yanıt vermekle kalmamış, aynı zamanda dindar bir kişi olarak karşı- reformcu Flaman kilisesinin taleplerini karşılamıştır. Çok sayıda dinsel konulu resimleri arasında en dikkat çekici olanlardan bir tanesi, Çarmıhın Yükselişi’dir. İsa henüz çarmıha gerilmiştir ve kalabalık bir grup, üzerinde İsa’nın asılı bulunduğu çarmıhı doğrultmaya çalışmaktadır. Olayın böylesine sıcağı sıcağına yaşandığı bir anın aktarılması, barok resme son derece uygundur. Barok resimde olayın doruk anı aktarılmaya çalışılır. Burada da İsa çarmıha gerilmiş, herşey olup bitmiş değildir de, olay o an yaşanmaktadır. Ayrıca ışık- gölge karşıtlıkları dikkat çekicidir.
Işık özellikle İsa’nın bedeninde parlamaktadır. Barok resimde ışık- gölge karşıtlıkları yoğunlaşmıştır. Çarmıhı halatlarla çekerek yükselten figürlerin gerilmiş kasları ve harcadıkları gücü yansıtan hareketleri yine barok anlatıma özgüdür. Barok resimde ifadeler de daha yoğundur. Rubens’in Çarmıha Gerilme resminde ise, İsa ve iki yanındaki hırsızların neredeyse tamamıyla yandan verilmesi ve resim yüzeyine 90 derecelik bir açı yapacak şekilde konumlanması ilginçtir.
Kralların Secdesi ise, asimetrik kompozisyon düzenlemesi, her biri ayrı bir portre özelliği taşıyan değişik tiplerin ifadeleri ve ışığın resim yüzeyinin belli bölgelerinde parlamasıyla ilginç bir örnektir.
Yaygın ünü ve başarıları Rubens’e, Antwerp’te içine geniş bir antika ve resim koleksiyonunu yerleştirdiği büyük İtalyan tarzı bir malikane edinme olanağını sağlamıştır. Bu sırada ilk karısı Isabella Brandt ile evlenmiştir. 1609- 10 yılına tarihlenen Karısı ile Rubens adlı resim, sanatçıyı şık kıyafetler içerisinde seçkin bir aristokrat ve elele tutuştuğu karısına bağlı bir romantik olarak göstermektedir. Resimde özellikle kumaş dokularının ışıkla tanımlanışı dikkat çekicidir. Barok resmin en önemli özelliklerinden birisi, nesnelerin dokularının verilmesine dikkat edilmesidir.
Rubens 1622-30 yılları arasında diplomat ve etkili bir elçi olarak bürokratik görevler de üstlenmiştir. 1622 yılında Paris’e gitmiş ve Fransa kraliçesi Maria de Medicis tarafından Luxemburg Sarayı için kraliçenin hayatından sahneleri içeren alegorik resimler yapmakla görevlendirilmiştir. Bunlar arasında Maria Medici’nin Marsilya’ya İnişi sahnesi, hareket ve ifadenin yoğun olduğu, asimetrik kompozisyon düzenlemesinde bir resimdir. Işığın çıplak bedenlerde ve kumaşlarda parlayışı, fırça vuruşlarındaki rahatlık Rubens’in kendine özgü resim anlayışının göstergeleridir.
Rubens, 1626 yılında karısının ölümünden duyduğu büyük üzüntüye rağmen üretken bir şekilde çalışmayı sürdürmüştür. 1628 yılında Flaman yöneticiler tarafından bir elçi olarak İspanya’ya gönderilmiştir. Madrid’de İspanya kralı IV. Philip tarafından kendisine bazı siparişler verilmiştir.
Kral, aynı zamanda onu Danışma Meclisi’ne sekreter yapmıştır. Rubens, bu dönemde aynı zamanda genç İspanyol ressam Velazquez’le tanışmış ve ona akıl hocalığı yapmıştır. 1629 yılında yine diplomatik bir görevle Londra’ya gitmiştir. İngiltere kralı I. Charles’dan çeşitli resim siparişleri almış ve onun tarafından şövalye ilan edilmiştir.
1630 yılında Helene Fourment ile evlenmiş ve bu tarihten sonra 1640’daki ölümüne değin Antwerp’te kalmıştır. Bu sırada, Avusturya ve İspanya saraylarının siparişlerini gerçekleştirmeyi sürdürdü. Ama daha da önemlisi kişisel ilgisi doğrultusunda resimler yapmış, özellikle Flaman kırsalından günlük hayat sahneleri ve manzaralar ile karısı ve çocuklarının portrelerine yoğunlaşmıştır. Sanatçının Çocukları adlı resim, aristokrat kıyafetleri içerisinde ve adeta bir sanatçı olarak saygın bir toplumsal statüye ulaşmış babalarının kimliğinden güç alan bir rahatlık içerisindeki iki çocuğu gösterir. Helene Fourment adlı resimde ikinci karısının yarı çıplak bir portresiyle karşılaşırız. Üzerindeki kürkün ve çıplak tenin dokularının zıtlığı, vücudun beyazlığı ve kürkün koyuluğu ile pekişmektedir. Ayrıca fırça vuruşlarındaki rahatlık son derece önemlidir. Kır sahneleri arasında en önemlilerinden birisi Kermes adını taşımaktadır. Geniş ufuklu bir kır manzarası içerisinde kalabalık bir grup köylü dans etmektedir. Figürler doğa içerisinde küçük olarak resmedilmişlerdir. Dans etmekte ve kıvrımlı bir şekilde hareket eden bir figür grubu oluşturmaktadırlar. Aynı hareket duygusu, Köylülerin Dansı adlı resminde de yoğun bir şekilde hissedilmektedir. Doğa içerisinde dans eden bir grup köylü, bütün dinamizm ve enerjisiyle hareketli bir grup oluşturmaktadır.
Aynı dönemde Rubens, bağımsız doğa görünümleri de yapmıştır. Chateau de Steen (Steen Şatosu) adlı resim bunlardan birisidir. Geniş, yeşil manzara ve resmin sağ kenarında seçilebilen güneşin aydınlattığı bulutlar resmin ana konusudur. Buna karşılık, resmin sol tarafında küçük figürler ve iyice arkalarda kalmış mimari yapı, bir günlük hayat sahnesinin figüranları ve dekoru olmaktan öteye geçmemektedir. Bu resimlerinde doğanın kesin bir yüceltilmesi ve bütün tazeliği ve enerjisi içerisinde ifade dolu bir sunumu ön plana çıkmıştır.
Rubens’in diğer önemli çalışmaları arasında, bazı alegorik ve mitolojik konulu resimler ile av sahneleri vardır. Leuccipos’un Kızlarının Kaçırılışı (1618) adlı resim sadece Rubens’in değil, barok dönemin baş yapıtlarından birisidir. Resmin ön planında büyük olarak tasvir edilmiş bir figür grubu söz konusudur. Bu gruba arkalarındaki biri şahlanmış iki at da dahildir.
Rubens’in diğer önemli çalışmaları arasında, bazı alegorik ve mitolojik konulu resimler ile av sahneleri vardır. Leuccipos’un Kızlarının Kaçırılışı (1618) adlı resim sadece Rubens’in değil, barok dönemin baş yapıtlarından birisidir. Resmin ön planında büyük olarak tasvir edilmiş bir figür grubu söz konusudur. Bu gruba arkalarındaki biri şahlanmış iki at da dahildir.
İki erkek figürü gerilmiş kasları, enerjik hareketleri ile kendilerine direnen iki genç kızı kaçırmaktadırlar. Kadınların vücutlarında parlayan ışık, ten dokusunu tanımlamaktadır. Özellikle kumaşların ışıklı dokuları son derece etkileyicidir. Yoğun bir hareket, ifade resme hakimdir, ayrıca kıvrımlı, eğik hatlar, diyagonal kompozisyonlar dikkat çekmektedir. Figürler resmin büyük kısmını kaplamasına karşın, olayın içinde cereyan ettiği geniş ufuklu bir manzara dikkat çekmektedir.
Amazonların Savaşı, 1615- 16 tarihli Timsah ve Hipopotam Avı gibi resimlerde konuyla bağlantılı olarak hareket ve ifade üst seviyeye çıkmıştır. Amazonların Savaşı’nda asimetrik kompozisyon, figür grubunun kıvrımlı, hatta neredeyse oval hareketi, yoğun ifade ve hareketler dikkat çekmektedir. Son derece canlı ve hareketli bir sahnedir.
Buna karşılık, Paris’in Seçimi gibi birkaç kez ele aldığı bir konuda serbest fırça vuruşları, mitolojik konunun bir günlük hayat sahnesi esprisi içerisinde ele alınışı, resmin çeşitli bölümlerine dahil olan natürmortlar dikkat çekmektedir. Paris’in Seçimi resimleri sanatçının kariyerinin son dönemlerindeki yaklaşımın bir örneğidir. Taze, canlı bir doğal görünüme karşı yerleştirilmiş üç çıplak kadın figürü vardır. Gerek tanrıçalar gerekse manzara yaratıcılığın birer sembolüdür.