S O Y L U E D E B İ Y A T
roma tiyatrosu
Tiyatro küçük bir stadyum sanki. 15.000.000 kişi, belki daha fazla, durmadanbağrışıyorlar. İkide bir yükselen heyecan çığlıkları sahneye yöneltiliyor. Upuzun
bir sahne, yüksek, süslü duvarlarla çevrili. Sütunlar,heykeller,oymalar,seyircilerin
oturduğu yerin üstü yine açık, ama sahnenin üzeri kapalı. Heyecanın nedeni sahnede
dövüşen iki adam., ölümüne dövüşüyorlar. Hayır,gladyatör değil bunlar. Bu bir
tiyatro oyunu, dövüşenler de oyuncular. Birinin ölmesi gerekiyor. Gerçekten ölecek.
Gladyatör kavgalarına alışmış bir seyirci topluluğu taklit ölümlere katlanamaz.
Örnek olan oyuncu biliyor öleceğini. Maskesinin,altında ter döküyor, bütün vücudu
titriyor korkudan. Bir yolunu bulsa o öldürecek karşısındakini ya da kaçacak.
Ama karşısındaki kendisinden kat kat güçlü bir kavgacı ,öldüremez ki! Sonra
kaçmak da kolay değil;üstelik kaçarken yakalanınca yalnız ölüme katlanılmıyor,
işkence de var. YANİ ONUN ROLÜ BELLİ!ÖLECEK! Seyirciler durmadan bağırıyorlar, coşturmaya çalışıyorlar kavgacıları. İnsanın ezilmesinden, acı çekmesinden, öldürülmesinden hoşlanıyor bu seyirci., kan istiyor. Öyle olması isteniyor bu seyircinin. Yapılacak
hiçbir işleri yok, her işlerini köleleri görüyor. Romalı bütün gününü bedava
gösterilerde geçiriyor. Oy avcısı adaylar ya da bir evlenmeyi kutlayan, bir cenazeyi
unutulmaz kılmak isteyen zenginler düzenliyor bu gösterileri. Sahnedeki kavga
ölüm vuruşuna ulaşıyor. Vuruyor öldürecek olan. Bir ölüm çığlığı, bir kölenin
sahneyi kırmızıya boyayan kanı. (Ölecek olanlar,çoğunlukla ölüm cezasına mahkum
köleler arasından seçilirdi.) Seyirciler sevinçle bağrışıyorlar. Arkasından
sıra sıra filler, atlar,develer geçiyor sahneden, bu da ayrı bir gösteri. Sonra
, oyun kaldığı yerden devam ediyor. Seyirciler oturuyorlar yerlerine,canları
sıkıla sıkıla oyunu seyrediyorlar. Ölümüne bir kavga olsa da biraz coşsak, eğlensek
diye bekliyorlar, umutla bekliyorlar.
Kaynak: The Dramatic Story of the Theatre
ROMA TİYATROSU
TİYATRONUN BAŞLANGICI VE İLK OYUN TÜRLERİ
Esir alınan bazı Grek askerleri sayesinde Yunan Tiyatrosu,Roma’da tanınmaya
başlandı. Çünkü bu askerler, Euripides’in eserlerini okuyabiliyorlardı. Ancak
Roma Tiyatrosu’nun kaynağı da şenliklere gidiyordu. Arvales denilen din adamlarıyla
birlikte çiftçi ve çobanlardan kurulu bir topluluk ekin dönemlerinde tarım tanrıçası
“Demeter” adına törenler düzenlerlerdi. Ekin kalktıktan sonra başlayan düğünlerde
dansların yanı sıra, FESCENNİUM ezgileri söylenir, dans edilirdi.
Bu ezgilerin dramatik bir önemi yoktu ancak oyunların kurulmasında etkili oldu.
Fescennium ezgileri halk tarafından oynanan gülünç oyunlarla birleşince SATURA
adı verilen kaba çizgili kısa güldürüler ortaya çıktı. SATURA
ilk kez, İ.Ö. 364 yılında Roma’da düzenlenen oyunlarda oynandı. İ.Ö. 240 yılından
itibaren de Roma oyun alanında düzenli olarak tragedya ve komedyalar oynanmaya
başlandı. İ.Ö. 220 tarihlerinden itibaren LUDİ PLEBEİ yani
halk gösterileri düzenlenmeye başlandı. Önceleri yılda 4 kez,Nisan,Temmuz,Eylül,Kasım
aylarında düzenlenen Ludi Şenlikleri daha sonraları hemen her fırsatta ( düğün,zafer,cenaze
vb.) düzenlenir oldu. Roma senatörlerinin tiyatroyu yasaklamak istemelerine
karşın İ.S. IV.yy.da bu gösteriler yılda 170’e çıktı.
GÜLDÜRÜ ÇEŞİTLERİ VE YAZARLARI
İleriki yüzyıllarda Roma tiyatrosunun etkisi sadece güldürü alanında
görüldü. Roma’da genel olarak 6 güldürü türü vardır.
FABULA TABERNİA -Daha çok köylerde oynanan ve temeli doğaçlamaya
dayanan oyunlardı.
FABULA ATTELANA – Satir türünü anımsatan kısa oyunlardı. Dramatik
yarışmasının bitiş veya başlangıcında oynanırdı. Groteks (abartı)tipler vardı.
Maskara,bilgiç,asker v.b...Attelan komedyası edebi bir biçime girince iki önemli
yazar ortaya çıktı. Pomponius konuları günlük yaşamdan almış ve yabancıları,mitoloji
kahramanlarını taşlamıştır. Novius hakkında ise pek bilgiye rastlanmamıştır.
MİMUS – Kaba,çoğunlukla açık saçık güldürüler. Bu türle birlikte,
aldatan eş ve çapkın genç üçlüsü işlenmeye başladı. Zaten gerek Attelan gerekse
mimusda zina, en sık işlenen konuydu.
PANTOMİMUS – Uçarı,danslı bir gösteri. Bir dansçı arkasında
yer alan koronun desteğiyle maske ve kostüm değiştirerek bir çok tipi canlandırdı.
Pantomimus dansı ciddi,trajik konuları özellikle Yunan ve Roma tragedyalarını
canlandırırdı.
FABULA TOGATA -Bunlar diğerlerine oranla daha çok Roma özelliklerini
taşıyan güldürülerdi. Kadınların toplumsal sorunları işleniyordu.
FABULA PALLİATA – Bu tür; Antik Yunan’ın Menandros tarafından
temsil edilen yeni komedyasını esas aldı. Yeni komedya türünü Roma’ya sokan
ve Palliata komedyasının ilk yazarı Andronicus bir köleydi. Antik Yunan yapıtlarının
ilk çevirmeni diye bilinir.
Naevius,Contaminatio denilen, çeşitli oyunların sahnelerini bir komedya içinde
toplayarak ortaya çıkarılan güldürü türünü ilk başlatan yazardır. Ayrıca aristokratları
taşlayarak yazdığı güldürülerle FABULA PRAETEKSTA türünü ortaya
çıkardı.
Ancak,en önemli komedya yazarı, PLAUTUS’tu. Halkın beğenisine uygun oyunlar
yazdığı için en çok tutulan yazar, Rönesans’ta bir çok yazara,oyunlara örnek
oldu. Yeni komedyayla Attelan güldürülerinin karışımı olan oyunlarında, siyasal
konulara girmekten kaçınmış, kelime oyunlarını,tersinlemeyi kullanmıştır. Plautus,
düşünmeyi sevmeyen halk için,oyunlarını yalın bir dille yazar, oyunun başında
özetini ve karakter özelliklerini verirdi. İyi işlenmiş karakterlere karşın,
kurguya dikkat etmez,oyunlarında sürprizlere yer vermezdi. Oyunlarındaki en
önemli karakter “kurnaz köle”ydi, bir diğeriyse “yosma”. Bazı eserleri; Eşekler, İkizler, Köleler, Çömlek, Amphitruo, Üç
akçelik kişi, Casina, Hortlak.
Roma komedyasının ikinci ünlü yazarı Terentıus,Romalı bir senatörün kölesiydi.
Onun zekâsını gören senatör onu yetiştirdi ve sonunda özgürlüğünü verdi. Çağının
en ünlü yazarları arasında yetişti. Genç öldüğü için ancak 6 komedya yazdı.
Plautus’un tersine aristokrat sınıfa yöneldi. Komedyaya psikolojik gelişimi
getirdi. Kişilerin duygularının yorumunu yapar ve psikolojilerini belli etmeye
çalışır. Olay dizisini kurmada Plautus’tan daha başarılıdır ancak oyunlarındaki
durgun hava halk tarafından tercih edilmemesine neden olmuştur. Eserleri; Özünün
Celladı,Hadım,Kardeşler,Farmıo,Kaynana.
TRAGEDYA VE YAZARLARI
Sözden çok harekete, düşünceden çok heyecana düşkün olan izleyici doğal olarak
tragedyaya önem vermiyordu. Quintus Ennius-Euripides’in tragedyalarına öykündü.
Aristokratlara yöneldi ve çağdaş yazarları etkiledi. Pacuvius-Euripides’e öykünerek
12 tragedya yazdı. Oyunlarında felsefi düşüncelere yer verdi. Tiradları bazen
oyunun gelişimini durduracak kadar sıkıcıydı. Accıus- Daha çok Aiskhilos’u örnek
aldı.
LUCİUS ANNAEUS SENECA – ( İ.Ö.4 – İ.S. 65) Roma tragedyasının
en önemli temsilcisi. Oyunlarını oynanması için değil okunması için yazmıştır.
Euripides’i örnek aldığı halde,tarzı çok farklıdır. Oyunlar onunki kadar gerçekçi
değildir. Sahneler abartılmış duyguları,melodramatik görünüşleri kapsar. Seyirciyi
veya dinleyiciyi etkilemek için çok kanlı sahneler yazmıştır. Uzun tiradlı oyunları
ağır ve karamsardır. Yunan tragedyasından farklı olarak ölüm sahnelerini sahnede
canlandırmayı tercih eder. Romalı izleyicinin tiyatroya bakış açısı düşünülürse
bu anlaşılabilir bir tutumdur. Eserleri; Oidupus,Medeia,Troyalı Kadınlar,Aqamemnon,Eta’da.
OYUN YERLERİ VE TİYATROLAR
Romalılar için “ekmek ve sirk” gereksinmesinin önemi; oyun yazarlığını, değerli
olan dramatik sanatı öldürdü. İddi dramatik yazarın karşısında yalnız mimus
ve pantomimus değil,sirk de büyük bir rakip olarak dikilmişti. Seksen binden
çok seyirci alan Circus Maximus, Colosseum gibi büyük oyun yerleri, kanlı gladyatör
ve hayvan dövüşlerini görmeye gelen halkla dolup taşıyordu. Kimi kez Colosseum
suyla dolduruluyor,NAUMACHİA denilen yalancı su savaşları düzenleniyordu. Bu
yüzden, Roma’da gerçek bir dramatik sanatın var olduğu söylenemez. Bunun yanı
sıra Romalılar mimarlıkta ustaydılar ve tiyatroya katkıları da yine mimarlık
yoluyla olmuştur.
İ.Ö. 55’te kalıcı tiyatrolar yoktu. Gösteriler için tahtadan bir skene ve önüne
yüksek bir sahne yapılırdı. Oturacak yer yoktu, seyirci ya ayakta durur ya da
sandalyesini yanında getirirdi. İ.Ö. 194’te halk senatörlere yer sağlandığını
görerek öfkelendi. İ.Ö. 174’te ilk taştan skene yapıldı ama seyirci için yine
oturacak yer yoktu. Sonunda İ.Ö. 185’te tiyatroda oturmak, yasa çıkartılarak
yasaklandı. İ.Ö. 55 yılında ilk taş tiyatro Pompei’de yapıldı.
Roma Tiyatrosu, Yunan tiyatro yapısında bir takım değişiklikler yapmıştır. Bu
değişikliklerin en önemlisi seyircilerin oturduğu cavea’nın skene ile bir bütün
oluşturmasıdır. Nitekim çağdaş tiyatro yapıları da bu fikirden doğmuştur. Dış
duvarları çok süslüdür. Seyircinin dağılması için kemerli geçit yerleri,VOMİTORİİ
vardır. Yunan Tiyatrosu’nun tam daire orkestrası burada yarım daire olmuş ve
taş kaplanmıştır, protokol seyircisi için kullanılmaktadır. Sahne, bir buçuk
metre yüksekliğinde, derinliği altı metre,uzunluğu otuz buçuk metre kadardır.
Eski skene çok ayrıntılı,süslü bir binadır, yüksektir. Binanın girişinde süslü
bir kapı, bunun iki yanında daha küçük kapı bulunmaktadır. Simetrik sütunlar,süslü
üçgen alınlıklar,oyuklar ve heykeller vardır.
Yarım dairelik oturma alanı, direkli ve damlı bir revak bulunmakta,buradan seyirciyi
güneşten korumak için tenteneler gerilmektedir. Bazı küçük tiyatroların üzeri
tamamen kapatılmıştır. Yunan tiyatrosunda üstü açık olan giriş yerlerinin üstü
kapatılmış ve tünel biçimini almıştır. Ayrıca orta sıralara gidişi sağlamak
için, seyir yerleri altından tünel yapılmıştır. Roma yapıları içinde, Yunanistan’da
olduğunun tersine, dağ yamaçlarına yapılmış yapılar çok seyrektir. Bir ikisi
dışında tüm Roma Tiyatroları düzlüğe yapılmıştır ve tek parçadır. Oyun yeri
ve seyir yeri bir bütün içinde birleşmiştir. Ayrıca Roma’da tiyatronun oynandığı
yer bir bütün halini almıştır. Grek tiyatrosu yalınlığı içinde güzel olmakla
birlikte henüz bir bina niteliğinde değildi. Roma tiyatrolarının Yunan tiyatrolarından
çok daha süslü ve gelişmiş olduğu söylenebilir. Roma İmparatorluğu bu tiyatrolardan
125’ini İngiltere’den Kuzey Afrika’ya Portekiz’den Anadolu’ya dek yaymıştır.
Yunan ve Helenistik tiyatroların bulunduğu Doğu eyaletlerinde bu tiyatrolar
değiştirilerek Roma tiyatrolarına benzetilmiş ve böylece tiyatrolar hayvan dövüşleri,gladyatör
dövüşleri ve yalancı su savaşları için kullanılabilmiştir. Bunun gibi, Atina’daki
Dionysos Tiyatrosu da Neron çağında Roma anlayışına göre değiştirilmiştir. Çağımıza
bozulmadan kalan en iyi örnekler, Güney Fransa’da Orange’daki tiyatro ile Anadolu’daki
Aspendos tiyatrolarıdır.
OYUNCULUK
Roma’da tiyatronun gerilemesinin en önemli nedenlerinden biri oyuncunun toplum
içindeki durumuydu. Oyunculardan çoğu, Güney İtalya ve Yunanistan’dan getirilmiş
kölelerdi. Oyuncuların kazançları seyirci tarafından seyirci beğenisine göre
farklılıklar gösteriyordu. Ayrıca büyük armağanlar alır, onur kazanırlardı.
Buna rağmen Romalı oyuncular infami olarak damgalanmışlardı,vatandaşlık hakları
yoktu. Bir senatörün akrabası bir oyuncuyla evlenirse, bu evlilik temelsiz ya
da yok sayılıyor, bir asker sahneye çıkarsa ölümle cezalandırılıyordu. Oyunculuğun
dinsel bir temeli olmadığı için, övülmekle birlikte bir meslek olarak aşağı
görülüyordu. Bazı oyuncular gerçekten büyük üne erişirlerdi;bunların en ünlüsü
İ.Ö. 62’de ölen Roscius’tu. O da bir köleydi ancak çok beğenildiği için azad
edilmişti. Kimi sanatçıları zenginler koruyordu özellikle güzel kadın oyuncuları...Başlangıçta
kadın rollerini erkekler oynuyordu ancak mimus ve pantomimusla birlikte kadın
oyuncular da sahneye çıkmaya başladı.
Oyunculuğun kuramını yapanlardan Cicero uygulamaya önem veriyor,oyunculardan
arayışlar yaparak kendilerini bulmalarını istiyordu. Quintilian ise yeteneğe
inanıyordu. Ona göre yeteneği olmayan oyuncu eğitimle hiç birşey elde edemezdi.
Her iki kuramcı da sese önem veriyordu. Quantilian, duraklar, sesin yükselip
alçalmaları, ses perdeleri ve hız üzerinde önemle durmakta, kişileştirme için
gözlemin gerekliliğini belirtmekteydi. Oyuncu zeki olmalı,tepkilerini,düşüncelerini,inançlarını,duygularını
iletirken anlamlı eylem ve sözlerinde “Niye?”, “Nerede?”,”Nasıl?”,”Ne?” ile
sorularına karşılık verebilmeli, şartların gerekliliğine göre davranabilmeliydi.
Cicero’ya göre, kendisi duygulanmayan oyuncu,syirciyi duygulandıramaz. Horace
da “Benim ağlamamı istiyorsan, önce sen üzül” der. Lucian ise duygulanmaktan
yana değildir. Yani, bu dönemdeki görüş ayrılıkları daha sonraki yüzyılların
tartışmalarıyla paralellik göstermektedir. Quantilian her duygunun belli bir
görünüşü,ses tonu ve tavrı olduğunu belirterek, kitabında bunları sınıflandırmıştır.
KOSTÜM VE MASKE
Romalı oyuncular tarafından kullanılan kostümler,Yunanistan’da giyilenlerin
hemen hemen aynıydı. Tragedyada SİRMATA denilen uzun kostümler kullanılırdı.
Komedyada ise kısaları giyilirdi. Galeri adını alan perukalar Yunan oyuncusundaki
Onkos’un eşiydi. Ayaklara giyilen tahta nalınların ismi ise, Crepida idi. Ayrıca,
saccus denilen yumuşak terliğe benzer bir ayakkabı da kullanılırdı. Kostümlerin
renkleri belli nitelikleri simgelerdi. İhtiyarlar beyaz, genç erkekler mor,asalaklar
gri, saraylılar ise sarı renkte kostümler giyerlerdi. Başlangıçta maske kullanılmıyordu
çünkü Romalı izleyici oyuncunun her mimiğini görmek ister, oyuna ağırlık katan
maskelerden hoşlanmıyordu . Maskeyi ilk kez ünlü oyuncu Roscius’un kullandığı
söylenir. Maskelerin bir bölümü gerçeğe yakın başka bir kısmı ise abartılıydı
( GROTESK)maskeyle birlikte ,oyun kişisinin yaşını gösteren renkli saçlar(galeri)vardı.
Beyaz saç ihtiyarlığı, siyah gençliği,kırmızı köleleri simgeliyordu.
DEKOR
Tragedya dekorunda; büyük sütunlar,alınlıklar,heykeller ve benzeri süsler bulunur,komedya
dekorunda ise balkonlu sırayla pencereleri olan özel evler yer alırdı. Satir
dekorları,ağaçlar,dağlar ve benzeri kırsal öğelerle doğa görünümleriydi. Sahnede
bir takım mekanik araçlardan yararlanıldığı düşünülmektedir. Çünkü bazı kaynaklarda
gözden yok olan tahta dağlar, fışkıran çeşmeler, akan kaynaklar, büyüyen ağaçlardan
söz edilmektedir. Roma tiyatrosunun getirdiği yeniliklerden bir tanesi de ön
perdenin kullanılışıdır. Bu perde zengin işlemelidir,sahne alanı temsil başında
örtülür, sonunda kaldırılırdı.
SEYİRCİ
Uzun süren savaşlar arasında tiyatro,savaşçıların eğlenmelerini,oyalanmalarını
sağlıyordu. Kanlı gösterilerse öldürme zevkinden uzak kalmamalarını. Yalancı
deniz savaşları, yırtıcı hayvanlarla dövüş, insanla hayvan, insanla insan arasında
kanlı çatışmalar ve araba yarışlarının yanı sıra tragedya,komedya,mimus ve pantomimus
temsilleri veriliyordu. Seyirci eğlenmeyi amaçlamış bir topluluk olduğu için
her zaman komediyi tragedyaya tercih eder, tepkisini göstermekten çekinmezdi.
Bazen sevmediği bir oyunu yarıda keser, bazen oyuna müdahale ederek seyrini
değiştirirdi. Gün boyu yarışmalarında yorulan halk tiyatroda uyumaktan, yemek
yemekten,muhabbet etmekten çekinmezdi.
Tiyatroda yerlerin dağılımı , toplumsal sınıflara göre değişiyordu. İmparatorla,
LUDİ Şenliği’ne para yardımı yapanların sahnenin iki yanında özel locaları vardı.
Senatörler yarım daire orkestra içinde kendilerine ayrılan yerler otururlardı.
Soylulara ilk 14 sıra ayrılmıştı. Ondan sonra, sırayla öteki toplumsal sınıflar
geliyor,en uzak yerlerde ise yoksul,önemsiz vatandaşlar oturuyorlardı. Biletler
para biçimindeydi. Üzerinde bir resim, bir ad, ve bir sayı bulunurdu. Buna göre,
bilet sahibinin nereye oturacağı belli oluyordu. Daha sonra Avrupa tiyatrosunda
da görülen özel tutulmuş alkışçılar Roma’da da vardı. Bunların parasını oyunun
giderlerini karşılayan öderdi. Çünkü oyunun beğenilmesi durumunda giderlerin
iki katı kazanç elde edilirdi. Halkın beğenisini kazanmak için bayağılığa,açık
saçıklığa kaçan heyecan verici her şeye yer veriliyordu. Bu da Yunanlılar eliyle
en yüksek katına yükselen dramatik sanatın Romalılar eliyle nasıl yozlaştığını
göstermektedir.
“ Hakkınızda hayırlı olsun,dinleyin buyruklarımı. Yosmalardan hiç biri gelip
sahnenin önüne oturmayacak. Çavuşların da, çavuşların sopalarının da sesini
duymayacağım. Oyuncular sahnede iken meydancı birini yerleştireyim diye ötekinin
berikinin önünden geçmeyecek. Yataklarından geç kalkmış olanlar katlansınlar
ayakta durmaya. Ne vardı o kadar uyuyacak? Köle takımı uzak olsun buradan! Sütninelere
de söyleyelim, meme emen çocukları oyuna getireceklerine evlerinde emzirsinler.
Hem kendilerinin dilleri kurumaz,hem de baktıkları yavrucaklar açlıktan ölmez,burada
oğlaklar gibi bağrışmaya kalkmazlar.”
Plautus- Kartacalı oyununun önsözü...
Kaynaklar
- Tiyatro Kılavuzu –METİN AND Tiyatroda İnsan,İnsanda Tiyatro-OBEN
ÜNEY,Dünya Tiyatrosu Tarihi I- ÖZDEMİR NUTKU
- Tiyatro Tarihi – MEMET FUAT
Derleyen : Sevgi YILDIZ