S O Y L U E D E B İ Y A T
stanislawski
Stanislavski Sistemi - Oyunculuk Eğitimiİçin Bir El Kitabı Sunum Notları
Bülent Sezgin - Özgür Çiçek
Stanislavski’nin tarihsel önemi nedir ve onu hala güncel kılan şey nedir? Sonia Moore’un bakış açısından, Stanislavski sisteminin temel öğeleri nelerdir?
Sonia Moore, II. Dünya Savaşı sonrasında gittiği Amerika’da hayatının 30 yılı aşkın bölümünü, ustası saydığı Stanislavski’nin yöntemlerini revize ederek geliştirdiği tekniklerle toplumun her kesiminden amatör ya da profesyonel oyunculara eğitim vererek geçirdi.
Sonia Moore’un hayatına dair veri almak için Sonia Moore ve Amerikan Oyunculuk Eğitimi: Elinde Küçük Bir Ağaç Dalıyla adlı yazı incelenebilir (bkz. http://www.iatp-web.org/headline.asp?act=view&hid=21).
Sonia Moore’a göre; Stanislavski’nin tarihsel önemi “oyunculuğun yaratıcılığına dair içkin yasaları keşfetmesinde” ve tiyatro sanatının ilk yöntemini geliştirmesinde yatar. Stanislavski’den önce oyunculuk mistik bir cevher, kontrol edilemez bir ruhsal süreç veya salt doğuştan gelen bir yetenek olarak tanımlanıyordu. Stanislavski dönemin modernist ve pozitivist yaklaşımının da etkisiyle anlaşılamaz olduğu iddia edilen oyunculuk ve yaratıcılık sürecini analiz etmeye başladı. Stanislavski’nin oyunculuğun yasalarını keşfetmek adına attığı muazzam adımlar ve yaptığı laboratuar çalışmaları, onu hala güncel kılan en önemli noktadır. Günümüzde oyunculuk eğitimi veren tüm kurumlarda Stanislavski’nin çalışmalarından yararlanılmakta ve onun geliştirdiği kavramlar oldukça önemli bir yerde durmaktadır.
1. Stanislavski’ye göre tiyatro kültürel ve ahlaki bir eğitim kurumudur. Tiyatro sanatı insanların beğenilerini değiştirebilme yeteneğine sahiptir. Bu tiyatronun üstün amaçlarından biridir. Stanislavski bu bağlamda, “Tiyatro etkili bir vaaz kürsüsüdür” der. Ancak bu tanımlamayı salt bir güzelleme veya değişmez bir durum olarak yapmaz. Örneğin, tiyatro seyircide soylu duygular uyandırabileceği gibi, toplumu yozlaştıran, seviyesini düşüren bir etkiye de sahip olabilir.
2. Stanislavski sisteminde yetenekten önce etik ve disiplin gelir. Bir Aktör Hazırlanıyor kitabındaki “Tiyatroda Ahlak” makalesi bu anlamda oldukça önemlidir. Çalışkanlık ve disiplin onun için oldukça önemlidir. Çehov’un “Bizi çalışmak kurtarır!” sözü Stanislavski’nin ana sloganlarından biri olmuştur. Sonuç olarak, sistemin temel felsefesi diletanlıkla (herhangi bir sanat dalıyla yüzeysel veya heveskâr bir ilişki kurmakla) mücadeledir. Stanislavski bu bağlamda, sahnenin ayartısına kapılıp gidenleri, gösteriş ve alkış meraklılarını vasat ve bayağı sanatçılar olarak nitelendirmiştir. Ciddi bir sanatçıyı ise, böylesi tüketici hazlarla tatmin olmayan, disiplin anlayışı yüksek, etik değerlere inanan, topluma karşı sorumlu olan ve kolektif bir kumpanya anlayışıyla hareket edebilen bir kişi olarak tanımlamaktadır.
3. Stanislavski sistemi salt doğalcı bir üslubun kurallar dizisi değildir. Sistemin tarihsel önemi tek bir teatral akımın sınırlarının ötesinde olmasıdır. Stanislavski doğalcılığın değil, temel olarak rol yapmanın kuramını yapar.
4. Stanislavski sistemi, tek tip bir oyunculuk modeli geliştirme değil, bireysel özeliklerin gelişimini teşvik eden bir yere hizmet etmektedir. Sistem her oyuncu için ortak olan, fakat sonuçları açısından farklılaşan yaratıcılık süreçlerinin açığa çıkmasına hizmet eder. Sadece oyunculuğu öğrenenlerin değil, yetenekli oyuncuların da ciddi anlamda sisteme ihtiyaçları vardır.
5. Stanislavski sistemi aklı ve bilimi merkezine alan, dram ve oyunculuk sanatının temel gramerini oluşturan ve oluşturduğu ortak değerler kümesiyle bir oyun metninin de yorumlanmasına hizmet eden bir sistemdir. Stanislavski üstün amaç, alt-metin, etki-tepki, coşku belleği, imgelem, verili durumlar gibi evrensel kavramlar geliştirmiş ve bizlere bir tiyatro terminolojisi miras bırakmıştır.
6. Sistem özünde; seyrediliyor olma kompleksi içinde olan oyuncuyu rahatlatmak ve olası arazlarını (aşırı oyunculuk, klişeler ve yapmacıklık ve teşhirciliğe vb.) ortadan kaldırmak üzerine kuruludur. Temel olarak, oyuncunun yaratıcı anlarındaki içsel yasalara bilinçli teknikler kullanarak ulaşmasını hedefler. Amaç, kontrol edilemeyen esin anlarını (bilinçaltını) kontrol edilebilir hale getirmek, yani bilinç düzeyine çıkarabilmektir. Çünkü Stanislavski’ye göre, tiyatro yaşamın sahnede farklı bir şekilde (sahne gerçekliği ilkeleriyle) yeniden yaratımıdır. Bu yeniden yaratım sürecinde, “tekrarlanabilir” “yinelenebilir” ifadeleri oluşturmak ve bunu yaparken yaratıcılığın yasalarını bilinçli bir teknik yoluyla keşfetmek gerekmektedir.
7. Sistem yaşayan bir organizma gibidir. Kendi içinde bir evrimi vardır. Tarihsel gelişimi içinde Stanislavski’yi anlamaya çalışmak oldukça önemlidir. Sistem oyunculara hazır kalıplar veya reçeteler sunmanın ötesinde, bir karakter yaratılması sürecinde bir perspektif sağlar. Sistem ezbere bir şekilde öğrenilemez. Ayrıca, sistem parçalı değil bir bütün olarak düşünülmelidir.
8. Oyunculuk ve yaratıcılık salt yetenekle açıklanabilecek bir olgu değildir. Bilimsel anlamda oyunculuğun yasaları keşfedilebilir. Oyunculuk geliştirilebilir bir yetenektir. Stanislavski’nin bu saptamayı yaparken yaşadığı dönemin oldukça etkili olduğu söylenebilir. (Rasyonel akla inancı, pozitivizmden etkilenmesi vb.)
9. Sistem bilinçli bir teknik yoluyla bilinçaltına ulaşmayı amaçlar. Yaratım sürecinin temelini oluşturan esin anları veya içsel olan bilinçaltı bölgesi, istikrarsız olan ve kolay denetlenemeyen bir bölgedir. Salt duyarlılık veya esinden yola çıkarsak, sanatsal anlamda işimizi şansa bırakmış oluruz. “Şansın ve belirsizliğin sanatın düşmanı olduğuna inanan” Stanislavski ise, temel olarak sahne üzerinde içsel yaratım sürecini bilimsel yollarla keşfetmenin mücadelesini vermiştir. Rolü yaşama sanatının en önemli öğesi olan “içsel yaratıcılığa” akılla ulaşmayı savunur.
10. Sahne gerçekliği ile gündelik hayat gerçekliği birbirinden farklıdır. Stanislavski’ye göre tiyatral ifade, gündelik hayat deneyiminin sahneye taşınmasıdır. Fakat gündelik hayattaki deneyimler sahneye aktarılırken, “orijinal bir deneyim olarak değil”, “tekrarlanan” ve “yeniden yaratılan” bir deneyim olarak aktarılır. Sahnedeki coşkularımız gerçek bir nedenden değil, varsayımsal veya kurgusal bir nedenden kaynaklanır. Bu anlamda sahne gerçekliği ile gündelik hayat gerçekliği birbirinden ayrışır.
11. Sahne üzerinde ise, oyuncunun içsel yaşamı ve dış dünya gözlemlerinin sonucu olan coşku belleği yaratıcılık kaynağı olarak devreye girer. Oyunculuk sanatının temelinde yeniden canlandırma yatar. Ancak bu mistik veya gizemli bir metamorfozu (değişimi) ima etmez. Bilinçli bir çalışmanın sonucu olarak, tiyatronu özü olan karakter yaratılması gerçekleşir. Örneğin, deli veya katil rolünü oynayan kişinin gerçekten delirmesi veya katil olması gerekmez.
12. Bir oyuncu onu saran yaşamdan aldığı gözlemler yoluyla bir karakteri canlandırırken, kendi “ben”ini tamamen reddedemez. Ancak bu sahneye çıkıp oyuncunun kendisini oynaması anlamına gelmez. “Oyuncu rolü kendine değil, kendini role adapte etmelidir.” Sonuçta, karakterin deneyimleri ve oyuncunun deneyimlerinin etkileşimi sonucunda bir rol inşa edilir.
13. İnsan eylemi psiko-fiziksel bir nitelik taşır. Stanislavski’nin dönemin davranış bilimcileri olan İvan Pavlov ve M. Seçenov’dan da etkilenerek, insan davranışlarına dair ana tezi şudur: İnsan ruhunun öğeleri ve insan bedenin parçaları bölünemez. İnsanın psikolojik yaşamı -ruh hali, arzular, hisler, niyetler, ihtiraslar- basit fiziksel eylemler aracılığıyla ifade edilir. Dışsal fiziksel ifade olmadan içsel deneyim olmaz. İçsel deneyimlerimizi diğer insanlara vücutlarımız aktarır. Sonuç olarak, insan davranışı psikolojik ve fiziksel olanın etkileşimi sonucu ortaya çıkar. Örneğin, sevindiğimizde vücudumuz dinamikleşir, üzüldüğümüzde bitkinleşiriz, sinirlendiğimizde veya korktuğumuzda kasılırız vb. Sistemin evrimi içinde, Stanislavski davranışların psiko-fiziksel yönünü keşfederek oyuncunun sahne üzerindeki yaratıcılığını da psiko-fiziksel sürecin fiziksel yanından başlatabileceğini düşünmüştür. Ve Stanislavski sahne üzerinde kendiliğinden davranışını sağlayan nihai tekniğini, yani “fiziksel eylemler yöntemi”ni geliştirmiştir. Oyuncu, sahne üzerine çıkmadan önce bir coşkuyu zorlamak yerine, psiko-fiziksel eylemin psikolojik tarafını harekete geçiren ve böylelikle psiko-fiziksel birlikteliği yakalayan yalın, somut ve anlamlı bir fiziksel eylemi icra eder. Ancak bu salt fiziksel bir hareket yapmak için sahneye çıkmak anlamına gelmez. Fiziksel hareket ve fiziksel eylem bir ve aynı şey değildir.
14. Stanislavski’ye göre, oyuncunun anlatım aracı (oyuncunun sanatının doğası olan şey) psiko-fiziksel bir süreç olan insan eylemidir. Sahne üzerindeki en güçlü etki yalın, doğru, anlaşılır ve gerçeğe sadık eylemlerin sergilenmesiyle olur. Mantıklı ve ardışık fiziksel eylemlerin keşfedilmesi için harcanan çaba, rol hazırlığının en incelikli araştırmasıdır. Bir eylem karakterin verili bir anda neyi, niçin yaptığını açıklar. Karakterin inşasında doğru eylemlerin seçilmesi oldukça önemlidir. Oyuncunun eylem seçiminde uzmanlaşması gerekir. Eylemlerin seçimini belirleyen şey de, oyunun ana fikridir. Eğer bir eylem karakterin ifade edilmesine yardımcı oluyorsa sanatsal açıdan doğrudur. Eğer olmuyorsa yanlıştır. Bu anlamda, sahnede sergilenen herhangi bir eylem tesadüfî ya da lüzumsuz olamaz. Moore’a göre olay ve eylem arasındaki ilişki çok nettir: Birisi isim diğeri ise fiildir. Oyuncu sahnede hareket ederken bir olayı açığa çıkaracak eylemi seçerek rolüne çalışır. Önemli olan eylemin öğelerini doğru ve dikkatli bir şekilde algılayabilmek ve bu sayede oyunculuk sanatına odaklanabilmektir.
15. Eylemin öğeleri örnekler üzerinden dikkatli bir şekilde incelenmelidir.
- Sihirli Eğer
- Verili Durumlar
- Duygu Düşünce Alışverişi
- İnanç ve Gerçeklik Duygusu
- İmgelem
- Konsantrasyon
- Adaptasyon
- Coşku Belleği
- Tempo-ritim
Sunumun sonunda aşağıdaki sorular üzerinden bir tartışma yapılmıştır.
1. Stanislavski dramaturjiyi nasıl tanımlıyor? Veya Stanislavski’nin dramaturjsi nedir?
2. Yazarın, yönetmen ve oyuncu üçlemesinde Stanislavski nasıl bir yerde duruyor? Bizler nasıl bir yerde duruyoruz?
3. Eğitim çalışmalarımızda fiziksel eylemler yöntemini nasıl uyguluyoruz ve hangi amaçlarla kullanıyoruz?