S O Y L U E D E B İ Y A T
mısır tasvir
Mısır Tasvir SanatıMısır sanatı, özellikle insan tasvirlerinde, son derece zorlayıcı bir kurallar bütününe uymak zorundadır. Mısırlı sanatçıların yaptıkları iki boyutlu insan tasvirleri son derece sıkı kurallara bağlanmıştır: yüz bazı seyrek durumlar dışında profilden çizilir, ama göz ve omuzlar cepheden görünür; ancak vücudun diğer kısımları göbek dışında göğüs, kalçalar, bacaklar, ayaklar gene profilden çizilir. Yani, farklı bakış açıları tek bir insanın görünüşünde çelişkili bir şekilde yan yana getirilerek kullanılır.Mısırlılar, bu çelişkiyi bilerek ve kararlı bir biçimde kabul etmişlerdir; çünkü bu durum onlara, insan vücudunu, kendilerine göre en karakteristik şekilde yakalama fırsatını vermiştir.
Mısır Tasvir Sanatı
Mısır sanatı perspektifi bile bile bir kenara bırakır ve dünyanın parçalarını belirgin özelliklerine göre yeniden düzenler.
Bağımız vardır ve bu teknik sayesinde bir sahnenin çeşitli öğelerini onlara belirli bir açıdan bakan bir kimsenin gerçekte gördüğü gibi görürüz. Mısır sanatıysa, aksine, tasvirleri belirli
bir bakış açısına bağlı kılmaya yanaşmaz. Aynı bütünün içine birçok figürü sanki aynı uzaklıktan görünüyormuş gibi yan yana veya üst üste yerleştirir ve temel özelliklerinin bütünlük içindeki durumlarından bağımsız olarak algılanmasını sağlar; bakan bir öznenin önceliğini reddederek gerçeği yapay bir biçimde yeniden yaratır.
Böylece, bizi şaşırtan tasvirler ortaya çıkar. Mesela, karşı sayfadaki sahnede ağaçlarla çevrili ve içinde balıklar yüzen, üstünde kuşlar uçan bir havuz var, ama ufuk çizgisi ve kaçış noktası yoktur; ağaçların boyu, bunlar ister ön planda ister arka planda olsun, eşittir; oysa perspektif olsaydı, boylarının giderek küçülmesi gerekirdi. Soldaki üç ağaç da dahil olmak üzere, hepsi cepheden görünmektedir; hem de diğerlerine göre dik açıda yatar durumda! Resimlerin birbirine geçmesine meydan vermeden bu ağaçların manzaranın bütünü içindeki durumlarını belirtmenin tek yolu buydu. Havuz tam bir dikdörtgen biçimindedir; tıpkı yukarıdan bakıldığında görüleceği gibi. Oysa, bu yalnız ağaçların değil, yamaçlarda yetişen ve tıpkı ağaçlar gibi çizilmiş olan bitkilerin görünüşüne de ters düşmektedir.
Geometrik düzenlilikle keskin doğa gözleminin bu kaynaşımı, tüm Mısır sanatının özelliğidir. Bu özelliği, gömütlerin duvarlarını süsleyen kabartmalar ve resimlerde çok daha iyi izleyebiliriz. Ölünün ruhundan başka hiç kimsenin görmemesi gereken bir sanata, “süslemek” sözcüğü pek yakışmıyor. Nitekim bu yapıtlar haz kaynağı olsun diye yapılmamıştır. Görevleri, “yaşamı korumak”tı. Bir vakitler, acımasız bir geçmişte, güçlü biri öldüğünde, öte dünyada kendine yaraşır bir hizmetçi topluluğuna sahip olsun diye, o güçlüyü, öldürülen uşakları ve tutsaklarıyla birlikte gömme geleneği vardı. Bu tür gelenekler daha sonraları, ya çok acımasız ya da pek pahalı sayıldıklarından olacak, sanata baş vuruldu. Yeryüzü büyüklerinin alayını, gerçek uşaklar yerine, resim ve imgeler oluşturmaya başladı. Mısır mezarlarında bulunan resim ve araçlar, öte dünyada yardımı dokunabilecek dostlar sağlama amacına bağlıdır.
Bu kabartmalar ve duvar resimleri, Mısır’da binlerce yıl önce nasıl yaşanıldığına değgin dipdiri bir imge sunarlar bize. Yine ilk bakıldığında biraz şaşırtıcı bulabiliriz onları. Bunun nedeni, olasılıkla, Mısırlı ressamların, sanatlarının değişik yöntemlerine bağlı olarak, gerçek yaşamı, bizim imgeleştirme yöntemimizden tümden değişik bir yolla imgeleştirmiş olmalarıdır. Onlar için önemli olan güzellik değil, belginliktir. Sanatçının görevi, her şeyi, en açık ve kalırlıklı bir biçimde korumaktı. Bu nedenle sanatçı, rastgele seçilmiş bir görüş açısından doğaya öykünmüyor, resmedilmesi gereken her şeyin kesin bir açılıkla ifadesini bulmasına yarayan katı kurallara uyarak, her şeyi belleğinden çıkarıyordu. Nitekim bu ürünler bize, bir ressamınkinden çok, harita çizimcilerinin üslubunu anımsatırlar. Böyle bir konuyu imgeleştirmek istediğimizde, ona hangi görüş açısından yaklaşmamız gerektiğini sorarız kendimize. Ağaçların biçimi ve özellikleri yalnızca yanlardan iyi görülüyor. Gölcük ise yüksekten. Mısırlılar bu sorunla pek ilgilenmiyorlar. Yukardan görünen gölcükle yandan görünen ağaçlar çizmekle yetiniyorlar. Öte yandan, balıklar ve kuşlar, yüksekten bakıldığında güçlükle seçildiklerinden, yandan çizilmişler.
Böylesine basit bir resim türünde, sanatçının hangi yolu izlediğini anlamak kolaydır. Bu yol, çocuk resimlerinin hemen hemen çoğunda uygulanan bir yöntemdir. Ne var ki Mısırlılar, bu yöntemi uygularken, çocukların beceremedikleri bir tutarlılığa sahiptiler. Her şey, en özgül görüş açısına göre sunulmalıydı. “R. 35”, bu yöntemi insan figürüne uygulanışını gösteriyor. Baş, yandan daha iyi göründüğü için, ressamlar başı yandan çiziyordu. Oysa insan gözü karşıdan düşünülür. İşte o zaman, yandan görünen yüz üzerine, karşıdan görünen bir göz eklerlerdi. Vücudun üst bölümünü, omuzları ve göğsü, karşıdan yakalamak daha uygundur, çünkü böylece kolların bedene nasıl bağlandığını görebiliriz. Fakat kolların ve bacakların hareketi, yandan görüldüğünde daha belirginleşir. Mısırlıları, bu figürlerde böylesine basık ve çarpık gösteren nedenler bunlardır. Mısırlı sanatçılar ayrıca, ayakları dıştan göstermekte güçlük çekiyorlardı. Bu yüzden, ayakları, başparmaktan başlayarak yukarıya doğru, yandan çiziyorlardı. Bunun sonucu olarak, her iki ayak da içten görünüyor ve kabartmadaki adamın sanki iki sol ayağı varmış gibi geliyor. İnsan görünümünün, Mısırlı sanatçılara göre, tam böyle olduğuna inanmamalı. Onlar, bir kuralı izlemekten öte bir şey yapmıyorlardı. Bu kural sayesinde, insan figüründe önemli saydıkları her şeyi imgeye sokabilirlerdi. Dediğim gibi, belki de, kurala böylesine katıca bağlılığın yanında, büyüsel nitelikte bir endişe de vardı. Yoksa, kolu güdük veya kesik bir adam, ölülere sunulması gelenekleşmiş şeyleri nasıl taşıyabilir veya alabilirdi?
Gerçek şu ki, Mısır sanatı, sanatçının belirli bir anda görebileceği şeye değil, belirli bir kişiye veya yere ait olduğunu bildiği şeye dayanıyordu. İlkel sanatçının, figürlerini, iyi bildiği biçimlerle kurmaya çalışması gibi, Mısırlı sanatçı da figürlerini, ona öğretilmiş, bildiği örneklerden çıkarıyordu. Ama sanatçı, yaptığı resimde, yalnızca biçim bilgisini kullanmakla kalmayıp, bu biçimlerin neyi temsil ettiğini de dikkate alıyordu. Kimi zaman birisine “Büyük patron” dediğimiz olur. Mısırlı bir sanatçı, böyle bir adamı, uşaklarından veya karısından daha büyük çizmek zorundaydı.
Bu kuralları ve gelenekleri öğrendikten sonra, Mısır yaşamını yansıtan resimlerin dili de anlaşılmış olur.