S O Y L U E D E B İ Y A T

ahmet ada-1



2006'DA ŞİİRİN GÖRÜNÜMÜ (Ahmet Ada)

 

 

Yeni Şiir

 

Şiir, her durumda bir anlam ifade eder. Şair, "neden yazıyorum, yazmakla hangi anlamı kurmak istiyorum" sorularını içten içe kendine soran kişidir. Bunu kendi kendine sormadan şiir üreten yok mudur? Vardır. Böyle bir şairin gerçeklikle yüzleşmek derdi de yoktur. Gerçekliği estetiksel-yazınsal düzlemde yeniden kurmak-üretmek, varoluşa yeniden işaret etmek; hayatla dünyayla sorunu olan şairin işidir. Şair, ne adına, kimin adına söz alıyor? insanın hangi boşluğunu şiirle doldurmaya çalışıyor? Varoluşa, kendi kişiliğinden ne katıyor? Kendi kişiliğinin sınırlarını bir türlü aşamıyor mu? Durum böyleyse insanın varoluşunu kuşatan bir şiir değil, varoluşa kayıtsız kalan şiir yazılıyor demektir. Şair, şiirsel gerçeği kendi hayatından, ötekini hayatından ve nesnel gerçeklerden öğrenir. Şiirsel gerçeği şiir kılabilmesi için. kendinden önceki 'geleneği' bilmesi gerekir. 'Şiir geleneği' diyelim buna. "Gelenek denen şey aynı zamanda gidenek'tir" diyor Özdemir ince. "Sizi organik yapınızda, ruhunuzda, beyninizdedir." Neden gidenek’tir? Çünkü geride kalanı, gideni vurgular. O 'deneyim' yeniyi ortaya çıkarmıştır. Şairin. şiirsel gerçeği bir söylem-biçim-biçem içinde aktarabilmesi için, arkasında öteki şairlerin yapıtlarının birikimi olması gerekir. Şiirsel söylemin ne olup ne olmadığını, nasıl oluştuğunu, kendinden önceki şiirlerden öğrenir şair. Buna 'gelenek' deriz. Belleğimizde tarihsel birikim olarak sesler, sözler, biçimler olarak vardır bu. 

 

Varoluşumuz, nasıl bir dünyada varolduğumuz, şimdimiz, geleceğimiz; bunlar gerçekliklerdir. Şair, bunları şiirsel gerçekliğe dönüştürür. Şiirsel gerçeği kendi yaşantımızın sınırları içinde tutarsak ötesine, yani varoluşsal gerçeğe. varlığımızın anlamına işaret edebilir miyiz?

 

Şiir, şiir öznesinin dünyasıyla sınırlı kalırsa, hükmü kalmamış bir şiir yazılmış demektir. Şiir, gerçek şiir diyelim buna, şairin kendiyle başlayıp kendiyle biten bir anlamı değil, gerçeklikle düşlenenin anlamına işaret eden şiirdir. Büyük şiir için de bu özelliklerin şiirde bulunması gerekir.

 

Şiirde yeni olanın öncelikle biçimsellikte olduğunu vurgulayalım. 'Anlam' şiiri yeni yapmaz. 'Anlam' yeni olabilir. Yeni bir biçimsellikle örtüştüğünde yeni şiir ortaya çıkar. Varoluşsal gerçeği şiirsel gerçeğe çevirirken biçimsel değerler öne çıkar. Biçimsel değerler olmasa yeni olan anlam bir başına kendini ifade edemez. Söylemek gerekir: Bir başına biçimsel değerler de bir şey ifade etmez. Yalnızca biçimsel değerleri öne çıkaran şiirlerin bir şey ifade etmedikleri görülür. Bu nitelikte olan şiirlerde 'oyunsal yapı' estetik haz nesnesine dönüşür. Şiirin anlam kurma işlevine set çekilir.

 

Şiirin malzemesi dil olduğuna göre, dilin toplumsallığı nedeniyle 'bildirişim' işlevinde bulunulur. Bildirişim ile anlam arasındaki ilişki iç içe düşünüldüğünde; şair nesneyi, bilgiyi, olguyu, dahası gerçeklikleri dönüştürür, aşar ve şiirsel gerçeklik halinde yeniden kurar. Şiirsel gerçeklik bir yandan estetiksel haz iletirken, bir yandan da estetiksel hale dönüşmüş 'bilgi' iletir. Bu bilginin kullanılır bir niteliği yoktur. Duyumsanır, sezinlenir, imgeyle aktarılan

 

çağrışım yüklü bilgidir: "Dünya mavidir bir portakal gibi". Eluard'ın bu dizesi başka anlamlar da kurmaktadır.

 

Bu anlamları, burada açımlayacak değilim. Ancak, bu dizedeki şiirsel gerçekliğin hem estetiksel haz, hem bilgi, hem de bildirişimde bulunduğunu eklemeliyim. Şiirin bütünüyle estetiksel haz nesnesi olduğunu söyleyen şair, şiirsel işlevi (yazın işlevini) estetikle sınırlar.

 

 

 

Postmodern Şiir

 

Postmoden şiir arayışlarına dönecek olursak, dilin toplumsala gömülü oluşu nedeniyle, dilden uzak bir şiir arayışı olarak belirir. Dilin sözcükleri görsel malzemeye dönüştürülmüştür. Bununla yetinilmemiş kes yapıştır tekniğiyle dış malzemeler kullanılmıştır. (Yapılan-edilene ne derece 'şiir' denilebilir, o da ayrı bir konu.) Bu dil dışı çabalar, dilsel iletişimin sonunun geldiğini göstermez elbette. Olsa olsa, sergilenen postmodern şiirin görsel işitsel malzemeyle kurduğu 'oyunsal yapı'dır. Biçimsel ifade olanaklarının sonuna dek kullanılmasına kimsenin itirazı olamaz. Ne ki, dilsel malzeme dışta tutularak, şiiri şiir kılan başka öğeler de şiirden atılmıştır: Lirizm, ritim, imge bu öğelerin başlıcalarıdır. Pastişler, grafik-kaligrafik öğeler, anagramlar, montajlar, boşluklar, eksiltili söylemler, sözcük türetmeleri, görsel-işitsel malzemeler, şiire biçimsel ifade olanakları katarken, biçimsel bir sıkışmayı da açığa çıkarırlar.

 

Sorun buradadır. Bunun şiirsel bir sorun olarak görülmesi gerekir. Şiirin, bir şeyi ‘adlandırma eşiği, böylece ‘oyun’a dönüşür.

 

Şiirin, yeni biçimsel olanaklara dönmesi, postmodern tekniklerin kullanılmasına el verir mi? Romanın diyalojik yapısı postmodern olguların, tekniklerin kullanılmasına olanak verir. Şiirin söyleminin monolojik oluşu, postmodern tekniklerin şiire girmesini engeller. Lirik şiirin dayandığı söylem, Ben'in söylemi olduğundan monolojiktir. Lirik-epik söylemle bu durum aşılabilir. Çiftli ya da çoğul söylem diyalojiktir. Diyalojik yapı içinde 'şiirsel yoğunluk' sağlanabilir mi? Retariksel söylem aşılabilir mi? Aşılabilir düşüncesindeyim. Malzemesi dilolduğu sürece 'deneysel şiir', 'somut şiir' olarak adlandırılan deneyimler de Postmoderndir. Modern şiir sonrasının arayışları içinde değerlendirmek gerekir. Ne ki, malzemesi 'sırf görsel olan'ın şiir olup olmadığı da tartışılmalıdır. 

 

Türk şiiri bağlamında düşündüğümüzde, Postmodernizmin ekonomiktoplumsal bir tabanı yok. En genel anlamda kültürel kanonda, mimarlıkta, romanda kılgısal belirtileri var sadece. Metinsel göndermelerle, alıntılarla, görsel malzemeyle, pastişlerle diyalojik söylemin beslenmesi, dilin diyalojik söylemle 'gerilmesi' ne sonuç verir? Doğrusu kestirmek güç. Ama ezberlerimizi bozacağı açıktır. Postmodern düşünce ve felsefi görüşlerle Postmodern şiire varılamayacağı da kesindir. (Postmodernizmin modernizme yönelttiği eleştirilerin kabul edilebilir bir yanını görmüyorum. 'Büyük Anlatılar' modernizmin sürekliliği içinde devam etmektedir. İşçi sınıfı varolduğu sürece de devam edecektir.)

 

Şiir, modern şiirin biçimselliğinde açılacak gediklerle bir başka evreye taşınabilir. Bu kaçınılmazdır. Küresel dünyada, ulus-devletlerin çözüldüğü, her toplumdaki kültürel argümanların başat olarak ortaya çıktığı bir dünyada, şiir de Postmodern evreye girecektir. Çünkü, teknolojik dünya dijital bir evrimi yaşıyor.

 

Dolayısıyla, şiir de bir başka evreye girecek, bir evrim geçirecektir. Karmaşık, parçalı, girift bir şiir dili ortaya çıkacaktır. Görsel malzeme de şiir diline katalizör olacaktır. Dünya şiiri ikinci Dünya Savaşı sonrası bu 'deneysel' dönemden geçti. Türk şiiri de, hiç şüpheniz olmasın, bu deneyimden geçecektir.

 

 

 

Yeni Şiir Arayışları

 

Söylemek gerekir: Son birkaç yıldır, doğal olarak 2006'da da şiirdeki biçimsel arayışların sürdüğünü belirteyim. Heves dergisi çevresindeki görselliğe dayalı arayışlar ile sayıp dökmeye ya da söze dayalı epik ufuklu arayışlar, Türk şiirini çok sesli, çok katmanlı hale getiriyor. Biçimsel arayışların da, şiirin nesnesini anlamlandırmaya yönelik olduğunu söylemeliyim. Roland Barthes'ın ifadesiyle "anlamın kendisi biçime dahildir". O nedenle, her biçimsel arayış anlamla da ilgilidir. Doğayı, insanı, evreni, nesneleri anlamlandırmaya, onları şiirin kendisi kılmaya yöneliktir. Dilin toplumsal bağlamı düşünüldüğünde; şairin şiirsel, dilsel, anlamsal düzeydeki sorunlarını, dilin toplumsal bağlamını gözeterek çözmesi gerekir.Kullandığımız her sözcük sıfır noktasında değildir. Şair sözcüğü, modern hayatın işaret levhalarından biri olmaktan çıkarabilir. Sözcüğün ya da sözdiziminin yapısını bozarak gerçekleştirebilir bunu. Maleviç, malzemesini (renkleri) Kırmızı Kare ve Siyah Kare'de sıfır noktada kullanarak evreni başka türlü gördüğünü gösterir. Şair de, sözcüğün kendini sessel ve anlamsal olarak temsil etmez durumda kullanabilir. Bu özgürlüğü ona tanımalıyız. Ama tam karşıt uçta da olabilir şair: Sözcüğü, şiirin temel malzemesi olarak gören, öte yandan sözcüğün yetmezliğini de gören anlayış şiirsel işlevi öne alır: Jakobson, "Şiirsel işlev, eşdeğerlik ilkesini, seçme ekseninden birleştirme eksenine yansıtır." der. Şair, kullanacağı sözcüğün semantik, ritmik, fonetik olarak eşdeğerlik taşımasına özen gösterir. Seçtiği eşdeğerli sözcükleri yan yana getirerek (birleştirerek) eğretilemeli bir dille şiirsel 'yapı' kurar. Şiirsel yapı, iletinin kendine yöneldiği, estetiksel işlevinin öne çıktığı anlam kuran özelliğe sahiptir.

 

2006 yılında çağdaş Türk şiiri, çeşitli anlayışlardan kaynaklanan örneklerin çoğaldığı bir görünümdedir. Her anlayış kendi doğrultusunda derinleştikçe, farklı anlayışlarla çelişkiler, çekişmeler görülebilir hale gelecektir. Bu durum, poetik düzlemde derinleşmeyi getirmiyor ne yazık ki. Öte yandan, çağdaş Türk şiiri "büyük şiire" doğru önemli adımlar atıyor - toz duman

 

içinde bu görülmese de.

 

 

 

Ahmet Ada

 

(Mühür Dergisi, sayı 13)

 

 

   

 

 


bugün 66 ziyaretçi (126 klik) burdaydı!
geri git ileri git hakkımda


online
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol