S O Y L U E D E B İ Y A T

Boris PASTERNAK

Boris PASTERNAK (1890-1960)

18 Şubat 1890'da Moskova'da doğdu. Rus şair ve yazar. Moskova'lı ünlü bir ressamın oğlu. Müzik eğitimini yarım bırakarak Moskova Üniversitesi'nde felsefe okumaya başladı. Almanya, Marburg Üniversitesi'nde felsefe derslerine katıldı.Daha sonra Moskova'ya döndü ve öğrenimini tamamladı.

Çağımızın en büyük şairlerinden biri sayılmaktadır. İmge ve sözdizimi açısından Rus şiirine getirdiği yeniliklerle geleneksel Rus şiirinin yalın biçimlerini uzlaştırmıştır. İlk şiirlerinde sembolizmin ve fütürizmin etkileri görülür. Bireysel yaratıcılığı ön plandadır. Şiirlerinde bireysel ve toplumsal yaşantı bir bütünlüğe kavuşturmuş, toplumsal sarsıntıları kendi benliğinde derinliğine yaşayarak çağının trajik gerçekliğini dile getirmiştir. Şiire yeni söyleyiş özellikleri kazandırmış. Özellikle aşk ve tabiat temaları üzerinde durmuşdur.

Doktor Jivago adlı ünlü romanı, SSCB resmi görüşüne uygun yazılmadığı gerekçesiyle reddedildi. 1957'de ilk kez İtalya'da basılan roman, kısa sürede çeşitli dillere çevrilerek dünyaca ünlendi. Pasternak, 1958 Nobel Edebiyat Ödülü'ne değer görüldü. Ancak, yapılan baskılar sonucu ödülü geri çevirmek zorunda kaldı. 30 Mayıs 1960'da Peredelkino'da öldü.

1958 yılında, dönemin Sovyet Hükümeti tarafından eserlerine getirilen yasak ancak 30 yıl sonra Gorbaçov döneminde kaldırıldı.

Yapıtları:
Bulutlarda Bir Çift (1914)
Engellerin Üstünden (1917)
Kızkardeşim Hayat (1922)
Tem ve Çeşitlemeler (1923)
Hava Yolları (1924)
1905 Yılı (1927)
Teğmen Schmidt (1927)
İkinci Doğuş (1932)
Erken Trenler (1943)
Yeryüzü Enginliği (1945)

Ödülleri:
1958 Nobel Edebiyat Ödülü


Şiirlerinden Örnekler


ŞAİRİN ÖLÜMÜ

(Mayakovski'nin ölümü için)

Başka türlüsüne kim inanır, saçmaladığınız söyleniyordu
Ama iki başka adam daha, aynı işi tekrarlayan
Ve bir üçüncüsü, dünyayı peşinde koşturan
Yanyanaydınız, hepinizi sarıp sarmalayan
Hiç kıpırtısız bir zaman.

Memur evleri ve tüccarlarınki vardı
Ağaçlar, avlular vardı yaşayan
Ve iki karga, güneşin sarhoş ettiği
Dişileriyle hırlaşan iki karga
Bundan böyle

Budala karılar burunlarını her şeye sokmasınlar diye
Şimdi felâket yağıyor üstünüze !
Çizgiler vardı yüzünüzde, yırtık ağlar gibi kırış kırış
ve ıslaktı yüzleriniz

Gönlünce yaşadığın, düzinelerle yaşadığın
Günlerden biriydi o gün
Evinin kapısında bir kalabalık
Tek bir tabanca sesi hizaya getirmiş hepsini

Suların havaya tükürdüğü balık
Şenlik fişeği sanarak nasıl koşuyorsa
Saz diplerindeki ölümüne
Tetikteki kurşunun içini çekmesi gibi, tıpkı öyle.

Uyuyordun, dedikodulu ve kıskanç bir döşek
sermişlerdi uykuna
Uyuyordun, artık susturulmuş, ama hâlâ korkulu
ürpertilerle komşu
Ve yakışıklıydın, yirmiiki yaşın avuçlarındaydı bunlar
Dört bölümlü şiirinde yazılıydı.
Uyuyordun, başın yastığındaydı
Boylu boyunca yaylanarak
En genç efsaneydin başımızda

Tetiğini çektiğin kurşun Etna yanardağına
benziyordu
Gittikçe büyüyordun, ama birdenbire eğilip
Korkak ve değersizlerin ayağına yüz sürüyordun.

Çeviren: Erdoğan Tokatlı


AĞUSTOS

Tam söz verdiği üzre
İlk sabah güneşi perdeler arasından içeri girdi
Ve safran renginde, meyilli bir çizgi
Sedire ulaşıverdi.

Güneşin sıcak cilası
Kapladı yakın ormanı, köy evlerini
Yatağımı, ıslak yastığımı
Ve kitaplarımın arkasındaki duvarı.

Yastığımın niçin ıslak olduğunu hatırlarım
Geleceğinizi görmüştüm düşümde
Birbiri ardısıra, ormanın içinden
Beni uğurlamaya.

Dağınık bir kalabalığın içinden yürüyordunuz
Sonra biriniz hatırlamıştı
Eski takvime göre
Bugün Ağustos’un altısı, Tecelli Yortusu’ydu.

Her zaman böyle bir gün Tabor dağından
Alevsiz bir ışık gelir
Ve sonbahar, bir levha gibi temiz
Tüm bakışlar ona yönelir.

Yürümüştünüz, küçük, dilenci çıplaklığında
Titreyen kızılağaç korusu içinden
Mezarlığın zencefil kızılı çalılığına
Ballı bir petek gibi parlayıp birden.

Gökyüzü ulu komşusuydu
Susmuş ağaç doruklarının
Ve uzaklık çağırıyordu uzaklıkları
Çoktan uyuklamış ötüşlerinde horozların.

Ağaçların arasında, kilise avlusunda
Mezbaha memuru gibi durmuştu ölüm
Ve bakmıştı solgun donuk yüzüme
Ölçmek için mezarım, büyüklüğüm.

Hepiniz işitebiliyordunuz net
Yakınınızdaki bitkin sesi
Benim yiten sesimdi o, peygamberane
Yok olmanın henüz el değmediği.

"Elveda gök mavisi ve altını
Tecelli Yortusu’nun
Bir kadının son okşayışlarıyla yumuşak
Ölüm saatimin acılığı.

Elveda süresiz yıllar
Ve alçalış uçurumlarına
Meydan okuyan kadın
Ben alanıydım savaşınızın.

Elveda gerilmiş kanatların köprüsü
Özgür inatçılığı uçuşun
Şekli dilde açıklanan dünya
Yaratıcılık, mucizelerin çalışma gücü."

Çeviren: Osman Türkay



KORKULU ŞİİR

Her şey değişecek her şey
Asıl olana doğru, büyük olana,
çocukların uykusunu bölenler
Bağışlanmayacak asla.

Unutulmayacak, unutulur mu hiç
Şu minik yüzlere işlemiş gam, tasa,
Düşman saldığı bu dehşeti
Ödeyecek bir gün mutlaka .

Gün gelecek yolu onun da
Tüyler ürpertici bir öyküden geçecek,
Alınacak yüzlerce yüzlerce defa
Yetimin, sakatın, dulun öcü.

Aklına getir bir o bombaları
O astığı astık dönem
0 cinayetler, o yıkıntılar,
Herode'un Bethleem'de yaptığı gibi.

Eli kulağında daha iyi bir çağın,
Değişecek her şey , besbelli,
Ama şu sakatlanmış küçükleri
Unutabilir mi insan unutabilir mi?

Çeviren: Cemal Süreya



ÖYLEDİR ÖYLE BAŞLAR

İnsan iki yaşında da öyle başlar işte
Ezgilerin karanlığına sıyrılır kucaklardan,
Cıvıl cıvıl cıvıldar, mırıldar bir süre,
Derken, üçüne doğru, sözler dökülür ağzından.

Öyledir işte, yavaşça başlarsın anlamaya,
Kapılıp bir türbinin büyük gürültüsüne,
Sen misin bu, bir başkası mı yoksa,
Yabancılaşmıştır evin, bir gölgedir annen de

Bu zalim leylâk parıltısının nedir derdi?
bu dökülen, bu inen bir park kanepesine,
Nedir ? çocukları kaçırmak gibi bir şey mi?
Öyledir işte, kuşlar öyle doluşur içine

Arttıkça artan kıvamını bulan acılardan :
Yüreğinde ulaşılmayanın özlemi, uzak yıldızlar,
Faust gibi olduğun, kafan bulandığı zaman
Öyledir, öyle başlar çingene çalgıcılar.

Uçaraktan yüce yüce gök katlarından
Çevrili alanlar görürsün, evsiz topraklar,
ve denizler bir iç çekiş kadar ansızın,
İşte tıpkı öyle doğar heceler ve uyaklar.

Yulafların üstünde, sırtüstü, yaz geceleri,
yakarır durur : her şey yerini alsın diye,
Sakınarak gözünden şafağı ve evreni
Öyle olacaktır, öyledir dalaşımız güneşle.
Öyledir, öyle başlar yaşamak, dizelerle.


Çeviren: Cemal Süreya

 
bugün 78 ziyaretçi (104 klik) burdaydı!
geri git ileri git hakkımda


online
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol