S O Y L U E D E B İ Y A T
soylu yenilikçi şiir manifestosu(2003)
Soylu Yenilikçi Şiir Manifestosu (Baki Ayhan T.)
Edebiyatımızda tarih olarak yayınlanmış en son ve en önemli manifestolardandır. Tam metni:
SOYLU YENİLİKÇİ ŞİİR
I
Şiirin tarihi, kopma'larla belirlenir.
Hilmi Yavuz
Yakınlarda çıkan Uzak Zamana Övgü kitabımda yer alan "Sele Kapılan Küre, Hileli Zar, Aynadaki Görüntüye Tepki" gibi şiirler dergilerde yayımlandığında bazı şair ve eleştirmenlerce şaşkınlıkla karşılanmıştı. Bu şaşkınlıkta şiirlerin biçimsel benzersizliğinin ve söyleyişteki, döneme göre "yabancılaşmışlığın" rolüne dikkat çekildiğini hatırlıyorum. Özellikle "Sele Kapılan Küre" içerik, söyleyiş ve biçim bakımlarından taşıdığı yenilikler ekseninde inceleme ve eleştirilere konu olmuştu. Bu şiirleri yazan kişi olarak "biçim"e dikkat çekilişini, söyleyiş ve içeriğe yönelik belirlemelerde de "yeniliğin ürpertisi"nden söz edilmesini haz duyarak hatırladığımı belirtmek isterim.
Yeni dönemin ruhunu sezme ve yansıtma arzusu duyan şair, poetikadaki dönüşümü gerçekleştirirken yeniliklerin "gökten zembille indirilip şairin hizmetine sunulmadığını" bilmek durumundadır. Eski dönemleri en eskilerine kadar araştırmış, derinlikli ve disiplinli okumalar yapmış, eski ve yeni kuşakla poetik tartışmalara girmiş, önceki dönem şiirlerinden örnek yorumlamalar ve çözümlemeler gerçekleştirmiş olmalıdır. Yeniliğin yolunu açarken şiir epistemolojisini, poetik birikimi ve yaratıcılık sezgisini temel kriterler sayarak gençliğin acemiliğini ve dağınıklığını birikimle giderme yoluna girmiş olmak şair için bir zorunluluktur.
Gerçek şu ki, Türk şiiri, keskin bir dönemeçte.
Bugünden bakıldığında 1980 kuşağı şairlerinin bireysel eğilimlerle veya ortak noktalarda buluşarak kurdukları dönemsel "poetika"nın olgunlaştığı ve kuşağın temsilcisi sayılabilecek şairlerin artık bu olgunluk çerçevesinde şiirler yazdığı söylenebilir. Olgunluk, kuşak şiiri adına olumlu bir durum gibi gözükmekle ve aslında gerçekten de öyle olmakla birlikte; olgunluğun, yenilikçi bir atılıma izin vermeyecek bir konumu da işaret ettiği unutulmamalıdır. Olgunluğa erişmiş her varlık, sona doğru yol almaya başlamış demektir. İşte, 1980 kuşağının kurduğu ve yıllar içerisinde olgunlaştırdığı poetika sonrasında şiir bu anlamda büyük bir dönüşüme gereksinim duymaktadır bugün. O kuşaktan bazı şairlerin aynı heyecanla şiir yazmayı, yayımlamayı sürdürmesi, bu dönem şiirinin haritasının ana hatlarıyla çizilmiş olduğu gerçeğini değiştirmez: 1980 sonrası Türk şiiri genel anlamda kendini yenileyebilme özelliğini yitirmiştir ve ancak kendi ekseni üzerinde dönenmektedir.
Burada, Cemal Süreya'nın, "Şiirde de azalan verimler kanunu var. Dil bir açıdan işlendikçe o alanda elde edilen verimler bir noktadan sonra azalmaya başlıyor. Bu bir bunalıma yol açıyor." diyerek açımladığı "azalan verimler" belirlemesini hatırlamanın tam da sırası değil mi? Buradan çıkarak, hem yenilik iddiasında olan hem de kendine özgülüğün peşinde koşan bir şiirin eskitilmiş, içi boşaltılmış, çağrışım zenginliğini yitirmiş biçim ve biçemlerle kurulamayacağını belirtmek yeterlidir sanırız. Rilke, 1898'de modern şiir üzerine yaptığı bir konuşmada modern öncesi şiiri eleştirirken, "Dün'e karşı haksızlık ediyor gibi görünürsem, beni bağışlamanızı isteyeceğim; çünkü büyük bir Yeni ile dolu içim, bu yeni konusunda size bazı yüce ve görkemli şeyleri açıklamadan duramayacağım." diyordu. Yukarıdaki, 1980'ler şiirine ilişkin belirlemelerim için aynı şeyleri söylemek isterim.
2000'li yılların kırılma noktasına rastlayan dönem, dünyada ve Türkiye'de yeni açılımların ortaya çıkmasına neden oldu. Bu yeni açılımların binyılların kırılma noktasında yaşanması bir rastlantı olabilir; ne var ki, durum budur ve biten bir dönemin yerine çizgileri henüz tam olarak netleşmemiş de olsa yeni bir dönem başlamaktadır. Elbette dönemler zaman eksenli düşünüldüğünde "başlarlar" ama öte yandan yenileşme eksenli düşünüldüğünde "başlatılırlar" da...
Poetikanın yenileştirilmesi gerektiği, böyle zamanlarda, eskinin tükenen ve çürümeye başlayan taraflarını bilen ve yeniliğin ne olması gerektiğini sezen şairler tarafından hissedilir. Bu, hem bilgiyle hem sezgiyle derinden bağlantılıdır. Yenilikçi şair hem eskiyi ve onun eksiklerini iyi bilmek hem de önünde açılan dönemde nelerin yeni sayılabileceğini, çağın ruhunu estetik bakımdan hangi yaklaşımların eksiksiz biçimde yansıtabileceğini sezmek zorundadır. Şairin asıl yapması gerekense; önceki dönemde temsilciler tarafından yaygınlaştırılmış biçemi ve yapıyı kökten değiştirmek, geçmişten alınabilecekleri de yeniden kurgulamak ve böylelikle soylu bir yenilik gerçekleştirmektir.
Poetikada hem dönüştürücü bir yenilik hem de soylu bir duruş peşinde olduğumuzdan, geliştirmeye çalıştığımız şiire Soylu Yenilikçi Şiir tanımlamasını uygun gördük. Yenilik arayışlarında temel noktalardan birinin de "biçim" olduğunun farkındayız; çünkü Türk şiirinde "biçim" üzerinde epey zamandır düşünülmediğini, sınırlı arayışların biçimi de kapsayacak kadar geniş olmadığını ileri sürüyoruz. Yenilikçi şaire eski dönemlerin biçemi ve imge sistemi ve içeriği gibi biçimleri de yetmemelidir. Goethe'nin ta yüzyıllar önce söylediği, "Biçimlerin incelenmesi, dönüşümlerin incelenmesidir." sözü bu bağlamda Soylu Yenilikçi Şiir'in biçimsel dönüştürücülüğe neden bu kadar önem verdiğinin -yaklaşım bakımından- ipuçlarından biri olabilir.
Buradan hareketle yapılacak işlerin en önemlilerinden biri şiirde yeni biçimler ve biçimin içselleştirildiği özgün biçemler bulmaktı. Bu anlamda, Soylu Yenilikçi Şiir, Türk ve dünya şiirinde hiç kullanılmamış bir biçim geliştirme kaygısına düşmüş fakat geleneğin birikimini göz ardı etmeyi eksiklik saydığından, geleneği ve moderni aynı anda içselleştirerek şiirde yeni bir biçim ortaya koymuştur. Bu biçim, hem Türk hem de Avrupa şiirinde kullanılan biçimlerin bireşimci bir yenilikle dönüştürülmesi yoluyla elde edilmiştir: Soylu Yenilikçi Şiir'in geliştirdiği biçimde dizelerin kümelenişi önce birden dörde kadar çoğalarak ilerlemekte, sonra da geriye doğru seyredip şiir tek dizeyle bitmektedir. Dize kümelenişinin [1+2+3+4+3+2+1] şeklinde gerçekleştiği bu biçimde hemen görülebileceği gibi yatay bir "simetrik" yapı söz konusudur; bu bakımdan yeni geliştirdiğimiz bu özgün biçime "simetrik yapı" adını vermekte sakınca görmüyoruz. Şimdi, yazılmaya başlanmasının üzerinden iki yıldan fazla zaman geçen simetrik yapılı bütün şiirlerin bir arada olduğu, biçimsel bakımdan kökten bir yenileşmenin gerçekleştirildiği Uzak Zamana Övgü'yle okur önüne çıkarken bu iki yılı aşkın sürede pek çok şeyin yerli yerine oturduğunu düşünüyorum. Hem benim şiirimde, hem de geçmiş dönemin şiirinde... Bu yazıyı yazmaya beni cesaretlendiren de bir anlamda bu "yerli yerindelik" düşüncesi oldu.
Böyle bir yapının yenilikçi şiirdeki işlevi nedir? Her şeyden önce bu yapı, geçmiş dönemlerin Türk ve dünya şiirindeki bütün biçimlerini bireşimci bir yaklaşımla buluşturmaktadır. Ancak bu buluşturmada şairi yalnızca biçim kaygısının yönlendirmediğini söylemeye gerek yok. Biçimin tek başına şiire yalnızca farklı bir görüntü sağladığının, yeni ve bakir bir biçem getirmeyen biçimlerin yalnızca basit bir "formalizm" ekseninde kalacağının, yazılanın şiir olabilmesi için başka kriterlerin de aynı kuşatıcılıkla devreye girmesi gerektiğinin farkındayız. Eğer böyle bir biçim kaygısına düştüysek bu aynı zamanda binyılların birikimini yansıtabilecek bir ifade bulabilme amacına da yöneliktir. Yanı sıra, bu simetrik biçimin kendi yapısı gereği modern eksende bir çoksesliliğe de kapı açabileceğini ileri sürüyoruz.
Ritmin sağlanmasında önemli ögelerden olan biçim ekseninde geniş bir kuşatıcılıkla bin yılları kendi sayfasında buluşturmayı arzulayan bir şiirle karşı karşıyadır okur. Bu, hem bin yılların hem de yeni çağın ritmini yakalamada önemli görülmüştür. Şurası muhakkak ki; dış yapının kuruluşunda anlamın, içeriğin dışlanmaması, dahası, yeni biçimle örtüştürülebilmesi için biçim yükünün anlama da yedirilmesi gerekirdi. Biçim tek başına hiçbir büyü ya da şiirsellik taşımaz; Yahya Kemal'in "vezin" için söylediğini biçim için rahatlıkla söyleyebiliriz. Bununla birlikte yeniliğin bütünlüklü olması için dış yapının yenileştirilmesi de şiddetli bir arzunun sonucunda olmuştur; sarsıcı bir yenilik yaratılabilmesinde yapısal dönüşüm de gerekli görülmüş, şiirde modernist bir dönüştürücülüğün gerçekleştirilebilmesi için biçime de çok iş düştüğü bilinçle kavranmıştır.
Soylu Yenilikçi Şiir Manifestosu (Baki Ayhan T. II Bölüm)II
Verili edebi dille yetinmek istemeyen bir şairin,
fiilen mevcut, erişilebilir toplumsal lehçeleri kullanmaktansa,
özellikle şiir için suni olarak yeni bir dil
yaratma yoluna gitmesi kayda değer bir noktadır.
Bakhtin
Şiirde gerçekleştirilen bu dönüşüm "biçimcilik" damgası yiyebilir; ama, tarih hükmünü verirken geçmiş dönemlerdeki biçimsel yenilikleri de hesaba katacaktır. Şimdiden bazı itirazların ya da suçlamaların yükseldiğini duyar gibi oluyorum. Hemen söyleyeyim: Hayır, bu, "biçimci" bir şiir değildir! Biçimcilik suçlamasıyla düşünenlere, biçimcilikle biçimsellik arasındaki ayrımı hatırlatmakla yetiniyorum. Soylu Yenilikçi Şiir'in biçimci bir şiir olmadığı, biçimsellik ekseninde yürüyerek içeriği de dönüştürdüğü ve biçim-içerik örtüşmesini sağlarken her iki eksende birden yürümeyi arzuladığı şiirlerin birlikte okunuşundan sonra görülecektir. Soylu Yenilikçi Şiir'in oluşturduğu dil ve teknik onun tanınmasında ve algılanmasında, içerikle birlikte temel rolleri oynamaktadır. Evet, şiirde yepyeni bir dil ve teknik getirdiğimizi söylüyoruz. Bu dil ve teknik kendisini, Bakhtin'in belirlemesiyle söyleyecek olursak, "karşı çıkılamayan, bütünü kapsayan bir şey olarak realize etme" yolundadır.
Yeni şiir dilinin ve tekniğin geliştirilmesinde, bugün, dizeye çok iş düşmektedir. Bu anlamda, şiirin gelip yeniden dizeye dayandığı bir gerçektir. Dizenin ihmal edilmesi, şiirin yapısına gösterilen titizliğin tamamen dağılmasına, böylelikle şiirin bir yapı olduğunun giderek unutulmasına zemin hazırlamıştır. Türk şiirinde epeydir ihmal edilen dize, şairin "haysiyeti" olma yoluna yeniden girmelidir. Şiir duygu ve düşüncelerle değil, sözcüklerle de değil, dizelerle yazılır. Sözcük seçimi, dize kuruluşu, ardından dönüştürücü bir biçim ve nihayet bütünlüklü bir yapı. Bu sıralama, Soylu Yenilikçi Şiir'in yapısal yönünü özetleyen bir belirleme olarak okunabilir. Bununla birlikte "dize"nin, şiirin bütünlüğünü sağlayan birimlerden yalnızca biri olduğunu unutmuyoruz; gerçekten de "dize" tek başına ancak kendine dönükse, "mısra-ı berceste" olarak söylenmek istenmişse bir varlık ifade edebilir. Yoksa, hiçbir dize, tek başına bir özgünlük ve estetik değer yaratarak şiirin bütününü kapsayamaz. Israrla dizeye vurgu yapmamız, şiir işçiliği denen şeyin dize üzerinde yoğunlaşması ve buradan çıkarak bütüne ulaşması gerektiğini düşünmemizdendir. Dizelerin sağlamlığı, birbiriyle kurduğu anlamsal ve yapısal bağlantılar şiirin bütünlüğünün sağlanmasında büyük öneme sahiptir. Son yıllarda şiirde görülen ve şikâyet konusu olan başıboşluk, dağınıklık, kopyacılık, sözcük oyunlarına düşkünlük, yerli yersiz alıntı yapma hastalığı... genç şairin dize işçiliğini unutmuş olmasından kaynaklanıyor kanımızca. Şiirin bütünündeki anlamın oluşturulmasında öncelikle tek tek dizelerin belli bir söyleyiş ve anlam ekseninde buluşması şarttır. Eğer, şairin işi, Valéry'nin belirttiği gibi kolaycı dünyadan ayrı bir ilişkiler dünyası ekseninde, herkesin uyguladığı düzen ile hiçbir bağlantısı olmayan bir dünya, ya da bir nesneler düzeni, bir ilişkiler dizgesi yaratmak ise bunun yaratılmasında şairin öncelikle bir yapı peşinde olması gerekir. Böyle bir yapı yakalanabilirse, bu şiir için olduğu kadar şiirli bir yaşamın ürpertilerinin peşinde olanlar için de benzersiz bir armağandır.
Öte yandan bu durum, dizelerin kendi içlerinde de bir güzelliğe sahip oldukları gerçeğini değiştirmez. Pek çok şiirin, aslında gizemli bir yaratışla belli dizeler üzerinden yazıldığını ileri sürebiliriz. Şiirin bütün yükünü üzerlerinde taşımasalar bile şiirin çıkış noktası olmaları bu dizelerin okurda ayrı bir tat bırakması sonucunu doğurmaz mı? Benzetmemi anlayışla karşılayınız; sözcükler arasındaki gizli kurguyu gerçekleştirme işlevi üstlenen bakır telin sağladığı iletişimle elde edilen şiirsel ritm, dizeler ve bölümler arasındaki kaynaşmanın göstergesi olarak düşünülmelidir. Bu anlamda; sözcük aynı zamanda dize demektir, dizenin de şiir oluşu gibi. Bir iletken olarak bakır tel, dize ile şiirin bütünü arasında uzanırken anlam yükünü de üzerinde taşır. Sözcüklerin dizelerde ve şiirin bütününde birbiriyle kurduğu ikili ya da çoklu ilişkiler, şairin ifade biçimini belirlediği gibi metinde ilk bakışta/okuyuşta algılanması zor bir şiirsel atmosfer de yaratır. Bu atmosferin genişleyip derinleşmesi, solunabilir olması metnin söylemsel ve anlamsal geçirgenliğinin sezilmesiyle mümkün olabilecektir. Bu da öncelikle, sözcüklerin sözcüklerle ve dizelerle, dizelerin dizelerle ve metnin bütünüyle kurduğu ilişkinin kavranmasını gerektirir. Şiirin anlamı sözcükten çıkıp metnin tamamına, aynı zamanda da metnin tamamından çıkıp tek tek sözcüklere yayılır; dizeleri iletken gibi kullanarak... Sözcüklerin bilinen anlamıyla dili aşarak şiir birimi olabilmesi ancak dize kuruluşundaki işlevleriyle mümkündür.
Soylu Yenilikçi Şiir dış-biçimsel yapısıyla geçmiş çağların sesini duyurmaya çalışırken içerikte de insanların ve kültürlerin tek-tipleştirilmesine itirazlar dillendirmektedir. Bu şiir, içerikte de yenilikçi ve çağın ürpertisini verebilen bir şiir olma iddiasındadır; yer yer eski zamanların bakir güzelliğini, insanın doğayla bütünleşmişliğini sezdirirken, yer yer de modernizmin getirdiklerini ve götürdüklerini sorgulamaktadır. Bu sezdirme ve sorgulamada politik ya da genel/toplumsal eğilimlerin tuzağına düşülmemiş, kişi olarak şairin algıları temel kriter olarak benimsenmiştir; çünkü sezgisi güçlü bir şairin algılarının politik ya da genel/toplumsal eğilimlerden daha derinlikli olduğuna ve politik doğruların şiirsel paıltılar yanında ancak birer gölge lekesi sayılabileceğine inanıyoruz. Türk şiirinin bazı dönemlerinde, varlığı ve varoluşu yansıtmada, insanın içinde bulunduğu durumu ve bu durumun dünya içindeki kaygı uyandırıcı ayrıntılarını ortaya koymada şiirin, politika ve sosyolojiye yenik düşmesi üzücü sonuçlar doğurmuş, poetik kayıplara zemin hazırlamıştır. Şiirde zeminin kayganlaşması ya da şairin önüne hendekler kazılması yine böyle dönemlerin temel özellikleri arasında görünmektedir bugünden bakılınca. Şairin dünyayla, varlıkla, zamanla, öteki insanlarla kurduğu ya da kuramadığı ilişkinin izdüşümlerini imgeler yoluyla yansıtan şiirde bugünden yarına yaşayıp yaşamayacağı bile belli olmayan politik eğilimlerin yeri olmadığını düşünüyoruz. Politika bir itiraf değildir; tam tersine doğruların gizlenmesine, aldatmaya, var olanı kendi bildiğince sürdürmeye dayanan bir etkinlik alanıdır. Şiirin gizleyiciliği ise aslında derin itiraflar yoluyla, varolanla ilişkileri/ilişkisizlikleri estetiğin süzgecinden geçirerek sunan bir geçirgen perdenin gizleyiciliğidir. Yanı sıra politik etkinlik çevreye kendini dinletmeyi, çevreyi yönetmeyi hedeflerken, şiir çevreyi dinlemeyi, nesnelerle birebir ilişkide onların ruhuyla birleşmeyi önemseyen, yönetmek bir yana nesneler, durumlar tarafından belli bir bağlılaşık çerçevesinde yönetilmeyi arzulayan bir tavırdır.
Bugün, tarihi yok sayan, yok etmeye çalışan köksüz bir küreselcilik dünyaya egemen olma yolundadır. Soylu Yenilikçi Şiir, sosyolojik bir görev üstlenmemekle ve böyle bir görevciliğin şiir-dışı olduğunu savunmakla birlikte, içerikte de zamanımızın kaygılarını, kırılmışlığını, zeminin kayganlığını konu edinerek küreselleşmenin edebiyattaki şiir-sesli karşıtlarından biri olma arzusundadır. Biz, "insan" dendiğinde bunu "insanlık" biçiminde algılıyoruz. Şiirin dilini ve tekniğini de buna göre oluşturmayı ve metnin yapısına sızdırırken bu yaklaşımdan sapmamayı hedefliyoruz. Şiirin kolay anlaşılır olmaması gerektiğini savunuyoruz; çünkü "insan"ın kolay anlaşılır olmadığını biliyoruz. Küre, sele kapılma ekseninde dönüyor olsa da tarih vardır, her zaman da var olacaktır. Şu anda bile bir tarih yaşanmakta, yazılmaktadır. Birikimsizliğin, tarihsizliğin çoraklık ve çarpıklık olduğu, Türk ve dünya şiirinin birikimini içselleştiremeyen bir şiirin modern olamayacağı, "modernist" olabilme şansını ise asla yakalayamayacağı inancındayız. Bizce, modern olmanın yolu gelenekseli özümsemekten, modernist olabilmekse varolanı dönüştürmekten geçer.
Soylu Yenilikçi Şiir Manifestosu (Baki Ayhan T. III Bölüm)III
Şiir saf zamana ulaşmanın yolu,
varoluşun gerçek sularının derinliklerine
dalıştır. Şiir, sonsuza değin
yaratıcı zaman ve ritmden başka bir şey değildir.
Octavio Paz
Soylu Yenilikçi Şiir, hayatı-duyuları-duyguları-şiirsel deneyimleri yansıtma bağlamında imgelerle devinen ve bu imgeleri simgeleştirme yolunda yürümeyi hedefleyen bir şiirdir. Bu şiirdeki "bahçe" hiçbir zaman yalnızca "bahçe" değildir; "gemi"nin aslında "gemi", "gümüş"ün de "gümüş" olmadığı gibi. Dolayısıyla şiirdeki nesneleri algılarken bu dünyanın dışında başka bir dünyaya "yükselme" zorunluluğu vardır. Sözün "anlam"a evrilmesinde, şairin sezgi ya da deneyim yoluyla bulduklarının okura şiirsel kodlarla ulaşmasında esas rol imgenindir. Duyuşlarını dizeleştirirken bilinçli ya da bilinçsiz, imgelerden yola çıkar şair. Soylu Yenilikçi Şiir'de şair-öznenin dilin katmanları içerisinden yarattığı imgelerle yaşam deneyimlerinin oluşturduğu imgeler aynı düzlemdedir. Duyusal veya duygusal algılar şairin zihninde özümlendikten sonra şiire yansırken, dil aracılığıyla sunulan bu imgelerin alımlanmasında okuyucu dilden uzaklaşır; anlama/anlamaya yönelir. Bir anlam katmanı olarak imgenin verili dilden bağımsızlaşması, onu şiirin özünde yaşayan, dille anlam arasında salınan bir sarkaca benzetir. Belki de, şiirin bütün zenginliğiyle, anlamı da içeren ritmik yapısıyla kavranmasında düzenleyici işlevi üstlenen bir metronoma...
Soylu Yenilikçi Şiir, imge oluşturmada da, bütünlüklü bir anlam yaratmada da dilin soylu kullanımından yanadır. Yakın veya çok yakın geçmişteki Türk şiirinde özellikle bazı şairlerin metinlerinde sıkça karşılaşılan "nasır, cenin, kıç, darbuka, siğil, puşt, gübre, dingil, dışkı, irin, patlıcan, abiler, helâ, balgam..." gibi kapsamlı çağrışıma kapalı, anlam bakımından sığlıktan kurtulamayan, soyluluktan uzak sözcükler yer almamaktadır. Böyle bir seçkincilikte sözcüklerin yalnızca kendilerini tanıma, onları tek biçimli-tek katmanlı olarak görme eğiliminin benimsendiği, suçlayıcı bir tonla ileri sürülebilir. Soylu Yenilikçi Şiir'in bu seçkinciliği yukarıda bir kısmı sıralanan sözcüklerin yıllar içerisinde şiirde yarattığı düzeysizlik atmosferini de reddetme tavrıyla ilgilidir! Seçkincilik, sözcükler bağlamında da bu şiirin kriterleri arasındadır. Bu sözcüklerin şiirin biçem düzeyini düşürdüğüne, şiiri halkın ayağına götürmeyi hedeflerken ayağa düşürdüğüne inanmaktayız.
Sözcüklerdeki seçkinciliğine karşın Soylu Yenilikçi Şiir, dili (language) bütün katmanlarıyla kavrayan, sözcüklere veya öteki dil birimlerine eğilirken semantikle grameri, fonetikle morfolojiyi birbirinden ayırmayan bir şiirdir. Dilin biçim, anlam, ses, çağrışım... boyutları bu şiirde birlikte özümsenecektir. Dilin "söz" olma özelliği öne çıkarıldığında semantik üzerinde yoğunlaşılmakta, yalnızca biçime girildiğinde etimoloji ve morfoloji öne çıkarılmaktadır. Bir belirleme olarak söyleyelim: 1980'lerde ve 1990'larda dilin etimolojik ve morfolojik özellikleri fazlaca öne çıkarılmıştır; bu ise sözün, sözcüğün öteki boyutlarından uzaklaşmayı getirmiştir. Şiirin doğası, dilin katmanlarını ayrı ayrı düşünmeye ve kabullenmeye uygun değildir. Sözcük oyunlarını ve ağırlıklı olarak sözcüklerin morfolojik değerlerini temel alan anlam çoğaltmaları derinlikli bir şiirde kendine yer bulamaz. Türkçenin -iyi ayarlandığında- şiiri zenginleştirici inceliklerinden biri olabilen bu tip oyunların dozu kaçırıldığında şiir bir bulmacaya, eğlenceli fakat sonuçsuz bir oyuna dönüşmektedir. Dil tek başına hiçtir, "dil"e dayanan abartılı sözcük oyunları da şiire düzeyli kazanımlar sağlamaz. Dil ancak yetkinlikle işlendiğinde ve bu işleniş şiirde yenilikçi bir yaklaşımla sunulduğunda dilin değeri yükselmekte, katmanları zenginleşmektedir. Buna bağlı olarak Soylu Yenilikçi Şiir dilin katmanlarını şiirde temsil ederken bu katmanları ayrışma değil, bütünleşme biçiminde ele alır.
Bugün şiirin dilinde, tekniğinde, biçim ve biçeminde dönüşüme duyulan gereksinimin karşılanması poetikada hem eskinin sınırlarının çizilmesini hem de yeninin kapılarının açılmasını sağlayacaktır. Modern Türk şiirinin dönüşüm noktasındaki şairlerden biri olan Yahya Kemal'in ifadesine dayanarak söyleyecek olursak, "yeni bir çığırı sezmekle ona vücut vermek arasındaki aşılmaz mesafe"yi kat etme çabasına girmek, 2000'li yılların başlarında Türk şiirinin gereksinim duyduğu dönüşümü, yenileşmeyi gerçekleştirmek Soylu Yenilikçi Şiir'in temel yönelimidir.
Dönüştürücülük ancak cesur deneylerle mümkündür.
Bâki Ayhan T.