dördüncü yeni şiir manifestosu
“SİLKİNİN EY ŞAİRLER”
Birinci’yi, İkinci’yi, Üçüncü’yü anladık da nereden çıktı bu Dördüncü Yeni?
Efendim, duyana duymayana açalım, açıklayalım. Öncelikle, şimdiye kadarki yeni’leri değerlendirelim kendi anlayışımızca…
Birinci Yeni “malûmunuz” ölçü ve uyağı bütünüyle yadsımadan, yalın bir lirizmle imge-yoğun olmayan bir şiir sundu yazınımıza. Çünkü ölçü ve uyak gelenekselleşmiş biçimleriyle her ne kadar kendimizi “sınırlamamakla da sınırlamamamız” gerekse de, kendi kalıplarına sözcükleri sığdırmaya çalıştığı için kimi durumlarda zorunlu olarak imgesel ve kopuk bir şiire yol açıyordu. Birinci Yeni bu yüzden anlam ve lirizmin utkusuydu! Daha halkçıl olduğu için bir fildişi kuleden değil de, duyguların doğallığından gelen içten bir sesti şiirimizde.
İkinci Yeni ise anlam ve sentaksı da aşarak sözcüklere tanıdığı haklı kullanım özgürlüğü içinde Birinci Yeni’nin yarattığı yüzeyselliği ortadan kaldırarak, yine özgür koşuğu bağrında taşımakla birlikte oluşturduğu ses güzellikleri ve dil akıcılığının olumlu yönlerine karşın, okur tiplerini gözardı ettiğinden olsa gerek şiirlerini “anlamaya” çalışanlar için “yoz bir imgeselliği” sunuyordu yazınımıza. Her ne kadar “anlaşılmak” için yazılmıyorsa da…1980 sonrasında yazılan şiirde İkinci Yeni’yi diriltmeye yönelik bir eğilim vardı ki, bu eğilim giderek apolitik, benmerkezci, kaçış ve bunalım şiirinin etkinliğine dönüştürülerek kendine Üçüncü Yeni adını verdiriyordu. Ve benzeri bir şiir, 1994’lere kadar yazıldı ve “neredeyse” özendirilerek, yurdumuz şiir ortamı “kirlenmeye” terk edildi.
Kurumsal seçişle kılgısal seçiş arasında bir uygunluk sağlayamayan ve Ocak 1988’de manifestosu yayımlanan Yenibütüncü Şiir de, kendini “hayat kadar dağınık, hayat kadar örgütlü olarak nitelendirmesinde görülebilecek paradokslarla birlikte, “politikayla barışık olmayan insani politikleşme” türünden paradoksları da bağrında taşıyarak, dergisinin sayfalarında, “Marksizmin sonsuz ufkuna açık!” olduğu anlatımı yanında, yine manifestosunda, “Venüs’ün ölümsüzlük giz’inden” de sözederek Marksizmden farklı; “toplumcu hümanist” bir dünya görüşünün birikimiyleBeslenen Dördüncü Yeni’nin doğuşuna vesile olabilecek eytişimsel bir aşama Olarak Üçüncü Yeni’nin ayrı bir versiyonu olmaktan öteye gidemedi ne yazık ki…
1980 öncesinde olamayan seçikleşmeyle gerçek şairler şair olmayanlarca gölgelenmiş ve bu gölgelenmeye karşı oluşan tavır gereksiniminin bir yansıması olarak; ne yazık ki geç kalanların gecikmiş bir “intibahı” biçiminde ortaya çıkmıştı Yenibütün devinimi…
Trajik, istelik traji-komik devinimlerle “bir kaşık suda fırtına koparmak” ne demektir bilmektedir Dördüncü yeni!
Manifestosu başka, şiirleri başka bir emekleme olmayacaktır Dördüncü Yeni!
Sıvanın çimentosu azsa tutmayacağını da bilmektedir Dördüncü Yeni!
Yenibütüncü oluşumda şöyle ya da böyle yer almış ozanlarca manifestosunun şiirimizde istenen ivmeyi sağlayamamış olduğu görülmüş olmalı ki, Garipçiler’in tek tek kişisel ilişkilerle kimi barajları aştığını söyleyen Cemal Süreya ile birlikte 1989’da Can Yücel, şiirimizin “kökten bir kabuk Değiştirmeye, büyük bir sarsıntıya gereksinimi” olduğunu söylediler. Söylediler, ama ne yaptılar?
Evet, “kökten bir kabuk değiştirme, büyük bir sarsıntı için!” “Silkinin Ey şairler!” diyoruz. Dördüncü Yeni patikasından sürün atlarınızı. Troya’yaböyle varın… Şiirin doğal yoludur yolunuz…
Dördüncü Yeni; her “genç ozanın” kaşığının yettiğince, yeteneği, çalışması, birikimi doğrultusunda, yabancılaşmaya, yozlaşmaya, yanlış tüketim çarkına, insansızlığa, hukuk dışılığa, zulme, işkenceye, çürütülmeye karşı çıktığı ve öldürülmeye çalışılan insansal değerlere sahip çıkarken, hiçbir kurala sığdırılamayacak olan şiirin yapısını titizlikle koruduğunu da bilmektedir. Ancak belirli bir şiir omurgası, poetik omurgası olan şairler bulacaktır kendini Dördüncü Yeni’de. Evet, “kökten bir kabuk değiştirme, büyük bir sarsıntı!” için; “Silkinin ey şairler!” diyoruz yeniden…
Evet, tek tük kimi usta örnekler ve kimi yürekli genç çıkışlar dışında günümüz Türk şiiri bir bunalım ve kaçış şiiri olmaktan öteye gidemiyor. Ve tek tük kimi usta örnekler ve kimi yürekli genç çıkışlar da “kurunun yanında yaşın da yanması gibi” kendi seslerini duyuramayarak “kaçış ve bunalım” şiirinin hastalıklarını da kaparak kendilerine bir yol aramaya çalışıyor.
Her yenilik gibi Dördüncü Yeni de geçmişsiz, köksüz olamayacağının bilinciyle, kendisi için geçmişin değil, şimdinin ve geleceğin önemli olduğuna inanmaktadır. Bir “sıkıntı” olmadan ne ozan olur, ne başka olur, ne yeni olur… Şiirimizin günceli kavrayışı yeni oluşu da geleneğin birikimini özümsemiş olmasındandır. Etkilenmenin kaçınılmazlığını bilerek özümseyebilmek, kendilemek, kişiselleştirmek…
Bundandır ki, Ahmet Muhip’lerin, Yahya Kemal’lerin, Ahmet Haşim’lerin, Orhan Veli’lerin, Nâzım’ların, Necip Fazıl’ların, Asaf Halet’lerin, Sezai Karakoç’ların, Özdemir Asaf’ların, Turgut Uyar’ların, Edip Cansever’lerin, Necatigil’lerin, Dağlarca’ların, Attilâ İlhan’ların, Cemal Süreya’ların, Ece Ayhan’ların, İsmet Özel’lerin, Kansu’ların, Anday’ların, İlhan Berk’lerin… “hastalıklardan” arınmış o gerçek coşku ve duyarlılıklarını arıyoruz… -Can Yücel ve Ece Ayhan’ın yazın adamı kişiliklerine ne kadar saygı duysak da, Nedim’in düzeyinden yoksun “edebiyat” adına yaptıkları kimi “edepsizlikleri” bağışlayamasak da, İsmet Özel’lerin image-maker”lıklarına katlansak da…-
Şiire anlam katan, şiiri sevdiren ve insanlarda şiir yazma isteği uyandıran o içten, o sıcak, o “alçakgönüllü” havayı arıyoruz…
Ölçünün, uyağın (tüm çeşitleriyle) ve de biçime çekmenin (tüm çeşitleriyle) kullanılması gerektiğini savunuyor, “Hiçbiri aforoz edilmeyecektir.” diyoruz Nâzım gibi…
Dördüncü Yeni, “şairin” kendi dilinin sınırlarını, boyutlarını aşan insan olduğunu da bilerek, tüm sınırları zorlayan, insansal ideolojinin yanında, gerçekçiliğin ve gerçeküstücülüğün önünde ve ardında yer alan, bütün açılımlarla dilin yelkenini özgün olan hemen her bir anlayış ve kavrayışla yepyeni rüzgarlara açan yeni bir şiirin, ve “heyecanını yitirmemiş”, “zincirlerinden başka kaybedecek şeyleri olmayan” şairlerin son ufkudur yazınımızda!
“Her yeni için, ona şu ya da bu biçimde benzeyen bir eski bulunabilir; ama, neyin aranacağını gösteren, ortaya konan yenidir.”
Bu bilinç ve açıklıkla diyoruz ki:
Dördüncü Yeni olarak; ne Birinci Yeni’nin yozlaşmış örneklerindeki gibi anlam için ses güzellikleri ve dil akıcılığını feda edeceğiz, ne de İkinci Yeni’nin “kendisini anlamak isteyenler için” sakıncalı yanının yarattığı kötü öykünmesi olan Üçüncü Yeni ve çeşitli versiyonların “bunalım ve kaçışına” yönelerek “ses güzellikleri(!)”ve “dil akıcılığı(!)” için anlamı feda edeceğiz!
Genç kuşaklara şiiri sevdirecek, onları belirsiz ve anlamsız “imge canavarları” altında ezmeyecek gerçek bir imgesellik ve işlevsellikle şiirimiziyoğuracağız.
Bu açı ve bu açlık’la: Sevgiye, bilgiye, gerçeğe…
Mehmet SARSMAZ Bilge AY Ender KARAAĞAÇ Orhan İNANÇ Gürel ORMANCI
Dördüncü Yeni 1, 19 Aralık 1994
bugün 42 ziyaretçi (52 klik) burdaydı!