S O Y L U E D E B İ Y A T

bağımlılık şiir manifestosu



FUAT ÇİFTÇİ 

 
 


1. Şiiri düz yazıyla aldatmanın suçluluğunu duymayan şiir yazarlarının çokluğu şaşırtıcıdır. Sözcüklerin uçurumunda melezleşen satırlarla eskimiş görüntüler yaymanın şiiri bıçaklamaktan öteye gidemeyeceği açıktır. Çünkü şiir sözcükleri savunur ve düşmanını da içinde taşır. Sözcüklerin yanma noktasında , bir göçebenin ya da iz sürücünün belleğine akıtılamamış kızgın eriyikler şiir değildir. Öyküyle melez durumuna düşürülünce şiir, dokunduğu her şeyi tahrip eder; derin tiksintiyle bakar yaşama. (Öykü hayaletinden şiirin işkence gördüğünü görme zamanı gelmiştir… ) Anlatıcı dili kullanır ama şair, dili işler. Düz yazı bilgiyi dayatır. Şiir üzerine üretilen bilgi şiirin parçasıdır ama şiirin bilgiyle zorunlu ilişkisi olmamıştır. Narration şiirin biricik düşmanıdır. Anlatı, şeylerin belirlenmemiş başlangıcının yerini işaret etmekten öteye gidemez…
 
 
 
 
 
2. Şiir, doğru yaşamın izinde sahicidir ve biriciktir. Estetik nesnenin deneyimine akıtılan söz olayıdır. Mizah yoluyla üretilemez. Şiir ve mizah yoluyla us gülebilir ama her ikisinin iç içe olması imkânsızdır. Mizah ve şiir birbirlerini tetikleyemez; bir arada olmaları görüntü kirliliğinden öteye gidemez.
 
 
 
 
 
3. Şair yoktur; var olan şiirdir. Şair sadece ayrıntıdır. Şiir, kendisiyle başlar ve biter ; şairinden binlerce adım önde gider. Aklın yoğurduğu gerçeğin dışında, insanı insana yaklaştıran, şairin tüm eksiklerini güzelliklere eviren şiir, yaratıcısından üstündür ve bu tartışmaya açık değildir. Şiir, megalomanlarını içinde taşımaz.
 
 
 
 
 
4. Kendini yineleyen, doğurtan milyonlarca renkle ve sesle yıkanan sözcüklerin karşısında; şiirden şiir üretmeye çalışanların, usta şairlerin paçalarına yapıştığı ortadadır. Henüz çağını dahi gözden geçirememiş kötü ve anlayışsız bu şairlerin, kendinden çapça daha büyük olanlardan yürüttükleriyle etrafa şiirseller yaydıkları , ya da onların çalışmalarını tekrarlayarak aktardıkları apaçıktır. Buna aynının yayılması da denebilir. Büyük şiirler, yazarını uçurumun ağzında beklerken, bu kötü şairler, sonsuz zaman diliminde başkalarının arzuhalciliğini yapmaktadırlar; sözcükleri savunamayacak güdüklüktedirler. Damarını bulamayan şiirin kan alışverişi olmaz… Bir diğerinin şiirine sızmak, etkileşimlerle yeni öz yaratmaya kalkışmak, bilinci altüst eden uygulayımbilimin ( teknoloji ) güzelduyusallığı ( estetik) yıkmasıyla eşdeğerdir… Modeli özümsemek yerine modele öykünmek şiir için tehlikelidir. Hastalıklı büyüme ve doygunluk; yığılma ve bolluk tehlikeli bütüne yol açar. Üst üste bindirilmiş beden yinelemeleri, taşkınlık ve durağanlık hastalığı denebilir, diğerine sızmak eylemine…
 
 
 
 
 
5. Şiiri beklemeyi öğrenmek, insanı ve insanî olanı anlamak demektir. Şiir bize yaşam bilgisini dayatır; içinde doğduğumuz dilin kanalını genişletmemizi sağlar, alışılmadık hayat önerir ve asla mülk edinilemez. ( Dünyanın hiçbir yerinde gerçek yaşam modeli yoktur. Şiir, bilinmeze göğüs gererek yaşamı kaotik olmaktan kurtarır.) Anlatılanın yanında anlatılmayanın da okurun bilincine akıtılması şiiri beklemeyi bilmekten geçer. Şiiri beklemenin belgeselini kurgulayın, hızlı üretiminizin önüne geçemiyorsanız….
 
 
 
 
 
6. Her imge, akademiktir. İmgenin yaşamı vardır, dilsel uzamda, anlam sayfasındaki haritadır. Gerçek şiir, özgül ve özgün kişiliği ancak imgelerle sağlar. Dilsel bilince açılmamış kapıda imge, anlağı dolaşıklaştırır. Gerçekte imge, varolmayana ait, varolandan olası olandır. Şair imgesel dünyada değil, imgesiyle dünyadadır. İmge, aynının yayılması olamaz. Şiir, imgeler aracılığıyla dünyayı bize gösterir; sözcüğün bedeninde, bedensel ve zihinsel olanı kışkırtarak, kendisine kaynak olan yaşamı yoğurur… İmge, canlı bir güçtür. “ İmgelemsiz eylem yoktur.” Yorumunu getirir Paul Ricoeur, bir de. Bu, doğrudur.
 
 
 
 
 
7. Gündelik dilin kimliği şairi sarsar. Gündelik dilde sözcükler imgesel özelliklerini kaybeder. Kendi sesiyle kendinin alelâde dilini formüle etmek şiir açısından tehlikelidir. Dil, işlevsel bütünlük taşıyan varlıktır. Yazarların görevi sadece yazmak değil, aynı zamanda dildir. Gündelik dil şiir kanallarını tıkar; imgeyle görüş mesafesini daraltır. Yerel iz sürüşler, yerel rüzgârlara bile meydan okuyamaz. Üst us ve imgelem, üst dili oluşturur. Bu, şiirin atardamarıdır… Zaten şiir, önceden bilinmeksizin, doğru anlam ilişkileri yaratan imge ağlarıyla, kendi başına bir dil değil midir?
 
 
 
 
 
8. Şiir ve insan tasarımı olmayan ilk ve son nesnel varlıklardır. İnsanın ve şiirin kimliğini doğumlarından önce belirlemek imkânsızdır. Şiir ve insan masa başında üretilemezler. Onlar teknolojik varlıklar değildirler. Kimliğe değin veri daha sonra alınır… Ekinsel iklimi oluşturabilmek için evrensel imgeleme inmek gereklidir. Yapay ve kurgulanmış doğada insan da şiir de asla kimlik oluşturamaz.
 
 
 
 
 
9. Piyasa ilişkilerinden ve değerlerinden tiksinen, konformizme karşı olan şiir için mücadele eden şiir dergileri azınlıktadır. Etik, estetik, ideolojik, eleştirel kaygı ve değerlerin ihlâl edilerek, şiir dergilerince birbirini kollayan şairlere kucak açılması, loncanın poetikası mı güdülüyor sorusunu akla getirmektedir. Her evet şiire ihanettir; cemaat kaygısı da…
 
 
 
 
 
10. İnsanın şiirde anlam arayışı, içgüdüsel itkilerin ikincil bir ussallaştırılması değil, yaşamındaki temel güdüdür ama şiirin hemen anlaşılmaya gereksinimi yoktur. Anlam düzyazıya özgüdür. Anlam keyfi bir metafiziktir ve yi-nelemelerle doludur der Harold Bloom. Şiir, anlamsızlıkla bizi anlamın egemenliğinden kurtarır; anlaşılmayanın karşısında yaşanan büyülenmedir. Çünkü şiir, sözcüklerin verili anlamlarını da aşar. Şiiri anlamlandırmak, onun defterini dürmektir. Şiir, açıklanamayanın geri dönüşüdür. Bir şeyin ne olduğunun ya da ne olabileceğinin ortaya çıkarılmasından şiir sorumlu değildir. Şiir gerekirci çizgiyi reddeder; şiirin kurgusal temsil görevi olamaz. Bu demek değildir ki şiir anlamsızdır. Anlam, şiirde sonraları anlaşılmak üzere saklanmış gömüdür. ( İlhan Berk ) Şiir anlam taşır taşımasına ama ciddî olarak algılanmadığında kaybolur ya da işe yaramaz. Şiir artan bilgileri sindirmek yerine, verili zaman diliminde, daha az bilgiyi sindirmeye zorlar. Kolaycı okurun, ilkel, kaba ve tembel merakına şiir yanıt vermez. “Her şiir gizemini kendi içinde saklar ve bu gizem onu yakalamak, sahiplenmek isteyen her çeşit betimlemeye ve açıklamaya karşı koyar. Gizemi elde etmenin yolu yoktur.” der Marie - Clothilde Roose. Aşkın olandır şiir… Şair için yazmak, dilin yalnızca anlamdan oluştuğuna inanmamaktır. Şiir, arı an-lamsızlık da denebilir. Şiir, bilgi şekli olarak anlamlandırılmayı açıkça tersinir. Anlam zaten gelir öznenin ayakları dibinde ölür ve bir işe yaramaz sonraları… Şiirin toplumdaki yeri, insanların anlamını çoktan yitirdiği zafer değil midir? Anlamsızlıkla mükemmelliğin karışımına giden anahtardır şiir; dengeyle getirilebilecek her şeyi bitirir. Mikel Dufrenne: “Anlaşılan bir varoluşun, hissedilen varoluştan farkı yoktur.”  
 
 
 
 
 
11. Türkiye’de deneysel şiir (somut şiir) diye bir akım olmadığı halde Apollinaire ( kaligramlar ) , Mallarmé ( “Un coup de des” adlı eseri ) Joyce ( Finnegans Wake ) , Ezra Pound (kantolar “The Cantos”, ideogramlar) , C.C. Cummings ve Dadacıların taklidi avant-garde şiir yazan üç – beş kişi de teknolojiye yenik düşmüştür. Bu tip çiziktirmeler pek gönül indirilecek alan olmadığı için hevesten öteye geçemeyecek etkinliktir. Şekillerle, anagramlarla, montajlarla, dil sürçmeleriyle şiir oluşturulanları, bu tip biçimsel ifade olanaklarını tersinir ya da hiç kılar yine şiir. Şairin nesnesi gösterge değil sözcüktür. ( Gorgias ) Nesnenin ve kelimenin gerilimiyle, birimi dize olan yapıyı bozmak şiirsel hareket olamaz. Bu tip çiziktirmelerin, boşalmaya çalışan bir yüksek enerji yapısı olma ihtimali bile hiçtir. Verbivocovisual ( sözselsesselgörsel ) bütünlük, sözdizimsel yapıyı reddederse, bu şiiri kadavralaştırır. Biçim içeriğin uzantısı asla olamaz. Şiirde söz, yaşamın kolaylığı ve güvencesidir. Sözcüklerin maddeselliği ile yüzey düzenlemesi diye adlandırılabilecek bu metinler şiir olmaktan çok uzaktır. Çünkü şiir, yukarıda da belirtildiği üzere, estetik nesnenin deneyimine akıtılan söz olayıdır… Değişimin bütün estetik şekiller içinde parlaklığı değildir deneyselcilik…Bilincin bozulması da kötü olanla aynı şey değil midir? Deneysel denilen şeyler birikimi perspektif çoğullaştırmadan öteye gidemeyecek fotoğrafsal bir raptediciliktir.
 
 
 
 
 
12. Türkçe şiir çöplüğü olarak tanımlanabilecek yüzlerce şiir sitesinde, niteliksiz birikimlerle yığma ürünler kar-maşa oluşturmaktadır. “İnternet kolay şiiri doğurdu ve önüne geleni sergiledi.” denebilir. Sanal ortamlarda bulanık edebiyat yapılması, şiir seçme güçlüğünü de yaşatmaktadır. Şiirlerin internet hızına kurban verilmemesi gerekmektedir. Şiir, her türlü olumsuzluğu ve karanlığı bünyesinde barındırmaz. Şiir, çabuk tüketilir tabloid kalıba sokulmamalıdır. Şiir tüketilmek istenen bir nesne olmayı reddeder. Şiir, sonsuz saygı ister. Şiiri, tüm pazarlardan uzak tutmanın zamanıdır!
 
 
 
 
 
13. Şiir, şiir pazarı çöktükçe gelişme gösterir.
 
 
 
 
 
14. Şiir: Karşıtlıkların bütünlüklü olarak hem çözülüşü, hem yansıması; var olmayı kışkırtan göstergeler dizgesi, çelişkin birlik. Yaşam da böyledir. Yaşamla ölümün değiş tokuşu gibi eşdeğerli göstergeler yolu değildir şiir. Yaşam, çözülmemiş, düzensiz uç bırakır. İşte şiir rastlantısallığıyla bu ucun önündedir. Kendi içinde bir şimdidir; yazıldığı andan başlayarak şimdi olmaktan çıkan şimdi
 
 
 
 
 
15. Şiir, öznenin dünyayla kurduğu mantıksal ilişkiyi yırtarak gelişir. Düzensizlik, eşyanın ve dünyanın yapısına ters değildir. Şiir her şeyi söylemeye izin veren kurumdan da öte, istediği her şeyi isteyerek baskıcı hoşgörüyü dayatır. Değişimlerin yaratılmasında bu öncü ısrarcılığı, onu yasakların engelini aşmada devrimci kılar. Yaşamın deneyim kaydıdır şiir…
 
 
 
 
 
16. Şiir, hiçlikten her şeye geçiştir.
 
 
 
 
 
17. Modern bilimin öncelediği manyetik dizgeyle örülmüş ağ içimize sızsa da, şiir merkezi güçlerini yine içinde taşır.  Bir formülün tutsakları olarak insanlar, modern yaşamın giriftliği karşısında, gerçek doğasını şiirde bulur. Çünkü insan, ruhsal makine değildir. Şiir, insanın evrensel gerçekliğidir. Teknolojik atılımlar, insanın, tek kutuplu şematik bağlarla hareket etmesini sağlayadursun , şiir, bütünsellik – bağdaşıklık yönüyle insanın, piramidal düzenin dışında yaşamı yeniden yakalamasının merkezini oluşturmada da öndedir.
 
 
 
 
 
18. Şiirin cinsiyeti, dini, milleti, tanrısı ve yalvacı yoktur. Şiir, kendinden gebe kalan, doğuran, kendine çeken birleşik tek değil midir? Şiir, iman sanatı olmamıştır hiçbir dönemde; kutsal vaade dönüşmemiştir… Bildik uzlaşımların varlığıyla şiir sağlanmaz. Şiir bu dünyaya aittir diyor Veysel Çolak…
 
 
 
 
 
19. Şiir sözcüğünün kendisi bile, taşkınlıktır, aşırılıktır ve tüm yasalara açıkça meydan okumadır. Hiçbir kuralın ve sınırın şiiri koruduğu görülmemiştir. Şiir yardımsızdır; hiçbir konu yedeğine, biçeme, sese vb. gibi şeylere güvenmez. Olanaklar içinde, belirsizliği ve kuşkuyu önceler; yazarına yaşama tutumunu aşılar böylelikle. Şiir, yönünü insan varlığının tüm koşullarına çevirir. Yaşam onun biricik işlevidir.
 
 
 
 
 
20. Şiir, her zaman medyatik gösterilere, başıboş tınılara, boşboğazlıklara, kısacası popüler olana sırtını döner. Şiir, kendi okuyucusunu kendi doğurur. Anın yavaşlığı içinde yaşamdır; iyisini ve kötüsünü bu yaşama yığarak verili olanı aşar.
 
 
 
 
 
21. Şiirin önünde sadece şiir vardır. Şiir tek insansal yaratıştır…
 
 
 
 
 
22. Büyük şiirin fırınını beslemek için şair, eşyalarını, gerekirse de evini yakmalıdır.
 
 
 
 
 
23. Varoluşumuzun değişik görünümlerinin adlandırılmasında ve yaşamımıza gerçek değerlerin kazandırılmasın-da eksiksiz bir bütün olan şiir, hem ölüştür hem de diriliştir. Şiirin evrenle birleşmesinden oluşan insan, ilahi mecburiyetin çok dışında, kendi içindeki kavganın başlamasıyla, yani şiirle değer kazanır. Şiirin yaşamdan uzaklaşması demek verimsiz ocaklarda yitik insan demektir. Şiir insanın olgunluğudur, onurudur…
 
 
 
 
 
24. Bireyleri birbirinden yalıtarak küçücük odalarda dolaştıran, yeni stres odakları yaratan teknolojinin tam ter-sine şiir, bireyin iç yaşantılarını, kendi ortamıyla ilişkileri çerçevesinde aktarır. Şiirin biçimlendirdiği ve düzenlediği insan, olgunluk, üstünlük ve süreklilik gösterir. Şiir, insanın kendini ve çevresini değişime uğratmasının evrensel sürecidir. İnsan, şiirle çevresini insanî kılar.
 
 
 
 
 
25. Şiirsözcüğü bile keşfeden bir sözcüktür. Şiir, dünyayı imar yoludur ! Şiir, varlık evidir.
 
 
 
 
 
26. Şairin sözü doğru yere dokunduğunda, insan kendi gerçekliğini yeniden düşünür. Varlığın tüm katmanlarını sarsarak emen şair sözü, insanın mutlak yücelik içinde yaşaması gerektiğini görür; insan varlığını, kendi içtenliğinin temeli üzerinde, okşayarak o varlığın içine girer ve insanı sarmalayan kötücül bağlardan insanı özgür kılar. Sonsuz büyüklüğün dekorudur şair sözü. Bu sözü duymayan filozoflara ne yazık!
 
 
 
 
 
26. Şiir, insan yazgısının içine kapanmaz aksine insan organlarını kemiren mikropları görür ve içimizde öngördüğümüz yazgının yayılımını yok eder.
 
 
 
 
 
27. Varoluşsal boşluğun kendini gösterdiği maskeler ve kılıflar şiir dengelemesiyle serpilip yayılamaz. Varoluşsal vakuma sızmış ve orada gelişmeyi sürdüren tüm nevrozlar şiir tarafından bakıma alınır. Şiir, yaşamı yatıştırır da diyebiliriz…
 
 
 
 
 
28. Ufukta, şiirleştirilen insan değil, insanlaştırılan şiir gözükünceye kadar, şair saçını başını yolmaya devam etmeli…
 
 
 
 
 
29. Şiir, şeyler arasında bir şey değildir; şeyler birbirini belirler ama şiir gerçek anlamda kendini belirleyen bir varlıktır tıpkı insan gibi…
 
 
 
 
 
30. Şiirin emredilecek ve ısmarlanacak bir şey olmadığını okur anlamalı, şair de…
 
 
 
 
 
31. Şiirin varlığı başlı başına temsildir; onun varlığıyla yaşam aralıksız döllenir. Böylelikle bağımlılık- şiir diyeceğimiz yeni evrende bilinç, hem görünür hem de düşünür. Şiirin temsili doğası kendisini oluşta gösterir ve insanı her yönüyle dönüştürür. Böylelikle yaşam her şeyin temsili olur.
 
 
 
 
 
32. Belleğin içinde hapsolmuş zaman parçacıklarının izini işaret eder şiir; belleğin ve zaman gizinin gizli geçitler oluşturarak doğası bozulmuş olan tüm biçimleri içlerine almalarından tiksinir; bu hattı söküp atmak için bağım-sız konumlanışını yaşamla iç içe olmasına borçludur şiir… Yaşam şiirle yüzleşmedir; yaşamın omurgasıdır şiir.
 
 
 
 
 
33. Şiir sürekli devinir, bu devinim yazının tüm alanlarını etkileyecek enerji salgılar. İnsana gitmenin enerjisi de denebilir buna. Şiir sadece insana soyunur. Sözcüğün şiirde döllenişi ve şiirin insana soyunması ütopik itki olarak algılanmamalı; evrensel özün insanla şiiri birleştirmesidir hepsi… Şair, bu süreci tamamlamakla ödevlidir …
 
 
 
 
 
34. Ekonomik ve siyasal birlik, kültürel emperyalizm, dinin siyasallaşması, her türlü sömürü ve savaş v.b yapı bozukluklarını, iğrençliklerini, kısaca gerici tüm yüzleri meşrulaştırmayı reddeder şiir; her türlü yağmalamanın yatırımlarının yapılabileceği alan değildir. Yönetsel tek kutupluluk şairin işi olmamalıdır. Saldırgan ruhu sağaltmak, yaşamsal tüm içerikleri boğar. Şair kendisiyle değil dünyayla dolu olmalıdır; hem de sınıfsız bir dünyayla…
 
 
 
 
 
35. İnsanlaşan insanın soluksuz kaldığı andır şiir. İnsanın limanları, üstleri, yolları şiire açılmalıdır. İçtenliği ve gönüllülüğü önceleyen şiir, insanı kendi olmaya, kendi bireyselliğini yaşamaya yöneltir.
 
 
      Bağımlılık- Şiir Bildirgesi ekol düşüncesine, hiçbir şairler grubuna bağlı değildir; tüm karşıt mizaçları, zıt eğilimleri tartışır. Bağımlılık- Şiir Bildirgesi kölelilik olarak algılanmamalıdır; yazınsal bir harekettir.
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
*ŞİİRİ ÖZLÜYORUM-15

 
Bağımlılık- Şiir Bildirgesi
 
 
 
Etrafında Deyişler
 
 
 
 
 
 
 
                           Fuat Çiftçi
 
 
 
 
 
 I Çirkin bir avangard oyununun içinde yarış halinde olan deneysel şiir ( concrete poetry- somut şiir) yazarları, imlerin röprodüksiyonundan oluşan mumyalara dönüştürdükleri şiirin gazabından kurtulamayacaklardır. Kendi iç tekrarları sonlarını hazırlamıştır. Bu tür şeylerin oluşturduğu mekanla, zihniyet haritasına bir müdahaleden söz edilemez… Üst üste yığılmış şekil kümesi şiir olabilir mi? Sessel anlamsallığa kavuşturulmamış şeyler ne kadar şiir? Resimsel söylev, ne zamandan beri şiirdir? Biçimsel güzellik kaygısına yönelik bir çeşit gerilim; şiiri tersyüz ederek onu sağlayan devinimlerden yararlanarak görselliğin ön plana çıkarıldığı oyun… Belleğe bir nesne görüntüsüyle kazındığını söyleyemeyiz. Şirin sesbirimiyle resmin renkleri arasında birliktelik olduğunu öne sürmek, şiiri ve resmi belirleyen öğeleri görmezden gelmektir. O zaman bu tip şeylere, şiir olmayan ( non poetry ) denebilir. Sözsel oluşumların çıkmaz sokağı da bu tanıma denk düşer kanısındayım… Deneysel şiir, anlığımızın görüngüler dünyası karşısında sergilediği şematizmden başka bir şey asla değildir.  Kendisi olarak da sorunlu bir kavramdır. “ Somut olan her şey erir; biçimler bulanık, belirsiz bir sis içinde ileri geri gitmeden, zamansız ve yönsüz varlıklarını sürdürürler.” diyor Ernst Fıscher…Avangart açılımların mimarisi bile olamayacak, şiir dışında bir zihniyetin meselesini burada noktalamak gerekir.
 
 
 
 
 
II Anlam, çoktan beri bilinen ama yine de insanın kendine bilgi olarak göstermesi gereken şeyi tanımlamada yardımcı olur. Anlam, bilinenin sınırlarına dikkat çekerken, şiir, bilinmeyen ya da bilinmez olanı da görünür kılar. Anlamı kodlayan ve üreten, şiir karşısındaki dış dünyaya tepkilerdir. Anlam, savunma mekanizmalarından, tepki oluşumlarından ve yüceltmelerden öte bir şey değildir; estetik ideolojinin maskesidir de denebilir… Bir düşünceye, imgeye göre anlam, dikkatimizi onlara verdiğimizde kaybolma eğilimindedir. İnsanın anlam istemi ( will to meaning ) itkilerle içgüdüler arasındaki çatışmalardan değil, varoluşsal sorunlardan kaynaklanır. Anlam, herkeste aynı tarzda, tekdüze, cılız duyumsanan ya da sıradan tepki uyandırırken, şiir çoksesli ya da derinden duyumsanan tepki uyandırır. Şiir anlamı tersinir ama, kendisi insan boyutuna girme cesaretini gösteren büyük bir terapidir. Dünyayı ve kendimizi anlama süresince kullandığımız filtrelerce kirletilmiş deneyim, yaşanılan anın kanıtı bile değilken, şiir, kendi eşyasıymışçasına sahip olunabilen ya da özne tarafından yaratılan bir şeyden daha çok yaşamdır. Bir şirden anlam çıkarmak, sanki orada olmayanı şiirin içine yerleştirmek gibi bir şeyi yığar önümüze. Oysa şiir, yorumlamanın olanaksızlığını dile getirir. Anlamın ardında anlağın ışığı acınası biçimde sönmez mi? Şiirin anlamın ürkütücü verimliliğinden uzak durması ondandır.  Birbiriyle rekabet halindeki beğenilerin, sabit fikirlerin ve ön yargıların birbirleriyle itişip kakışmasından ibarettir anlam denebilir… Bilmeyi ve bilgiyi kabullenme sorunu anlamı kavrayabilme ilintisinden doğar. Şiirin tersindiği durum, bu. Sankileri gerçeklerle uyuşturmaya çalışmak en büyük açmaz olsa gerek. Şiirin mesajı sadece kendisini bağlar. Şiirin kendi dışında bir anlam üretmesi zaten mümkün görünmüyor. ( insan, eninde sonunda şiirin kendisi için ne anlama geldiğini anlayacaktır.) “ Büyük miktarda bilginin süratle üretilmesi, bunların anlamlandıracağı sistemlerin oluşmasını engelleyerek, zamanımızda şiiri de etkileyen anlam krizine yol açmıştır.” demek istiyorum. Şiir bir anlam aktarmaz, kendisine bir anlam oluşturur. Şiir, sonsuz farklı şekilde okunabilir ve okurları şairin niyetinden daha fazla uzağa taşır. Şiirin kendisi nasıl derinliklere inebileceğimizle ilgili ipuçları verir kaldı ki… Neyi bildiğinden emin olmayan, tüm belirsizliklerden kaygı duymaksızın, hissettiği ve yerleştiği yeri şiir diye adlandıranlar elbette olacaktır; bilmenin bir yolu olarak hissedilen sessiz vazgeçme, ya da bilginin sınırlarını kabullenme en doğrusudur… Öyleyse şiir, dünyayla ya da olguların durumlarıyla ilgili kesin gerçeklere ya da doğrulara götürmeyen farklı bilgi türü, bir bilme biçimidir denebilir mi?
 
 
 
 
 
III İnsanın dönüşümü, yeniden insanî dengenin kavranışıyla mümkündür. Şiir için de böyle düşünebiliriz. Günümüzde şiirin insanî değerinin bilinmesinden daha çok, piyasadaki değeri üzerinde durulması, şiiri standartlaştırıp sahte sonuçlara dönüştürmeye değin tehlikelidir. Gerçek şair, şiirinin gerisinde insanı arar, öğreneceğini de ondan öğrenir.
 
 
 
 
 
IV Dışkının ironik biçimde saygıdeğerliğini sunmak gibi bir şey olsa gerek, bir başkasının şiirinin ruhuyla oynayıp, ruhsuz metinler üretmek. Karma ile, işe yarar bir şey elde edilemeyeceği gibi, hastalıklı çözüşmenin yoksunlu kişiliğini sunar, bir diğerinin şiirini taklit edenler… Taklit, benzerliklere ilişkin değil, fakat eşdeğerliliklere ve uygunluklara ilişkin buluşları yığar. Buna biraradalık ya da melezleşme de denebilir. Kurmacanın kurmacısı şiirselliğe dahi varamaz. Küçük kişilerin başarılarını, küçük insanlar sağlar. Değil mi? Şiir eşi benzeri olmayan fiziksel bir bütünlüktür; mekanik yeniden üretim çağında bile mevcudiyeti asla kopya edilemez… Son olarak, röntgen filmlerindeki çok zayıf gölgelerden bir tanıya varma durumunu sergilerler taklidi şiirler…
 
 
 
 
 
V İmge dili hazırlayandır; dile fetiş bir aşkınlık ( transcendant ) ekler. Dilin kırıldığı, yeniden tanımlandığı yerdir imge… Dil kendi kendine bildirimde bulunurken, imge ona olağan bir insan olgusu yığar. İmge, beleğin değişken durumunu baz alarak, gerçek öncesinin sonrasını, şimdinin bağlamıyla verir; nesnenin düşünceye bağlandığı çizemdir.  İmgeler düşünce olamazlar. Düşüncelerle bir arada işaret içinde varolabilirler Levi- Strauss’un dediği gibi… Bizi her şeyi yeniden kurmaya yoğunlaştırır… İmge, görmenin gizlerine biraz aydınlık getirebilir fakat, şaire, verdiği bilgilerden hangi sonuçları çıkarması gerektiğini söylemez. İmge, normal algılama biçimimizin temeli değil, ona karşı ortaya konan seçenektir…
 
 
 
 
 
VI Şiir, bağlanmayla bağlarını koparma arasındaki geliş gidişte, benin görünmez olduğu yerde, kurulu dengelere ve ideolojilere başkaldırıdır; bir dinin, felsefenin, ideolojinin tam tersi olan tasarımdır. İnsanları siyasi polise asla dönüştürmez. Kendi gücüne hizmet etmek için çalışan iktidarların ve aygıtların etkisine karşı direniştir. Şeylerin tanrısal düzenine bağlanan zincirlerini, totaliter despotluğun demir kafesini, ruhun çileciliğini, fetih ruhunu tersinir bunlara karşı mücadele eder şiir… Şiir, insanı toplumsal rollerinin ve aidiyetlerinin ötesinde savunur. Teknikler, kararnameler ve tüketim malları ormanından insanı alır, onu yeni bir kültürün, yeni yaşanmış deneyimlerin ortaya çıktığı zamanı ve uzamı tanıması için ikna eder…
 
 
                                 
 
 
VII Süreç, süreklilik ve ardışıklığa dayanan zaman dünyasında, salt kastan, sinirden, kandan, kemikten oluşmaz şiir; kusursuz uyum, eksiksiz araç ve gereç, kararlı yaşam, şiiri görmemizi sağlar. Kendilikler arasında bir seçmeyi, karmaşa içine birleşimi içererek yan yana gelişin akışına sokulur. Şiirin, neyin gerekli olduğu konusunda bilgi ürettiği yalandır; insan üstü olduğu doğrudur. O, ne sıkıştırılmış ne de yoğunlaştırılmış konuşmadır. Şiir, insanı, insanî olma yönünde tasarımlamadır. Dille beden arasında bir tür posta olsa da, bir iki dize uğruna onca şeyden vazgeçmenin inancıyla o, insanın ihtiyaçlar listesinde en öndeliği konusunda ısrarcıdır. Bağımlılık- Şiir işte burada yatar… Bağımlılık- Şiir, kısa ömürlülüğe dayalı, hızlı bir devridaim toplumunda değişmez bir biçimde var olan boşunalıkduygusunu tersinir.
 
 
 
 
 
VIII  Şiirin ruhu, yaşama, çözülmesi gereken bir çok sorun olarak bakar ve o sorunları çözer.
 
 
 
 
 
IX Şiiri okuma edimi, okuyanın mevcudiyetiyle, yani kişinin okuma edimi sırasında buradayım diye hissetmesiyle , şiirin kendisinin mevcudiyeti arasında bir türlü uzlaşı gerektirir. Beğeni geleneğiyle, alımlama bağlamında yüksek değer biçilmesi gereken bir uzlaşı bu…
 
 
 
 
 
X Şiir özel bir varolma biçimini, yani insana özel bir yakınlaşmayı ortaya koyar. İnsanın varlığının açıklığını sunduğu da söylenebilir… Sözcüklerle dünya arasındaki ilişkide insanı önceler. Bir tür insanın farkına vardırma biçimidir.
 
 
 
 
 
XI Şiir anlatıyı çerçeveleyen ve onun bağlamını yaratan şey değildir. Anlatı, şiirin temsil gücüne yaradır. Şeyleri adlandırmak ve yorumlamak şiirin dışındadır denebilir. Bir okuma metniyle bir açıklama yazısı arasında bir yerde ya da bölgede şiir yazılması, şiiri öyküye düşürmek gibidir. Şiirde yazısallaşmanın, şiiri bir yemek tarifine, bir teknik şartnameye, bir şirket sözleşmesine, bir kaza haberine vb. evrilmesine neden olacağını sanıyorum. Yazısallaşmanın şiiri, sığ, eksik, zayıf, kötü, sahte, öykünmeci durumuna düşürdüğü görülmelidir… Zaten, şiirin yapısal iskeleti, yazısallığın dinamik örüntüsüyle uzlaşmaz…
 
 
 
 
 
XII Şair sözcüğü, belli bir alanda uzmanlaşmış bir yeteneğin ifadesi değil, yaşam karşısındaki duruşun ifadesidir; yaşamdan ( günlük yaşamın yapay benliği değil söz konusu olan ) uzaklaşan şair kendi kendini imha eden makinedir. Şiirin yüksek yaşama yönelik içsel yollarının bulunmasıyla şair olunacağı gerçektir.
 
 
 
 
 
XIII Şiir, hiçbir zaman evrensel din olmamıştır. İman arttırıcı etmen olmamıştır ve olmayacaktır şiir. Şiirin, dinin modaya uygun amblemi olarak görülmesi, onu kısa ömürlü normlara sürüklemek demektir. Ortak inanç standartlarının, bir toplumu oluşturan normların hızlı çöküşünü sağladığı, bunun da manevi boşluğun bir belirtisi olan depresyona, insanları sürükleyeceği muhakkaktır. İnsanı yüceltme görünümü altında aşınmış ve kalıplaşmış bir kolaycılık ve kaba bir söylevcilik tehlikesini asla öncelemez şiir…
 
 
 
 
 
XIV Toplumun egemen değerlerine başkaldırı olan şiir, orta sınıf değerlerine, hayat tarzına ve kariyerizme asla güvenmez. ( Söylemimiz, çoğunluk orta halli bir yaşam sürdürürken, azınlığı varlığa boğan bir çıkarcılıkla karıştırılmamalı.) Onaylayıcı değildir. Toplumun egemen eğilimlerine teslim olmaz demek istiyorum. Şiir, karşı kültür oluşturma rolünü kullanır. Kitlesel medyanın, reklam tasarımının, popüler kültürün imajlarıyla ilişkilendirilemez. Şiir, tahrik edici haz nesnesi olmamıştır. Yukarıda saydığım öğelerin meşrulaştırıldığı bir eklektizm değildir şiir…
 
 
 
 
 
XV Şiir, endüstrinin kimliğine bürünerek asla kitleselleşmez. Kaldı ki kitle kültürü, bireyleri şiir karşısında edilgen tüketicilere dönüştürdüğü yerdir…
 
 
 
 
 
 
XVI Duyarlılığa yeni bir boyut kazandıran şiir, evrenin devinimler örgüsünde büyüyüp gelişmenin türlü konumlarını kapsayan bütün … Başlangıçta eylem vardır, doğru, ama şiir onun üstünde yer alır… Şiirin olaylar dünyasıyla ilgisi yoktur…
 
 
 
 
 
XVII Şiir yasa değildir, yaşam üstündedir. O, kendi sınırlılığı içinde birtakım belirsizlik taşıyan sınırsız yasaya benzer. Şiir, kendi birlikteliğine herkesi ortak etme biçiminde bir gereksinim duyar. Bu yolda, kendine tepki göstermeyen herkesi kuşkuyla karşılar…
 
 
 
 
 
XVIII Şiir her zaman yenidir ; varoluşunu ve kendi öğelerini durmaksızın yeniden tanımlar. Şiir geleneğin hem içindedir, hem de ona karşı çıkar; alternatifler ima eder. Geleneksel estetiğin kodlarını, araçlarını, biçemlerini sorgulayarak onları dönüştürür. Şiir, geleceğin titreşimlerini hep taşır…
 
 
 
 
 
XIX Şiir, kâr getirmeyecek bir girişim olarak kalacaktır. Pazarlama olmaksızın, değişen toplumsal ve ekonomik koşullar karşısında şiir, geleceği yönlendirmede kendine sürekli kimlik bul(ur)acaktır. Düşük nitelikli meta üretiminin etkisine karşı içten gelen direniştir şiir…
 
 
 
 
 
XX Uyaran, şiire can katan bir sözcüğü, sözcükler yığınına, cilt cilt kitaplara yeğlemelidir şair…
 
 
 
 
 
 
XXI Şair için yapacak tek şey var: Şiir için her şeyden vazgeçmek! Şair, önce kendisini gözden çıkarmalı ki, – varolana boyun eğmeksizin – iç yozlaşmalar ( nihilizm ), çözülmelerle dolu zaman, insanda insanın yok edilmesini özleyen her şey yok olsun … Çünkü şair, insan örneğidir… Yarışılacak insanın da temsilcisi olmayacağı gerçektir.
 
 
 
 
 
 
XXII Eskinin çürümesinin ya da yeninin mayalanmasının yoğun birlik oluşturmasını tersinmeli şair… Ne bir sınıfın, ne de bir ulusun üstünlüğünün olmayacağı kültürü yeğleyen şair, bilinçten kurtularak değil, bilincin en yüksek derecesiyle, sınırsız değişim yeteneğini zenginleştirdiği sürece, yazdıklarının yaşamın bir benzeri olacağını söylemek pek yanlış olmaz.
 
 
 
 
 
XXIII Şiir kuralları tersinir; merkezileşerek tüm ölçütleri ve yargıları düzenleyeceği varsayılamaz. Özel bir örnekten ya da eldeki modelden şiir üretilemeyeceği açık değil midir? Kalıplaşan soyutlama olarak görülmemelidir şiir.
 
 
 
 
 
XXIV Kalıplar merdivenine dayanmak zorunda kalan şairlerin, idari açıdan, ödüller ve baskılar düzeninin de merdivenine dayananarak kötü örgütlenmenin kişisel çekişmeleriyle şiirden kopma yaşayacağı muhakkaktır. Kalıp bilincini içinde kaşıyarak var gücüyle kendini yaşamaya veren şairin yaşantısı yaşamdan kopuk düzen kuruculuğuna yönelir… Yaşamı taşımak diye gösterip yaşamı yalınlaştıran kalıplaşma ya da eklektizm, ancak olası bütünlüğün karmaşık niteliği olabilir. İnsanların çalınmış özününün ona tekrar kavuşturulacağı tek alan olan şiir, dogmatik ölçülere vuran siyaseti, çabuklaştırılmış nitelikleri, kuşatmaya uygun emirleri kısa ömürlü kılar.
 
 
 
 
 
 
XXV Halkın hemen hemen hepsinin, şiir sürecini, gizemli, ulaşılmaz ve kendi ilgisi dışında bir olay olarak görmesi şaşırtıcı olmasa gerek. Zaten şiirin, yığınlara vardığında, çoktan bitmiş bir şey olarak oldu bittiye getirilmesinin ardında, yavan şiir karşısında yatan coşku yatmıyor mu? Kendi hesabıma ben, şiirin kalabalıklar için yapılan bir sanat olduğuna inanmıyorum. Şair bunu aklında tutmadığı sürece, karşısındaki maketin gölgesinden ibarettir. Şiir, ne zaman kalabalıkların sanatı olmuştur ki zaten ?
 
 
 
 
 
 
XXVI Her çareye başvurarak sonluluğunu gösteren insana, sonsuzluk fikrini uyandıran, tek, şiirdir…
 
 
 
 
 
 
XXVII  Kendini şiir karşısında öldürebilecek tek adam vardır: Şair
 
 
 
 
 
 
XXVIII Hayal gücünün kutupları hayat ve ölüm olan tek uğraş şairlik… Yaşamı, kendi vücudu aracılığıyla, keskin duymaktadır şair; bedeninin içerdiği dünyanın anlamını susturmamak için, şiirin başka yaşamlar da içerdiğinin farkına varılması için didinir…  Şair, tüm yaşamların yaygınlığıdır…
 
 
 
 
 
XXIX Bitmeyen bir büyüyüş ve doğuruş var mıdır ki, kabuklarını çatlatıp serpilmek için şiirden güç almamış olsun?
 
 
 
 
 
 
XXX Şiirin çıplaklığının sofularda uyandırdığı iç ürpertisi, hazcılarda verdiği yüzeysel umut, yine kendisi için hiçbir şeydir. Vücudun yaşantısına karışmaz şiir…
 
 
 
 
 
XXXI Hayatı kendi vücuduyla keskin tutan, insanın çelişkili ve kapsamlı yapısının , yine insan üzerinde şairlerin yaptığı yorumdur şiir; beklenmedik duygusunu okuruna büyük adıyla yediren…
 
 
 
 
 
XXXII Yerleşmiş bir kavrama başvurularak dize oluşturulmasına meydan okur şiir. Statik doğruları, yarı doğru algılamak bile şiirin anlaşılmamasına yardım eder. Şiir, yaşamın koşullarını elde edene dek, direnmek yolunda gösterilen kararlılığı onaylamaktır. Dayatılmış ya da yansıtılmış tahammülün enerjisini ne oluştur derseniz şiir derim… Biyolojik ve toplumsal güç olarak algılamadığım şiir, düzme ideolojilerin iyimserliğini yadsıyan, hayatı iyimserlik olarak görmeyen ama insanı, gelişmenin ve yaşamın koşullaması yönünde tek bilinç olarak algılayan, onu, kendine bölünüş olarak görmeyen, öbürünü yeğlemeyendir…
 
 
 
 
 
XXXIII Bürokrasinin içinde kişisel bencilliğe dönüşmeyecek, bir ülkenin gelişim gücüne ödenen şaşırtıcı övgünün bedelidir şiir. Dünyadaki eşitsizliğin durumunu, kaçınılmaz gerçekçilikle keskinleştiren tek sanattır şiir…
 
 
 
 
 
XXXIV  Şiir, kendisinin de içinde bulunduğu çok geniş bütünü, sınırlarının içine çekerek kendisi olur; ölüm olmayanın ta kendisidir. Her çareye başvurarak, sonsuzluk fikrini yaşama uyandırır.
 
 
 
 
XXXV   Bağımlılık - şiir bir müdahaledir ! Şiirin söndürülemez gücünden alır soluğunu…

 
bugün 83 ziyaretçi (115 klik) burdaydı!
geri git ileri git hakkımda


online
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol