S O Y L U E D E B İ Y A T
ece ayhan poetika sözlüğü
“Bu toplumdan, bu tarihten olmaktansa ‘doğal’ bir adam olmayı seçiyorum ben”
“Eski bir sefine gelip hesap sorabilir, baştan ayağa beyaz giyinmiş adamlara”
"Taşlara tutunan incir ağaçları olmaktan çoktan çıkmışız çıktık. Sayılmayız parmak ile”
A Dergisi: D Özlü, K. Özer, E. Öz, H. Yavuz, Engin Erten çıkardıkları a dergisi’nde bize (İkinci Yeni kastediliyor-sekoya) “çürük yumurtalar” diyorlardı (SDK; 20). Bkz. İkinci Yeni.
Açık Şair: ‘Açık Şair’ diyedir bir şey yok bence. Fransızca’da, İngilizce’de, Almanca’da da… ‘açık şairler’ deyimine rastlamadım hiç. Doğrusu, arka sokaklara sapmış olabilirim (D; 48).
Ahmet Haşim: Ahmet Haşim, bir ‘ebru sanatçısı’ olsaydı (ki bana göre öyledir) işimiz daha kolay olurdu belki. Şiir’i, meramları başka şeyler olanlar kullanmazlar tarihte yalnızca. Duygulu ve de sözgelimi ‘elleri’nden hoşnut olmayan insanlar da kullanabilir. Şiir yazarak kendilerini arkadaşlarına, kız arkadaşlarına beğendirmeye çalışmak herhalde yaşamın bir boyutudur (D; 111).
Akbaba: Okur bir şiire filmin yarısında girer gibi girmiyor mu? Ben bu okur türüne akbaba diyorum (D; 71).
Okurun şiir algılama değer yargılarına karşıyım, bu konuda akıl yürtmelerine de. Okur akbabaydı, akbabadır hala. Yine de şiir yazarken hep omzumun üzerinden bakan birilerini duymuşumdur. Bir şiirimde (Mısrayım) ona ‘simruğ’ dedim (D; 133-134). Bkz. Okur.
Akif Kurtuluş: Bkz. Genç Şiir Serüveni; Gözü Kara Şairler; Kentlerin Şiiri.
Anlam, Şiirde: Şiirin böğrüne geçmeyen anlamın sorumluluğu şiirde! (D; 135).
Anlamak, Şiiri: Şiirlerimin, belirli bir şiirin, anlaşılmasının güçlüğü olgusu ise başka nedenlerdendir; ayıralım, ayırt edelim bunu. İnsan zihninin sınırları şiirle de genişler ve bilinen şeylere yeniden işte o varılan sınırdan bakmak değil midir biraz da şiir? Her yeni varılan yeri Hindistan sanmaktan vazgeçelim (Dipyazıar; 63). Bkz. Şiirin İşlevi; Şiir; Sözcük.
Arabesk Şiir: Derken konu arabesk şiire, Attila İlhan’a geldi, geldi ve renkler değişti. “Bana pes ettiremezsiniz” diyordum “ne var bir şairin şarkı sözü yazarı olmasında ya da arabesk şiir yazmasında? Benimki yalnızca bir saptama!” –İzmir’den İstanbul’a gelince; Yaşar Kemal’e ‘romanın İbrahim Tatlıses’i dendiğini duyacaktım. Her sanatçının başka sanatlarda bir karşılığıvar, en azından ‘karşılaştırmalı iktisat’ gerektirir böyle düşünmeyi (D; 118). Bkz. Attila İlhan.
Asker : Tevfik Fikret öldüğünde cenazesindeki sekiz-on kişiden biri bir askerdir; Mustafa Kemal (SDK; 66).
Atatürk Şairleri: Bkz. İktidar.
Attila İlhan: Asık suratlı bir parti ödülü lekesi vardı alnında( SDK; 20). Bkz. Arabesk Şiir.
B Harfi: “Biz tüzüklerle çarpışarak büyüdük kardeşim” dizesindeki ‘t’ harfi ‘b’ olacaktır. 1970’den beri ‘t’ başıma bela olmuştu. ‘t’yi boyuna boyuna kafama kakıyorlardı! (SDK; 36).
Başıbozuklar: Bkz. Sivil, Sivillik.
Beğenilmek: ‘Kahir ekseriyet’ şiirlerimi beğenmemiştir; (belleğim fena değildir) bunlar bana sözle de ‘önemsiz’, ‘sıradan’ şiirler yazdığımı söylemişlerdir (D; 15). Bkz. Şiir Müsteşarlığı.
Beledi Şiir; Belediyeci Şair: Hiçbir ülkenin Ceza Yasası’nda ‘şairler’ diyedir bir sözcük ya da bölüm yoktur. Şairlik için özel bir yasa da. Herhalde o yüzdendir, şairlerin çok büyük çoğunluğu kendilerine bırakılan alan olan belediyelik, “beledi” şiirler yazıyorlar ağır eleştirili… Pek gerilere gidiyorsun denecek ama, gerçektir; tabu ve totem topluluğunda yaşıyoruz biz (D; 53).
Bizde iktidara, devlete bulaşmaz Türk şairleri. Korkudan. Belediyecidir onlar. Kaldırımlardan, çukurlardan yakınılır bir ömür boyu. Birçoğu da Kemalist hükümet şairidir. Başka bir şey de olamazlar. Maça ister (SDK; 64).
Benzemezlikler: Bkz. Marjinaller; Yeni Marjinaller.
Bin Dokuz Yüz Elli Altı: Aşağı yukarı ‘bin yıl’ sürmüş ve Anadolu’da kentlerin dışında otağ’da, çadırda yaşamak serüveninden sonra tarihimizde ilk kez düşünce şiir biçimine bürünerek kentlere girilmeye başlanmıştır; 1956.
Birey: Birey kavramının toplum kavramıyla birlikte düşünülüşüne katlanamıyordum (D; 83). Bkz. Toplum, İçinde Bulunduğumuz.
Toplu çekilmiş fotoğrafları sevmiyorum, düşüncemin iktidarda olmasını istemem (D; 132).
Bizim Sırp Şairi: “Bizim” Sırp şairi, beynine sürdüğü bu silinmez lekeyi, öyle, aklınca, misvakla filan çıkarmaya kalkmasın! Leke her yerden görülüyor, görülebiliyor. İşte tam da yeridir burasu: Silgiler, silerken, silinirler de! O bizim Sırp şairi Sıkı Şiir’den etik bakımdan gittikçe ve giderek uzaklaşıyordu zaten. Ben bu konuyu istemeyerek geçiyordum, açıkçası atlıyordum hep (SDK; 8 ). Bkz. Sivas Katliamı.
Cemal Süreya: Evet Cemal Süreya gerçekten de en sıkı şairlerdendi. Sivil, cins, özgün vs. Nazım Hikmet’le yan yana ve eşit düşünülürdü /SDK; 18). Bkz. İkinci Yeni; Sezai Karakoç; Mülkiye Hareketi; Sivil Şiir.; Cumhuriyet’le Yaralanmış Olanlar; Sait Faik Abasıyanık.
Ortaokulda parasız yatılı olarak okurken orta ikideyken yoksulluktan bir karikatüre otuzbir çekmek zorunda kalmıştır… İşte bu yüzden iyi arkadaşlarına hangi elle otuzbir çektiğini sorardı. Orhan Veli’nin “Sol Elim” şiirini düşünerek (SDK; 18). Bkz. Çocukluğum;
Cumhuriyet: Sivil toplum Batı’ya özgü bir kavram. Bu cumhuriyet ise çeviri bir cumhuriyet (SDK; 63).
Cumhuriyet’le Yaralanmış Olanlar: Bize ne kadar kızarlarsa kızsınlar ve ne kadar küplere binerlerse binsinler; yine de, Cemal Süreya’nın, Sezai Karakoç’un ve de İsmet Özel’in ‘Cumhuriyet’le Yaralanmış’ olduğunu, bir ölçüde de olsa, sezebilirlerdi (BŞBÇ; 43-44).
Çağı Yaşayanlar: Bir çağı yaşayanlar, bir şeyi görmek için yaşamışlardır (D; 76).
Çarpanlar: Benim, doğrusu ya, gerek sıkı şiirde olsun, gerekse düz şiirde olsun, her zaman gizli ya da açık çarpanlarım olmuştur (SDK; 25).
1969’da geldiğim ya da vardığım “ağabeyler” sesi bir çarpandır (SDK; 25). Bkz. Logaritmalı Şiir.
E, ne yapalım, her zaman “ortak payda” ya da “nesnel karşılık” (“karşılık” yerine şimdi “bağlılaşık” öneriliyor, peki alttan alta “karşılıklılık” ne olacak) ya da “metafor” olacak değil ya (SDK; 26).
Çevre: Çevremdeki rezillikler benim umurumda ve gündemimdedir (D; 60). Bkz. Toplum, İçinde Bulunduğumuz; Jr.
Çıkmaz Sokaklar: Çıkmaz sokaklar bana layık, kör sokaklar hatta (D; 131).
Çocukluğum: Kimse bana “benim çocukluğum” sözgelimi sıkı şair Cemal Süreya’dan da “kötü geçti” diyemez! Öylesine bir ıssızlığın ve yalnızlığın ve kimsesizliğin içine hemen hemen bütün cumhuriyet tarihinde kimse düşmemiştir! (SDK; 7-8).
7-8 yaşlarındayız, evden hemen hiç harçlık vermezlerdi. Biz de paramız olmadığı için çelikten yapılmış misketleri satın almazdık yahu. Ama memur, subay çocukları Kubi’lerde yığınla vardı. Yaşıttık ama onlar uzun paçalı pantol giyerlerdi, biz kısa (SDK; 32).
Devlet Dersi: Devlet dersi Türkiye’de seçmeli değil, zorunlu bir derstir. Bu dersin öğretmenlerini herkes biliyor, geçmişte ve günümüzde (SDK; 65).
Deyişler, Özdeyişler:
Ben öyle sivilim ki, sivillerin sivili… (SDK; 34).
Ben “sosyal demokrat” tabiri yerine, “sosyal bürokrat” diyorum (SDK; 62).
Bizde laikler gizli dindardır, dindarlar da gizli laik! (BŞBÇ; 56).
Elbet katlanılması zor ama ben atın üzerinde, atımdan inmeden sevişirim (SDK; 34).
Evet, her insan bir sevişmenin ürünüdür (SDK; 35).
Sivil toplum Batı’ya özgü bir kavram. Bu cumhuriyet ise çeviri bir cumhuriyet (SDK; 63).
Şiir belaya karşı da kayıtsız değildir (SDK; 76).
Üleşmek, mülkün temelidir! (SDK; 35).
Dil Sorunu: Bugün 1982’de bile genç bir şair ‘şiirin bir dil sorunu olduğu konuşuluyor’ diyebiliyor. Diyelim bu da bir basamaktır. Peki ‘dil sorunu’na girilmezse ‘insanal sorun’a nasıl girilebilir şiirde, ha? Bir düşünülmesini isterim (D; 46).
Doğal Adam: Bu toplumdan, bu tarihten olmaktansa ‘doğal’ bir adam olmayı seçiyorum ben (D; 16). Bkz. Topluluk
Düşünce-Şiir: Düşünceyle (ve de Tarih’le) iç içe iki kaşık gibi birbirine geçmiş bir şiir yeniliği, bir gelişme, özellikle modern dünyada hep birlikte ve el ele yapılır. İşbölümü ve işbirliği (SDK; 19). Bkz. Düşüncenin Oluşumu.
Düşüncenin Oluşumu: Bir düşünce, kendi çevresiyle, toplumsal arkadaşlarıyla çarpışa çarpışa, dövüşe dövüşe oluşur biliyorum ben (D; 75).
Biz sıkı şairlere göre, bir düşünce yazarken oluşur genelde; oluşturulur (SDK; 19).
Ece Ayhan Sözlüğü: O sözlük’ten ben de yararlandım, kimi şeyler de öğrendim. Örneğin, ilk üç kitabımda hep zehirli çiçekleri seçmişim (D; 52).
Edip Cansever: Edip Cansever kendi kuşağının bir dolu şairini sollamıştır (SDK; 23).
1957 başlarında Pazar Postası’nda benim için “şiirin ne olduğundan habersiz” diye yazmasına çok geç de olsa teşekkür ediyorum. Yıllar önce söylediği sözler bugün doğru çıkıyor. İçtenlikle yazıyorum şunu: 66 yaşındayım ama şiirin ne olduğunu bilmiyorum daha (SDK; 23). Bzk. Engin Günçe.
Eleştirmenler: Bkz. Şiir Müsteşarlığı.
Emlak Laikleri: Bu ‘emlak laikleri’, kendilerinin ve babalarının ve dedelerinin boyun eğişleri, kamburları anlaşılmasın diyedir, tüm ‘tevekkül’leri “bir lokma bir hırka anlayışıdır, başka bir şey değildir” anlamında belletiyorlarsa ben ne yapayım. Ben yolumda, şiir yolunda gideceğim (D; 30).
Engin Günçe: “Otuzbir çekerken el değiştirirsen başkasının eline vermişsin gibi olursun” derdi uzmanlık alanında. O da Edip Cansever gibi sıkı delikanlıydı (SDK; 21). Bkz. Parasız Yatılılar; Cemal Süreya.
Eskiyi Arkalarına Alanlar: O zamanlar (1955 ve sonraki yıllar kastediliyor-Sekoya), Suut Kemal Yetkin’in, Yaşar Nabi Nayır’ın, ünü tüm Anadolu’yu tutmuş bir Eski’yi arkalarına alıp benim de Cemal Süreya’nın şiirlerimizi görünce canhıraş ve tüyler ürpertici seslerle bağırmaları, işi ukalalık olarak ele almaları önemli bir urgan ucudur, toplumsal yönden de (iki kip’in bir sözcükte belirtilmesi olmazmış, sözcük bir ünlemle bölünemezmiş, vesaire). (D; 51). Bkz. Yaşar Nabi Nayır; Yanlış Bakış, Şiire.
Eylül Ayı Kentleri: Eylül ayı kentlerinde büyük bir kırım olur; bütünlemeler! (D; 75).
Fazıl Hüsnü Dağlarca: Kemalist Dağlarca’nın Çakırın Destanı’nda “Ay Başlarında Memnundu” şiirindeki “Memnunuz cihandan ve hükümetten” dizesini ise hiç unutmam. Bence bu, bütün Cumhuriyet şiirinin en güzel ve en manalı dizesidir (BŞBÇ; 26).
Gaspard de la Nuit: Ben İsviçrelerde burslarla yaşadım, annem de İstanbul’da benim biriktirdiğim kitapları satarak geçinmeye çalışmıştı, en son Gaspard de la Nuit gitmiş (BŞBÇ; 79).
Gözü Kara Şairler: (İsmet Özel’in deyişiyle) ‘Beşeri mesele’yi deşenler ya da kurcalayanlardan, sözgelimi İzzet Yaşar, İsmet Özel, Süreyya Berfe… gibi şairlerin şiirleri benim dikkatimi çekiyor. Bu toplumun, bu ‘topluluk’un temel niteliği, tarihi ve oluşumu üzerine düşünüyorlar ve düşündürttürüyorlar; kül yutmuyorlar yani (İzzet Yaşar, gırgır geçiyor, ‘görmüş’. İsmet Özel, asıl yüzlü ve asık yüzle, ‘görmüş’. Süreyya Berfe, kopkoyu bir üzünç içinde, ‘görmüş’. Akif Kurtuluş’un iki virgül arasında güzel şiirlerini okudum, ama düşünüyorum, ‘görmüş’ mü? Murathan Mungan? Bilemiyorum, bilemeyeceğim). Şükür ki, diyorum, gözü kara iki-üç şair var. İzzet Yaşar ‘apostrof’u (kesme imi) bir şiirinde kullanabiliyor yüreklilikle. İsmet Özel, 1962’den bu yana, çok şeyi bir tek kip’in içine sığdırabiliyor (yalnızca ‘ben’ yazın’ının _ben edebiyatı’nın yani_ arkasında olması pek hoşuma gitmiyor o kadar). Başka gözü kara şairler de var bu ‘şiir toplumu’nda doğallıkla; aklıma ‘noterlerle evlenen dalgın kızlar’dizesi olmasaydı Neruda’nın keşke, ama yine de Yıldırım Türker’in, İsmail Uyaroğlu’nun adlarını da yazacağım, yazdım (D; 14, 15).
Genç Şiir Serüveni: ‘Genç şiir serüveni’ni, genç şairlerin serüvenlerini izliyorum, olabildiğince. Arkadaşların evlerine gittiğimde zaman zaman onlardan dergileri, kitapları alıp okuyorum, saptayabildiğim iki ana özellik ( ya da eğilim) var; biri ‘kentlerin şiiri İsmet Özel, İzzet Yaşar, Süreyya Berfe, Murathan Mungan, Haydar Ergülen, Barış Pirhasan, Enis Batur, Mehmet Müfit, Erol Çankaya, Abdülkadir Budak (‘Gömleği Leyla desenli olan Budak), Akif Kurtuluş… hatta hepsinden yaşça büyük olan Ertuğrul Oğuz Fırat’ı ve Kadıköylü şair Sabrı Altınel’i. Benim bugünlerde ilgimi çekenler, bence ivmesi yükselenler yani; Haydar Ergülen, Akif Kurtuluş, Egemen Berköz’dür. Ötekisi, ‘kasabaların şiiri’ (Ahmet Telli, Ahmet Ada, Cahit Zarifoğlu..) (D; 14). Bkz. Beşeri Mesele’yi Deşen Şairler.
Görmek: Bkz. Çağı Yaşayanlar.
Halkevi Şairi: Bkz. Yahya Kemal (içinde).
Hermetique Şiir: Bence hermetique şiir” Türkçeye “sıkı şiir” diyedir aktarılmalıdır (SDK; 50).
İbrahim Tatlıses: Bkz. Yaşar Kemal; Arabesk Şiir.
İkinci Yeni: İkinci Yeni atılımı (başlarda “bu bir Mülkiye Hareketiydi” denmiştir) denince hemen insanın aklına Cemal Süreya, Edip Cansever; Turgut Uyar, -İlhan Berk de var- geliyor (SDK; 19-20). Bkz. Eskiyi Arkalarına Alanlar; Parasız Yatılılar.
‘İkinci Yeni’ denilen şey Sezai Karakoç ve Cemal Süreya’dır! (D; 49).
İkinci Yeni yanlış bir adlandırmaydı. O günlerde Sivil Şiir diye başlansaydı, tanılama ve tanımlama açısından iyi olurdu. Ayrıca o şiirin içeriğini, meram’ını, sıçraması’nı, kakışım’ını, logaritma’sını, bakışımsızlığını, atonalliğini… açındıran bir adlandırma olurdu. Ben zaman zaman da “sıkı şiir” diyorum (SDK; 34).
İkinci Yeni anlatmaz, duyurur (D; 129).
Biz aslında ayrıntı’yız. Ayrıntı, bütünden büyük olabilir bizde (SDK; 12). Bkz. Muhalif Şiir; Sözcük.
Bu şiir, şiirimizin içine düştüğü bir bunalımın itmesi ile oluşmuştur. Belki başlangıçta burada devinmiştir (BŞBÇ; 11).
İkinci Yeni’yi Yadırgayanlar: Statu Quo’cular, Beyoğlu Baylan Pastanende yuvalanan gizli sağcılar, bu yepyeni sözdizimini, isitifi, o zamana dek gündeme aldırılmamış dilbilgisini, Kakışım’ı, Bakışımsızlık’ı, bu Logaritmalı Şiir’i, bu Riemann ya da Lobaçevski geometrisini nasıl da irkilerek yadırgamışlardı ama. İç suratları yıllar sonra su yüzüne çıktı (SDK; 20). Bkz. A Dergisi; Şiir Müsteşarlığı; Eskiyi Arkalarına Alanlar; Yaşar Nabi Nayır; Yanlış Bakış, Şiire.
Bir de ‘İkinci Yeni’nin gölgesinde olup da 1969’da ona karşı çıkanlar da oldu: İsmet Özel, Süreyya Berfe ve inanılmaz uzun yeteneksizliğiyle Ataol Behramoğlu (BŞBÇ; 17).
İktidar: Düşüncemin “iktidar”a geçmesini istemedim hiçbir zaman (D; 56).
Toplu çekilmiş fotoğrafları sevmiyorum, düşüncemin iktidarda olmasını istemem (D; 132).
Tarihte, her peygamber ‘iktidar’a geçinceye dek, şairleri över övmüştür; ama doruğa çıkınca şairlere veryansın! Edilir edilmiştir hep (D; 53).
Hem şair hem düşünce, her zaman, sürgünde olacaktır! Atından inmeden sevişmeye alışmalısın (D; 53). Bkz. Zambaklı Padişah; Şiirin İşlevi; Turan Oflazoğlu.
Yıllardır şairlerle devletin arası açıktır. Atatürk şairleri hariç. İktidarla şiir bağdaşmaz. Zira iktidar nötralize eder. Sivil şiir resmi kültürde yer alamaz. Zaten askeri şiire alışmış bu ülkede. Ben kendi payıma şiirin iktidar olmasını istemem (SDK; 62-63).
İlhan Berk: İlhan Berk, İkinci Yeni sürecinde öylesine önemli işlevler gördü ki ilk günlerde; hınzırlığı ve ele avuca gelmezliği atlanabilir (SDK; 20). Bkz. Mor Şair, Şairler; İkinci Yeni.
İlhan Usmanbaş: İlhan Usmanbaş’ın bütün Türkiye’deki, ilk beş gerçek aydından biri olduğu halde, hemen hemen bütün edebiyatçıların, bütün eleştirmenlerin İlhan Usmanbaş’ın kimliğinden, konumundan ve yapıtlarından haberleri dahi yoktur (SDK; 16).
İmge, Yeni: Yepyeni bir imge birdenbire benimsenmez. Birdenbire bir benimseme onun handikapıdır çünkü (D; 85).
İncir Ağaçları: Taşlara tutunan incir ağaçları olmaktan çoktan çıkmışız çıktık. Sayılmayız parmak ile (D; 17).
İnsanlık: Bkz. Sıkı Şiir.
İsmet Özel: İsmet Özel, değil öyle atlanacak, Türk düşüncesinde ve şiirinde büyük bir işlevi olan ve Türkçe’nin en etkin ve önemli üç-dört şairinden biridir (BŞBÇ; 61). Bkz. Genç Şiir Serüveni; Gözü Kara Şairler; Kentlerin Şiiri; Cumhuriyet’le Yaralanmış Olanlar.
İstanbul: İstanbul’un, yeni ve eski İstanbul’un kimseyi dinlemezliğini seviyorum, başkaldırışını seviyorum, direnmesini seviyorum (D; 17).
İzzet Yaşar: Bkz. Genç Şiir Serüveni; Gözü Kara Şairler; Kentlerin Şiiri.
Jr. (Dallas Dizi Film Karakteri) : İnsanlarımızın %99’u Ceyar’dır şu ya da bu biçimde; örtüleri kaldırırsak gerçeği görürüz (D; 17). Bkz.Toplum, İçinde Bulunduğumuz.
Kalabalıklar: Kalabalıklar kendi yarattıkları ‘imge’yi ararlar hep. Şair takımı da bu öyle değildir der durur (D; 64).
Kara Bireyler: Bkz. Sarı Devletler.
Kartpostal Şiir: Bir şair ülkesinden ayrılırsa dilden kopar. “Kartpostal şiir” sözünü bir dönem sonra Türkiye dışında yazdığı (Nazım Hikmet hakkında konuşuluyor-sekoya) kimi şiirler için söylemişimdir. Yaşayan dilden kopmak şair için çok zordur (SDK; 66).
Kasabaların Şiiri: Ahmet Telli, Ahmet Ada, Cahit Zarifoğlu (D; 14). Bkz. Kentlerin Şiiri.
Kaynaklarım, Şiir: Peki gerçek kaynaklarım? Kimini sıralayayım; döküntüler, dışta bırakılmış her şey, düşürülenler, hal ve gidişi sıfır olanlar, yasaklananlar (D; 75).
Kemal Özer: Kemal Özer (..) İkinci Yeni’den usulca uzaklaştı. 1960 Nisan’ında Süleymaniye’den Koska’ya giderek kalabalıklaşarak yürüyoruz öğrencilerle, Beyazıt’a geçmeye kararlıyız, orada daha da büyüyeceğiz ama Beyazıt’ta başımıza bir bela geleceği seziliyor; “evde bir işim var” diyerek uzaklaştığı gibi. Resmen tüymeydi bu. (Beyazıt’ta üç-beş dakika sonra Turan Emeksiz öldürüldü, Nedim Özpulat’ı da tank çiğnemişti). (SDK; 21). Bkz. A Dergisi.
Kemalist Hükümet Şairleri: Bkz. Beledi Şiir, Belediyeci Şair; İktidar; Fazıl Hüsnü Dağlarca.
Kentlerin Şiiri: Ben kentlerden yanayımdır o başka; ‘düşünce (ve de her bir şey, şiir…) ancak kentlerde oluşuyor oluşur’ da ondandır herhalde (D; 14). Bkz. Okur.
‘Genç şiir serüveni’ni, genç şairlerin serüvenlerini izliyorum, olabildiğince. Arkadaşların evlerine gittiğimde zaman zaman onlardan dergileri, kitapları alıp okuyorum, saptayabildiğim iki ana özellik ( ya da eğilim) var; biri ‘kentlerin şiiri İsmet Özel, İzzet Yaşar, Süreyya Berfe, Murathan Mungan, Haydar Ergülen, Barış Pirhasan, Enis Batur, Mehmet Müfit, Erol Çankaya, Abdülkadir Budak (‘Gömleği Leyla desenli olan Budak), Akif Kurtuluş… hatta hepsinden yaşça büyük olan Ertuğrul Oğuz Fırat’ı ve Kadıköylü şair Sabrı Altınel’i. Benim bugünlerde ilgimi çekenler, bence ivmesi yükselenler yani; Haydar Ergülen, Akif Kurtuluş, Egemen Berköz’dür. Ötekisi, ‘kasabaların şiiri’ (Ahmet Telli, Ahmet Ada, Cahit Zarifoğlu..) (D; 14).
Logaritmalı Şiir: Logaritmalı şiir’de, düşünce çarpanlarla birlikte oluşur; kurulur ve ilerler. Ayrıca etki-tepki sorunu var (SDK; 25). Bkz. Çarpanlar.
Marjinaller: Oysa ve bence ve temelde ‘marjinallik’, herhalde, her türlü toplumsal cendere’nin ya da çember’in olabildiğince ve gerçekten de en ‘uc’unda, (bir ‘uçbeyi’ gibi kalarak) insanın kendi işlediği iş’e karınca kararınca bir katkı’da bulunması anlamında da alınmalı. Asıl böyle alınmalıdır (BŞBÇ; 66).
‘Marjinaller’, sözcüğün her anlamıyla ‘dürüst’ ve ‘doğru’ insanlardır. Ve herhangi bir ‘kötülük’ dayanışması’na girmeye tenezzül dahi etmezler (BŞBÇ; 35).
Gerçekten ‘marjinaller’ her halükarda mülkiyete ilişkin de değillerdir, olmamışlardır ve olamazlar da. Katkı’ları ise, sözgelimi 30-40 yıl, ölünceye kadar sürer. (İdris Küçükömer, İsmail Beşikçi, Şerif Mardin, Mete Tunçay gibi bilim adamları gerçekten ve dört dörtlük ‘marjinaller’e örnek gösterilebilir. Şiirde ise Nilgün Marmara, Turgay Özen ve Küçük İskender..) (BŞBÇ; 34). Bkz. Yeni Marjinaller.
Mor: Kırk yıldan beri mor benim rengimdir. Şimdi “Morötesi Raquem”, bir küçük anlatıdır, kısacık.Bkz. Zambaklı Padişah.
Mor Şair(ler): ‘Deniz Eskisi’nde, hele, Arşipel’deki şiirlerle, seni (İlhan Berk’e hitaben, İlhan Berk kastediliyor Ece Ayhan-Sekoya-) ben bir Divan şairi olarak düşünemiyorum. Artık iyice morarmışsın. Zaten, Türkçe’de topu topu dört-beş mor şair vardır; bence (D; 36).
Muhalif Şiir: Şiirin, hele hele bu şiirin her zaman ve her anlamda ‘muhalefet’te olduğu unutulmamalıdır (D; 84).
Mustafa Kemal: Bkz. Asker.
Mülkiye Hareketi: Cemal Süreya, “İkinci Yeni” fenomenine, hadisesine, “bir Mülkiye hareketidir” derken, herhalde Nejat Tunçsiper’in yolunu bulmak için kışın çıkardığı Mülkiye dergisini düşünüyordu (SDK; 22).
Açıklıyorum! (“Mülkiye” lafı fakülte değil, dergidir.) Bkz. İkinci Yeni.
Nazım Hikmet: Bence mükemmel bir şairdir (SDK; 65).
Nazım Hikmet şiirinin, bilinenlere ve tekrar edilen görüşlere karşın, gerçekte sepet gibi gevşek örülmüş bir Cumhuriyet’le, temelde, herhangi bir sorunu olmamıştır. (Sözgelimi; parasız yatılılıktan gelen sivil şairler, şöyle ya da böyle, bu emlak cumhuriyetinden derin bir biçimde tedirginlik duymuşlardır hep. Hatta Cemal Süreya’ya, Sezai Karakoç’a ve özellikle İsmet Özel’e “Cumhuriyetle Yaralanmışlardır” diyebiliriz) (BŞBÇ; 61).
Sanıyorum ki Nazım Hikmet’in şu kadar yıl hapislerde yatması Kemalistler arası bir iktidar anlaşmazlığı sonucudur (BŞBÇ; 62).
Nilgün Marmara: Haklılığın inadıyla apaçık yazıyorum ki, Nilgün Marmara uçsuz bucaksız sivil şairlerden birisidir. Belki de en önde geleni. Sözgelimi, kendi kuşağı rahatça onun adıyla anılabilir. Nilgün Marmara’nın şiirlerinde, yabancı etki aranıyorsa, en çok Dylon Tomas çizgisi vardır denebilir. Anglo-Sakson şiiri (SDK; 52). Bkz. Yeni Marjinaller.
Oktay Rifat: Oktay Rifat akıl yürüterek yazıyormuş şiirlerini (D; 46).
Bay Horozcu (Oktay Rifat), mahalleye yeni gelen kiracıların çocukları gibi süregelmekte olan oyunun başından başlamak istiyor, üstelik bu oyunun kurallarını bilmeden, salt öykünerek, dün dediğinin tam aksini söyleyerek, acemiye yapıyor bunu. Mahallenin asıl elebaşlarıyla bir anlaşmazlık çıkacağı doğaldı. En iyi, annesi (Hüsam) onu sokağa bırakmamalıydı, diyorum. Perçemli Sokak, bayramlarda çocukların salt patlatmak için ağlaya, tepine annelerine satın aldırdıkları düdüklü balonlara benziyor, o kadar (BŞBÇ; 13).
Okur: Benim “kurduğum”, “kurabildiğim” şiirde (..) okur denilen kişi karınca kararınca dahi olsa ‘silinmiş’ olduğu için, bütün kavramlar nesnel gerçeklikler, vb. hızlı bir değişime, belirli bir şiir perspektifinde yerlerini alıncaya dek gelişmeye uğruyorlar (D; 56). Bkz. Şiir; Akbaba.
Benim okurlarım her zaman çocuklardır, onları düşünerek yazarım, yazacağım (D; 60).
Benim okurumun (..) kim olduğu belli. Hemen hemen bütün halinde kentliler. Kendileriyle bir bağıntı kurmak dileğinde bulunmadığımı (..) söylemiştim. Onların yargılarına da saygı duymuyorum (D; 71). Bkz. Akbaba; Sarı Kurumlar.
Okuru sarsalım, şımartılmıştır (D; 102).
Okurun şiir algılama değer yargılarına karşıyım, bu konuda akıl yürtmelerine de. Okur akbabaydı, akbabadır hala. Yine de şiir yazarken hep omzumun üzerinden bakan birilerini duymuşumdur. Bir şiirimde (Mısrayım) ona ‘simruğ’ dedim (D; 133-134).
Orta İki: Çocuklar için ‘Orta İki’ bir dönüm noktasıdır (D; 75). Bkz. Cemal Süreya.
Otuzbir: Bkz. Cemal Süreya; Engin Günçe.
Öğretmen, Öğretmenler: Ben öğretmenleri sevmem. Çocukları sınıfta bırakırlar. Düzenle şu veya bu şekilde uyuşmadır bu (SDK; 64).
Öz-Biçim, Şiirde: Yazış biçimiyle öz dediğin şey öylesine iç içedirler ki, ben bu güne kadar bu ikisini ‘yazarken’ ayırt edememişimdir; bir bileşke de olabilir (D; 41).
Parasız Yatılılar: Kimdi yahu kimi kimsesi olmayan bu parasız yatılılar? İneğin bayramını bile yapıyorlardı. Cemal Süreya’nın, İlhan Berk’in, Turgut Uyar’ın, Edip Cansever’in (yalnız o parasız yatılı değildi o kadar) şiirleri patlayınca ortalık altüst olmuştu. Toz duman! Aykırı ve özgün bir şiir bütün içi geçmiş, eski ve eskimiş şairleri kasıp kavuruyordu. Silip süpürmek de denebilir. Yani adeta bir deprem’ Engin Güne İkinci Yeni’de başlangıçtan beri vardı çaktırmadan; Çatladıkapı’dan işte bir parasız yatılı daha (SDK; 21). Bkz. İkinci Yeni; İkinci Yeniyi Yadırgayanlar.
Perçemli Sokak: Bkz. Oktay Rifat.
Sağ: Bütün sağ, iktidar olarak, hükümet olarak okullarıyla, şusuyla busuyla sanata karşıdır, bilinçli olarak hem de. İlgisiz değildir asla. Ellerindeki bütün olanakları, araçları bu uğurda ve bu anlamda kullanır durur; ünlülerden daha dikkatli. Şiiri, sanatı filan bırakın bir yana, ulusun kendi dilini bulmasını bile engellemek ister, çabalar, çırpınır. Türkçe’nin kendini bulmasının bir çeşit Nato’dan çekilme anlamını taşıdığını içgüdüsel bir sezişle bilir adeta (D; 86-87).
Sait Faik Abasıyanık: Oysa Sait Faik cumhuriyet şiir tarihinde yeri olan ve Şimdi Sevişme Vakti şiir kitabındaki şiirleriyle de ve daha dergilerde yayımlanırken hikayeleriyle de, sözgelimi hiç değilse ‘ilk sivillikler’ İkinci Yeni dizgesinin merkezinde bulunan ve olayı 1955-56’larda asıl başlatanlardan Cemal Süreya ile Sezai Karakoç’u etkimiş olduğunu biliyorum (BŞBÇ; 67).
Sarı Devletler: Sarı devletler çocukların üzerine basarak yükselmişlerdir hep, yeryüzünde tarih boyunca (gerçekte ‘yükselmişler’ midir? Orasını bilemem). Kara bireylerce verilmiştir o ‘sarı’lık biraz da. En azından kara bireylerin payları vardır uzak ve yakın ve gizli; ad’a ya da taşıyanına yazılı pay senetleri (D; 62). Bkz. Sarışın, Sarışınlar.
Sarı Kurumlar: Bilinir ki, bugünkü okurun ilgi alanları çeşitlenmiştir çok. Bunlar siyasal, toplumsal sorunlar olsa çoğunlukla, takılmayacaktım; şu küçük geçmişteki sol yayınlara gösterilen ilgi gibi örneğin, böylesi bir ilgi sonunda şiire daha bir kolay açılabilir. Ama okur ayaktopu, at yarışları, polis hikayeleri, resimli romanlar vs. peşindedir ve daha yüzlerce şeyin peşindedir. Onları oraya bugünkü şiir sürmüştür demek ineklik etmektir. Bu olgunun sorumluluğu elbet bir takım sarı kurumlarındır doğrudan doğruya, ama okurun sa yok mu? Müşteri daima haklı mıdır? (D; 85). Bkz. Okur; Şiir Müsteşarlığı.
Sarı Tarih: Bence geri dönerek yürünmelidir sarı tarihte. Tanzimat’a doğru, 1839’a. Ancak belki o zaman biraz sivilliğe, başıbozukluğun güzelliğine, ihtiyaç toplumuna varabiliriz (SDK; 33). Bkz. Sivil Anayasa.
Sarışın, Sarışınlar: Anadolu’daki insanların, toplulukların, toplumların tarihini tarihlerini (ve de ayıklayarak, budayarak, yıkarak, buruşturarak) hep ‘sarışınlar’ yazmıştır şimdilere dek; hem de ‘muhtasar’ ve ‘nezih’ kılınarak (D; 10). Bkz. Sarı Devletler.
Sezai Karakoç: Sezai Karakoç, İkinci Yeni’de topu topu bir hafta kaldı. Ama İkinci Yeni’nin karkas, oluşum ve çıkış günlerinde o da vardı. Cemal Süreya ile yatakhanede ya da kantinde saatlerce şiirden konuşurlardı. Bence yalnız ikisi Prevert’i sevmede birleşmişlerdir (SDK; 22). Bkz. İkinci Yeni; Cumhuriyet’le Yaralanmış Olanlar; Sait Faik Abasıyanık.
Simruğ: Bkz. Akbaba.
Sivas Katliamı: Şairler yoksa kızlarla, delikanlılarla birlikte “Sünni” Sırplarca, hem de alkışlanarak yakılmadı mı tarihte? Sivas’ta ve şiirin tarihinde? Gerçekten Sivaslığı ve İslamlığı da yaralayan ilkel ve barbarca düpedüz bir cinayet işlenmiş olduğunu hiçbir kurnazlık ve laf kapatamaz. Cumhuriyetin en anlamlı olayıdır bu. Arkası da gelecek (SDK; 4). Bkz. Bizim Sırp Şairi.
Sivil Anayasa: Ne yazkı ki, (biz Ece Ovası’ndanız ya) Ece adlı torunum da sivil bir anayasa hazırlandığını göremeyecektir. En azından Yeni-Yeniçeriler sular kesilmesin diye izin ve yol vermez çünkü (SDK; 33).
Sivil, Sivillik: Ölüm sivil dolaşıyor (D; 75).
Bir söz çırılçıplak söylenirse hoşlanılmazmış. Oysa çırılçıplaklık “ters Türkçe”de sivil anlamına gelir. İngiltere’de Shakespeare’in saatler süren oyunlarını ayakta izleyenlere sivil denir (SDK; 16).
Bizim kendi tarihimizde keşke Kabakçı Mustafa’lar, Patrona Halil’ler, Ali Suavi’ler… kestirmeden, “Başıbozuklar” kazansaydı” diyorum şimdi de; tabii zaman zaman. Ki onlar hiç değilse devlet memuru değillerdi, hepsi sivil! (SDK; 31).
Ben, eğnime dar gelen yampiri hayatım boyunca hep sivilliği, -ona asker kafalılar ‘başıbozuk’ diyorlardı-, ararım, aranırım. Ve tabii bulamıyorum (SDK; 32). Bkz. Sarı Tarih.
Jön Türklerin sivil ‘okumuşlar’ kesimi (..): Bunlar eskiden Bektaşi olurlardı, şimdi Laik oluyorlar; aynı! (BŞBÇ; 23).
Sivil Şiir: İkinci Yeni’ye ben giderek Sivil Şiir diyorum artık (SDK; 33).
Sivil Şiir deyimini, benim bildiğimce, o zamanlar şiir ve roman yazan ve dil konularında yazdığı yazılarla tanınan, Roma’daki ünlü sinema okulunda dersler veren Pier Paolo Pasolini ilk kez 1966’da kullanmıştır. Herhalde Gramsci’nin sıkı düşüncelerinden esinlenerek (SDK; 33).
Sivil şiir’de, düşünce yazarken oluşur, oluşuyor temelde. Ya da son çözümlemede (SDK; 25). Bkz. İkinci Yeni; Logaritmalı Şiir; Hermetique Şiir.
Sivil Şiir akımının babası Cemal Süreya..(SDK; 58).
Sivil Toplum: Şimdi 1982’de (..) ‘sivil toplum’ gündemdedir, gelecek günlerde de, aylarda da, yıllarda da gündemde olacaktır büyüyerek (D; 11). Bkz. Cumhuriyet.
Sıkı Şairler: Bkz. Cemal Süreya; Turgut Uyar, Edip Cansever; Nilgün Marmara.
Sıkı Şiir: Evet, insanlık, sıkı şiir’e baka(göre) işin sonunda değil, daha başındadır. Yeni başlıyoruz (SDK; 25). Bkz. İkinci Yeni; Logaritmalı Şiir; Hermetique Şiir.
Sorumsuzluk: Bence ne çıkacaksa, sorumluluktan değil, sorumsuzluktan çıkar, çıkacaktır. Karışıklık, kötülük iyinin anasıdır. Bugünlerde geniş meşrepliler sanki insanda yurttaşlık duygusu bırakılmış gibi “sorumluluk”tan konuşuyorlar. Gençler sorumluluk duysun istemiyor. Oysa sınırlar yeniden çizilmeli. Her şeyin, yazın’ın, şiirin, coğrafyanın, dünyanın sınırları (SDK; 9).
Sözcük: Bizde sözcük düştüğü yeri yakar! Yakmalıdır da! (D; 112).
Şiirin, tilciğe dayanması demek, tilcikle (sözcük) “kurulur” demek gibi yalınç bir anlama geliyorsa amenna (ötekiler tilcikle “yazıyorlardı”) ama “salt” tilcik olanaklarıyla bakımından bir anlam veriliyorsa, hayır. Tilcik “salt” görüntü yakalamak için bir araçtır demek de, şiiri, bugünkü şiiri anlamamak, kendisini, tilciğin “değerini” bilmemektir (BŞBÇ; 11).
Süreyya Berfe: Bkz. Genç Şiir Serüveni; Gözü Kara Şairler; Kentlerin Şiiri.
Şiir: Şiir’de her bir şeyin Türkçe’sini bulacaksın! Gerçek’in, gerçeklerin, Şiir’in arkasındaysan doğallıkla. Yoksa ‘Şiir’, ‘Şiir’ olmaz bence (D; 13).
Şiir tam bir avadanlıktır, tarihsel bir avadanlık (D; 56).
Benim “kurduğum”, “kurabildiğim” şiirde (..) okur denilen kişi karınca kararınca dahi olsa ‘silinmiş’ olduğu için, bütün kavramlar nesnel gerçeklikler, vb. hızlı bir değişime, belirli bir şiir perspektifinde yerlerini alıncaya dek gelişmeye uğruyorlar (D; 56).
Şiir, bilinsin ki, dünyaya, kente, babaya, okula… değil yalnızca (özellikle 1956’dan sonraki günlerde) öğrencilere de, oğullara da, hemşerilere de, insanlara da bozuk çalar. Şiir de bozuk çalar (D; 51).
Şiir denilen şey hizmet ve meta üretildiği, üretilişi gibi “kurulmuyor” kesenkes biliyorum. Yani, bir bakıma, iktisatta belirli bir sayfası yoktur şiirin; bu yüzden anlatmak epey zor olacaktır (D; 55).
Şiir (..) bütün boyutlarıyla yaşanan bir şeydir(..). İnsanın herhangi bir ürünü davranışlarına dek nasıl oluşuyorsa, odur dipte. Şiirin şiir olmakla yazı yazın olmakla işlenişinin, kuruluşunun kendi başkalığından başka bir şey yok. Özel bir başkalık aramayın olup bitenler de şiir adına. Kaynaklar, pınarlar hepimizindir. Kendine özgülük filan da söz konusu değil şiirde (D; 61).
Şiirler yazılmış olsun olmasın dolaşıma yürürlüğe kendiliğinden varır (D; 62).
Şiirde genel geçer ve bilinen şeylere gözümü gözlerimi kırpmadan bakmaya çalıştım hep ve baktım sanıyorum. Verili verilmiş dil’i de (başlangıçtan bu yana ve kendiliğinden) benimsemeyişim, ona karşı kendi şiir dilimi oluşturmaya girişişim bu yüzdendir herhalde (D; 63).
Şiir imgeyle kurulur (D; 74).
Sözcüklerim atalarını da taşısın istemiyorum. Bir köşeye sıkışsın ama.. (D; 77).
Şiir Müsteşarlığı: Bu toplum bir durumuyla şiiri, ne şiiri yalnız, sanatı takmıyor açıkçası, bütün ses eleştirmenlerden gelir, sanatçıyı suçlayarak hem de. Yakınlarda (1967 dönemi kastediliyor-sekoya) Ant dergisinde eleştirmenlerin konuşmalarını izlemiştir herhal okurlar! Oradaki Selahattin Hilav’la Asım Bezirci’nin tutum bakımından Adnan Ötüken’den ne farkı vardır. Şiir müsteşarlığına iki aday daha işte! Yaşıtlarımız için de başka üç ozan adı veremeyişlerinin sıkıntısını dıştalıyorlar. Olduğu gibi yazıyorum, her şeyin bir haddi var, akıllarını başlarına toplasınlar da, söz konusu edilen ozanların yapıtlarını okusunlar, okumuş oldukları izlenimini vermeye çalışmasınlar, okusunlar (D; 85-86). Bkz. Sarı Kurumlar; Okur; Yanlış Bakış, Şiire.
Şiir-Tarih İlişkisi: Bkz. Yahya Kemal; Düşünce-Şiir.
Şiirin İşlevi: ‘İşlev’ derken ne düşünülüyorsa; her şiirin az ya da çok bir işlevi vardır, deyip geçelim (her katman güzellik yaratabilir). İşlevsiz bir şiir hiç olmamıştır yeryüzünde, insan tarihinde! Bkz. İktidar; Anlamak, Şiiri.
Hiçbir şiir başıboş değildir. Tutumuna, ne yapmak istediğine gelince: İkinci Cephe’yi açmak, us dışında da bir anlam olduğunu savunmak, şiir kuralları konusunda anarşist davranmak, anlamsızlığın anlamına doğru gitmek, bu gerçeklikleri dil kurallarıyla sınırlayamadığım için dili aşmak, tilcikleri özdeğinden kurtararak, yeni özün zorunlu sonucu olan yeni biçim, yeni biçimin de zorunlu sonucu olan yeni özü getirmek diye özetleyebilirim (BŞBÇ; 11-12). Bkz. Sözcük; Şiir.
T Harfi: “Biz tüzüklerle çarpışarak büyüdük kardeşim” dizesindeki ‘t’ harfi ‘b’ olacaktır. 1970’den beri ‘t’ başıma bela olmuştu. ‘t’yi boyuna boyuna kafama kakıyorlardı! (SDK; 36).
Tabu ve Totem: Bkz. Beledi Şiir.
Tanzimat: ‘Tanzimat’ bir de neyi getirmiştir herkes bilir. ‘İntihar’ sözcüğünü. (..) Ferman birazcık da bireyi ilan etmiş gibidir ilk kez (D; 121).
Tarih: Her bir şey tarihtir… Tarih ayağa kalkılınca görülecek bir nesne değildir (D; 9). Bkz. Sarışın, Sarışınlar; Turan Oflazoğlu;.
Tedirgin Tarihçiler: Tarihçiler, hele ‘tedirgin tarihçiler’ (böylece tarih öğretmenleri, tarih profesörleri iyice konuşmamızın dışında kalıyor) ‘yarı şair’dir çünkü; altı şair; üstü tarihçi (D; 24).
Tezer Özlü: Vallahi tallahi! Evet! İçtenlikle ve özdenlikle yazıyorum ki, Tezer Özlü’yü de, onun çok insanda bulunmaz Doğrucu Davut’luğunu her yerde, her kentte ve eşsiz bir “hayır” işleyen bir insan-insanı ben nasıl özlemem. Tezer Özlü artık benim yakın akrabamdır (SDK; 39).
Toplum, İçinde Bulunduğumuz: İçinde bulunduğumuz bu topluluğun temel niteliğinden, işleyen Mekik’inden kuşkularım vardı benim; derin kuşku, artık ‘düşünce’! (D; 51). Bkz. Beledi Şiir; Doğal Adam; Birey.
Görebildiğimce; şiir takılmaz bizim toplumumuzda kesinlikle. Gösterişler, görünüşler ise beni ilgilendirmiyor, ilgilendirmez. İçinde bulunduğumuz toplumun bir insan toplumu olduğu üzere benim derin kuşkularım var; böyle bir yargıya öznel yollardan da varmadım (D; 59).
Turan Oflazoğlu: Tarihe tarihi ‘koşuklaştırdıktan sonra’ bakan Turan Oflazoğlu var; onun ‘iktidar’ kavramını deşmesi, boyuna deşmesi ilgimi çekiyor çok (D; 12). Bkz. İktidar.
Turgut Uyar: En Sıkı Şair: Turgut Uyar (..) Turgut Uyar kapkara Ankara’da doğmuştur, ama ilkokulu İstanbul’da okumuştur(..) Yakışıklılığına aldırmaz, dibine dek mutsuzdur bu dünyada. Temel bakış açısı; karamsar…(SDK; 15).
Türkçe’de, şiirden ve şiirde sıkılarak (İlhan Berk de ‘sıkıldığı için şiirler’ yazdığını söyler; gülerek) tek başına kalmayı göze almış iki-üç şairden biridir (..) Tehlikeli şairler ile uslu şairler arasında bir yerde duruyor Uyar (D; 118).
Yahya Kemal: Doğrusu ya, Yahya Kemal yalnızca bir ‘devlet şairi’ değil, aynı zamanda dört dörtlük bir ‘iktidar şairi’ydi de (nasıl Aşık Veysel ‘halk’ değil de ‘halkevi şairi’ ise (BŞBÇ; 56).
Gerçekte ve bir bakıma hem şiiri, yazısı ve hem de dünya görüşü olarak tam da Jön Türk’tür; bu anlayışı 1958’de ölünceye kadar Cumhuriyet’te de sürmüştür (BŞBÇ; 56).
Tarih-şiir ilişkisine gelince; daha Şiir-Tarih ilişkisi aşamasındayız. Düşünüyorum: İlkin ve hemen aklıma Yahya Kemal geliyor. Daha önce, Osmanlılar’da tarihe böylesine düşkün bir şair yoktur (D; 11, 12).
Yahya Kemal’den önce tarihle ilgilenen bir şair yok, olmamış bu dil’de. Düşünce ile bile ilgilenmemişler ki ‘tarih’le ilgilensinler (aydınların, yazarların –ben kendi yaşayışımda da gördüm bunu- bütün işleri güçleri bir tepkedir, refleks). (D; 112).
Çok geniş anlamda da olsa, birgün, ‘çağdaş’ Türk şiir tarihi Ahmet Haşim’le değil, Yahya Kemal’le başlayacaktır. 1912’ye kadarki şiirde egemen olan gülünç Mınakyan biçeminin onunla bir yana bırakıldığı unutulmasın, unutmayın. Sonra şiiri boş vakitlerin bir değerlendirilmesi olarak değil de (bunu yapanlara ben ‘Pazar şairleri’ diyorum) bir ‘meslek’ olarak benimseyenlerin de bir bakıma ilkidir de (BŞBÇ; 58).
Yanlış Bakış, Şiire: Ben şiirdeki aşırı yanlış bakışlar, aymazlıklar ta o günlerde, 1956’da başlamıştır diyorum, başlatılmıştır (D; 50). Bkz. Eskiyi Arkasına Alanlar; Yaşar Nabi Nayır; A Dergisi; İkinci Yeni’yi Yadırgayanlar.
Yaşar Kemal: Geçenlerde, Mavi Yolcularla aşağı yukarı aynı eküri’den pazarlamacı ve romancı İbrahim Tatlıses (Yaşar Kemal) bana İdris Küçükömer’in düşüncelerini pek algılayamadığını söylemişti; unutmuyorum. Hiç unutmayacağım da! (BŞBÇ; 68). Bkz. Arabesk Şiir.
Yaşar Nabi Nayır: Muzaffer Erdost, tersinden de olsa İkinci Yeni’yi ortaya çıkaran Yaşar Nabi Nayır’dır derdi aslında; Varlık dergisinde, değil İkinci Yeni şairlerinin şiirlerini yayınlamak, uzaktan bile o çekime giren şairlerin şiirlerini yayınlamazdı (SDK; 20). Bkz. Eskiyi Arkasına Alanlar; İkinci Yeni’yi Yadırgayanlar.
Yeni Atatürkçüler: Azra Erhat Mitoloji Sözlüğü’nde Hektor’a Mustafa Kemal demiştir, Vedat Günyol da olaya Prof. Suat Sinanoğlu gibi ‘Türk Hümanizmi’ der; tam anlamıyla üçkağıtçı olduğu herkeslerce bilinen Eric von Daniken’e İsviçreli bilim adamı diyebilen ‘bitişik’lerden Melih Cevdet Anday da Atatürk için şiirler yazar.. vs (BŞBÇ; 63).
Yeni Marjinaller: 1987’de (..) bu ‘Yeni Marjinaller’in, “benzemezlik”ler’in, bu Sylvia Plath’lerin sahici ve içten çıkışı oldu, oluyor (BŞBÇ; 30).
Nilgün Marmara gibi ‘Yeni Marjinaller’den ya da ‘benzemezlikler’den; Sami Baydar, büyük harfli ‘acı’yı bilen Turgay Özen (nitekim aile dergisi olmaktan hızla çıkarılması gereken Beyaz’ın son 12. sayısında üçünün de şiirleri vardır), Metin Altıok… sayılabilir. Asi Balkar, Mustafa Ziyalan ve hatta Levent Yılmaz da (BŞBÇ; 31).
Yeni-Yeniçeriler: Bkz. Sivil Anayasa.
Zambaklı Padişah: Zambaklı Padişah’taki ‘zambak’ı bir simge olarak düşünmedim (sonuç olarak oraya gelinmiş olabilir bak). Kısacası, bir ‘iktidar’ın ellerini önce ‘mor’ olarak düşündüm; o kadar (kardeşlerini, oğullarını –şiirle yazışmaya aman vermeden!- boğduran bir padişahın ağzı, zihni de …ancak ‘mor’ olabilirdi bence). Bütün, ‘mor’ olamıyor olamaz bilirsin; tarihte ne handikaplar vardır… ‘Mor’un şiirdeki nesnel karşılığı olarak ‘zambak’ vermişim bir padişahın eline. Onu fırlatıp atamayacaktır atamaz. Çıkmaz bir leke! (D; 47). Bkz. İktidar.
…
(*)- Bu sözlükçe Ece Ayhan’ın Bir Şiirin Bakır Çağı D (YKY Yayınları, 1. Baskı, 2002); Sivil Denemeler Kara (Deneme) (YKY. 1. Baskı, İstanbul, Eylül 1998) ve D (YKY yayınları, 1. baskı, İstanbul, Ocak 1996) adlı eserlerinden alıntılanarak hazırlanmıştır. Alıntı sonlarında parantez içindeki büyük harfli kısaltma, alıntı yapılan kitabı (Kitabın adının baş harfleri), rakamlar ise sayfa numarasını belirtmektedir. Bu haliyle sözlükçe, şairin/yazarın tüm metinleri taranmadığından tamamlanmış değildir.