S O Y L U E D E B İ Y A T
türk heykel sanatı
Türk Heykel Sanatı
Ülkemizde 19. yüzyıl sonlarına kadar heykel sanatı dinin de etkisiyle mimariye bağlı taş süslemeciliği şeklinde gelişme göstermiştir. Bununla birlikte Osmanlı İmparatorluğu’nda resim sanatında Batılılaşma etkisi sonucu yaşanan gelişmeler heykel sanatında karşımıza çıkmamaktadır. Bu dönemde adından bahsedebileceğimiz Türk heykel sanatçısı olmadığı gibi, 19. yüzyılda Osmanlı topraklarında çalışan çok sayıda ressama karşılık heykeltıraşa rastlamayız.
Yanlızca yeniliklere açık bir padişah olan Sultan Abdülaziz, Viyana seyahati sırasında gördüğü heykellerden etkilenerek kendi heykelini yaptırmak istemiş ve bunun üzerine C.F. Fuller isimli bir heykeltıraşı İstanbul’a getirterek bugün Beylerbeyi Sarayı’nda yer alan at üzerindeki heykelini yaptırtmıştır. Fakat 1871 tarihli bu heykelin döneminde büyük tepkiler aldığı bilinmektedir. Aynı dönemde açılan askeri ve sivil okullarda da heykel üzerine bir eğitim verildiğine dair bir bilgimiz yoktur.
Ülkemizde heykel sanatının başlaması ve gelişmesi resim sanatında olduğu gibi kuşkusuz 1883 yılında açılan Sanayi-i Nefise Mektebi ile gerçekleşmiştir. Sanayi-i Nefise Mektebi’nin ilk heykel hocası ise Roma’da heykel eğitimi almış olan Osgan Yervant(1855-1914)’dır. Cumhuriyet öncesi dönemde Sanayi-i Nefise’de öğrenim gören heykel sanatçıları arasında hakkında yeterli bilgi sahibi olabildiğimiz başarılı isimler olarak İhsan Özsoy (1867-1944), İsa Behzat (1875-1916) ve Mehmet Mahir Tomruk (1885-1949)’u görmekteyiz.
Heykel alanında Cumhuriyet öncesi dönemde yetişmiş önemli bir isim olan Nijad Sirel (1897-1959) ise Sanayi-i Nefise’de öğrenim görmeden kendi imkanlarıyla Almanya’ya heykel öğrenimi için gitmiş ve eğitimini tamamladıktan sonra yurda dönmüştür. Bu sanatçılardan Avrupa’da da eğitim almış olan İhsan Özsoy, 1908 yılında Osgan Yervant’ın yerine Sanayi-i Nefise’de hocalığa başlamıştır. Çağdaş Türk Heykel Sanatı’nın bu ilk öncüleri, genel olarak klasik heykel formlarında natüralist eserler, özellikle büstler meydana getirmişler ve malzeme olarak çoğunlukla alçı, taş ve bronz kullanmışlardır.
Cumhuriyet’in ilan edilmesinin ardından 1924 yılında devlet tarafından yurt dışına gönderilen öğrenciler arasında heykel sanatçısı bulunmamaktadır. 1925 yılında ise Müstakil Ressam ve Heykeltıraşlar Birliği (1929) kurucularından olan Ratip Aşir Acudoğlu, devlet tarafından Paris’e heykel eğitimi için gönderilen ilk heykel sanatçısı olmuştur. Sonraki yıllarda akademi öğrencilerinden Hadi Bara, Zühtü Müridoğlu, Nusret Suman gibi devlet bursu kazanarak yurt dışına giden sanatçılarımızın ülkemizde heykel sanatının gelişmesinde büyük payları olmuştur. Sabiha Bengütaş ise ilk Türk kadın heykel sanatçılarımızdandır.
Cumhuriyet öncesi heykel çalışmalarının akademi ile sınırlı kalması, Türk halkının heykel sanatına karşı ön yargılı tutumunu devam ettirmiştir. Cumhuriyet’in ilanından önce Atatürk, 22 Ocak 1923 yılında Bursa’da yapmış olduğu konuşmasında bu alandaki endişeleri giderici şu sözlere yer vermiştir;
“...Dünyada uygarlığa ulaşmak, ilerlemek, gelişmek isteyen herhangi bir ulus ister istemez heykel yapacak ve heykelci yetiştirecektir. Anıtların şuraya buraya tarihsel anılar olarak dikilmesinin dine aykırı olduğunu ileri sürenler, şer’i hükümleri gereği gibi araştırıp incelememiş kişilerdir. ... heykelciliği en yüksek derecede ilerletecek ve yurdumuzun her köşesi atalarımızın ve bundan sonra yetişecek çocuklarımızın anılarını güzel heykellerle dünyaya ilan edecektir....”
Atatürk’ün konuya duyarlı yaklaşımı sonraki yıllarda da devam etmiş, heykel sanatının yaygınlaşması ve halka benimsetilmesi amacıyla önemli meydanlara konulmak üzere, yaşanan zaferleri ve değerli komutanları konu alan anıt heykellerin yaptırılması düşünülmüştür. Fakat ülkemizde anıt heykel yapımı için gerekli teknik imkanların olmaması ve anıt heykel yapımı konusunda yeterli tecrübeye sahip sanatçıların henüz yetişmemesi üzerine bu alanda ilk yabancı sanatçılara görev verilmiştir. Bu sanatçılardan Krippel’in yapmış olduğu İstanbul Sarayburnu Parkı’nda bulunan 1926 tarihli Atatürk Anıtı ülkemizdeki ilk anıt heykeldir.
Yine ülkemizde çok sayıda eseri bulunan bir diğer sanatçı olan Canonica’nın yapmış olduğu eserler arasında en bilineni 1928 tarihli İstanbul, Taksim Cumhuriyet Anıtı’dır. Yabancı sanatçıların yanı sıra 1930’lu yıllardan sonra, öncülüğü Kenan Yontuç, Ratip Aşir Acudoğlu, Hadi Bara, Nijad Sirel’in yaptığı anıtlara günümüze kadar geçen sürede başarılı diğer heykeltıraşlarımızın eserleri eklenmiştir. Bu heykellerden İstanbul Üniversitesi Rektörlük Binası önünde yer alan Gençlik Anıtı Yavuz Görey tarafından 1955 yılında yapılmıştır.
Cumhuriyet döneminde açılan sergilerde resim sanatçılarının yanı sıra heykel sanatçılarına da rastlanmaktadır. 1932 yılında Zühtü Müridoğlu’nın Gülhane Parkı içindeki Alay Köşkü’nde açmış olduğu sergi ise ülkemizdeki ilk heykel sergisi olarak kabul edilmektedir.
1937 yılında Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Heykel Atölyesi şefi olan Belling, Akademi’de görev yaptığı 1955 yılına kadar figüre dayalı klasik eğitim vermeyi tercih etmiştir. Belling’in öğrencisi olan bazı sanatçılar akademiden sonra eğitimlerini yurt dışında devam ettirmişler ve bu eğitimleri sırasında çağdaş akımlardan etkilenerek yurda dönmüşlerdir.
Böylelikle 1950’li yıllardan sonra heykel sanatımızın modern akımların etkisinde kaldığına tanık olmaktayız. Çağdaş akımların Akademi’de öğretilmesi ise 1950 yılında Ali Hadi Bara ve Zühtü Müridoğlu’nun atölye hocaları olarak görev almasıyla başlamış, Akademi’deki eğitimlerinden sonra gittikleri Paris’te soyut çalışmalardan etkilenen İlhan Koman ve Şadi Çalık’la bu dönem hız kazanmıştır.
Cumhuriyet döneminde heykel sanatımızın gelişmesinde ve yaygınlaşmasında Hüseyin Özkan, Yavuz Görey, Zerrin Bölükbaşı, Hüseyin Gezer, Kuzgun Acar, Ali Teoman Germaner, Gürdal Duyar’ın yapmış oldukları çalışmalar da önemli yer tutmaktadır. Çağdaş Türk Heykel Sanatı’nın, başladığı noktadan itibaren hızlı bir gelişme göstermiş olduğu açıktır.
Cumhuriyet döneminde yetişmiş sanatçılar, ilk heykel sanatçılarımıza oranla daha bağımsız ve kişisel üsluplarını ortaya koyabilen eserler meydana getirmişler ayrıca erken dönemdeki büstler yerini önemli meydanlarımızda yer alan anıtlara ve soyut heykellere bırakmıştır.
Ülkemizde 19. yüzyıl sonlarına kadar heykel sanatı dinin de etkisiyle mimariye bağlı taş süslemeciliği şeklinde gelişme göstermiştir. Bununla birlikte Osmanlı İmparatorluğu’nda resim sanatında Batılılaşma etkisi sonucu yaşanan gelişmeler heykel sanatında karşımıza çıkmamaktadır. Bu dönemde adından bahsedebileceğimiz Türk heykel sanatçısı olmadığı gibi, 19. yüzyılda Osmanlı topraklarında çalışan çok sayıda ressama karşılık heykeltıraşa rastlamayız.
Yanlızca yeniliklere açık bir padişah olan Sultan Abdülaziz, Viyana seyahati sırasında gördüğü heykellerden etkilenerek kendi heykelini yaptırmak istemiş ve bunun üzerine C.F. Fuller isimli bir heykeltıraşı İstanbul’a getirterek bugün Beylerbeyi Sarayı’nda yer alan at üzerindeki heykelini yaptırtmıştır. Fakat 1871 tarihli bu heykelin döneminde büyük tepkiler aldığı bilinmektedir. Aynı dönemde açılan askeri ve sivil okullarda da heykel üzerine bir eğitim verildiğine dair bir bilgimiz yoktur.
Ülkemizde heykel sanatının başlaması ve gelişmesi resim sanatında olduğu gibi kuşkusuz 1883 yılında açılan Sanayi-i Nefise Mektebi ile gerçekleşmiştir. Sanayi-i Nefise Mektebi’nin ilk heykel hocası ise Roma’da heykel eğitimi almış olan Osgan Yervant(1855-1914)’dır. Cumhuriyet öncesi dönemde Sanayi-i Nefise’de öğrenim gören heykel sanatçıları arasında hakkında yeterli bilgi sahibi olabildiğimiz başarılı isimler olarak İhsan Özsoy (1867-1944), İsa Behzat (1875-1916) ve Mehmet Mahir Tomruk (1885-1949)’u görmekteyiz.
Heykel alanında Cumhuriyet öncesi dönemde yetişmiş önemli bir isim olan Nijad Sirel (1897-1959) ise Sanayi-i Nefise’de öğrenim görmeden kendi imkanlarıyla Almanya’ya heykel öğrenimi için gitmiş ve eğitimini tamamladıktan sonra yurda dönmüştür. Bu sanatçılardan Avrupa’da da eğitim almış olan İhsan Özsoy, 1908 yılında Osgan Yervant’ın yerine Sanayi-i Nefise’de hocalığa başlamıştır. Çağdaş Türk Heykel Sanatı’nın bu ilk öncüleri, genel olarak klasik heykel formlarında natüralist eserler, özellikle büstler meydana getirmişler ve malzeme olarak çoğunlukla alçı, taş ve bronz kullanmışlardır.
Cumhuriyet’in ilan edilmesinin ardından 1924 yılında devlet tarafından yurt dışına gönderilen öğrenciler arasında heykel sanatçısı bulunmamaktadır. 1925 yılında ise Müstakil Ressam ve Heykeltıraşlar Birliği (1929) kurucularından olan Ratip Aşir Acudoğlu, devlet tarafından Paris’e heykel eğitimi için gönderilen ilk heykel sanatçısı olmuştur. Sonraki yıllarda akademi öğrencilerinden Hadi Bara, Zühtü Müridoğlu, Nusret Suman gibi devlet bursu kazanarak yurt dışına giden sanatçılarımızın ülkemizde heykel sanatının gelişmesinde büyük payları olmuştur. Sabiha Bengütaş ise ilk Türk kadın heykel sanatçılarımızdandır.
Cumhuriyet öncesi heykel çalışmalarının akademi ile sınırlı kalması, Türk halkının heykel sanatına karşı ön yargılı tutumunu devam ettirmiştir. Cumhuriyet’in ilanından önce Atatürk, 22 Ocak 1923 yılında Bursa’da yapmış olduğu konuşmasında bu alandaki endişeleri giderici şu sözlere yer vermiştir;
“...Dünyada uygarlığa ulaşmak, ilerlemek, gelişmek isteyen herhangi bir ulus ister istemez heykel yapacak ve heykelci yetiştirecektir. Anıtların şuraya buraya tarihsel anılar olarak dikilmesinin dine aykırı olduğunu ileri sürenler, şer’i hükümleri gereği gibi araştırıp incelememiş kişilerdir. ... heykelciliği en yüksek derecede ilerletecek ve yurdumuzun her köşesi atalarımızın ve bundan sonra yetişecek çocuklarımızın anılarını güzel heykellerle dünyaya ilan edecektir....”
Atatürk’ün konuya duyarlı yaklaşımı sonraki yıllarda da devam etmiş, heykel sanatının yaygınlaşması ve halka benimsetilmesi amacıyla önemli meydanlara konulmak üzere, yaşanan zaferleri ve değerli komutanları konu alan anıt heykellerin yaptırılması düşünülmüştür. Fakat ülkemizde anıt heykel yapımı için gerekli teknik imkanların olmaması ve anıt heykel yapımı konusunda yeterli tecrübeye sahip sanatçıların henüz yetişmemesi üzerine bu alanda ilk yabancı sanatçılara görev verilmiştir. Bu sanatçılardan Krippel’in yapmış olduğu İstanbul Sarayburnu Parkı’nda bulunan 1926 tarihli Atatürk Anıtı ülkemizdeki ilk anıt heykeldir.
Yine ülkemizde çok sayıda eseri bulunan bir diğer sanatçı olan Canonica’nın yapmış olduğu eserler arasında en bilineni 1928 tarihli İstanbul, Taksim Cumhuriyet Anıtı’dır. Yabancı sanatçıların yanı sıra 1930’lu yıllardan sonra, öncülüğü Kenan Yontuç, Ratip Aşir Acudoğlu, Hadi Bara, Nijad Sirel’in yaptığı anıtlara günümüze kadar geçen sürede başarılı diğer heykeltıraşlarımızın eserleri eklenmiştir. Bu heykellerden İstanbul Üniversitesi Rektörlük Binası önünde yer alan Gençlik Anıtı Yavuz Görey tarafından 1955 yılında yapılmıştır.
Cumhuriyet döneminde açılan sergilerde resim sanatçılarının yanı sıra heykel sanatçılarına da rastlanmaktadır. 1932 yılında Zühtü Müridoğlu’nın Gülhane Parkı içindeki Alay Köşkü’nde açmış olduğu sergi ise ülkemizdeki ilk heykel sergisi olarak kabul edilmektedir.
1937 yılında Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Heykel Atölyesi şefi olan Belling, Akademi’de görev yaptığı 1955 yılına kadar figüre dayalı klasik eğitim vermeyi tercih etmiştir. Belling’in öğrencisi olan bazı sanatçılar akademiden sonra eğitimlerini yurt dışında devam ettirmişler ve bu eğitimleri sırasında çağdaş akımlardan etkilenerek yurda dönmüşlerdir.
Böylelikle 1950’li yıllardan sonra heykel sanatımızın modern akımların etkisinde kaldığına tanık olmaktayız. Çağdaş akımların Akademi’de öğretilmesi ise 1950 yılında Ali Hadi Bara ve Zühtü Müridoğlu’nun atölye hocaları olarak görev almasıyla başlamış, Akademi’deki eğitimlerinden sonra gittikleri Paris’te soyut çalışmalardan etkilenen İlhan Koman ve Şadi Çalık’la bu dönem hız kazanmıştır.
Cumhuriyet döneminde heykel sanatımızın gelişmesinde ve yaygınlaşmasında Hüseyin Özkan, Yavuz Görey, Zerrin Bölükbaşı, Hüseyin Gezer, Kuzgun Acar, Ali Teoman Germaner, Gürdal Duyar’ın yapmış oldukları çalışmalar da önemli yer tutmaktadır.Çağdaş Türk Heykel Sanatı’nın, başladığı noktadan itibaren hızlı bir gelişme göstermiş olduğu açıktır.
Cumhuriyet döneminde yetişmiş sanatçılar, ilk heykel sanatçılarımıza oranla daha bağımsız ve kişisel üsluplarını ortaya koyabilen eserler meydana getirmişler ayrıca erken dönemdeki büstler yerini önemli meydanlarımızda yer alan anıtlara ve soyut heykellere bırakmıştır.
Kaynak: http://www.definecim.com/index.php/heykelsanati/turkheykelsanati.html