S O Y L U E D E B İ Y A T

cinsel faşizm ve kırılma noktası

  cinsel faşizm ve kırılma noktası 

 
 
Bir operasyonda gözaltına alınmıştı. Devrimcilerle iki yıl önce öğrencilik yaptığı üniversitede tanışmış, onların anlattıklarını dinlemiş, verdiği kitapları okumuş, kendi fikri süzgecinden geçirdikten sonra onlara katılmaya karar vermişti. İki yıl içinde çeşitli şekillerde gözaltına alınmış, biraz kaba dayaktan sonra serbest bırakılmıştı.
 
 
Bu kez operasyonun çapı oldukça büyüktü, bütün ülke çapında yapılıyordu. Karar alıcılar bu terör örgütü çökertilecek demişlerdi sanki ;o gün işçiler arasında yapılan bir çalışmadan sonra eve geliyor, henüz yoldaşları eve dönmemişler. Mutfakta melemen yapmak için hazırlık yapıyor. Mutfak taşının üzerinde: birkaç soğan, birkaç domates, biber, yumurtalar; yoldaşları gelmeden yemeği bitirmeyi düşünüyor. Şiddetli bir gürültüyle irkiliyor. Kapıyı zorluyorlar. Çatırtıların ardından, eve; yüzleri siyah maskeli, kamuflajlı, ellerinde silahlarla onlarca iri cüsseli adam giriyor. İçeriye girenlerden onu ilk gören suratının ortasına dipçiği geçiriyor,
 
 
—Yat lan yere yat!
 
 
İçeri odalardan sesler geliyor.
 
 
—temiz!
 
 
—temiz!
 
 
—temiz!
 
 
Ağzı, burnu kan içinde yere yığılıyor, beş kişi üzerine çullanıyor, kimi dizleriyle bastırıyor kafasına,kimi kollarını burkarak geriye kırmaya çalışıyor… Evin her yeri didik didik aranıyor, birçok şeyi alıyorlar, kitaplar dergiler, defterler…
 
 
Ellerini ve gözlerini bağlayıp, sürükleyerek götürüyorlar, hava kararmış, mahalleli duyarsız gözlerle, ama meraklı, biraz da korkarak olanları izliyor…
 
 
 Nereye getirildiğini bilmiyor, on basamaklık bir merdivenden çıkıyorlar, sonra beş on adım düz gidip on adım iniyorlar, sonra yine on adım iniyorlar. Barış, gözaltına alınırken yarı baygın haldedir direnmeyi istemiş fakat…
 
 
Şimdide ayaklarını sürüyerek götürmektedirler, bağırıyor: Şerefsizler, halkın adaleti… Aslında sesi çıkmıyor, kimse de duymuyor onu, gırtlağı yırtılırcasına bağırıyor oysa; demirden bir kapı gıcırtısı duyuluyor, içeriye itekliyorlar, elleri arkadan kelepçeli, gözbağları sıkıca bağlanmış; düşerken, yere kafasını çarpıyor, canı yanıyor…
 
 
Ne kadar zaman geçtiğini bilmiyor, yarı baygın bir şekilde bir oda da, genzi yakan sidik kokularının bütün duvarlara sindiği, kurumuş kan izlerinin çeşitli şekiller çizdiği beton zeminde yatıyor, yüzünde beliren, soğuk, ısırgan bir acıyla irkiliyor, tuzlu su yüzündeki yaralarını kemiriyor, dudaklarında, sevgilisinin tutkuyla öpüşürken bıraktığı ıslaklığın yerini acıtan tuzlu su alıyor, kendini toparlamaya çalışıyor; kalın bir ses:
 
 
—Konuş ulan,it! bağlantıların kim? kimden talimat alıyorsun? Senden üstte olan kim?
 
 
Barış, susuyor ve içinden kendisiyle konuşuyor:
 
 
—Asla konuşmayacağım asla! Devrime ve yoldaşlarıma ihanet etmeyeceğim!
 
 
 —Soyun lan şu pezevengi!
 
 
—Cebrail abi, arkadaşa böyle kötü davranmasak, sonuçta oda insan, gittiği yolun iyi bir yol olmadığını…
 
 
—Konuşmayın lan burada sorumlu benim! Cemal, soyun şu ibneyi!
 
 
—Sen bilirsin Cebrail abi
 
 
Cemal, birkaç işkenceci ile birlikte Barış’ı soymak için üzerine çullanıyor, yerde yatan Barış’ın karşı koyabilecek durumu yok, o arada Cemal; Barışın kulağına eğilip
 
 
—Bak kardeşim; konuş, kurtul, bu manyağın biridir.
 
 
Bütün bunları söylerken Cebrail’e bakıp gülümsüyor Cemal. Barış’ı soyuyorlar, sadece külotu kalıyor üzerinde, ellerinden kelepçeyi çıkartıp üstündeki diğer giysilerini de yırtarcasına çıkartıyorlar ve kollarını arkadan kelepçeliyorlar
 
 
Cebrail:
 
 
—Yatırın tezgâha İt oğlu iti! Diye bağırıyor. Demek konuşmuyor ha! vay orospu çocuğu vay! Sen kimsin ulan konuşmayacak! Ben burada anadan doğma dilsizi bülbül gibi öttürürüm! Devrimmiş, siz kimsiniz ulan devrim yapacak, devleti yıkacak ibne!
 
 
Vücuduna soğuk, tuzlu suyu boca ediyorlar, üşüyor, Barış titremelerine engel olamıyor, sıkıyor kendini titrememek için ama nafile bir çaba, kelepçelerini çıkartıp, tezgâha yatırıyorlar, kollarını, ayaklarını tezgâhtaki demirden kelepçelerle sabitliyorlar, başparmaklarına bir şeyler takıyorlar, vücudunun her yerinden acılar akıyor, birçok insanın kendini seyrettiğini hissediyor, sadece külotu var üzerinde, yatırıldığı soğuk beton tezgâhta titriyor, Aydan’la mutlu anlar yaşadığı yumuşacık yatağı ve ilk çıplaklığı geliyor aklına; bir kadının yanında, ruhunu ve bedenini sevgi ve tutkuyla soyunmuştu; yüzünde belli belirsiz bir mutlu tebessüm oynaşıp kayboluyor;
 
 
Cemal:
 
 
—Delilik etme kardeşim öldürecekler seni, konuş; anlat, kurtul bu çatlağın elinden
 
 
Sanki biraz önce ayaklarına kabloyu bağlayan o iblis kendisi değilmiş gibi içten bir ses tonuyla söylüyor bunları;Cebrail’e bakarak gülümsüyor.
 
 
Cebrail:
 
 
—Verin elektriği! Diye emir veriyor.
 
 
Manyetonun başında Cemal,akımı ayarlayıp dönderiyor düğmeyi
 
 
Barış’ın, bütün vücudu kasılıyor, üşüyor, geriliyor; kaslarını bıçaklarla kesiyorlar sanki bütün sinir hücreleri acıyor…
 
 
Acının verdiği etkiyle bağırıyor
 
 
—Şerefsizler! Şerefsizler! ahhh! Faşist Köpekler!
 
 
Sesi cılız çıkıyor,bağırmaları da
 
 
Cebrail:
 
 
—Vay piç vay sen kime şerefsiz diyorsun ulan! Elindeki copla vücudunun her yerine hınçla vuruyor. Vurduğu yerler anında kızarıyor ve şişiyor
 
 
—Biz şerefimizle bu devlete hizmet ediyoruz götveren, sen ne yapıyorsun ulan! Bu devleti yıkmaya çalışıyorsun!
 
 
Barış vurulan her darbede acının katmerlendiğini fark ediyor ve bağırıyor
 
 
—Burjuvazinin köpekleri, emperyalizmin çanak yalayıcıları! ahhh! Şerefsizler!
 
 
Cebrail, Cemal’e işaret veriyor, kablonun yerini değiştirmesi için; Cemal, Barış’ın kulağına bağlıyor bu kez kabloyu ve elektriği veriyor.
 
 
Barış’ın, beyninin içinde patlamalar oluyor. Vücudunun her yerinden kızgın miller çekiyorlar ve daha fazla acıya dayanamıyor, bayılıyor.
 
 
Arada bir yaşayıp yaşamadığını kontrol ediyor Cemal.
 
 
Ne kadar zaman geçtiğini bilmeden öylece tezgâhta yatıyor Barış, sonra vücudunda soğuk, tuzlu suyun ürperten, saldırgan yakıcılığıyla uyanıyor, vücudunun her yeri zonkluyor, her yerinden farklı acılar beynine ulaşıyor; kendi içinde konuşuyor:
 
 
—Konuştum mu acaba?
 
 
Sorusunun yanıtını alıyor
 
 
Cebrail:
 
 
—Hah bak şöyle kendinde değilken ne güzel konuştun işte; birkaç isim ver çık git buradan, bizde seni bir daha görmeyelim
 
 
Yine içinden:
 
 
—eğer konuşmuş olsam niye hala birkaç isim daha istesin ki benim vereceğim isim bir kişi. Kendine güveni geliyor; yüzüne, görmediği ama bilebileceği bir gurur ifadesi gelip yerleşiyor.
 
 
Şimdi acılarına karışan, onuruyla…
 
 
Susuyor
 
 
Cemal, kısık bir sesle kulağına eğilerek:
 
 
—Konuş kardeşim, bak adam yumuşadı. Daha neler yapabileceğini bilmiyorsun bu çatlağın
 
 
Hiç bir şey söylemiyor Barış
 
 
Cebrail:
 
 
—konuşmayacak mısın? Diye hafif tehditkâr bir ses tonuyla soruyor
 
 
Barış susuyor; asla konuşmayacağım diyor içinden
 
 
Cebrail:
 
 
—Ben sabırlıyım aslanım, öyle direnme ayaklarını çok gördüm, kimler geçti bu tezgâhtan, kaç ay direndiler, sonra bülbül oldular.
 
 
—Soyun şu şerefsiz ibneyi! Diye bağırıyor Cebrail.
 
 
—Bak kardeşim, asıl bundan sonra başlıyor işkence, yol yakınken konuş. Diyor Cemal; Cebrail’le bakışıyor fakat artık gülümsemiyor.
 
 
Barış’ın üzerindeki külotu çıkartıyor Cemal, diğer işkenceciler staj yapıyorlar ve merakla izliyorlar…
 
 
Cemal, iki işkenceci görevliye işaret ediyor, kollarından tutup kaldırıyorlar Barış’ın mora kesmiş vücudunu, bir yere asıyorlar, haç işaretine benziyor, kollarından haçın enine uzun bölümüne bağlıyorlar, ayakları yere değmeyecek şekilde ayarlıyorlar, Barış, omuz başlarından koltuk altına ve kollarının arka bölgesine doğru bir acının etlerini yakıp,yırtarak aktığını fark ediyor; bu, meşhur Filistin askısı; İsrail siyonizminin, özgürlük mücadelesi veren Filistinli halka uyguladığı…acılarına yeni katılmış farklı bir acının gerginliği dolaşıyor yüzünde… Çıplak vücudu pelteleşmiş bir şekilde aşağı doğru sarkıyor…
 
 
Cemal,  kablo ile yaklaşıyor Barış’ın yanına; gelenin Cemal olduğunu anlıyor Barış, içtiği sigaranın kokusundan ve nefes alışındaki hırıltıdan… Bir el, önce erkeklik organı ile birlikte yumurtalıklarını burmaya başlıyor, bu el; Cemal’in eli; Barış, omuz başlarına binen,vücudunun ağırlığının yarattığı acıya, yeni ve farklı bir acı daha eşlik ediyor, hangi acıyı yaşayacağını dahi anlayamıyor; coplarla ezilmiş teninin acısı, omuzlarının bıçakla kesilir gibi içine işleyen acısı, üşümenin yarattığı… elektrik akımının verdiği her bir hücresinde duyduğu acı, ,şimdi de sızısı kasıklarından, beynine fırlayan bütün enerjisini kesen, yumurtalık damarlarını acıyla kasan,uğunduran, içini epil epil ettiren,ruhunu bedeninden boşaltan…
 
 
Cemal, birkaç kez bu işkenceyi deniyor fakat bir sonuç alamıyorlar… Cemal, Cebrail’e fısıltıyla:
 
 
—Dayanıyor piç kurusu diyor.
 
 
Cebrail, Cemal’e işaret ediyor, kabloyu cinsel organına tak diyor. 
 
 
Cemal, kabloyu Barışın cinsel organına takıp, manyetonun başına geçiyor, akımı ayarlıyor düğmeyi çeviriyor
 
 
Barış, gelecek acının tarifini yapıyor düşüncelerinde,cinsel organının ucundan yumurtalıklarına doğru keskin bir jiletle liğme liğme parçalıyorlar…bu acılara daha fazla dayanamıyor ve bayılıyor…
 
 
Aradan birkaç gün geçiyor Cemal gelip kontrollerini yapıyor, hala yaşıyor Barış, Cebrail birkaç gün aynı yöntemleri deniyor sonuç yok.
 
 
Cebrail, sigarlıktan otunu çekmiş, alkolle de üzerini beslemiş,hışımla giriyor içeriye
 
 
—Artık yeni bir şey deneyeceğim diyor indirin!
 
 
—Konuşacak mısın ulan!
 
 
Tuzlu soğuk tuzlu suyu boca ediyorlar,Barış kendine geliyor
 
 
—Konuşacak mısın ulan!
 
 
Neredeyse sinirden çatlayacak Cemal.bağırıyor,kükrüyor
 
 
—Gebertirim ulan seni cesedini dahi bulamazlar!
 
 
—Konuşacak bir şeyim yok diyor Barış
 
 
—Demek öyle haa iyilik yaramaz bu amına koyduğum çocuklarına, sikiceğim bunu ibne yapacağım, siz de sikeceksiniz bu ibneyi, sike sike ibne edeceğiz bunu, dışarıya öyle bırakacağız, öldürmeyeceğiz, memlekete bir ibne kazandıracağız!
 
 
Etrafındakiler de şaşırmıştı bu duruma
 
 
—Sikmeyeni ben sikerim anlaşıldı mı ulan! Diye bağırıyor
 
 
Barış olanları dinliyor, hiç bu tür bir şeyden bahsedilmemişti kendisine şimdi ne yapacaktı... Bu adam kendisine tecavüz edecekti ve sonra diğerleri;
 
 
—Psikolojik savaş yapıyor şerefsiz, konuşturmak için, yıldırmak için diye içinde tartıştı yapamaz bunu diye düşündü.
 
 
Cebrail:
 
 
—Parlakmış da zaten, hah hah haaaa! Diye aşağılayan bir kahkaha atıyor.
 
 
Aldığı alkolün ve otun etkisiyle sarhoş olan Cebrail, yerde kıpırtısızca yatan Barış’ın bedenine yaklaşıyor, fermuarını açıyor.
 
 
Barış fermuarın sesini duyuyor, içinde garip bir ürperti yaşıyor.
 
 
—Gerçekten yapar mı acaba? Diye düşünüyor.
 
 
Cebrail, cinsel organını kaldırmış Barışın başucunda bekliyor.
 
 
Barış, korkuya kapılıyor, ya yaparsa?
 
 
Bu tür bir durumu hiç kimse anlatmamıştı ona, yaşadığı işkenceleri en azından anlatmışlardı ve bütün bunları işkence olduğu için biliyordu. Karşı koymuştu, bilinci bu işkenceleri defetmesini bilmişti. Ama bu işkence miydi?
 
 
İki el belini kavrıyor ve taşıyor.
 
 
Barış’ın, karşı koyabilecek bir gücü yok, uğraş veriyor ama kıpırdayamıyor bile, bütün enerjisini işkencelerde kaybetmiş durumda,
 
 
Cebrail taşıdığı Barış’ın bedenini işkence tezgâhına dayıyor, oradakilere
 
 
—Tutun ulan omuzlarından kaymasın aşağıya!
 
 
Barış, şerefsizler, ahlaksızlar diye bağırıyor ama sesi çok az çıkıyor.
 
 
Cebrail:
 
 
—Konuş ulan üstünün adını ver, diğerlerinin adını ver! Yoksa ibne yapacağım seni!
 
 
Barış’ın sesi çıkmıyor, içinden:
 
 
—Bu kirle yaşayamam, konuşayım,vereyim istediklerini;yoldaşlarım, devrim,sosyalizm,mutlu insanlık, yoksullar, açlar; Aydan’ın yüzüne nasıl bakarım,vereyim istediklerini; ihanet, kalleşlik,ruhunun ve bilincin yoğunlaştığı ideolojiyi satmak…bu çatışmalı gelgitler yıpratıyor ruhunu…
 
 
Makatında Cebrail’in cinsel organı…
 
 
Barışın içinden bir ses konuşuyor:
 
 
—Konuş konuş diyor yoksa ibne…
 
 
Cemal’in sesi bu, ama kendi içinden geliyor…
 
 
Barış susuyor, Cebrail cinsel organını zorluyor Barışın makatına ve bağırıyor
 
 
—Seni sikip ibne yapacağım, dışarıda ne yüzle gezeceksin bakalım, artık birde meslek haline getirirsin bu işi, bu memlekete ibne de lazım hah hah haaaaa!!
 
 
Barış, karın kaslarından, kasıklarına oradan makatına kadar olan bütün kaslarını sıkıyor, tecavüzü engellemek için, gücü yetmiyor, içinde işkencecinin copu, gidip geliyor,canı acıyor, beyninin içerisinde düşüncenin olmadığı boşluklar, tiksinti duyuyor, kusmak geliyor içinden… Kusamıyor,
 
 
 
 
 
 
Cebrail:
 
 
 
—Konuşacak mısın ulan! deyip hırsla yükleniyor Barışın makatına, Barış konuşmuyor, Cebrail sapkın ,hayvani,iğrenç tatminini sağlıyor ve Barışın morarmış kalçalarına kusuyor pisliklerini…etrafındakiler uçkurlarını çözüyorlar…Konuşmuyor Barış…içerde ne kadar kaldığını bilmiyor…sonra Barış’ı tutuklayıp içeri atıyorlar,görüş gününde kulaktan kulağa bir fısıltı dolaşıyor :Barışa tecavüz etmişler…biraz kuşkulu, acıyan gözlerle bakıyorlar Barış’a acaba….!?Oysa Barış, bir tek kelime söylememiş, direnmiştir,hiç kimse bunu konuşmamaktadır.
 
 
 
?????
 
 
 
Barış, insanların bakışlarını fark ediyor, kimse Barışın görüşüne gelmemiş,Aydan da dahil, makatından kan dışkılayan ve her yeri acıyan Barış, yüreğinin derinliklerinde daha büyük bir yara açıldığını fark ediyor, sonra görüş yerinden ayrılıp tuvalete yöneliyor, aynanın karşısına geçiyor,
 
 
 
—Nerede yanlış yapıyoruz acaba? Neden değişmiyorlar?Peki ya ben neden kırılıyorum bu bakışlara… Diye kendine soruyor,aslında kendi kırgınlığının da çok derinlerinde fark edemediği, kendisinin değişememesinden kaynaklandığını…
 
 
 
 
 
 
 
22 MAYIS 2009 KIRŞEHİR

 

    

 
bugün 528 ziyaretçi (783 klik) burdaydı!
geri git ileri git hakkımda


online
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol