S O Y L U E D E B İ Y A T

U çıkmazı


                     U çıkmazı


içimde taşıdığım adamla sohbet ederek merdivenleri ağır ağır çıkıyorum,
-nasıl olsa yine almayacaklar diyor kendinden emin
-tecrüben var mı? diyecekler diyorum
-referanslarınız neler,diyecekler diyor
-hangi pozisyonlarda çalıştınız?diyecekler diyorum
sorular sorular sorular …yaşamım başkalarının sorularına doğru yanıt vermeye çabalamakla geçti…hep sınandım,hep ölçüldüm…oysa ben kendime hiç soru sormamıştım:
-ne olmak istersin?
 babam beni meslek lisesine yazdırmaya götürdüğünde atatürk büstünün içine orada bulduğum bir çıtayı sokup bu büstün içinin boş olduğunu anlamış ve kendime şu soruyu sormuştum 
-atatürk’ün kafasının içi boş niye acaba?
babama da sorduğumu hatırlıyorum
-baba atatürk’ün kafasının içi boş niye?
babam elimdeki çıtayla atatürk büstünün içini kurcaladığımı gördüğünde ve sonra bu soruyu sorduğumda kızmıştı
babam bana hiç
-ne olmak istersin diye sormamıştı
sanat okuluna girmek için sınava girdim
okulun müdürü gelip soruların yanıtlarının on tanesini bize söylüyor ikisinide siz yapın diyordu yapıyorduk böylece sınav bitti ve o dönemin en parlak bölümünü kazandırttılar bize :elektrik
babam bana sormamıştı o soruyu
-oğlum ne olmak istersin
bende
hiç bu soruyu kendime sormadım o yüzden hiç yanıt vermedim,veremedim bu soruya…
küçük yaşlarımda mahallenin sakinlerini, yaptıkları işlerini ve davranışlarını şiirleştirdiğimi gayet iyi anımsıyorum;uyaklı bir şiirdi
ilk şiirimdi;
adı:mahallemiz di.
on bir on iki yaşlarındaydım…
aynı yaşlarda bir arkadaşın aşık olduğu kız vardı bahçelerimizin bitişik olduğu ;beş arkadaş birlikte mektup yazmış ve balkonlarına atmıştık ;o mektubu kaleme alanda bendim balkona atanda ve hepimiz imzalamıştık adlarımızın baş harflerini yazarak,tabi komşumuzun kızı bu mektubu okul müdürümüze götürüyor..sonuçta aynı okulda öğretmen olan babama veriliyor mektup,mektuba isimlerimizin baş harflerini yazmıştık ondan izimizi bulmuş olabilirler… o mektubu babama neden verdiklerini bilmiyorum ama babam, benim “S” harfimden anlıyor mektubu kaleme alan kişi olduğumu s harfinin kuyruğunu aşağı doğru uzatarak yazardım…artistik bir şekil verirdim bu çok hoşuma giderdi…neyse babam kızmamıştı ve olay öylece kapandı gitti.
evet hiç sormamıştım kendime bu soruyu
–ne olmak istersin?
birkaç adım daha atıyorum böyle eskilere dalıp gidiyorum
her adımımda;binanın asansörü var ama ben ilk katta görüşme olduğundan yürümeyi tercih ediyorum, merdiven aralığından omuzlarıma abanan bir ağırlık hissediyorum,her iş görüşmesine giderken bunları yaşamak beni yoruyor …onlar sorularını sorarken küçüldüğümü hissediyorum…her gittiğim görüşmede ölçülmek,sınanmak,birkaç adım daha atıyorum… stresin ne olduğunu öğreniyorum artık, kalp atışlarımı şakaklarında duyuyorum…bundan önce gittiğim yerlerde bir patron ile görüşüyor ve biz sizi ararız sözünü duyduktan sonra reddedildiğimi bilmeme rağmen rahatlayarak dışarı çıkıyor hayatıma kaldığım yerden devam ediyordum,rahatlamak :artık o stresi yaşamaktan kurtulduğum içindir…kaldığım yerin neresi olduğunu bilmememe rağmen….bütün bu iş aramalarından sonra,yeteneğimin olmadığına artık inanmaya başlıyorum…herkes tecrübe istiyor…oysa benim tecrübe elde edebileceğim bir işim hiç olmamıştı…o yüzden gittiğim her iş görüşmesinde reddedileceğimi bilerek gitmeye başlıyorum…aslında her reddediliş dünyamı sürekli çekilmez hale getiriyor …çalışmak istiyorum, bu hakkımı kullanmak istiyorum ama sistem beni kusuyor…yeteneğim ve yaşım onların istediği gibi verimliliğe uygun değil…yani sömürüye uygun değil
birkaç adım daha atıyorum
- bunca yıl neden okudum sanki ,bir işe çırak olarak başlasaydım şimdi çoktan usta olmuştum,kimsenin karşısında beğenilecek bir hayvan gibi bakılır durumda olmazdım diye düşünüyorum.kimsenin egemenliğinin ve beğenisinin kurbanı olmam gerekmezdi…diye kızıyorum kendime
Az sonra uzun, geniş bir koridora giriyorum …gece vakti, hava kararmış, koridorun her yanından ışıklar fışkırıyor,yüzüme vuran her ışık demeti gizlemeye çalıştığım gururumu eziyor….
Sekiz on adam sandalyelere oturmuşlar…benden daha yüksek bir konumda mevzilenmişler…her birinin kendi bakış açısından değerlendirdiği geniş bir U harfi şeklinde yerleşmişler…sandalyeye oturuyorum U harfinin açık ağzının bitiş çizgisinin tam ortasındayım.. sanki beni yutacak vahşi bir hayvanın ağız boşluğundayım….

-kendinizi tanıtır mısınız? diye soruyor tam karşımda oturan…bu soruyu sorduğunda ne diyebilirdim ki? ağzımdan gayri ihtiyari:
-uzun zamandır işsizim sözleri dökülüyor… söze ilk böyle başlıyorum, adımı dahi söylemeden, adımın önemi yoktu, kimliğimin,kişiliğimin önemi yoktu…ne düşünürdüm, o an orada olmak bende ne gibi duygular yaratıyordu.. bunların hiçbir önemi yoktu…çünkü insanlar adınıza,kimliğinize,kişiliğinize göre değer vermiyor.. konumunuza göre sizi değerlendiriyorlar…adımı söyleyip söylemediğimi bile hatırlamıyorum
-ne kadar uzun zamandır dedi içlerinden birisi
ilk cümlemi tekrar ediyorum: uzun zamandır işsizim; yıl olarak rakam vermek istemiyorum nedense ..belki de yılı rakam olarak verirsem çift haneli bir sayı çıkacak ortaya ve bu adam bildiğini de unutmuştur diye düşüneceklerinden böyle söylüyorum negatif düşünmesinler diye…
terörle mücadele şubesinde gözlerini kapatıp soruyorlar soruları insana… en azından bakışlarıyla insanı rahatsız etmiyorlar diye düşünüyorum….
burada öyle değil ;on ortağın kendi aralarındaki gerginliğin dışında, havanın benim açımdan iç ve dış gerginliklerin kişiliğimi ezen yapısını en küçük hücrelerime kadar hissediyorum…
sanki her biri:
-sen işe yaramaz bir adamsın, demek için çevrelemişler etrafımı…
dilencilik yapıyor muşum gibi hissediyorum,iş dilenciliği…
emeğimi satmak için yaptığım bu yolculukların bende bıraktığı iz: ruhumu satmaya çıkmışım hissi yaratıyor bende,kimliğimi, kişiliği mi satışa çıkartmışım gibi…o yüzden emeğimi satışa çıkartmak bana zor geliyor…insanlığımdan uzaklaştığımı hissediyorum…bir metayım pazarda alınıp satılan
sonra fahişeleri düşünüyorum:
-onlarda bedenlerini satıyorlar diyorum
-hangimiz daha fahişeyiz?ruhumuz,bedenimiz,yeteneğimiz her şeyimiz satılık
değerli bir emeğim olup olmadığını düşünüyorum …bu sistemde değerli bir emeğe sahip olmadığımı anlıyorum uzun zaman sonra …
hepsinin bakışlarını tartmaya çalışsam diye düşünüyorum…yüzleri yok mu ne bu adamların?sanki cenazemi yıkamaya gelmiş beyaz önlüklü görevliler gibi duruyorlar karşımda sağımda, solumda,önümde; U harfinde tespih gibi dizilmişler, ben darağacındaki sallanan urgana benzetiyorum bu hallerini …az sonra asacaklar beni diyorum az sonra..ve U harfinin açık ağzının tam ortasında kenar çizgisinde ben…az sonra U harfinin açık kenarları yavaş yavaş kapanmaya başlayacak,uçları boğazımda düğümlenen bir urganın altında sorguya çekilen değersiz bir emek satıcısı olarak can vereceğim…
birkaç soru daha soruyorlar…birkaç yanıt daha veriyorum…biz sizi ararız diyorlar,CW’si yetersiz bir kimliğin kağıt formlarda bıraktığı bir iz olarak kalıyorum…U harfindeki yeterlilik işkencesi bitiyor artık,dönüp arkamı uzun koridora yöneliyorum,ışıklar yüzümde parçalanıyor…arkamda bıraktığım seçici seçkinlerin iğdiş edici bakışlarının altında merdivenlerden iniyorum, yine içimde acıyan bir rahatlıkla sokağa atıyorum kendimi ,sokak lambaları kurnazca yalıyor suratımı
-yine bize döndün değil mi der gibi açıyorlar umursamaz kucaklarını…gece ihanetin dudağında bir şarkıyla karşılıyor beni...
__________________

 
bugün 547 ziyaretçi (811 klik) burdaydı!
geri git ileri git hakkımda


online
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol