S O Y L U E D E B İ Y A T
forumlar(şiir,roman,resim,müzik,sin)
=> Daha kayıt olmadın mı?burada önemli olan sizin düşüncelerinizdir;kayıt olmadan düşüncelerinizi yazamazsınız...
Burdasın: forumlar(şiir,roman,resim,müzik,sin) => şiir üzerine => İMGE |
|
sibel EYLÜL (Ziyaretçi) |
İmge* Yurdanur Salman Zor Yakalanır Bir Görselleştirme İmge Latince imago sözcüğünden gelen “image” sözcüğü taklit, öykünme, kopya anlamlarına geliyor. Zaman içinde anlam genişlemesiyle, bireyin zihinde beliren bir resim, bir kavram, bir fikir, bir izlenim gibi anlamlar kazanmış. Daha sonra da, yazın bağlamında, söz sanatı, özellikle de eğretileme ya da benzetme için kullanılır olmuş. Türkçe’deki imge sözcüğü, okul’un okumak’la yaptığı “talihli” bağlantı gibi, imgelemek’le bağlantı içinde. Hiç değilse köken açısından hemen anlaşılıyor. Oysa imge’nin kapsamını ya da gönderme yaptığı anlamları bu ölçüde açık seçik tanımlayabilmek pek de kolay görünmüyor. XVIII. yüzyıldaki bir “imgelem” kuramına göre imge bir görselleştirme yetisiydi; bu nedenle yazın bağlamında, çoğu zaman okurda uyandırılan görsel tepkileri, “imgeleri” ortaya çıkaran bir araç olarak görülüyordu. Betimleyici şiirin gelişmesiyle, imgenin temel anlamlarından biri bu bağlamdan çıktı; bu anlama, imgenin daha dağınık, daha kaypak başka anlamları eklendi: yazınsal dilin uyandırdığı her türlü duyusal etki; her türlü çarpıcı dil; eğretileme; simge; her türlü söz sanatı. İmge ve imge kullanımı da belli belirsiz bir övgü taşıyan terimler durumuna geldi; koşukta istenmeden yaratılan bir somutluğu, bir doku zenginliğini ve beğeniyi gösterir oldu. Yeni Eleştiri’ye özgü şiir kuramı, bizden şiirleri tam anlamıyla somut birer sanat ürünü olarak, bütün şiirin kendisini “imge” olarak görmemizi istedi. Evrensel kabul görmüş genelgeçer bir değer olarak “imge” terimi, çoğu zaman eleştirel düşüncenin yönünü belirledi. Bu nedenle, yazın yapıtlarından ya da sözün yarattığı etkilerinden “imgeler” diyerek söz etmek, bu eğretilemenin ölmediğini, zorluk yaratmaya devam ederek yaşamakta olduğunu gösteriyor. “Tembel” eleştiri açısından “imge”nin taşıdığı büyük üstünlük, bu nedenle de ciddi eleştiri açısından taşıdığı tehlike, çok kaypak bir biçimde kullanılması olmuştur. Örneğin, Macbeth’te aşağıdakilerin hepsine “imgeler” ya da “imge kullanımı” denebilir: 1. Eğretilemeler, benzetmeler, sanatlı dil 2. Lady Macbeth’in çocukları 3. Macduff’ın oğlu 4. Cadıların Macbeth’e gösterdikleri vb. Bunların hepsi, “gezici imgeler” olarak, oyun içinde birer oyundur; burada dil, eylem ve karakter arasındaki ayrımlar yok olmuştur. Bütün bu işlevleri tek bir sözcük altında toplamanın amacı açıktır: Bütün oyun, tek bir simgesel sözce, bir “dramatik şiir” (ya da elbette, “imge” ) olur; oyunun merkezi ağılıktaki öğeleri her düzeyde yüzer gezer kılınmıştır. Yeni Eleştiri tarafından imgelerin böyle kendine özgü bir yaklaşımla ele alınması, sözel dokunun rastlantısal bir süsleme olduğu varsayımını zedelemekten kaçındığı, eleştirel tepkiyi bütünleştirmenin bir yolunu bulduğu için gurur duyuyordu. İmge sözcüğüne aşırı yaslanmak, sözdizimini, savlamayı, kurguyu, zamansal ve bağlantısal yapıları geriye iterek bunları görünmez kılacak ölçüde yazına odaklanmak demektir; bu arada, betimlemeler ve sanatlı dil çarpıtılarak öne çıkarılmış olur. Böylece gözden kaçırılan bütün de durağan “uzamsal” bir deneyim, bir imgeler “salkımı” olup çıkar. Bu terimin kullanılması bile, bir yandan güven verici biçimde nesnel olmaya çalışırken, eleştiriyi metinde örüntüler bulma arzusunu öne çıkarmaya götürür. Buradan da şiirlerin vahiy niteliğinde, simgesel “putlar” oldukları, içlerinde barındırdıkları sürecin de “mucizecilik” ya da “vücut bulma”, başka deyişle “sözcük”e can katma olduğu savına geçivermek çok kolaydır. Yazının, metinsel dokusu’na saygıdan yola çıkan bir hareket, içine yazınaltı ya da yazınüstü bir yapıyı sokarak biter. Yapıtın, açıkça görülen (ama soyutlama olarak bir yana atılan) düzeninde de, kapalı bir “gizli” örüntünün aranmasını gerektirir. İmgelerin incelenmesi, bunların sanatçının amaçladığı dışavurumlar değil, onun aracılığıyla iş gören daha büyük bir gücün (o Yüce Zihin’in vb.) dışavurulması olduğu varsayımına doğru ilerler. “İmge”nin, sözel çözümlemeyle pek ilişkisi yoktur; en ikna edici çözümleyiciler de bundan pek yararlanmazlar. Bu tutum, orada, “yapıt”ta bulunan şeye saygı göstermemiz gerektiği talebiyle bağlantılı görülmüştür, ama bu bağlantı zayıftır, bu deneycilik de sahtedir. Bir sava göre “imge”, eğretilemeyle ilgili sözel verileri bulandırır. “İmge”nin gerçek bağlantıları, şiiri az çok “daha derin” bir yapının içine “yerleştiren” bir dizi varsayımdır. Bu, yazını yüceltiyor gibi görünebilir, oysa uzun erimde yazını yoksunlaştırır, çünkü yazınsal aracın çeşitliliği ve akışkanlığı yerine, karar verilmesi başka yerlerde yatan “imgeler”den oluşan bir gölge-oyununu geçirmiş olur. İmge Kullanımı Bu, modern eleştiride çok yaygın olarak kullanılan ama taşıdığı anlamlar açısından en büyük çeşitliliği gösteren terimlerden biridir. Şiir okurunun deneyim olarak yaşadığı ileri sürülen “zihinsel resimler”den tutun da o şiiri oluşturan bileşenlerin tümüne kadar geniş bir yelpazeyi kapsar. Bu geniş kullanım yelpazesine örnek olarak şu önermeler alınabilir: İmge, “sözcüklerden oluşturulmuş bir resimdir”; “şiirin kendisi de çok sayıda imgeden oluşturulmuş bir imge olabilir”. Bununla birlikte, bu terimin birbirinden ayırt edilebilecek üç yaygın kullanımına da sık rastlanır; bu üç anlamında, imge kullanımının şiiri soyut’a karşılık somut kıldığı söylenir. 1) “İmgeler topluluğu” (başka deyişle, bir arada ele alınan “imgeler” ) bir şiirde ya da bir yazın yapıtında gönderme yapılan bütün nesneleri ve duygu algılamalarının niteliklerini göstermek için kullanılır; bu göndermeler, birebir betimleme yoluyla, anıştırma yoluyla, şiirin ya da yapıtın içindeki örnekli benzetmelerin ya da eğretilemelerin benzetilenleri yoluyla yapılır (ikincil göndermeler). “İmge” terimi, gönderme yapılan nesnenin görsel olarak yeniden yaratılmasını anıştıran bir terim olarak anlaşılmamalıdır; şiiri okuyanlardan bazıları bu görsel imgeleri görürler, bazıları görmezler; görsel imgeleri görenlerin arasında da, görülen resimlerin açık seçikliği ve ayrıntıları büyük ölçüde değişiklik gösterir. Ayrıca, bu kullanımında “imgeler topluluğu” terimi, yalnızca görme duyusunun özelliklerini değil, işitme duyusunu, dokunma duyusunu, sıcağı ve soğuğu algılama duyusunu, koklama duyusunu, tat alma duyusunu ve hareket duyusunu da içine alır. 2) İmgeler topluluğu terimi, daha dar anlamda, gözle görülebilir olan nesnelerin ve sahnelerin betimlemelerini göstermek üzere kullanılır; özellikle de bu betimlemeler canlı ve özgülse. 3) Son zamanlardaki en yaygın kullanımıyla “imgeler topluluğu” terimi, sanatlı dil’i, özellikle de eğretilemelerin ve örnekli benzetmelerin benzetilenlerini gösterir. 1930’lu yıllardan sonra gelen eleştirmenler, en çok da Yeni Eleştirmenler, kendilerinden önce gelen yorumculara göre, imgeler topluluğu teriminin bu anlamını vurgulamak açısından kendilerinden önce gelen yorumcuları kat kat geride bırakmışlardır: İmgeler topluluğu, şiirin temel bileşeni olarak şiirin anlamını, yapısını ve etkisini belirleyen başlıca etken olarak anlaşılmalıdır. * Bu yazı, Roger Fowler’ın A Dictionary of Modern Critical Terms/Modern Eleştiri Terimleri Sözlüğü (Routledge, New York, 1987) ile M.H. Abrams’ın A Glossary of Literary Terms/Yazın Terimleri Sözlüğü’nden (Harcourt Brace College Publishers, Fort Worth, 1988 ) yararlanılarak hazırlanmıştır. emek verip paylaşan sibel EYLÜL | |||
sibel EYLÜL (Ziyaretçi) |
AYDAN YALÇIN - ŞİİR VE İMGE Şiir tanımsızdır.Varlığın ve olgunun sürekli değişimini ve dönüşümünü kabul ediyorsak, bir sanat kavramı olan şiirin tanımının yapılması zor, hatta olanaksızdır. Sanatçının bilim adamından farklı olan durumu, bireyselliğidir. İnsan, dış dünyayı duyumlarıyla algıladığı için duyumlarımız, nesnenin bilgisinin kaynağı olduğu anlamına gelir.Zihnimiz duyumlarla algıladığımız nesneleri ve görüngüleri (fenomen) yeniden üreterek tanıtacak biçimde gözler önüne serer.Bu işlev kavramlar yada imgelerle yapılır.Sanatçının görevi, okurunun zihinsel yaratıcılığını etkilemek, dağarcığında yeni ufuklar açmaktır.Bilim kanıtlarken, sanat yansıtır.Bilim, mantıksal açıklamalar getirip kanıtlama yoluna giderken, sanat imgelerle sezdirir, değiştirme ve dönüştürme istemi yaratır. Kısaca sanat öğretisi imgesel bir yansıtmadır. O halde nedir imge? Öncelikle gerçekliği insan bilincine yansıtma araçlarından biridir.Bilmenin bir aracı olan kavramlar ve imgeler, her türlü görüngüde asal biçimde yer alır. Bizler, yaşamı, doğayı, toplumu kavramlarla yada imgelerle yansıtırız. Evrende yer alan her şey tek tek nesnelerden yada görüngülerden oluşmuştur.İmge, salt bir nesnenin yada yaşam görüngüsünün insan bilincine yansıması değildir. İmge, yansımış ve sanatçının bilincine yerleşmiş görüngünün türlü özdeksel araçlarla yeniden yansıtılmasıdır.Sanatsal imge, yaşamın yaratıcı tipikleşmesi, duygusallığı ve coşkusallığıdır.Ruhbilimsel bir terim de olan imge, dış dünyanın zihin tarafından algılanmasıyla elde edildiğinden bu imgenin gerçeklere dayanılarak elde edilmesi anlamına da gelir. Ruhbilim, imge yerine imgelem terimini kullanmayı uygun buluyor.İmgelem, geçmiş yaşantımızdan birleştirmeler yaparak sağladığımız eskilerin muhayyile de dediği zihinsel örüntülerdir. Bir varlık veya nesne hakkındaki zihinsel tasarımımız, düş gücümüzdür imge ve zihnimizde bazen algı yoluyla, bazen de algının düşünülmesi, çağrıştırılması ve imgelemde kurgulanması yoluyla elde edilir.İmge, bir varlığı diğer varlıklardan ayıran temel özelliklerin beynimizdeki iz düşümü olup, o varlığı tanıyıp anlamamıza yarar. Demek ki İmge, etkin bir gözlem, sanatsal yaratıcılık ve estetik gerektirir.Gerçeğin sanatsal ve estetiksel olarak dile getirilmesidir. İmge, şairin aynasının derinlerindeki gizemli yüzüdür, sessiz çığlıklarıdır.Burada şair, gerçekliği öznel işlemden geçirip imge olarak şiire işleyendir. Çağrışım gücümüzle imgeyi ele alırsak, bir görüngü içinde birbirine girmiş maddi veya manevi tasarımlar yumağı olduğunu görürüz. Herhangi birine “mavi ellerinden tuttum denizi“ deseniz size anlamsızca bakacaktır.Ancak şiir dilinden anlayan birisi incelikle gülümseyecektir.O halde imge bize varlıkların yada nesnelerin ilk akla geldiği şekliyle değil, hiç akla gelmeyen düşüncelere ve çağrışımlara neden olarak, onları herkesin bildiğinden farklı bir şekilde anlama olanağı vermiştir.Bir varlığı veya nesneyi rengiyle, şekliyle, kokusuyla bilsek bile, imgelem dünyamızda o gerçekliğin daha önce hiç tanımlanmamış gizemli yönlerini görerek dillendirebiliriz.Gizeme yapılan naif dokunuşla sözcüklerin ani çarpışmasıdır imge. Şiir, tanrıların yeryüzündeki dansıdır ve şair düşsel gerçekliğin yegane tanrısıdır ve şiir; kuralların, yasaların, baskıların olmadığı tanrısız bir dünya ister yeşermek için.Böyle bir dünyada imge, gerçekliği özgürce dillendirecek, rahatça soluk alıp verecektir. Şair bu özgür ortamda gerçekliğe yeni bir anlam ve şekil vermek için dilediğince kullanacaktır dili.Şiir tamamlandığında ise şairin sözcüklere yeni anlam ve çağrışımlar yükleyerek yaptığı öznel gerçeklik artık toplumun gerçeği olacaktır.Eğer şiirde kullanılan imge, biçimsel gerçeklikten uzaksa, şair karmaşık ve ulaşılmaz bir dil kullanmışsa o şiir ölü doğmuş demektir.Ünlü İngiliz Şair Eliot şöyle der: ” Şiir özellikle şair için yazılmış olursa, çok özel ve bilinmeyen bir dilde yazılmış olurdu; ve yalnızca şairine hitap eden şiire şiir denemez.” Şiirsel imge, büyülü ve etkili bir gözlem gerektirir ki bu şairin tanrısal soluğundaki ruhta gizlidir. EMEK VERİP PAYLAŞAN SİBEL EYLÜL | |||
ces (Ziyaretçi) |
VEYSEL ÖNGÖREN'İN DÜŞÜNCELERİ Nesnel gerçekçi sanat, imgelemi bir olgusal bütünlük üstünde işler bulmaktadır. Artistik sanat, bunun ancak bir parçası üzerinde imgelemi işler buluyor. Birey olgusu odağında bütünleştirilmiş bir nesne'lik hali üzerinde. Artistik sanat, nesnel gerçekçi sanatın belli bir olanağının yalıtılıp, mutlaklaştırılmasıdır. Şu yolla: arındırılmış kuramsal olgunun temellendiği yer imgelemdir. Artistik sanat, bunu kullanarak, yalnızca kuramın belirleyiciliğinde bireyi dile geçiriyor. Böylece: kuramı gerçekliğin karşısına bir ikinci gerçeklik olarak koymuş oluyor. Bu da, çeşitli biçimleri ile idealizmdir. Nesnel gerçekçi sanatböyle yapmamaktadır.. İmgelemi, kuramın içeriği olarak görmüyor. İnsanın özlemleri ile gerçeklik arasındaki intibakı sağlamakta kuramı da yatkınlaştırıcı bir öğe yapmaya çağırıyor imgelemi. Bu yatkınlık elde edilince, kuramsal olgunun kendisi, gerçekliğin bir parçası olarak asıl yerini buluyor. Gerçekliğin, gerçeklikten üretilen bir parçası. Bu da materyalizimdir. Şiir söz konusu olunca, imge olgusu ile durum anlaşılır kılınabilir. İmge,olguların karşılığı olan zihinsel ve dilsel içeriklerdir. Olgu terimini pozitivist gibi almıyorum: bu terimle, yalnız duyum'u amaçlamıyorum. Duyularımızı uyararak duyum'a yol açanı da amaçlıyorum. Örneğin bir saman çöpü. Demek ki imge, bizim dış dünyaya olan zihinsel ve dilsel ilişkimizin içeriksel biçimidir. İçerik teriminden her zaman bu anlaşılmalıdır. Bir şiir, dünyaya, üstüne kurulduğu imgelerle bağlanmaktadır. Bu, şiirin göndermesi olmaz. Şiirin dış dünya ile olan ilişkisini veren tabanı oluşturur. Herimgeşiire şiirdışı yerinden kıpırdayarak, şiir bütünselliğinin kendinden isteyeceği şeye hazır olur biçimde mevcut yükünden aralanarak girer.Yükünü atmaz, onu aralar.Onu, kendisi yoluyla kullanılabilir kılar. Burada dünyaya müdahale edilmemektedir. Söz konusu şiirin dünyaya ait kökeni belirlenmektedir. Ama şiir bizi aynı zamanda dünyaya gönderir. Bu, imaj yoluyla olmaktadır. Ve imaj dünyaya müdahale eder. "Bir gül açtı bahçemizde / Rengi insan şeklindedir. " Rengi insan şeklinde olan gül, imajdır. imaj, imgeler arası ilişkide şairin tercihini içerir. (Ve imajlar, kendilerine dönüşen imgelerin dönüşmemiş halleri sayesinde şiir dışındaki gerçekleşmelerini kazanırlar.) Şairin imgeleminin bir gerçekleşmesidir. Ne üstünde gerçekleştiği belirleyicidir. Bu gerçekleşmede imgelem, dünyanın verilerini bir dil olarak kullanıyorsa artistik şiirdir. Dünya, imgelemin verilerini bir dil olarak kullanıyorsa nesnel gerçekçi şiirdir. Artistik şair, imgelemin şiirdeki kaçınılmaz rolünde yanılsayarak, imgelem bir insan yetisi olduğu için, kendisi ile sözünü ettiği dünyayı örtüştürmek gibi bir tuzağa düşer. Fakat artistik gerilim şiirin özelliklerinden sadece biridir. Ama imaj bizi, doğrudan doğruya şiirin dışına göndermemektedir. İmajlar, şiir bütünselliğininsemantik sürekliliğini örerlerve şiir dışına yapacakları göndermeyişiir bütünselliğinin göstereceği perspektiften beklerler. Bu bütünsellik, şiir imge düzeninin içerikçe yön verdiği bir yapılanma olarak ortaya çıkar. Bu yüzdenbütünsellik, perspektifiniimge tabanınadanışır. Ama, şiir dışına göndermede tamamen bağımsızdır. Burada, biçemle(söyleyiş tarzı uygunluk içindedir. Şair, biçeminin yetkinliği ölçüsünde, perspektif kurarken tabana karşı özgürdür. Ne ki göndermede şiir bizi, bizi gönderdiği yere ulaştırdığı zaman şiirin şiirdışı gerçekleşmesi, şiirdeki imge tabanının dünya ile olan konumuna bağımlıdır. Çünkü, bütünselliğini kazanmış bir şiir, şairinden bağımsızlaşır. Her şiir bir olgu'dur. İmaj, şairin imgeler arası ilişkilere getirdiği tercihe bürünebilmek için, imgeleri bu tercihe göre dönüştürerek var olmaktadır Ve imajlar, kendilerine dönüşen imgelerin dönüşmemiş halleri sayesinde şiir dışındaki gerçekleşmelerini kazanırlar. Bir şiirle dışı arasında, daima, şiirde dil olarak gerçekleşmemiş ama şiir dışına da ait olmayan bir anlamsal kuşatım vardır. Zaten imaj bu kusatım sayesinde daima dil yoluyla anlattığından fazla bir şey söyler. Bu, imajın bizzat dile dönüşme yeteneğidir. İmge, böyle bir yeteneği taşımaz. imajın bu yeteneği, şiirin kendi verisi olarak bize sunduğu şiirsel semantik değil, şiirsel semantiğin bir dil olarak etkinleşip bizimle kurduğu ilişkidir. Bu, aynı zamanda, biçemin bizdeki gerçekleşmesidir. Şiir bu yolla dünyayı kendi üstünde etkinlestirir ve bize dil olarak demediğini görmeye bizi zorlar. Bizim bu etkinliğimiz, şiirsel tadın anlama dönüşme yeteneğine bizim yanıtımızdan başka bir şey değildir. Bizim bu etkinliğimiz şiirin tabanını oluşturan imge düzenine kadar iner ve imge düzeni ile dünya arasındaki ilişkiyi açığa çıkarır. Yukarda sözü edilen çelişki birliğinin içeriği nedir? insanla ortaya çıkan ve başka türlü de çıkamaz olan kuram - dünya ilişkisidir. Kuram ve dünya birbirinsiz edemezler. Salt doğa, çıplak doğa kuramsız edebilir. Bir köprü ya da baraj eşyadır ama salt doğa değildir. Doğa, burada tarih tarafından içerilmiştir. Artistik şiir, dünya ile kuram arasındaki ilişkiyi imgelemin isteklenişlerine teslim eder. O zaman imge, kendini kendinden bilir ve dünyanın halini kendine ait kendindenlikte arar. Kuram bir söz olmaktan çıkar, kendi üstüne kıvrılır ve sözü edilen şey haline gelir. Artistik sanat,imgede bu kimlikle yanılsadığı için onu içerik olarak dünya biçimine koyar. Bunu dünya bilir. Böylece dünyaya müdahale olanağını, imajın bu işlevini yitirir. Bunu da mutlaklaştırır ve över. Bu övgüyü, artistik bir beğeni adına yapar. Olgunun im'ini kuramda eritir. Pratiğe belirleyicilik payı tanımaz. Olgusal pratiği beğeni pratiğine indirger, İmgeler arası ilişkiden doğan imaj,dildışına göndermeyi gereksinmez artık. Bir dünya varsayımının kendine gönderilen bir durumu olur imaj. Kuşkusuz artık bu gönderme değil, bir türetim'dir. Şiir bütünselliği, kendi perspektifini olgusal bütünlüğe açmaktan cayar. Kendisini bize göstermekle yetinir. Böylesi bütünsellik; şiirin imaj sürekliliği ile şiirin imge düzeni arasında yer almıştır. Çünkü o, imgeyi bir söz değil, sözü edilen olarak görmektedir Onun gözünde edilen söz sadece imaj'dır Böylece sözün kaynağı ile söz'ü örtüştürür. Söz eden olarak şairi mutlaklaştırır. İmaj denenşey, imgeleri dönüştürülmüş hallerinde içeriyor. Ama burada bu dönüşüm, imgelerin dönüştürülmüşlüğü olarak kabul edilmez. Sadece imgelemin verileri olarak kabul edilir. İmgenin olgu karşısındaki konumunu, bu kere,imaj imgelem karşısında üstlenir ve imaj, imge olarak bilinir. İkame var. Bu yüzden imaj sürekliliği, şiirin tabanı yerine geçer. Gerçek imgelerin düzeni imgelemin dünya olarak tercihine dönüşür. Gerçek imgeler, bir tezyinin sorumluları olurlar. Bu yolla dünyaya ait veriler yorumlanır ve yorumun içeriğini psişik oluşumlar doldurur. Bu içeriği tezyin, estetik soyutlamanın öncedenliğinde ve dünya adına geneller. Dünya, psişik oluşumların bir tezyini olur. Artık öniçerik psişiklikten kaynaklanmaktadır ve onunla sınırlıdır. Bu imgelemle dünya arasındaki koparılamaz bağlaşıklıkta imgelemin tercihlerini dünya üzerinde belirleyici kılmaktadır. Orada dünya vardır ama imgelem nasıl istiyorsa öyle vardır. Bu, şiirde biçim dediğimiz şeyi kökten yönlendirir Ve şöyle: bu haliyle biçim, sadece belirleyici gibi görünür. Aynı zamanda belirlenen değildir. Oysa bu koparılamaz bağlaşıklık kendi başına olan bir şey değildir. Nesnel gerçekçi bunu önemser, İmgelem ve dünya arasındaki ilişki, teori (kuram] - pratik (kılgıl) birliğine eşdüşer. Kuram, imgelemi; pratik de dünyayı gerçekleştiren faaliyetlerdir. Pratik, doğadan üreterek dünyayı gerçekleştirmiştir. Ama imgelem bir olgu biçimi değil bir potansiyeldir. Kuram, imgelemi bu potansiyel durumdan güncelliğe dönüştürerek kendinde gerçekleştirir. Unutmamalı ki, imgelemi edim de aynen böyle gerçekleştirmekledir, insan hiçbir zaman imgelem için kuramsal bir örgüyle yetinmemiştir. Onu hep dünya ile biçimlemiştir de. Dinsel ethik bile davranışla imgelem arasındaki bu tarz ilişki üzerine kurulmuştur. Doğanın duruşu ise bir güncelliktir. Pratik ondaki potansiyel yeteneği açığa çıkarır. Bilim bu yeteneği, kavrayış gücümüze aktarmıştır Potansiyel ve güncel konusunda imgelem ve dünya arasındaki tersinirlik, Teori -pratik ilişkisinin biçimini vermekledir. Bu ilişkinin içeriği tarihtir. Nesnel gerçekçi şiir, teori ve pratiği birbirine indirgemeden, imgeleri dünyadan gelen haberler olarak görür. Haberciden haberi göndereni sorar. Bu soruyu, imajlar olarak koyar. İmajlar, teori -pratik birliğinin alımında kendilerine bir yer ararlar. Bu yeri imajlar, şiirin imge düzeninden sorar. Nesnel gerçekçi, bu yüzden, estetik soyutlamaya Öncedenlik tanımaz. Estetik soyutlama ile gerçeklik verilerinin soyutlamasının birlikte yapılmasını önkoşar. İşte buraya alınabilen şiir, dünyanın zihinsel ve dilsel içerikleri olan imgelerin, yukarıdaki çift soruya vereceği yanıtı sağlayabilmektedir: dünya olarak dünyayı gösterir. Estetik tat dünyaya abanmaz. Dünyada kendi yaşarlığını arar. Bu noktada bir sorunun kendi yerini sorması gibi bir dinamik, imge ile gerçeklik arasındaki farklılaşmanın yarattığı gerilimden doğar. İmaj, habercinin söylediğini içinde taşır ve türlü biçimler altında dünyaya sokularak bu haberin bildirdiği şeyin izine düşer. Nesnel gerçekçi şiiriçin, biçim, şiirin semantiğinin biricik belirleyicisidir. Ama artistik estetiğin tersine, biçim, sadece belirleyen değil belirlenen bir olgudur da. Biçimi nesnel gerçeklik belirler. Ve can alıcı gerçek: artistik şiir'de biçimin konumunu belirleyen şey, nesneleştirilmiş psişik oluşumların üstüne sürülmüş imgelerin kendisidir. Ve imgelem belirsiz bir potansiyelliktir. Ama psişik oluşumlar belirsiz değil. Bunlar imgelem tarafından eğilip budanarak biçimin belirleyiciliğine boyun eğmeye zorlanırlar. Bir gerçeklik durumuna çarpmaktan imgelem gene kurtulamamıştır. Ona yardım eden şey, şairin, bir yanılsama olarak kendisini dünyayla örtüştürmüş olmasıdır. Bunu psişiklikle sınırlamıştır ama psişiklik de bir gerçeklik durumudur. Demek ki artistik şiirde biçimin belirlenen olmayışı, onun daha baştan, imgelemin ona gösterdiği hallerinde psişik oluşumlara teslimiyetindendir emek verip paylaşan ces | |||
ces (Ziyaretçi) |
imge üzerine Erdoğan KUL Yanıltmasız bir açıdan bakıldığında, şiirın gelişiminin hep imgeye doğru olduğu görülür. Imgeyi devingen doğasının dışında, salt tasnifçi ve dosyalayıcı mantıkla tanımaya, tanımlamaya calışanlara göre bu durum sadece modern şiir için geçerli; ayrıca, artık tamamlanmış ya da en azından tamamlanmaya yüz tutmuş bir süreç! Bazı büyük edebiyatçılar da imgenin 'hayal' anlamına gelişinden hareketle, onu, 'dilin belli bir kullanımında dondurulmuş güzel hayaller' diye kabul edip, kullandığı imgeler üzerinden bir şairi değerlendirir ve bu imgelerin günlük yaşamda bir işe yarayıp yaramadığını kontrol ederler. Antolojiler, yıllıklar, eleştiri ve değerlendirme yazıları da genellikle bu aslı olmayan zemin üzerinde gelişip serpilir. Özellikle bizim edebiyat dünyamızda bu konuda farklı şeyler söyleyenlerin birleştikleri bir nokta gözden kaçmıyar: hemen hepsine göre imgenin temel özelliği 'dolayımsal, bir seyin yerini tutmak üzere kurulan ve yerini tuttuğu şey yüzünden bir varlığı olan' çeşitli hayalleri ifade etmesi... Baze açıklayıcı yazı ve konuşmalarda bu konuya en çok verilen örneklerden biri, Cemal Süreya'nın 'Gülün tam ortasında ağlıyorum' dizesidir. Güya bu dizede 'gül' imgesi varmış! ... Mazmun geleneğinden gelen simgesever bir toplumdaki şiir cemaatlerinin ilk yaklaşımlarının böyle olması bir noktaya kadar doğal karşılanabilir; ama yıllarca hep aynı ilk adımında kalıp bu hareketsizlikle her yeri doldurmaları ve bu dilin kendilerinden başka kullananı yokmuş gibi ahkam kesmeleri, zavallılığın da ötesine geçerek sinir bozucu olabiliyor. Onlara, o çok bağlandıkIarı tipik örnek üzerinden imge konusunda küçük bir açıklama yapmama izin versinler. Bir kere bu dizede 'gül imgesi' değil, 'gülün tam ortasında ağlamak' imgesi vardır. Bu imgenin 'ne anlama geldiği, ne demek istediği' gibi bir soru da yok hükmündedir; çünkü imgeler bir şeyin yerini tutmazlar, 'gösteren' olmaktan çok 'gösterilen' olma özelliğine sahiptirler. 'gösteren'likleri, şiirin temel gereci olan sözcüklerin 'gösterge' olma özellikleri yüzündendir (pek çok sorun da burdan kaynaklanır zaten) . Insan yaşamında asıl görüntüsü, asıl adı, asıl anlamı, asıl bağlamı 'gülün tam ortasında ağlamak' olan sayısız durum ve olay vardır; Cemal Süreya da şairliği gereği bunu bulgulayıvermiştir. Yanlış anlaşılmasın, ortada bir temsiliyet, bir yerini tutma durumu söz konusu değil; imgenin 'gösteren'liği aslında kendisine yöneliktir ve bu kendiliğin alımlanması ancak şiire özgü iletim hızıyla olanaklıdır. Bir dil sorunu olarak şiirden bahsetmek buralarla ilgilidir; büyük değerlendirmecilerimizin Türkçeyi çok güzel kullanmaları, engin gramer ve fonetik bilgileri -birer toplumsal varlık olarak taşıdıkları sorumluluk duygusu gibi- bu bölgelerde onlara bir yarar sağlamaz. 'Iyi ama falan kişi şöyle diyor, sen filancadan iyi mi bileceksin' yollu karşı çıkışları bir tarafa bırakarak, bu işle uğraşanların önce güzel bir çay demleyip sakin sakin düşünmelerini isteyeceğim. Her şeyden önce ortalıktaki komedinin çoktan büyük bir rezalete dönüşmeye başladığını fark etmekle işe başlanabilir. Türk şiirinin temel sorunu, bence, imge konusudur. Kişi nasıl kendisiyse, şiir de imge/eridir. Evet, her sey dil sorunudur, ama dil nedir? Dilin ne olduğu sorusunu doğru sorabildiğimiz anda Türkçeyi de iyi kullanıyoruz demektir ve bu bizi doğrudan doğruya imge konusundaki halimizi anlamaya, sonra da imgeyi tanımaya götürür. Şiirimiz çok uzun bir süredir güzel bir sancı çekiyor. Bu sancıdan benim anladığım en somut şey, sonucun tahmin edildiği gibi olmayacağıdır. Atılan bütün zarlar, güvenilen bütün yatırımlar hayırlısıyla fos çıkacaktır... Bütün bir yirminci yüzyıl boyunca şiirin gerçek sorunlarına değinen birkaç isimden başkasına rastlayamamak gerçekten üzücü ama bizim toplumda zaten ayrılıklar hep uzun sürmüştür. Yeni şairin aradığı öncelikle kendisinde. Edebiyat ortamı denilen komedi sahnesi de, sanırım farkında olmadan, bu işle uğraşanları oraya yönlendiriyor. Zaten şair -sadece yaşadığı toplumun değilvarlikın büyük ıssızlığını, büyük sessizliğini kendinde fark etmiş, hakkıyla deneyimlemiş olan kişi değil midir? (Yok/ukun muhteşem bir gösterisi olan varlık...) O, anlatılamaz olan, ama aynı zamanda da tek gerçek anlattırıcı olusuyla anlatılabilirleşen büyük acıyı taşımaya yazgılı kişidir. Imgeleri de, şiire ilişkin tamamlanma isteğinin onu süreklileştirdiği, ama her defasında tamamlanmış/tamamlanacakmış gibi görünüp de kendini 'bir sonraki'ne saklayan kendilikinden başka bir şey değildir aslında... Bu, kişinin kendi başına getirebileceği bir şey midir? Bilmiyorum. Peki, yeterli koşul mudur? Evet, yeterlidir. (Yoksa yanılıyor muyum sayın jüri üyeleri?) Kül / Sayı 34 *** İmge: İsim kökenli bu sözcüğün, sözlük anlamına baktığımızda (TDK. Sözlük say. 1076) aşağıdaki açıklamalar çıkar karşımıza. 1. Zihinde tasarlanan ve gerçekleşmesi özlenen şey, düş, hayal, hülya. 2. psikol. Duyu organlarının, dıştan algıladığı bir nesnenin bilince yansıyan benzeri, hayal, imaj. 3.psikol. Duylarla alınan bir uyaran sözkonusu olmaksızın, bilinçte beliren nesne ve olaylar, hayal, imaj. Bence; Şiirde imge; sözcükleri cilalama, onlara, günlük dilde kullanılan anlamları dışında, başka anlamlar yükleme, okunduğunda, beyinde bir hayal ve hayaller zinciri oluşturma işidir, diyorum. Şiir; nesnelerin yeniden adlandırılması, anlamlandırılması işidir. Nesnelerin; önceden beynimizde var olan çağrışımları dışında, yeni çağrışımlar yaratması imgeyle olur. Şairin işi, var olan her düzeni bozmak, kendine göre yeni bir düzen kurmaktır. Bu nedenle, imgeyi kullanır. Nesnelere yeni adlar, anlamlar, çağrışımlar verir. Günlük dilin hakimiyetini kırar, sınırlarını genişletir, konuşulan dilin yerine, başka bir dil yaratır. Bu yeni dilin adı şiir dilidir ve bu dil imge sayesinde oluşur. Şairin, bu farklı şiir diline yeni imgeler katması sanıldığı kadar da kolay değildir. Şiir dilinin, karmaşık ve kendine özgün yapısı içinde kendine has imgeler oluşturması zor bir iştir. Ancak, şiir dilinde imge yaratma olanağının sonsuz olduğunu da unutmamak gerek. *** İmge, sözcüklere yeni anlamlar çağrışımlar yükler, yoğunlaştırır demiştim. Halk şiirimizde 'keklik' bir imgedir. Bir çok halk ozanı, şiirlerinde sevgilisini keklik sözcüğü ile ifade etmiştir. Keklik sözcüğünün neler çağrıştırdığına bakalım; kekliğin sekmesi: Sevgilin yürümesi. kekliğin güzelliği: Sevgilinin güzelliği. kekliğin ötüşü: Sevgilinin konuşması, sesinin güzelliği. kekliğin kafeste beslenmesi: Türk kadının toplumdaki yeri, esareti, eve hapsolması. kekliğin avlanması: Kadının elde edilme süreci. keklik: Avlanmaya müsait saf kişi... Daha farklı çağrışımlar da sayabilriz... Şair, imge yoluyla, bozduğu gerçeğin yerine, olmasını istediği, hayal ettiğini, arzuladığını, kendi gerçekliğini, heyecanını koyar. İmgeler, şiirin içindeki serseri mayınlardır, kimde neyi çağrıştıracağı belli olmaz. Bir bakarsınız okuyucuyu alır, hiç olmadık hayallere sürükler, zihninde bir ayrışma, bir çözülme yaratır, olanaksızı arzular duruma getirir. İmge, anlam değildir, bu ikisini karıştırmamak gerek. Eğer imgenin karşılığı anlam olsaydı, imgenin zihinde oluşturacağı görüntü herkeste aynı olurdu. Ulusal dilde ortak imgeler zamanla oluşur ve ayrı bir şiir dili doğar. Bunun yanısıra, her şairin, kendine has bir imge dili de oluşur. Şair, kullanılmış imgeleri kullanmaktan kaçmalı, yeni ve kendine özgün imgelerin peşine koşmalıdır. Başka imgeleri derleyerek, ya da aynı imgeleri tekrar ederek şiirini geliştiremez. Son yıllarda, pek çok şairin, aynı sözcüklerle, aynı imgelerle şiir yazdığını görüyoruz. İmgeler ve sözcükler, kullanıla kullanıla yalama olmuş durumda, örneğin 'cam kırıkları' ya da 'çöl' imgesi pek çok şair tarafından ısrarla kullanılmış ve kullanılmaya devam edilmektedir. Dikkat edilecek bir husus da, şiirde imge bütünlüğünü sağlamaktır. İmgeler, işlenen konuyla ilintili olmalıdır. Denizi konu seçtiğimiz bir şiirde, kırsal kesimden, bozkırdan imgelerin olması imge bütünlüğünü bozar. *** Şiir, dil adı verilen gücün yalnız insana özgü ve erkini insandan alan bir imgesel gizler labirentidir. Ama bu labirentin uçları açıktır, açık olmalıdır. Bugün, bu konuda üç farklı anlayış ön plana çıkmaktadır. 1. anlayış: açık, anlaşılır ve popüler şiirden yanadır. Şiiri sanatsal ve estetik özünden soyutlamakta, şarkı sözüne, fal ve niyet manisine dönüştürmektedir. 2. anlayış: Şiiri kapalı gizemli, anlaşılmaz bir biçime sokmayı ve onu fildişi kuleye hapsetmeyi amaçlamaktadır. 3. anlayış: şiiri bir anlam ve ses bütünselliği içinde değerlendirmekte, sözcüklerin çağrışımsal niteliklerine ağırlık vererek, anlatılmak istenen görüntü ya da durumu anlama ve algılama uçlarını açık bırakarak şaire ve şiire özgü bir dille anlatmayı amaçlamaktadır. 1. anlayış, şiirden ve şiirsellikten çok uzaktır. Düz yazıyla daha yetkince söylenebilecek şeylerin ölçü ve uyağın dar hücresine sıkıştırmaktır. 2. ve 3. anlayışın çeliştiği nokta “imge” kavramında düğümlenmektedir. Şiiri şiir yapan, onun özünü oluşturan öğelerden en önemlisidir imge. A. POTEBYNA’ya göre “İmgesiz sanat olmaz; şiir ise hiç olmaz.” İmge, duyu yoluyla edinilen deneyimlerin dil kafesi içinde sunulmasıdır. İmge, doğada görülenlerin, şair tarafından yeniden kurgulanmasıdır. İmgenin temel görevi, taşıdığı anlamın görüntüsünü yakalamaktır. Emin ÖZDEMİR’e göre imge, “şiirin ana yapı taşıdır. Çünkü duyulanla algıladığımız varlıkların, durumların zihnimizdeki görüntüleri, bunların şiire yansımış biçimleridir.” 2. anlayış, anlamsızlıkla sırlanmış imgelerin lahdine gömmekte şiirde anlamı. 3. anlayış, şiirde anlamı duygu ve zekâya dayalı imgelerin atlas örtüsüyle sarmalamakta, bir el aramakta onu çıkarıp bulmak için. EMEK VERİP PAYLAŞAN sibel EYLÜL | |||
edipsoylu (şimdiye kadar 6 posta) |
ORHAN HANÇERLİOĞLU FELSEFE SÖZLÜĞÜNDEN YARARLANILMIŞTIR İmge, dil içeriği, içlem(Bir kavramın çağrıştırdığı kapsama giren niteliklerin veya taşıdığı özelliklerin bütünü, tazammun)demektir. Anlamın ta kendisidir. Anlam der demez de dil kendi dışına yönelir KAPLAM:Bir kavramın ve o kavramı dile getiren terimin içerdiği varlıkların ve bireysel olayların bütünü, kapsam,şümul. İÇLEM VE KAPLAM İLİŞKİSİ:bir terimi oluşturan ıralar(herhangi bir şeyi başka şeylerden ayıran temel özellik)içlem;bir terimin oluşturduğu ıralar kaplamdır *bir terimi içlem soyutlar *bir terimi kaplam somutlar Örnek: Asyalı terimi; *insanlığı *hayvanlığı *canlılığı * son çözümlemede bir varlık oluşu içerir (bu terimin içlemidir) Buna karşı aynı terim ;Asyalı terimi, Bir Türk’ü bundan ötürü de Türkiyeliliği,bundan ötürü de İstanbulluluğu, ve İstanbullu Ahmet adında birini kaplar(bunlarda terimin kaplamıdır) İmge:duyulur bir kaynaktan gelen tasarım,düşünce dış dünyadan duyumlarla alınan imge’lerden başka bir şey değildir,insan zihni,dış dünyanın varlık biçimlerini kendi kendinden çıkarmamış, dış dünyadan bilginin imgelemiştir.imgeler doğaya,tarihe uydukları oranda doğru olabilirler İmge kuramı:bilginin,insan bilincinden bağımsız olarak insan bilincinmin dışında var bulunan nesnel gerçeklikten insan bilincine duyumlar yoluyla yansıyan imgelerle oluştuğunu ileri süren kuram. İmgeler ,toplumsal pratiklew belirlenir.Bu süreç,nesnel gerçekliğe upuygun imgeler meydana getirebildiği gibi,uzlaştırılamaz karşıtlık taşıyan sınıflı toplumlarda nesnel gerçekliğe aykırı DÜŞSEL imgelerde meydana getirebilir,öğrenme sürecini gerçekleştiren imgeler,nesnel gerçekliğe uygun imgelerdir. İMGELER;duyusal imgeler,ve ussal imgeler olmak üzere iki türlüdür. DUYUSAL İMGELER: Duyumlar,algılar ve tasarımlardır USSAL İMGELER:Kavramlar,önermeler,kuramlar,varsayımla rdır İmgeler ;nesnel dünyanın öznel yansısı olduklarından her imge öznelle nesnelin birliğidir İMGELEM:İmgelerle düşünme yetisi…imgelem, edimnilmiş imgeleri birleştiripkaynaştırma ve bu bu birleşiklerden yeni imgeler tasarlama yetisidir.İnsana özgü olduğu ileri sürülen bu yeti,derece derece,edinilmiş bir imgeyiyeniden canlandırmaktan yaratıcılığa kadar yükselir. İmgelemin yarattığı bir imgenin doğada nesnel karşılığı bulunmayabilir,ama o yaratılan imgenin temel gereçleri nesnelerden yansıyan imgelerdir. EDİNİLMİŞ BİR İMGEYİ YENİDEN CANLANDIRAN İMGELEME:BELLEKSEL İMGELEM YA DA YİNELEYİCİ İMGELEM YENİ BULUŞLAR MEYDANA GETİREN İMGELEME :YARATICI İMGELEM DENİR Sanat ürünleride yaratıcı imgelemin özel bir biçimi olan OZANSAL İMGELEMLE MEYDANA GETİRİLİR İMGELEME:İmge meydana getirme işlemi;imgelemce gerçekleştirilen bir işlemdir.Aslında imgeleme,nesnel gerçeklikten elde edilir.Ne var ki imgelemin gerçekleştirdiği imgelerinbelli bir nesnel gerçeklikte karşılıkları yoktur;’’imgelem,insanı nesnel gerçeklikten uzaklaştıran sisli düşlerden farklı olarak,toplumun gereksinimleriyle sıkıca bağlı olduğundan doğayı ve yaşamı bilmemize ve onu değişikliğe uğratmamıza yardım eder’’ ŞİMDİ İLGİNÇ BİR DURUMLA KARŞI KARŞIYAYIZ BEN TAKTIM BU İMGE İMAJ VE DİĞER SORUNLARA;veysel hoca toprağı bol olsun derin bir insan o diyorki imge : İmge, dil içeriği, içlem(Bir kavramın çağrıştırdığı kapsama giren niteliklerin veya taşıdığı özelliklerin bütünü, tazammun)demektir. Anlamın ta kendisidir. Anlam der demez de dil kendi dışına yönelir ama daha aşağıdaki orhan hançerlioğlunun felsefe sözlüğünden aldığım açıklamalar İmgelemin yarattığı bir imgenin doğada nesnel karşılığı bulunmayabilir, ŞİİR AKADEMİSİ sayfalarından alınmıştır http://www.siirakademisi.com/index.php?/site/index paylaşım edipSOYLU |
Bütün konular: 9
Bütün postalar: 13
Bütün kullanıcılar: 29
Şu anda Online olan (kayıtlı) kullanıcılar: Hiçkimse