S O Y L U E D E B İ Y A T

forumlar(şiir,roman,resim,müzik,sin)

=> Daha kayıt olmadın mı?

burada önemli olan sizin düşüncelerinizdir;kayıt olmadan düşüncelerinizi yazamazsınız...

forumlar(şiir,roman,resim,müzik,sin) - eleştiri üzerine

Burdasın:
forumlar(şiir,roman,resim,müzik,sin) => eleştiri üzerine => eleştiri üzerine

<-Geri

 1 

Devam->


edipsoylu
(şimdiye kadar 6 posta)
11.07.2009 10:15 (UTC)[alıntı yap]
Eleştiri Nedir?

Bu soruya birçok yazar farklı görüş açılarından yanıt aramıştır. Bunlardan bazılarını alt alta sıralarsak genel bir görüş elde etme olanağımız olabilir.
* “Bir edebiyat veya sanat eserini her yönüyle inceleyip açıklamak, anlaşılmasını sağlamak ve değerlendirmek amacıyla yazılan yazı türü, tenkit, kritik.“(1)
* “Bir sanat eserinin (roman, hikaye, şiir, resim..vb. gibi) yapısı, özü, başarılı ve başarısız yönleri üzerinde yapılmış inceleme yazılarına eleştirme denir.“ (2)
* “ Günümüzde ve geçmişte eleştiri tanımları arasında farklılıklar olmuştur. Tanımlar kargaşası içinde,
-Gerçek eleştiri nedir ve nasıl olmalıdır? -sorularına yanıt arama sürecektir. Çünkü, eleştiri bir bilim değildir. Böyle olunca da duygusallık ve çıkar çatışmaları her zaman eleştiriyi boşlukta bırakmaya tutsak edecektir. Bilim, anlamları inceler; eleştiri ise anlam üretir ve bilimle okuma arasında yer alır.“(3)
* “Eleştiri bir önemsenmenin kanıtıdır.“(4)
* “Herhangi bir sanat ve fikir veriminin özünü, yapısını, değerli-değersiz yönlerini irdeleyen ya da bazı kimselerin toplum karşısındaki tutum ve eğilimlerini eleştiren; bunların, toplumun gelişim düzeyine uyup uymadıklarını belgeler ve örneklerle belirten gazete ve dergi yazılarına eleştiri denir.“(5)
* “Edebiyat ve sanat eserlerini açıklama ve yargılama sanatı.“(6)

Eleştirinin Varlığı Ve Önemi

Eleştiri, yazının bulunuşunun ardından insanda var olan eleştiri duygusunun söz düzeyinden yazı düzeyine yükselmesiyle bugünkü konumuna gelmiştir. Özellikle yazılı kültürün batı toplumlarındaki gelişmesine paralel, eleştiri de gelişmiştir. 18. ve 19. yy.daki edebiyat akımları içinde eleştiri, ayrı bir önem ve değer kazanmış ancak, edebiyatta bir tür olarak belirlenmesi ise, 19.yy.ın ortalarında kendini eleştirmen olarak ortaya koyan ve eleştirinin kurallarını bulan Sainte-Beuve sayesinde olmuştur.

Eleştiri, okuyucunun bir kitaba ulaşmasında önemli bir köprü olma işlevinin yanısıra, nesnel ve bilimsel bulgularıyla da yazarına yeni boyut ve ufuklar sağlayabilir. Olumsuz koşullara karşın eleştiri, varlığını bugün de doğası gereği sürdürmektedir. Ayrıca yurdumuzda iyi eleştirmen yetişmiyor gibi savların bir ölçüde geçerliliği olsa da, bunda, bu işe gönül veren insanların bir kalemde, kolayca harcanmaya çalışılmasının da rol oynadığını görmek gerekir.

Esasen, adını salt eleştiri yazılarıyla duyurmuş ve kabul ettirmiş isimlerin azlığı; eleştirinin, bir gül bahçesinde, gül derlemek kadar zor olduğunu kolayca anlatır. Bir çok eleştirmen karşı eleştiri bombardırmanıyla küstürülmüş, yüreği dayanamayanların bu işten uzaklaşmalarına neden olunmuştur.

Edebiyat dergilerinde eleştiri yoğunluğu şiirde toplanmaktadır. Bunun başlıca nedeni, şiirin içeriğinin her türlü yoruma açık bir yapıda olmasından kaynaklanmaktadır. Şiirde biçim, içerik ve beğeni arayışlarının zamanla manifestolarla ortaya konuluşu, bu alanda çaba gösteren şairler arasında, dozu bazen aşırıya kaçan, uygar ölçüleri aşan hatta kimi zaman
kişilik haklarını ağır bir şekilde zedeleyen eleştirilere de rastlanmaktadır.

Bu olaya kısaca, belli dergiler çevresinde toplanmış benzer anlayışları savunan yazar-çizer gruplarının kavgası da denebilir. Her ne olursa olsun, bu edebi kavgaların varlığı iyiye işarettir. Çünkü, edebiyat, ancak onlarla, güncelliğini ve dinamizmini sürdürmektedir.

Eleştir(eme) mek

„Ne kitap ne yazı ne düşünce / Yalana pey sürülen bir ülkede bitmez gece / Anladık sonunda cümlesi boş“(7) diyor, Cahit Tanyol bir şiirinde. Yetmiş yılı aşan yoğun bir yazın yaşamının acaba kısaca bir özeti olarak algınabilir mi, bu dizeler? Türkiye gibi gerek sosyal, gerekse siyasal kimlik arayışının hâlâ egemen olduğu bir ülkede, bir konuda başarılı olmaya çalışmak kadar zor olan bir başka şey daha tanımıyorum. Herşeyden önce en yakınınızdakiler sizin en büyük muhalifiniz olarak karşınıza dikilirler. Varlığınızın anlaşılması için yapıtlarınıza bakılacağı yerde, özel yaşamınıza girilir; böylece yıpratılmak istenirsiniz. Eleştirinin tüm dünyaca kabul görmüş genel değerleri dışına çıkılarak, adına eleştiri denilen yazılar kaleme alınır. Bu, olumsuz ve polemikçi tutum, bize eleştirinin gerçek yüzünü göstermez.

Eleştirmen, kendi beğenilerini ortaya koyarken, duygusallıktan uzak eleştirinin genel kurallarıyla hareket ettiği sürece, toplumsal işlevini doğru olarak yerine getirebilir. Dikkatli okurun, ciddi eleştirileri de ilk bakışta kavradıkları bilinen bir gerçektir.
Esasen, yurdumuzda iyi bir okur kitlesinin oluşmasında eleştiri yazılarının önemli işlevi olduğuna inananlardanım.

„Ataç’a göre; eleştirmen bir sanatçıdır. Bir şairi, bir romancıyı ne için okuyorsak, onu da öyle okuruz. Eleştiri yazısı bir şey öğrenelim; hangi kitap değerliymiş, hangisi değilmiş, bize onu bildirsin diye okunmaz; herhangi bir sanat yazısı gibi, zevk almak için okunur.“( Ataç ustanın saptamaları, eleştirinin bir edebi tür olduğu gerçeğini yalın bir şekilde ortaya koyar.

Günümüzün polemik kokulu dedikodu yazarlarının bu gerçekleri bilmediğini sanmıyoruz. Güncel kalabilme uğruna yapılan uğraşlar, eleştiriye ancak zarar veriyor. Veysel Çolak’ın Mehmet H.Doğan’a yönelttiği; “Eleştiri yazılarının da bir estetiği var mıdır? “(9) sorusu, özünde polemiklere yol açan, kimi kırıcı boyutlara varan tartışmaların ardından gelmesi, şaşırtıcı değildir.

Bir eleştiri yazısı oluşurken Ramis Dara esini önkoşul olarak görüyor ve ekliyor; “Geriye kalanlarsa: hazırlanmak, yoğunlaşmak, işi ciddiye almak, dikkat, özen, çok sıkı çalışmak ve çalışmayı mutlaka bir biçem’le, seçkin bir anlatımla ortaya koymak; sonuçta ele alınan ürüne yakışmak, o ürün sözcüğün ilk anlamıyla eleştirilecekse, bunu yazınsal bir dille yapmak.“(10)

İsimler.. İsimler....

Günümüz edebiyat dergilerini taradığımızda, her derginin lokomotifi sayılabilecek imzalara rastlamaktayız. Örneğin, Adam Sanat’ta; Memet Fuat, Fethi Naci, Mehmet H. Doğan, Veysel Çolak, Kıyı’da (şimdi ne yazık kapandı: Ahmet Özer, Osman Bolulu, Eşik’te; Halim Şafak, İbrahim Berksoy, Yeni Biçem’de; Ramis Dara, İzlek’te; Nizamettin Uğur, Çağdaş Türk Dili’de; Emin Özdemir, Yaşasın Edebiyat’ta; Hikmet Altınkaynak, deneme kitaplarıyla Özdemir İnce bir çırpıda gözüme çarpan isimler...Bir ülke edebiyatının zenginliğini, o ülkede var olan eleştirmenlerinin niteliği belirler. Bu liste ne denli uzarsa, o denli edebi zenginiz demektir!

Burada yeri gelmişken adını anmadan geçemeyeceğim iki isim var; bunlardan ilki 12 Eylül öncesi karanlık güçlerin boy hedefi olan Bedrettin Cömert, diğeriyse Sivas Madımak mağarasında kurban verdiğimiz Asım Bezirci. Türk eleştirisinin iki şehidi, bu güzel insanların kazandırdığı yapıtlardan bugün hâlâ yararlanıyoruz. Onlar, Türk edebiyat tarihinde hak ettikleri yeri çoktan aldılar. Ancak, bizim, onların yerini kolay kolay dolduramadığımızın altını kalınca çizmek istiyorum.

Gecikmiş Bir Saygı...

Öte yandan, 1998'del 70. sanat yılını kutladığımız, yaşayan sanat ve bilim adamları içinde
çok özel bir yere sahip olduğuna inandığım sayın Cahit Tanyol’un Türk eleştirisine yaptığı olumlu katkıları anmak istiyorum. 75. yılını kutladığımız Cumhuriyet’in hemen tamamına yakın bölümünde, edebiyat dünyası gibi fırtınalı bir ortamda Yahya Kemal, Ahmet Hamdi Tanpınar, Cahit Sıtkı Tarancı, Orhan Veli, Kemal Bilbaşar ve Sait Faik gibi birçok edebiyat ünlüsüyle arkadaşlık etmiş; Nurullah Ataç’la fikir tartışmalarını yaşamış, bir insanın yeniden eleştiri yazılarıyla edebiyatımıza kazandırılması ne kadar yararlı olurdu! Çünkü, bu insanlar bizde kolay kolay yetişmiyor. Fakat çok kolayca harcamasını biliyoruz. Onlarca bilimsel ve edebi ürün yayımlayan, yüzlerce makaleye imza atan bir şairin, tek bir şiirinin dahi seçkilerde yer almayışını esefle karşılamaktayım. Zamanında hiçbir akımın yanında yer almamış, kendi yatağında seyreden durgun, ama gür bir akarsu gibi akıp duran, bu değerli insanımızın edebiyatımızda hak ettiği yeri bir gün mutlaka alacağını umuyorum.

Öneriler...

Sanatsal arayışların dolu dizgin koşturduğu, yeni bir çağın eşiğinde olduğumuz bu günlerde eleştirinin de, yeni açılımlara gerek duyması kaçınılmazdır.
Her şeyden önce eleştirinin yer bulduğu edebiyat dergilerinin salt kitap tanıtma dergileri olmadığını kabul etmekle işe başlamalıyız. Kısır sen ben kavgalarını bırakıp, altın arayıcısı işçiler gibi titiz ve sabırla çalışmayı ilke edinmeliyiz. Bu konuya yönelmiş genç imzaları yüreklendirmeliyiz. Eleştirisi cılız bir edebiyatın ürünlerinin de cılız olacağı doğaldır. Ayrıca nitelikli eleştiri yazılarına diğer ürünler gibi telif ücreti vererek, yazarı desteklenmelidir. Bu gerçekleştiği takdirde, tam anlamıyla profesyonel, geçimini bu işten sağlayan eleştirmen sayısının giderek artması sağlanacak, edebiyatımıza da batılı anlamda bir kalite gelecektir.../.. alıntı

***

Eleştiri (Tenkid) Nedir
Günümüzde Eleştiri eleştirme denilen bu türe eskiden tenkit, Eleştiri yazan kimseye de “münekkit” denilirdi. Bugün Eleştiri yazan kimseye; eleştirmen, eleştirici denilmektedir.
Tenkid sanat eserlerini konu almasına rağmen kendisi sanat eseri değildir. Ele aldığı her türün bir sistemi ve kuralları olduğundan eleştirmen bunları bilmek zorundadır. Bununla birlikte doğuşları büyük ölçüde edebiyat akımlarına bağlı olan başlıca Eleştiri yöntemleri şunlardır.

Tarihi Eleştiri: Bu yöntem; edebi eseri, yazarın hayatına, yetişme şartlarını ve devrin özelliklerine göre inceleme esasına dayanır. Burada eserden çok sanatçı önemlidir. Eser, buna bağlı olarak açıklanmaya çalışılır.
Sosyolojik Eleştiri: Bu görüş, edebiyatın kendi başına var olmadığı toplumla var olduğu ve toplumun bir ifadesi olduğu ilkesinden hareket eder. Buna göre eleştirmen; eseri ve okuyucuyu sosyal koşullardan soyutlamadan değerlendirme yapacaktır.
İzafî Eleştiri: Bu anlayışa göre eleştiriye sınır koymak mümkün değildir. Herkes kişisel zevkine ve düşüncesine göre eseri değerlendirir.
İzlenimci Eleştiri: Bu anlayışa göre Eleştiri “kitaplardan zevk almak, onlarla duyguları inceltmek ve zenginleştirmek sanatı”dır. Bu anlayışın belli bir yöntemi yoktur. Eserlerin ve türlerin sınıflaması da yoktur. Eseri okurken alınan zevk, eserin tek ölçüsüdür.
Yapısal Eleştiri: Bu görüş eserin bağımsız bir yapı, bir bütün olduğu
anlayışından hareket eder ve eserin açıklanmasının ancak kendi yapısıyla mümkün olduğu görüşünü benimser. Buna göre her eserin kendine has bir yapısı vardır ve bu yapı çeşitli parçaların organik bir biçimde birleştirilmesiyle oluşur.
Eleştiri en çok makaleye benzer. Her ikisinde de inceleme ve araştırmaya yani belgelere dayanarak değerlendirme yapılır. Makalede yazar bir fikri, bir görüşü açıklar, bildirir veya bir iddiayı kanıtlarken eleştirmen bir eseri veya sanatçıyı inceler, tanıtır, onlar hakkında okuyucuları bilgilendirir ya da eser veya sanatçıyla ilgili görüşler ileri sürer ve kanıtlar. Eleştiri ve makale türlerinin dilleri resmi, anlatım ciddi ve bilimseldir.
Eleştirinin planı da makale gibi giriş, gelişme ve sonuç bölümlerinden oluşur.
Giriş: Eser tanıtılır ve eserle ilgili kişisel veya ortak görüşler belirtilir.
Eserin bağlı bulunduğu alana getirdiği yenilikler, orijinaliteler incelenir,
zamana göre açıklaması yapılır. Ayrıntıları göz önüne serilir.
Gelişme: Eserin ortak zevklerine, bağlı bulunduğu ortam ve alana uygun olup olmadığı araştırılır. Bu araştırma yapılırken yavaş yavaş bir değerlendirmeye doğru gidilir. Bu değerlendirmenin ilmî ve tarafsız olması için eserin diğer eserlerle karşılaştırması yapılır, ekoller ve akımlarla ilgisi üzerinde durulur.
Bu alanda eserin konusuna uygun belgesel açıklamalara başvurulur.
Sonuç: Eser üzerinde kesin bir yargıya varılır.
Bugünkü anlamda ilk Eleştiri örneğine tanzimat edebiyatında rastlanır. Şinasi, Namık Kemal, ziya paşa bu türde eser1er vermişlerdir. Daha sonra, Recaizade ile Muallim Naci arasında şiir Üzerine yapılan tartışmalar Eleştiri türünün gelişmesine hizmet etmiştir.
Servet-i Fünûn döneminde de Eleştiri türünde eserler verilmiştir. Hüseyin Cahit Cenap Şahabettin ve Ahmet Şuayip özellikle dikkat çeken isimlerdir. Millî edebiyat döneminde milli bir edebiyat ve sade türkçe üzerinde yoğunlaşan Eleştiri yazıları ile Fuat Köprülü, Ali Canip vb. önemli isimlerdir.
Cumhuriyet döneminde ve sonrasında Eleştiri türü diğer sanat dallarına da yönelerek gelişmiştir. Ahmet Hamdi Tanpınar, Nurullah Ataç, Refik Ahmet Sevengil, Mehmet Kaplan, Metin And, Rauf Mutluay, Fethi Naci, Doğan Hızlan gibi yazarlar Eleştiri türünde örnekler vermişlerdir.../..alıntı


paylaşım siebel EYLÜL



Bütün konular: 9
Bütün postalar: 13
Bütün kullanıcılar: 29
Şu anda Online olan (kayıtlı) kullanıcılar: Hiçkimse crying smiley
bugün 42 ziyaretçi (48 klik) burdaydı!
geri git ileri git hakkımda


online
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol