S O Y L U E D E B İ Y A T

insanal yabancılaşma


insanal yabancılaşma üzerine felsefi bir deneme

      İnsanlaşma ve gerçekleşen insan, insanın özünün gerçekleşmesi, özgürleşen insan, insanın özü; bu kavramların temelleri nereden gelmektedir? ve nasıl tanımlanmaktadır? Ve insansal yabancılaşma ile ilgileri nedir? Çeşitli sınıflarda bu yabancılaşmanın gerçekleşme süreçleri nasıl işlemektedir?
Benim düşünceme göre insanın özü kavramı ki marx ta bu tür tanımlamalar var, maddi yaşamın dışından tanımlanacak bir şey değil, insanın özü insanın doğadaki varlaşma süreci ve macerası ile belirlenebilir bir olgu, yani türsel yapısı, üretici bir yaşamı olmasıyla belirlenir, özgür, bilinçli faaliyet insan türünün karakteridir, bunun yanında insanın türsel yapısının gelişebilirliği ve çok yönlülüğe elverişliliği tarihsel süreç içinde kanıtlanmıştır bundan sonrada gelişecektir, işte özgür insan var olan türsel yapısının gelişebilirliğinin bir sonucu olarak özgürleşme alanının sınırsızlığını bilmek durumundadır, o halde özgürleşen insan bütün bu türsel yapısının içinde gelişmeye açık henüz üretebilme estetik ve psikolojik ortamının hazır olmadığı bir ortamda insanlaşma ve özgürleşmesini gerçekleştiremez yani insanda bulunan yeteneklerin tamamının tespiti ve bunların gerçekleşmesi insanı birey olarak mutlu kılabilir ve insanlaşma gelinen tarihsel süreçte ve bundan sonraki süreçte de insanının gerçekleşmesi olarak özgürleşecektir; hiçbir insansal, sistemsel engelin olmaması bu özgürleşmenin bir yanını oluşturmaktadır... diğer yanını ise toplumsal sistemin insan örgütlenmesinin bu özgürleşmeyi yeşertecek şekilde zamana ve değişen şartlara göre uyarlanması diğer yanıdır. 
       
      Benim düşünceme göre  patronların(sermayedarlar, kapitalistler)insanlaşma noktasında ki yabancılaşmaları işçinin yabancılaşmasını doğurarak bir boyutuyla kendini de yabancılaştırıyor ama bunun yanında kendi yaşamının varlık ölçüsüne baktığımızda da bir yabancılaşmanın var olduğunu görüyoruz; bu biraz da işçinin makinenin bir parçası haline dönüşmesi ve ürettiğine sahip olamaması ve onu yaratırken ürettiğinin kendi tüketim alanına çok az girmesi ve yaratım tatminini yaşayamaması ile bütünleşerek kendi sürecini üretiyor; teknolojinin ve işbölümünün varlığı aslında bu üretim sürecinde işçiyi makinenin bir uzvu haline getirmesiyle üretirken yabancılaşmayı koşullandırıyor yani bir heykeltıraşın yaratısından aldığı üretimsel estetik tadı, duyguyu alamıyor işte kapitalistin ve kapitalizmin işçi üzerindeki üretimsel(yaratımsal)psikolojik yabancılaştırma etkisi bence bu tabi bunun yanında topluma faydalı olmanın hazzını da işçi yaşayamıyor çünkü üretim amacı insanları mutlu etmek değil yaşamak ve ayakta kalmak için çalışmak zorunluluğu ile o üretim sürecinde yer alıyor ve doğal üretim diyeceğimiz insansal üretim zorunluluk üretimi haline gelmiş oluyor; paylaşım süreci yok, insanların ürettikleriyle mutlu olacağı bilinci yok toplumsal mutluluğa yaptığı katkının bilinci yok ve üretirken, ürettiğinin kolektif bir üretim olmasından dolayı bu kolektifin bilinci yok burada ilginç bir nokta var: elbette heykeltıraşın sanatsal üretimi ile işçilerin ürettiği ürünler arasında üretimin bireyselliği ve kolektifliği ve yapılış biçimi ve amaçları arasında düşünsel farklar var bence veya bir mobilya ustasının yarattığı ürünle ve o ürünü yaratış amacı ve kişisel üretimi ve ortaya çıkarttığı üründen aldığı üretimsel, sanatsal, estetik, psikolojik haz ile fabrikasyon üretiminden çıkan mobilya üretiminde çalışanların aldığı haz arasında farklar var bu biçerdöver üreten fabrika işçisi içinde benzer, kot üreten işçiler içinde geçerli yani makineleşme ve teknolojik gelişim ve üretim süreçlerinin içiçe geçmesi, fabrikasyon üretim, üretilen ürüne işçini bakışını değiştiriyor,bunun dışında ürettiği ürünün kendisi karşısındaki özerkliği ve ona ulaşamaması, satın alamaması ve bu ürünlerin satıldıktan sonra patronun cebine kâr marjları olarak dönmesi ve sermaye gücünü daha da artırması ve patronun bu anlamada işçi karşısında daha da güçlenmesi vs vs vs
      Bir de patronun durumu var bence o da sanayi burjuvazisi anlamında yahut diğer şirketler anlamında da ele alınabilir; ŞİRKETİN ÖZERKLİĞİ VE YUTUCULUĞUNA teslim olmaktadır, her şeyini şirketin egemenliğine teslim etmektedir ve onun için yaşamaktadır, şirket sermayedarın kişiliğini esir almış ve onu da insani üretim sürecine girmekten alıkoymaktadır. şirketin varlığı sermayedarın varlığının önüne geçmektedir, elbette burada diyalektik bir ilişki var patron kendi sınıfsal varlığı sürdürebilmek için şirketinin varlığını sürdürmek zorunda bu doğru ama o da insansal yaşamını şirket varlaştıktan sonra artık tamamen şirketin kazanması için harcamaktadır. Şirketin finansmanı, işçi ücretleri, hammadde fiyatları, pazar payı oluşturma, tutundurma faaliyetleri, rekabette olduğu şirketin piyasa değerleri vs vs elbette işçinin çektiği acıları, yoksunlukları çekmemektedirler, hatta çok tatminkâr bir yaşam standartları da olabilir, ama rekabet her zaman var ve var olacak tekel konumuna gelseler de tekeller arası rekabet var olacak, iflaslar, stresler hep olacak ve onlar şirketin varlığının sürmesi için bütün yaşamlarını şirketin acımasız çarklarına uydurmak zorunda kalacaklar; riskler, rekabet, iflas korkusu onu şirketin bir dişlisi haline dönüştürmektedir, şirket bilinçli bir unsur olmamakla birlikte zorunluluklar onun yaşatılması için bireyi insansal yaşamdan ayrıştırmakta karşı insan oluşturmaktadır. Öyle ki  tanrılaşmış-insan tamamlanmış –insan bütün dünyayı yönetme eğilimi gösteren insan noktasında bile emperyalistleşmiş burjuvalar ve onların stratejisyenleri bu kısır döngüden kurtulamayacaklar, varlıklarının tescili olan şirketleri, yönetmenin ve hükmetmenin yarattığı tatmin, başarılarından dolayı kişiliklerine duyulan saygı... ne zamana kadar bu tatmini yaşayabileceklerdir...bir şirketin ömrü bir insandan fazladır istatistiki bilgilere göre bunun terside doğru ama insan ömrü bir asırdır çoğunca peki bu üstten bakmacı tatminkarlığı ne kadar yaşayabileceklerdir, karşılarında kendilerine kimi zaman nefretle kimi zaman gıptayla bakan bu geniş yığınlar onları ne zamana kadar rahat bırakacaklar ya rakipleri... peki burjuvalar hangi gerçekleşmeleri yaşamaktadırlar, yukarıda saydığımız tatminler kendi açılarından bir gerçekleşme sayılabilir ama insan olmanın ve yeteneklerinin gerçekleşmesinin insan türünün temel mutluluk ve özgürleşmesi olduğunu tespit edersek burjuvalar hangi yeteneksel alanlarının gerçekleşmesini yaşamaktadırlar, pahalı arabalar özel uçaklar on yıldızlı oteller, fabrikalar, borsada en çok kazanan kağıtlar, bankalar… Bunların hepsi geleceğini güvenceye alan varlıklar değildir, kaybedebilirler.. yabancılaşmanın kökü buradan geçmektedir... 

      peki tamamlanmış mutlak insan var mıdır? Elbette yoktur ve olmayacaktır da ama bu aşamaya yaklaşılabilir ve insanlar mutlu olabilirler, sistem hem kapitalisti hem işçiyi hem diğer katmanları insanlaşma sürecinin daha ileri bir aşamasına geçmesini ve bu bağlamında
atılım yapması engellemektedir.
       özgür insanlaşmanın gerçekleşmesi ve insanlığın mutluluğu için elbette doğayla barışıklık içinde çözüm: bu karşıt sınıfların ve elbette ara sınıfların bu tür kısıtlayıcı, engelleyici durumlardan kurtulacağı,  gönüllü ve mutluca kendilerini gerçekleştirebileceği bir sistemi birlikte kurmalarıdır ve bunu bilinçli bir şekilde kurabilir ve yaşatabilirler ve insanlık insanlaşma sürecini bundan sonra mutluca sürdürebilir.

2008
bugün 34 ziyaretçi (124 klik) burdaydı!
geri git ileri git hakkımda


online
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol