S O Y L U E D E B İ Y A T
tahirle zühre felsefesi
tahirle zühre felsefesi
tahir olmak kolay değil usta /zühre olmakta öyle
yani yüreğini sancılı bir sevincin kaplaması onu gördüğünde
nabız atışlarındaki isyan ve içinin acıması en mutlu anında
veya yerinden çıkacak gibi olması kalbinin yorulması acemi
bir işçi gibi; sabırsızca koşmayı isteyen bir
çocuğun kırlara
kavuşması sarı papatyalar çiğdemler arasından ve şırıl şırıl
akan çağlayanların sesine karışması sevgiyi söyleyen sesinin
mevsimlerden kış
aylardan aralık
gecenin saat on ikisi
eksi otuz derece soğuk
ayaklarının altında sokak buz
bütün evlerin ışıkları sönük
onun gülüşünü düşünüp ısıtabilmek titreyen bedenini
ve havayı
ve evreni
ve sırf bu yüzden tahir olmak güzel şey aslında
yani güzel şey
bir çiçeğe bakarken/görebilmek sevdiğinin gülen gözlerini
yahut kar yağarken lapa lapa/yüzüne değen her taneyi
sevdiğinin utangaçça öpüşüne benzetmek
tahir olmak kolay değil be usta/zühre olmakta öyle
bir kelebeğin ömrü gibidir çiçeklerin düşünde yaşamak,kozası sonbaharlara eyerli
ve eylülün hüznünden demini almış yaprak dökümü günler örneği bir kadın dağıtır hayallerini
sen rüzgârın önüne kattığı eylül güzeli bir kelebek
o kasırgalara özenmiş rüzgârdır
tahir olmak kolay değil be usta/zühre olmakta öyle
beklersin gelmesini özlemlerini yatırıp göğsünün en sıcak yerine
ama o gelmez
bir ay parçası yüzüne dokunmak istersin ellerinle
silueti düşer göz kapaklarından
sen seversin dünyalar kadar
sığdıramazsın sözcüklere aşkı ve umudu
o sevdiğini bilirde zührelik ağır gelir belkide
veya belkide o seni sevmez
ama yinede tahir olmak güzel şey be usta
biliyorsundur memleketin halini/pek değişmiyor egemenler
yani zindanlarda yattın yıllar yılı
ve her ne kadar vatan haini olsanda diktatörlüğe karşı
şimdide vatanı çek defteri görenler hala iktidar
ve hâlâ hastahane kuyruklarında can veriyor insanlar
hani tarihte yanlızca onların maceraları yazılır dediğin
hani onlar havada kuş denizde kum kadar çokturlar
cahil
cesur
korkaktırlar diye söylediklerin
ve onlar hâlâ o kadar çoklar ki
ve bütün bu karmaşanın yorduğu cılız bedenli insanlar
hâlâ
seviyorlar yarattıkları allahlarını/şükrederek verdiklerine
yanisi usta
şimdide kayıplar
işkenceler
yargısız infazlar
komünistlerin cesetlerini çöplerden topluyoruz amonyak kokularıyla bir
sokaktan
evden
kahvehaneden kaçırıyorlar insanı
anandan emdiğini getiriyorlar burnundan
kimsesizler mezarlığında çıkıyor cesedin
birde inşaat temellerinde
yahut girilmesi yasak bölgelerin eğitim alanlarından
sonra asit kazanlarında eriyor etlerin liğme liğme
bütün bu acıların sıradanlaştığı
iklimini kaybetmiş bu ülkede
kar beyazı bir yüz görüyorsun
sevgi ile sana bakıyor bir çift kahverengi göz
sarsılıyor beynin
susuyorsun bir zaman
bir ütopyadır diyorsun
bunca acının ve çilenin içinde
sanki başka bir dünyaya girmişsin gibi
ne bileyim işte