S O Y L U E D E B İ Y A T
büyüyor yokluğuna izim
büyüyor yokluğuna izim
susacağım bir kadın yok artık, intizar mevsimidir eylül;
bir ah kalır uğruna adadığım cehennemden yadigâr
al efkârını da götür, soydun ya kendini düşlerimden;
yıllar sonrası cinnetim ağıyor ömre; ölümün tazedir yüzümde
bir intizar mevsimidir eylül; ah alır çocuk gözlerin gizle
bakıyor lâl pencerenden hayat; kör bir serçe konuyor renklerine
balkonunda solan menekşeler kadar azalıyorum,güneşi yok güzün;
kuruyor dallarında mevsimlerim, benden içre ölürken yüzün
bağışlanacak acının damarlarında çatlayan buse senin değildi;
bir kadına sustum ömrümü…
ilençli yüzüme düştü baharsız mevsimler hazanı
ne kadar sussa da sesim içime; gece yine çığırtkan
yüzümde yırtıcılığıyla işliyor dişeğisi yalnızlığa yontu ustasının
eksik sevmelerde büyüdüm sen de kalan adımı
sesinde parçalanan hayat bulaştı zihnine kayıtsız ölümlerin
eylül lekesi kaldı dudağımda buruk tebessümlere emanet
gözleri çığlık yutan sonbaharlarda sarı hüzünlere fısıldarım son sözümü
tutkun kalır;her yaprakla acıyan yüreğim düşerken boşluğa…
dilsiz zamanlara sığar gözümden düşen tomurcuk
ah’ıma papatyalar düşürür içimin efkârı
dallarını kurutan ağacın feryadı güze değildir anla!
kökleri öldüren yağmuradır, zamansız yağan
uzak sesler rüzgârında başımda dönüyor hatıran;
al beni sende yokluğum bitsin; sümbülün tutsaklığı bülbüledir bilesin
hangi figâna sustum bahar ortası, geceyle sevişirken korkuların dibinde;
hayaller filizlenir arda kalan sus ağrıları değerken teyelli yalnızlıklara
gölde susuş kadar nilüferim, kanayan sazlıkların uğultusu çağırır nakaratına:
bu narin ölümü yıkayın, gül yaprakları yüzen çiçek sularıyla!
acısam da içime düşen çocuk ürpertilerinin yalnızlığında,
atılan taş ıskalamadı kelebeğin ömrünü nazenin
aşkını sar sudaki bulutlara yarası ağrımasın
gözünde kırılan anlam yeşertsin ellerini hayatın; akan suları sebil
göğün yarasına bas yaranı, rüzgârların hüznüyle yırtılsın sesinde akşamlar
uzak yağmurları yağarsa yüzüne ayrılığın, sonbaharların azizliğine say;
ayrılık yaprağını iliştir dudağına, gülerken kanasın sevincin…aldırma,
bayramlıklarını giy, çık sokağa;gülüşlerini vur sende saklı hüzzam duvarlara
değil mi ki acıyı oyun diye oynamak en güzelidir aldatmacaların
başkaca yüzüm yok… biliyorsun
alıp gidiyorsun bende yansıyan suretini; git/…me!...
dayayıp yüzümü ruh-teninin en kutsal yerine;
çırılçıplak sarılıp susmak istiyorum bir ömür
dudaklarımda tomurcuklanırken eflatun güzelliklerin;
aç ruhunun derinliklerinde sağalt beni, sende ölmek istiyor cismi nazenin
git/…me!...
öfkesinde acıyan kadın söyledi gerçeği:
//
uzak öfkesinde yalnızlıkların terk edilen çocuğuydum mısrası eğik
ölümlere çağıran ağızlarda sevgisi sınanan öyküler yazılırken ömrüme
sevgiden bahsetmesin dudaklarında ölüm taşıyanlar!
sevgide yok oldum çünkü; bölünürken ağrım içlerime
kim öldürüyordu iyi kadınları kuzum kim?//
ayrılığın renginden sızan siyah suları erguvani dilde içen senin dudakların değildi
bir kadına sustum ömrümü...
biliyorum; giderken, yokluğun bütün dillerinde gözlerime asacaksın adını,
sessizce eskiyecek düşlerim;alfabesi eksik çocukluğumdan arda kalan
biliyorum ;bir yanılsamadır yıllarıma sızan, aklaşan ufkuma düşerken zaman;
gideceksin alıp bende bıraktıklarını, renklerimi öldürürken silinen izlerimde çoğalan
içime düşen sızıya râm olmuş ömrüm,geciken sözlerin renklerimi soluk
ey acılarda sınanan tutkum, kanatıyor zamanın dişlisi kırılgan dilini âşina
belki de yeşermiştir hiç’e ektiğim mor alevli sular, yıkarım gözlerimde ki ellerini
git/…me!...
dilimde acı bir söylencedir şimdi tortusu serzenişlerden arda kalan sesim
içime akıtırım yok yalnızlığında ela kahırlardadır gözlerim
susacağım bir kadın yok artık, büyüyor yokluğuna izim
eylül 2009 kırşehir coşkun edip soykan