S O Y L U E D E B İ Y A T
pablo NERUDA ŞİİRİ
Seviyorum Suskunluğunu
Seviyorum suskunluğunu, sanki sen
yokmuşçasına burada
duyarsın beni uzaktan, dokunmaz sana sesim.
Uçup gitmiş gibi gözlerin
ve ağzın bir öpüşle mühürlenmiş.
Seviyorum suskunluğunu, çok uzakta
görünüyorsun
Sanki yas tutuyorsun, kumrular gibi cilveleşen
kelebek benzeri.
Uzaklardan duyuyorsun beni, ulaşmıyor sana sesim.
Bırak da varayım dinginliğine sessizliğinde.
Ve konuşayım sessizliğinle
bir lamba gibi parlak, bir yüzük gibi yalın.
Gece gibisin, suskunluğun ve takım yıldızlarınla
Yıldızlarınki gibidir sessizliğin, öyle uzak, önyargısız.
Seviyorum suskunluğunu, sanki sen yokmuşçasına burada
uzakta ve hüzün dolu, sanki ölmüşsün gibi.
İşte o zaman bir sözcük yeter
Uçarım, uçarım sevinciyle yaşadığının.
Çeviri: Ergin Koparan
Pablo Neruda
Matilde'ye Sone
Seni sevdiğimi göreceksin sevmediğim zaman,
çünkü iki yüzüyle karşına çıkar hayat.
Bir sözcük sessizliğin kanadı olur bakarsın,
ateş de pay alır kendine soğuktan.
Seni sevmeye başlamak için seviyorum seni,
sana olan sevgimi sonsuzlaştıracak
bir yolculuğa yeniden başlamak için:
bu yüzden şimdilik sevmiyorum seni.
Sanki ellerindeymiş gibi mutluluğun
ve hüzün dolu belirsiz bir yarının anahtarları
hem seviyorum, hem de sevmiyorum seni.
Sevgimin iki canı var seni sevmeye.
Bu yüzden sevmezken seviyorum seni
ve bu yüzden severken seviyorum seni.
(çeviri:Cevat Çapan)
Pablo NERUDA
NÂZIM'A BİR GÜZ ÇELENGİ
Neden öldün Nâzım? Senin türkülerinden yoksun ne yapacağız
şimdi
Senin bizi karşılarkenki gülümseyişin gibi bir pınar bulabilecek
miyiz bir daha?
Senin gururundan, sert sevecenliğinden yoksun ne yapacağız?
Bakışın gibi bir bakışı nereden bulmalı, ateşle suyun birleştiği
Gerçeğe çağıran, acıyla ve gözüpek bir sevinçle dolu?
Kardeşim benim, nice yeni duygular, düşünceler kazandırdın
bana
Denizden esen acı rüzgâr katsaydı önüne onları
Bulutlar gibi yaprak gibi uçarlar
Düşerlerdi orada, uzakta,
Yaşarken kendine seçtiğin
Ve ölüm sonrasında seni kucaklayan toprağa
Sana Şili'nin kış krizantemlerinden bir demet sunuyorum
Ve soğuk ay ışığını güney denizleri üstünde parıldayan
Halkların kavgasını ve kavgamı benim
Ve boğuk uğultusunu acılı davulların, kendi yurdundan...
Kardeşim benim, adanmış asker, dünyada nasıl da yalnızım
sensiz
Senin çiçek açmış bir kiraz ağacına benzeyen yüzünden
yoksun
Dostluğumuzdan, bana ekmek olan,
Rahmet gibi susuzluğumu gideren ve kanıma güç katan.
Zindanlardan kopup geldiğinde karşılaşmıştık seninle
Kuyu gibi kapkara zindanlardan
Canavarlıkların, zorbalıkların, acıların kuyuları
Ellerinde izi vardı eziyetlerin
Hınç oklarını aradım gözlerinde
Oysa sen parıldayan bir yürekle geldin
Yaralar ve ışıklar içinde
Şimdi ben ne yapayım? Nasıl tanımlar
Senin her yerden derlediğin çiçekler olmaksızın bu dünya.
Nasıl dövüşülür senden örnek almaksızın,
Senin halksal bilgeliğinden ve yüce şair onurundan yoksun?
Teşekkürler, böyle olduğun için! Teşekkürler o ateş için
Türkülerinle tutuşturduğun, sonsuzca.
Pablo NERUDA
Çeviren : Ataol BEHRAMOĞLU
Bu Gece En Hüzünlü Şiirleri Yazabilirim
Bu gece en hüzünlü şiirleri yazabilirim
Şöyle diyebilirim : 'Gece yıldızlardaydı
Ve yıldızlar, maviydi, uzaklarda üşürler'
Gökte gece yelinin söylediği türküler
Bu gece en hüzünlü şiirleri yazabilirim
Hem sevdim, hem sevildim, ya da o böyle söyler
Bu gece gibi miydi kucağıma aldığım
Öptüm onu öptüm de üstümde sonsuz gökler
Hem sevdim, hem sevildim, ya da ben böyle derim
Sevmeden durulmayan iri, durgun bakışlı gözler
Bu gece en hüzünlü şiirleri yazabilirim
Duymak yitirdiğimi, ah daha neler neler
Geceyi duymak, onsuz daha ulu geceyi
Çimenlere düşen çiy yazdığım bu dizeler
Sevgim onu alakoymaya yetmediyse ne çıkar
Ve o benimle değil, yıldızlıdır geceler
Yürek zor katlanıyor onu yitirmelere
Bakışlar sanki onu bana getirecekler
Böyle gecelerdeydi ağaçlar beyaz olur
Artık ne ben öyleyim ne de eski geceler
Sesim ara rüzgarı ona ulaşmak için
Şimdi sevmiyorum ya, eskidendi sevmeler
Şimdi kimbilir kimin benim olduğu gibi
Sesi, aydınlık teni, sonsuz uzayan gözler
Sevmiyorum doğrudur, yürek bu hala sever
Sevmek kısa sürdüyse unutmak uzun sürer
Bu gece gibi miydi kollarıma almıştım
Yüreğimde bir burgu ah onu yitirmeler
Budur bana verdiği acıların en sonu
Sondur bu onun için yazacağım dizeler
Pablo Neruda
AMBER
Uykun
Uykumda dinlensin bir tanem
Aşk, acı, iş dinlensin...
Görünmeyen çarkları üstünde dönen gecede
Uyumuş amber gibi safsın bana sarılıp
Başka kimse düşlerimde uyumayacak aşkım
Gideceksin, birlikte gideceğiz zamanın suyunda...
Ayım, güneşim, ölümsüzüm
Karanlıkta, yanımda senden başka hiçbir kadın yolcuya yer yok
Ellerin açılmış bileklerin narin,
Amaçsız tatlı işaretler indi avuçlarından
İki gri kanat gibi yumuldu gözlerin
Örsün yazgılarını gece, rüzgar ve dünya
Ben senin içinde yalnızca beni götüren o suyun
Sensiz rüyandan başka hiçbir şey olamam ben
Pablo neruda
Çeviri;..........
Güzde Unutulmuş
Saat yedi buçuğuydu güzün
Ve ben bekliyordum
Kimi beklediğim önemli değil.
Günler, saatler, dakikalar
Bıktılar benle olmaktan
Çekip gittiler azar azar
Kaldım ortada, tek başıma
Kala kala kumla kaldım
Günlerin kumuyla, suyla
Bir haftanın artıklarıyla kaldım
Vurulmuş ve hüzünlü
Ne var, dediler bana Paris'in yaprakları
Kimi bekliyorsun?
Kaç kez burun kıvırdılar bana
Önce ışık, çekip giden
Sonra kediler, köpekler, jandarmalar
Kalakaldım tek başıma
Yalnız bir at gibi
Otların üstünde ne gece, ne gündüz
Sadece kışın tuzu
Öyle kimsesiz kaldım ki
Öyle bomboş
Yapraklar ağladılar bana
Sonra, tıpkı bir gözyaşı gibi
Düştüler son yapraklar
Ne önceleri, ne de sonra
Hiç böyle yalnız kalmamıştım
Bu kadar
Ve kimi beklerken olmuştu
Hiç mi hiç hatırlamam.
Saçma ama bu böyle
Bir çırpıda oldu bunlar
Apansız bir yalnızlık
Belirip yolda kaybolan
Ve ansızın kendi gölgesi gibi
Sonsuz bayrağına doğru koşan.
Çekip gittim, durmadım
Bu çılgın sokağın kıyısından
Usul usul, basarak ayak uçlarıma
Sanki geceden kaçıyor gibiydim
Ya da karanlık, kükreyen taşlardan
Bu anlattıklarım hiç bir şey değil
Ama başıma geldi bütün bunlar
Birini beklerken bilmediğim
Bir zamanlar.
Pablo NERUDA
___________
Yüz Aşk Şiiri -54
Görkemli us, ışıklı iblisi salt salkımın,
dik öğlenin, şükür burdayız artık, biz bize,
kurtulduk yalnızlıktan, artık uzağız
kentin o vahşi çılgınlığından.
Saf çizgi dişi güvercini sardığı zaman
ve ateş süslediğinde tözünün barışını
ikimiz yaratıyoruz bu göksel sonucu.
Evimizde oturuyor çıplak us, çıplak sevi.
Öfkeli düşler, acı değişmezliğin ırmakları
bir çekiç düşünden daha sert kararlar, siz,
düşüyorsunuz aşıkların çifte başına.
Terazinin üstünde aşk ve us,
bu ikiz çifte kanatlar doğruluncaya dek.
Böyle kuruluyor saydamlık.
Pablo Neruda
Bizler Susuyorduk
Bilmek acı çekmektir. Ve bildik;
Karanlıktan çıkıp gelen her haber
Gereken acıyı verdi bize:
Gerçeklere dönüştü bu dedikodu,
Karanlık kapıyı tuttu aydınlık,
Değişime uğradı acılar.
Gerçek bu ölümde yaşam oldu.
Ağırdı sessizlğin çuvalı
Pablo Neruda
SON
Bu sözcükleri kanımla yarattım,
Evet, acılarımla yarattım bu sözcükleri!
Anlıyorum sizi dostlar, her şeyi anlıyorum.
Benim olmayan sözcükler girdi araya,
Anlıyorum sizi dostlar!
Havalanmak istiyormuşum gibi
Kuşların kanatları, bütün kanatlar
İmdadıma yetişti,
İşte benim olmayan bu sözcükler
Ruhumun bu karanlık esrikliğini kurtarmaya geldi.
Şafak,
Sıkıntı düğümlerini boğazımda hiç
Bu kadar sıkmadı sanki.
Yine de
Kanımla yarattım, evet, acılarımla
Bu sözcükleri. Yarattım onları!
Neşe için sözcükler yarattım
Alev alev bir taçken yüreğim;
Çivileyen acının sözcüklerini,
Sizi kemiren içgüdüleri,
Tehdit eden atılımları,
Sonsuz istekleri,
Açı kaygıları,
Ak şemsiye çiçekleriyle dolu kırmızı bir toprak gibi
Çiçeklenen ömrümü örten aşk sözcüklerini.
İçimden taşıyorlardı. Hep taşmışlardır.
Çocuk, acım çığlıktır
Ve sevincimdir sessizliğim.
Daha sonra unuttular gözler
Herkesin yüreğinin rüzgarıyla
Süpürülen gözyaşlarını.
Şimdi söyleyin bana dostlar
Nereye saklandığını
Hıçkırıkların bu buruk öfkesinin.
Dostlar, nereye saklandığını sessizliğin,
Hiçbir kulak, hiçbir bakış
Kendisini suçüstü yakalamasın diye.
Sözcükler geldi ve bir şafak gibi
Bastırılamaz yüreğim parçalandı onlar arasında,
Asılarak uçuşlarına,
Sürüklenip, çekilip kahramanca kaçışlarında,
Terkedilmiş ve çılgın ve onlar altında unutulmuş yüreğim
Ölü bir kuş gibi, kanatlarının gölgesinde.
Pablo Neruda
OK
Kauçuk bir çuvala öykünerek
ya da teninin
kara ışıltısıyla gezinen
bu çalışkan fok
bir mihenktaşı doğa bilimin.
Gövdesindeki devinimler,
sürüklenir
krallığına denizin
ve en çarpıcı gözleriyle gezegenin
bize bakınca,
buzdan tepeciklerle
sarılı dünyasının ayırdına vararak,
bu kalın derili varlığı
fırtınanın okuluna giderken görür insan.
Pablo Neruda
FEDERİCO GARCİA LORCA'YA
YANIK ŞİİR
Issız bir evde,
Korkudan ağlayabilseydim;
Gözlerimi çıkarabilsem de,
Yiyebilseydim;
Senin sesin için yapardım
Bunları,
Yaşlı portakal ağacı sesin;
Senin şiirin için yapardım
Bunları,
Çığlık çığlığa fışkıran şiirin.
Baksana,
Maviye boyuyorlar hastaneleri,
Senin için;
Kıyıdaki kenar mahalleleri
Ve okullar,
Senin için büyüyorlar;
Tüy salıyorlar,
Yaralı melekler;
Pullar örtünüyor,
Düğün balıkları;
Deniz kestaneleri,
Göğe uçuyorlar;
Siyah tülleriyle terzi dükkanları:
Kanla doluyorlar, kaşıklarla,
Senin için;
Ve,
Yutuyorlar,
Yırtılmış kurdeleleri;
Öz canlarına kıyıyorlar,
Öpüşe öpüşe;
Ve ak sadeler giyiniyorlar.
Bir şeftali ağacı
Giyinip de,
Kuş gibi seğirtirken sen;
Kasırga gibi fırıl fırıl,
Bir pirinç gülüşüyle gülerken;
Türküler çağırdığında;
Allak bullak ederken,
Atardamarlarını,
Dişlerini, gırtlağını,
Parmaklarını;
Vay ne şirindin,
Kahrolurdum ben
Kahrolurdum ben
Kızıl göller için:
Güz ortasında bir şahbaz at
Ve kana belenmiş bir tanrıyla,
Beraber yaşadığın.
Kahrolurdum ben,
Mezarlıklar için:
Gece, sesi kısılmış
Çanlar arasından,
Suyla, mezarlarla küllenmiş
Nehirler gibi geçen;
Nehirler:
Hasta asker koğuşları sanki,
Tıklım tıklım dolu;
Ve matem yağlı ölüme,
Çürük taçlı mermer şifreli ölüme,
Nehir nehir gelen ölüme doğru;
Birdenbire taşıveren nehirler.
Gece, ayakta, ağlaya ağlaya,
Boğulmuş çarmıhların geçişini
Seyrederken sen;
Kahrolurdum seni görmek için:
Bak,
Ölüm nehrinin önünde ağlıyorsun
Perperişan;
Garip kalmış köşelerde başın,
Durmaz ha, durmaz gözlerin
Ağlar yaşın yaşın.
Gece ve çıldırasıya yalnız,
Külleri ısıra ısıra;
Dumanı, gölgeyi, unutmayı:
Siyah bir huniyle yığabilseydim,
Trenlerin, gemilerin üstüne;
Filizlendiğin ağaç için,
Yapardım bunları,
Topladığın,
Yaldızlı su yuvaları için;
Sarmaşık için,
Yapardım bunları;
Gecenin sırrını sana ileterek,
Kemiklerini saran
Sarmaşık için.
Islak soğan kokusu gelen
Şehirlerden,
Seni bekliyorlar;
Boğuk bir sesle,
Şarkı söyleyerek
Geçesin diye.
Yeşil kırlangıçlar,
Saçlarının arasına yapıyorlar,
Yuvalarını;
Dilsiz sperma sandalları,
Peşin sıra geliyorlar;
Sümüklü böcekler, haftalar,
Yelkenleri düşürülmüş serenler,
Kirazlar da,
Dönüveriyorlar ossaat:
Gözükünce solgun başın,
On beş gözlü başın,
Al kan içindeki ağzın.
Şehrin otellerini,
İsle doldurabilseydim;
Hıçkıra hıçkıra,
Yok edebilseydim
Çalar saatları;
Ezik dudaklarıyla yaz ayı,
Evine nasıl gelecek,
Göreyim diye
Yapardım bunları;
Yığın yığın insanların,
Melil mahzun tantanalarıyla
Ülkelerin,
İşlemez sabanların,
Gelincik çiçeklerinin;
Mezar kazıcıların, süvarilerin,
Kanlı haritaların, gezegenlerin,
Evine nasıl geldiklerini
Göreyim diye;
Yapardım bunları.
Küllerle örtülü dalgıçların,
Uzun bıçaklarla delik deşik olmuş
Meryem Ana tasvirlerini
Sürüte sürüte gelen maskelerin;
Damarların, köklerin, hastanelerin,
Karıncaların, su gözelerinin,
Evine nasıl geldiklerini
Göreyim diye;
Yapardım bunları.
İçine kapanmış atlının
Örümcekler arasında öldüğü
Bir yatakla,
Gecenin;
Kinden, dikenlerden bir gülün,
Sarıya çalan bir geminin,
Rüzgarlı bir günle, bir bebeğin;
Evine nasıl geldiklerini
Göreyim diye:
Yapardım bunları.
Ben, Oliverio, Norah,
Vicente Aleixandre, Delia,
Maruca, Malva, Marina,
Maria Luisa, Larco, La Rubia,
Rafael Ugarte, Cotapos,
Rafael Alberti, Carlos,
Manolo Altolaguirre, Bebé,
Molinari, Rosales, Concha Méndez,
Ve daha da unuttuklarım;
Evine nasıl gelecektik,
Göreyim diye
Yapardım bunları.
Gel de taçlar takayım,
Gel, sağlık esenlik delikanlısı,
Gel, kelebek kıravatlı civan;
Sen ey,
Sonsuz hür siyah bir şimşek gibi:
Pırıl pırıl insan;
Madem, geç vakitlere dek,
Kalınamıyor daha kayalıklarda;
Bari aramızda konuşalım,
Gel,
Şöylece bir, olduğumuz gibi;
Çiğ için olmadıktan sonra,
Şiirlerde n'olacak yani?
Bir ağu hançerin,
İçimize işlediği bu gece için
Olmadıktan sonra;
Şiirlerde n'olacak yani?
Bu tan kızıllığı için,
Olmadıktan sonra;
İnsanın vurulmuş yüreğinin,
Ölüme hazırlandığı,
Şu viran köşe için olmadıktan sonra
Şiirlerde n'olacak yani?
En çok gece, geceleyin:
Kıyamet gibi yıldızlardır,
Dolmuşlar hepten ırmağa;
Bir kurdele gibiler,
Fakir fukara dolu evlerin
Pencerelerindeki..
Bir ölen var,
Onların evlerinde;
Bürolarda, hastanelerde belki,
Belki asansör ve madenlerde,
İşlerinden oldular.
Onulur şey değil yaraları,
Yaratıklar,
Acı çekiyorlar.
Her yanda dert yanış,
Her yanda,
Vay şuymuş vay bu;
Pencereler,
Göz yaşıyla dolu,
Aşınmış eşikler,
Göz yaşından;
Yüklükler ıslak,
Bir dalga gibi
Halıları dişlemeye gelen
Göz yaşından,
Oysa ki yıldızlardır akar
Uçsuz bucaksız bir nehirde.
Federico,
Dünyayı görüyorsun.
Yolları görüyorsun,
Sirkeyi görüyorsun;
Birkaç ayrılıştan,
Taşlardan, raylardan gayrı,
Kimseciklerin kalmadığı,
Köşeden:
Duman ha deyince,
Zalim tekerleklerine;
Hoşça kalları görüyorsun,
İstasyonlardaki..
Her yanda, sorunlar koyuyorlar,
Çeşit çeşit insan var:
Kanlı bıçaklı kör var,
Öfkelisi, ümitsizi var,
Yoksul var, tırnak ağaçları var;
Şunun bunun sırtından,
Geçinmek sevdasıyla;
Harami var.
Hayat böyle, Federico,
Ey babayiğit,
Ey kara sevdalı adam.
Sana,
Dostluğumun sunabileceği şey
İşte bunlar..
Sen de epeyce şey biliyorsun
Şimdiden.
Yavaş yavaş, daha da,
Öğreneceklerin var.
Pablo NERUDA
Çeviren : Enver GÖKÇE
ASMA ÇUBUĞU VE RÜZGAR
Bir şarkıcıyım ben,
Avrupa’nın bağlarında dolaştım;
Gezindim rüzgarlar altında.
Asya’nın rüzgarı altında.
Yaşamlar içinde en iyisi
Yaşam bile,
Dünyanın tadı;
Ak pak barış bile;
Avareydi
Devşirdim
Evet devşirdim.
Başka toprakların
En iyisi
Yüceltti şarkısını dudağımda;
Bağların ortasında
Barışın ve rüzgarın özgürlüğü!
İnsanlar nefret ediyor gibiydiler
Birbirleriyle.
Yine de aynı gece
Birbirlerinin üzerlerini
Örtüyorlardı.
Bizi uyandıran
Tek ışık
Dünyanın ışığıydı bu!
Evlerine girdim,
Yemek yiyorlardı masalarında;
Fabrikadan çıkmıştılar,
Gülüşüp ya da ağlaşıyorlardı.
Ve de
Hepsi birbirine benziyordu.
Ve hepsi de
Gözlerini ışığa çeviriyorlardı
Yollarını arıyordu hepsi de.
Hepsinin bir ağzı vardı
Türkü çağırıyorlardı,
Türkü çağırıyorlardı
İlkbahara dönük!
Hepsi.
İşte rüzgarda
Bağ çubuklarının arasında
En iyi insanları devşirdim
Şimdiyse dinlemeniz gerek beni
Pablo NERUDA
OĞULLARI ÖLEN ANALARA TÜRKÜ
Onlar ölmediler yok,
Ateş fitilleri gibi:
Dimdik ayakta,
Barut ortasındalar!
Karıştı, bakır tenli
Çayır çimene,
Karıştı,
O canım hayalleri:
Zırhlı bir rüzgâr,
Perdesi gibi;
Bir set gibi:
Kızgın çehreli,
Göğüs gibi:
Göğün görünmez göğsü gibi!
Analar, onlar ayakta
Buğday içindeler, onlar,
Yücelerden yüce dururlar:
Dünyayı doruktan seyreden,
Bir öğle güneşi gibi.
Bir çan darbeleri gibi,
Onlar.
Ölmüş gövdeler arasında,
Zaferi çekiçleyen bir ses gibi
Onlar,
Kara bir ses gibi.
Ey canevinden vurulmuş,
Toz duman olmuş bacılar!
İnanın oğullarınıza.
Kök oldu onlar,
Sade kök:
Kan suratlı,
Taşlar altında.
Karışmadı toprağa,
Dağılmış kemikçikleri.
Ağızları ısırır hala,
Kuru barutu;
Ve demir bir okyanus gibi,
Titreşirler hâlâ.
Ben ölmedim, der,
Yumrukları;
Yukarı kalkık yumrukları,
Daha.
Bunca yere düşmüşlerden,
Yenilmez bir hayat doğar:
Bir tek beden olur,
Analar, bayraklar, çocuklar,
Hayat gibi canlı tek bir beden;
Bir yüz bekler karanlıkları,
Ölü gözleriyle,
Kılıcı dopdolu,
Dünya ümitlerinden.
Dursun,
Dursun yas esvaplarınız.
Yığın derleyin,
Gözyaşlarınızı;
Bir metal oluncaya kadar:
Bununla vuracağız,
Gündüz gece;
Bununla çiğneyeceğiz,
Gündüz gece;
Bununla tüküreceğiz
Gündüz gece
Kin kapılarını,
Kırıncaya kadar.
Oğullarınızı bilirdim,
Unutmadım acılarınızı.
Ölümleriyle nasıl kıvandıysam,
Hayatlarıyla da öyleyimdir.
Onların gülüşleridir:
Karanlık atölyeleri ışıtan.
Her gün metroda, yanıbaşımda:
Onların ayak sesleridir,
Çın çın.
Akdeniz portakallarında,
Güney ağları içinde;
Yapılarda,
Basımevi mürekkeplerinde;
Kalplerini tutuşur gördüm onların,
Güçle, yangınla.
Ben de sizler gibiyim, analar.
Benim kalbim de yas dolu, ölüm dolu.
Gülüşlerinizi öldüren kanla,
Serpilip gelişmiş;
Bir orman gibidir kalbim.
Günlerin kahredici yalnızlığı,
Uyanışın sisli öfkeleri
Girmiştir içine.
Susamış sırtlanları,
Bitip tükenmez ürmeleriyle
Afrika'dan gürleyen hayvan sesini;
Öfkeyi, iniltileri, hoş görmeleri,
Bırakın, bir yana bırakın.
Ölümün ve tasanın
Çemberinden geçmiş analar,
Doğan ulu günün ortasına bakın:
Bu topraktan güler ölüleriniz.
Kalkık yumrukları titrer,
Buğdayın üstünde,
Bilesiniz.
PABLO NERUDA
İnandım Öleceğime
İnandım öleceğime ve duydum yakındaki soğuğu
sesin kaybettiğim yalnız ömrümde,
ağzın günümdü benim ve toraktaki gecem
ve tenin öpücüklerimle kurulmuş ülke.
Demek şu an defterler tükendi
dostluklar, üst üste birikmiş hazineler,
ikimizin kurduğu şu pırıl pırıl ev:
her şey son verdi varlığına ayırıp gözlerini.
Çünkü aşk, kıydığında yaşam bize
yüksek bir dalgadır dalgaların arasında
ama yazık eğer ölüm kapımızı çalıyorsa.
Yalnız senin bakışındır boşluğu engelleyen
senin parıltındır yalnız yok oluşun karşısında:
ve yalnız senin aşkındır geceyi kapayan yeniden.
Pablo NERUDA
JULİUS FUÇİK’LE KONUŞMA
(Seçme)
1
SOKAK DOSTUM
Prag sokaklarında kıştı
Julius Fuçik’in buyur edildiği
Taş duvarlı evi arşınlıyordum her gün.
Ev hiçbir şey anlatmadı bana
Ne demir çubuklar,
Ne sağır pencereli buz gibi ev
Yani hiçbir şey.
Her gün buradan geçiyordum ama,
Duvarları elliyor bakıyordum
Bir yankı arıyordum,
Koçyiğit savaşçının sesinden ve sözünden!
Günlerden bir gün
Alnı gözüktü duvarlardan,
Başka bir akşam elleri;
Sonra kendisi çıktı ortaya:
Can dostum eşlik etti bana!
Venceslas alanında
Ve Havelska’nın eski çarşısında
Pragın kül rengi bir gül gibi yüceldiği
Strahov bahçelerinde!
Pablo NERUDA
AĞIT
Nehirler gibi,
Ağlamak istiyorum,
Garip bir başıma ben;
Kaygılar almalı beni,
Dalıp gitmeliyim,
Eski maden gecelerin gibi.
Neden,
Pırıl pırıl anahtarlar,
Neden harami elinde?
Kalksana Oello ana,
Aç sırrını,
Bu bitmez gecenin
Yorgunluğuna;
Akıl ver damarlarına,
Senin olsun,
Yupanqui’ler güneşi
Uyku hali konuşurum
Seninle,
Toprak toprağa.
Sıradağların;
Döl yatağı;
Sen ey Perulu ana,
Nasıl oldu nasıl oldu da
Saplandı,
Bu hançerler çığı,
Senin gebe kumluğuna?
Ellerin içindeyim,
Kıpırdamam,
Duyuyorum:
Madenler yayılıyorlar,
Yeraltı boğazlarına.
Köklerinden olmuşum,
Ben, senin;
Bilmem neden,
Toprak vermez bilgeliğini
Bana.
Geceden gayrı,
Gördüğüm yok;
Yıldızlı topraklar,
Altında.
Bu uyduruk,
Bu cinli hayal da ne?
Sürünür gider,
Ta kızıl bir çizgiye?
Yasın gözleri,
Bitki, kapkara.
Nasıl vardın,
Bu acı rüzgara;
Nasıl oldu, nasıl oldu da,
Öfke taşları arasından,
Kopak;
Kaldırmadı kil tacını,
O gözler kamaştıran?
Yanayım kara bahtıma,
Çadırlar altında, bırak!
Kararmış ölü bir kök gibi,
Ko batıp gideyim!
Bu bitmez zalim gecede,
Yerin dibine ineceğim, ben;
Bir altın ağza kadar.
Gecenin taşına uzanmalıyım.
Burada ölmeliyim, derdimle.
Pablo NERUDA
MARURİ BİR SOKAĞINDAKİ PANSİYON
Maruri bir sokak
Karşı karşıya değildi evler, sevmezlerdi birbirlerini,
yine de yan yanaydılar.
duvar duvara, fakat
pencereleri
bakmazdı sokağa, konuşmazdı,
öyle sessizdiler.
Bir kâğıt uçuruyor havalanır gibi ağaçtan
kışın kirli bir yaprak.
Akşam ortalığı tutuşturuyor, kaygı içinde
yok oluveren bir ateş boşaltıyor gök.
Kara sis balkonları örtüyor.
Açıyorum kitabımı. Yazıyorum
bir maden ocağının
çukurunda sanıp kendimi,
bir ıslak,
bırakılmış dehlizde.
Biliyorum kimse yok şimdi
evde, sokakta, acı kentte.
Bir mahkûmum açık kapısının önünde,
açık dünyanın önünde,
akşam alacasında şaşkın, gamlı bir öğrenciyim,
çıkıyorum işte o zaman şehriye çorbasına,
iniyorum ardından yatağa ve yarına.
Pablo Neruda
paylaşım meral ÖZCAN