S O Y L U E D E B İ Y A T

anna AHMATOVA



AYNI BARDAKTAN İÇMEYECEĞİZ


Aynı bardaktan içmeyeceğiz
Ne sıcak şarabı, ne suyu,
Kuşluk vakti öpüşmeyeceğiz,
Pencereden bakmayacağız akşama doğru.
Sen güneşle soluklanıyorsun, ben ayla,
Ama düştüğümüz aynı sevda.


Sadık ve sevecen dost, benim yanımda,
Senin yanındaysa neşeli bir sevgili.
Gri gözlerindeki korkuyu anlıyorum sanma,
Ve bu çektiklerimizin sensin sebebi.
Sıklaştırmıyoruz ayaküstü buluşmalarımızı.
Ne çare ancak böyle koruyabiliriz huzurumuzu.


Şiirlerimde yalnızca senin sesinin ezgisi duyulur
Senin şiirlerinde benim soluğum eser.
Bir ateş ki, ona kim dokunur,
Buna ne korku, ne unutuş cesaret eder
Ve bilsen nasıl hoşlandığımı
Seyretmekten senin kuru, pembe dudaklarını.



1913


Anna AHMATOVA
Çeviri: Hande ÖZER



BİLMİYORUM, YAŞAMAKTA MISIN, ÖLDÜN MÜ?


Bilmiyorum, yaşamakta mısın, öldün mü?
Dünyada bir yerlerde bulabilir miyim seni
Yoksa, akşamın yaslı karanlığında
Bir ölüyü mü düşünmeli..


Her şey senin için: Gün boyunca dualarım,
Uyuşturan ateşi uykusuz gecelerin;
Şiirlerimin beyaz sürüsü,
Ve mavi yangını gözlerimin..


Hiç kimse daha yakın olmadı bana,
Hiç kimse böylesine üzmedi beni,
Acıya salıp gidenler bile,
Okşayıp bırakanlar bile hatta.



1915


Anna AHMATOVA
Çeviri: Ataol BEHRAMOĞLU


BİRİ ÖLÜNCE

Biri ölünce,
İmgeleri değişir artık.
Gözleri başka görür, ağzı bambaşka
Gülümsemelerle gülümser gülümserse.
Bunu bir ozanın
Cenazesinden döndüğümde anladım.
O zamandan bu zamana
Birçok kez doğrulandı anladığım.



1940


Anna AHMATOVA
Çeviri: Sabit YILMAZ - Mustafa ZİYALAN




ESİN PERİSİ


Geceleyin beklerken gelişini onun
Yaşamım pamuk ipliğine bağlı sanki
Gençlik, şan, özgürlük nedir ki
Karşısında o güzeller güzeli konuğun


Geliyor kavalıyla, kaldırıp peçesini
Ve takılıp kalıyor gözlerine gözlerim
“Sen miydin” diyorum “Cehennem sayfalarını
Yazdıran Dante’ye?” Yanıtlıyor: “Bendim.”



1924


Anna AHMATOVA
Çeviri: Ataol BEHRAMOĞLU



GRİ GÖZLÜ KRAL


Onulmaz ağrı şan olsun sana!
Gri gözlü kral dün öldü bir anda.


Sıkıntılı ve alaca bir sonbahar akşamıydı.
Kocam eve dönünce metanetle mırıldandı.


“Biliyor musun avdan ölüsüyle dönmüşler,
Cesedini yaşlı meşenin dibinde bulmuşlar.


Ne kadar da gençti, yazık kraliçeye
Ağarmış bütün saçları bir gecede.”


Ocağın üzerinden piposunu buldu
Ve gece işlerine koyuldu.


Kızcağızımızı şimdi uyandıracağım,
Küçük gri gözlerine bakacağım.


Pencerenin ardındaysa kavaklar
“Yeryüzünde kralın yok” diye fısıldayacaklar.

Anna AHMATOVA
Çeviri: Azer YARAN




İNSANLARIN YAKINLIĞINDA GİZEMLİ BİR ÇİZGİ VAR


* * *
İnsanların yakınlığında gizemli bir çizgi var,
Bu çizgiyi aşamaz tutku ve ölesiye sevmek.
Korkunç bir ıssızlıkta varsın birleşsin ağızlar
Ve çatlasın, parça parça dağılsın yürek.


Dostluk da güçsüzdür burada, yılları da
Yüksek mutluluk ateşinin,
Ruh özgürdür ve yabancıdır burada
Ağırkanlı bitkinliğinde şehvetin.


Çılgındır koşanlar buna erişmek için,
Erişenlerse bir özlemle uğramıştır bozguna.
İşte şimdi anladın sen, niçin
Çarpmıyor artık yüreğim avuçlarında.

Anna AHMATOVA
Çeviri: Azer YARAN





NE ÇOK İSTEĞİ VAR TATLI YÂRİN

Ne çok isteği var tatlı yârin!
İsteksizdir elbet aşksız insan.
Sevinç duyarım suyun sâkin
Saydam buz altında kalışından.

Ve atların buza – yardım et Tanrı’m! –
O aydınlık ve kırılgan olan,
Sakla, sende kalsın mektuplarım,
Gelecek’tir bizi yargılayan.

Açık, apaçık olman için ve
Bilge görünmen için onlara,
Senin o şanslı yaşamöykünde
Hiç yer verilir mi boşluklara?

Her nimet tatlıdır bu dünyada.
Sıkı dokunmuştur ağları aşkın.
Benim adımı ders kitabında
Çocuklar okusun, farkına varsın,

Bıyık altından gülümsesinler,
Bu hazin öyküyü öğrenince…
Aşk ve huzur vermedin, bu sefer
Acı bir şöhret ver, hiç değilse.

1913
Anna AHMATOVA
Çeviri: Kanşaubiy MİZİEV - Ahmet NECDET 
__________________




SON KARŞILAŞMANIN ŞARKISI

Buzdan bir el kalbimi sıkıştırıyordu sanki
Ama bir düşte yürüyor gibiydim;
Sağ elimin eldivenini
Çıkarıp sol elime giydim

Bitmez tükenmez gibi geldiler bana
Oysa topu topu üç taneydi basamaklar
“Benimle öl..” diye fısıldadı
Akçaağaçların arasından sonbahar

“Aldatıldım ben.. Üzgünüm..
Uçarı, kötü yazgım aldattı beni…”
Dedim ki “Ben de, ben de öyleyim..
Ölürüm… Ölürüm seninle sevgili..”

Son karşılaşmanın şarkısıydı bu
Dönüp bir kez daha baktım karanlık eve;
Yatak odasının penceresinde
Mumlar, kayıtsız, sarı bir ışıkla parlıyordu…
1911

Anna AHMATOVA
Çeviri: Ataol BEHRAMOĞLU





TAŞ BİR SÖZCÜK DÜŞTÜ PARÇALANDI

Taş bir sözcük düştü parçalandı
Henüz yaşayan göğsümde.
Zararı yok, ben zaten hazırdım.
Gelirim bunun da üstesinden.
Başımda işim çok bugün:
Belleği sonuna değin öldürmek gerek,
Taşlaşması gerek ruhun
Ve yaşamayı yeniden öğrenmek.
İşte… Yazın hışırdayan sıcak soluğu
Bayram gibi sarıyor pencereyi.
Ben çoktan sezmiştim bu
Aydınlık günü ve boş evi.

Anna AHMATOVA
Çeviri: Azer YARAN



YABAN BALI ÖZGÜRLÜK KOKAR

Yaban balı özgürlük kokar,
Toz, güneş ışını kokar,
Bir kızın ağzı -menekşe
Ve altın -hiçbir şey kokmaz altın.
Tereotu su kokar,
Aşk ise elma,
Ama biz, biliyoruz artık
Yalnız kan kan gibi kokar…
Romalı yöneticinin halkın önünde
Topluluğun ölüm bağırtıları altında,
Ellerini yıkaması boşunadır,
İskoçya kraliçesinin* sıska avuçlarını
Oğuşturması boşunadır
Kan damlalarını silmek için
Kral sarayının boğucu karanlığında…

1933


* Lady Macbeth

Anna AHMATOVA 
Çeviri: Güneş ACAR 
__________________



YURT
‘B i z d e n
Y a l ı n ı y o k, d a h a
O n u r l u s u b i z d e n, d a h a
A z g ö z y a ş ı d ö k e n i y o k.’
(1922)

Yüreklerimiz tılsım gibi takınmaz yurdu,
Yurt ozanın elleri altında hıçkırmaz,
Kanatmaz bir türlü unutamadığımız yaraları
Acı uykularımızda. Vadedilmiş ülke değil.
Ruhlarımız değer biçmez yurda
Alınıp satılacak bir mal olarak;
Hastası, yoksulu, sessizi bu dünyanın, ki
Çoğu aklımıza bile getirmeyiz yurdu.
Evet, bizim için galoşlarımızdaki çamur,
Evet, dişlerimizin arasına giren, bizim için
Kumdur, ezeriz, ufalarız, öğütürüz,
O ince, temiz toprağı.
Ama yatacağız içine, otları, çiçekleri olacağız,
Utanmasız, sıkılmasız diyeceğiz ki: Bu yurt bizim.

1961 Leningrad

Anna AHMATOVA
Çeviri: Sabit Yılmaz - Mustafa ZİYALAN





dolaşırken,
Basamaklarda parlak fenerlerle.
Sessiz eve girdim
Bulanık, ayışığı kovasında.

Bir lâmbanın yeşil hâlesi altında,
Şiddetli öfkeyi saklayan gülüşle,
Arkadaşım, “Sindirella,” dedi,
“Çok gariptir sesin senin…”

Bir cırcırböceği kemanını çalar;
Bir şömine siyaha dönüştü.
Ah, birisi benim küçük pabucumu
Hatıra-gibi sakladı,

Ve üç karanfil verdi bana,
Çevirirken aşağıya doğru gözlerini—
Suçlamalar için günahlarımı,
Değiştiremezdin sen görünüşünü.

Ve kalp nefret eder inanmaya
Zaman, çok yakındır o da,
Soracağı zaman kadınlara
Benim beyaz pabucumu denemelerini ayaklarına.

Anna Akhmatova - 1913
Çeviren: Vehbi Taşar




Sert Kabuğu Boyunca

Sert kabuğu boyunca derin karların,
O gizemli, beyaz evine senin,
O kadar yumuşakça ve sessiz- biz ikimiz
Yürüyoruz, sessizlikte yarı-kaybolmuş.
Ve daha tatlıdır bütün şarkılardan, söylenen gelmiş geçmiş,
Bu düşler, gerçekleşen,
Birbirine dolanmış ince dallar beğeniyle baş sallayan,
Gümüş mahmuzlarının ışık halkasına senin…

1917

Anna Akhmatova
Çeviren: Vehbi Taşar



 paylaşım meral ÖZCAN

 

   

bugün 8 ziyaretçi (10 klik) burdaydı!
geri git ileri git hakkımda


online
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol