S O Y L U E D E B İ Y A T

bertolt BRECHT ŞİİRİ



SONE

Eskiden beri alışkınım pencerede 
Suyun ya da ormanın uğultusuna 
Çabucak uyudum böylece 
Yatıp kaldım onun uzun saçlarında 

O acılı geceden çok şey kalmadı aklımda 
Biraz dizinden, azıcık boynundan 
Sabun kokusu siyah saçlarında 
Ve onun için kulaktan duyduklarım 

Yüzü çabuk unutulur demişlerdi 
İnce bir şey olduğundan üstünde 
Yazılmamış boş bir kağıt gibi 

Yüzü pek gülmez demişlerdi 
Çabuk unutulacağını bilir kendisi de 
Anımsamaz kim olduğunu belki, okusa bu şiiri 


 BERTOLT BRECHT

  SEVGİLİLER 

Bak! Gökte yay gibi uçan şu turnalara 
Uçarlarken bir yaşamdan bir başkasına 
Bulutlar da birlikte gidiyor onlarla. 
Bulut ve turnalar 
İkisi de aynı yükseklik ve aynı telaş içinde 
Yerlerinde duramadan 
Yan yana, kısacık uçtukları o güzel göğü 
İkiye bölüyorlar. 
her biri öbürünün salınışından başka bir şey görmeden 
Aynı rüzgarı duyuyor. 
Şimdi yan yana yatan bu çifti 
Rüzgar boşlukta öylece sürükleyebilir. 
Bu uyum bozulmadıkça 
Uzun süre kimse onları ayıramaz 
Yağmurlardan ve kurşunların vızıldadığı 
Her yerden uzaklaşabilirler 
Güneşin ve ayın altında küçücük hareketlerle 
Birbirlerine sevdalı, uçarlar sonsuza. 
Hey sizler, nereye? -Hiçbir yere. -Nereden? -Her yerden. 
Soruyorsunuz, ne zamandır birliktesiniz? 
Çok olmadı. -Ne zaman ayrılacaksınız? -Hemen. 
İşte böyle bir anlık birlikteliktir, sevenler için seda.



 ZAAFLAR 

Senin hiç yoktu 
Benimse vardı bir tane, 
Seviyordum.

 BERTOLT BRECHT



 BEKLEYECEĞİM SENİ 

Savaşa gitmek mi istersin, git asker, 
Gidenin bir daha gelmediği 
Kanlı, kuduran savaşa. 
Burda olacağım geri dönersen, 
Yeşeren karaağaçlar altında bekleyeceğim seni, 
Bekleyeceğim çıplak ağaclar altında, 
Dönünceye dek en son asker, 
Bekleyeceğim seni daha da çok. 

Sen geri gelince savaştan 
Göremeyeceksin kapıda başka bir çizme. 
Yanımdaki yastık hep boş kalacak. 
Dokunmamış olacak dudağıma başka dudak. 
Bıraktığım gibi diyeceksin her şey, 
Sen geri gelince savaştan, 
Sen geri gelince.

 BERTOLT BRECHT 





 BEKLEYECEĞİM SENİ 

Savaşa gitmek mi istersin, git asker, 
Gidenin bir daha gelmediği 
Kanlı, kuduran savaşa. 
Burda olacağım geri dönersen, 
Yeşeren karaağaçlar altında bekleyeceğim seni, 
Bekleyeceğim çıplak ağaclar altında, 
Dönünceye dek en son asker, 
Bekleyeceğim seni daha da çok. 

Sen geri gelince savaştan 
Göremeyeceksin kapıda başka bir çizme. 
Yanımdaki yastık hep boş kalacak. 
Dokunmamış olacak dudağıma başka dudak. 
Bıraktığım gibi diyeceksin her şey, 
Sen geri gelince savaştan, 
Sen geri gelince.

 BERTOLT BRECHT




 BİR YAPRAK GÖNDER 

Bir yaprak gönder bana, 
bir koruluktan koparılmış olsun, 
hiç değilse evinden yarım saat öteden. 
Sen oraya dek yürür güçlenirsin, 
bense kalkar teşekkür ederim sana 
o güzel yaprak için.




 MADEM İYİSİN 

Anladık iyisin, 
Ama neye yarıyor iyiliğin. 

Seni kimse satın alamaz, 
Eve düşen yıldırım da 
Satın alınmaz 
Anladık dediğin dedik, 
Ama dediğin ne? 
Doğrusun, söylersin düşündüğünü, 
Ama düşündüğün ne? 
Yüreklisin, 
Kime karşı? 
Akıllısın, 
Yararı kime? 
Gözetmezsin kendi çıkarını, 
Peki gözettiğin kimin ki? 
Dostluğuna diyecek yok ya, 
Dostların kimler? 

Şimdi bizi iyi dinle: 
Düşmanımızsın sen bizim 
Dikeceğiz seni bir duvarın dibine 
Ama madem bir sürü iyi yönün var 
Dikeceğiz seni iyi bir duvarın dibine 
İyi tüfeklerden çıkan 
İyi kurşunlarla vuracağız seni 
Sonra da gömeceğiz 
İyi bir kürekle 
İyi bir toprağa.

(PAYLAŞIM aysel EKİZ  şiir akademisi)






Yüzyılımıza damgasını vuran şair, oyun yazarı, tiyatro yönetmeni, tiyatro kuramcısı ve "epik tiyatro" türünün kurucusu Bertolt Brecht'in tam adı Eugen Berthold Brecht'tir. 10 Şubat 1898'de Bavyera'nın Augsburg kentinde doğdu, 14 Ağustos 1956'da Berlin'de öldü.Brecht ilk şiirlerini 1913'te okul gazetesinde yayımladı. Bundan bir yıl sonra ise yaşadığı kentin yerel gazetesi Augusburger Neueste Nchrichten'de yazıları çıkmaya başladı. Edebiyata ve tiyatroya büyük ilgi duymasına karşın, bir süre tıp eğitimi gördü. I. Dünya Savaşının son yılında askere alındı ve bir hastanede görev yaptı. Aynı yıl "Ölü Askerin Öyküsü" adlı bir şiir yazdı. Bu şiiri, yıllar sonra Nazilerce suçlanarak Alman yurttaşlığından atılmasına neden oldu. 1919 şiir çalışmaları açısından verimli bir yıldı. Şiirlerini Die Hauspostille'de (Ev Vaazları) topladı. Bu sırada tiyatroya olan ilgisi de sürüyordu. 1924'te Berlin'e gitti. Burada Carl Zuckmayer, Max Reinhardt ve Helena Weigel gibi dönemin ünlü sanatçılarıyla tanıştı ve birlikte çalışma olanağı buldu. Bir süre sonra yetenekli bir oyuncu olan Helena Weigel'le evlendi ve bu evlilik ömrünün sonuna kadar sürdü.Brecht' in oyunların pek çoğunda Weigel başrolde oynadı. Tiyatro yönetmeni Erwin Piscator ve besteci Kurt Weill ile tanıştıktan sonra Brecht tiyatro yaşamında yeni bir adım attı. Piscator'la birlikte Jaroslav Hasek'in ünlü romanı Aslan Asker Şvayk'ı sahneye uyarladıktan sonra yazdığı Adam Adamdır adlı oyunu "epik tiyatro" anlayışının ilk denemesiydi. Bu öğretici bir tiyatro türü olup, olaylar geleneksel tiyatrodakinin aksine, dramatik bir biçimde canlandırılacak yerde, izleyiciye anlatılır. İzleyici sahnede olup biteni bir gözlemci gibi izler. Epik Tiyatro'da amaç düşündürmek, izleyicinin aklını kullanarak bir karara varmasını, harekete geçmesini sağlamaktır. Brecht dünyanın değişmesinden; insanların fırsat eşitliğine, düşünce özgürlüğüne sahip olduğu, adaletli bir düzenin kurulmasından yanaydı. Benimsemiş olduğu Marxist dünya görüşü doğrultusunda, böylesine bir dönüşümün gerçekleşeceğine inanıyordu. Tiyatronun bu amaca ulaşmak için etkili araçlardan biri olduğu kanısındaydı. Yine bu sırada yazdığı ve Kurt Weill' in bestelediği; dünya çapında ün kazanacak olan Mahagonny Kentinin Yükselişi ve Çöküşü ile Üç Kuruşluk Opera adlı müzikalleri sahneye koydu. Nazilerin yönetime gelmesiyle birlikte Brecht' in Almanya'da çalışma olanağı ortadan kalktı. 1933'te Almanya'yı terk etti. Önce İsviçre'ye, oradan Danimarka'ya gitti. 1939'a kadar kaldığı Danimarka'da Tik-Tak , Hitler Rejiminin Korku ve Sefaleti, Galileo'nun Yaşamı, Cesaret Ana ve Çocukları gibi her biri başyapıt olan oyunlar yazdı. Sezua'nın İyi İnsanını da burada yazmaya başladı. 1939'da Danimarka'nın da Nazi tehdidi altına girmesi üzerine önce Finlandiya'ya, oradan da 1941' de ABD'ye gitti. Bertold Brecht'in oyunlarından bazıları bu dönemde İngilizce'ye çevrildi ve ABD de sahnelendi. Ne var ki, bu ülkede izleyici Brecht'in oyunlarından tedirgin oldu ve ilgi göstermedi. 1947'de ABD'de esen Soğuk Savaş rüzgârı, Brecht'in Amerika'ya Karşı Etkinlikleri Soruşturma Komisyonu'nca sorguya çekilmesine yol açtı. Dünya görüşüne ilişkin suçlamalara karşı çıktı. ABD'de barınmayacağını anlamıştı. Bertold Brecht, Alman Demokratik Cumhuriyeti yöneticilerinin çağrısı üzerine Doğu Berlin'e yerleşti ve içlerinde eşi Helena Weigel'in de bulunduğu bir grup oyuncuyla 1948'de Berliner Ensemble adlı tiyatro topluluğunu kurdu. Berliner Ensemble, gerek kuramsal çalışmaları, gerek sahnelediği çok başarılı oyunlarıyla, dünya çapında ün kazanmakta gecikmedi. Ülkemizde de tanınan ve oyunları çok sevilen Brecht 1956 ilkbaharında hastalandı ve bundan kısa bir süre sonra Berlin'de öldü.

****
Budda'nın yanan ev kıssası

Gotama Buda, 
bağlandığımız hırs çarkını verdi 
ve şunu öğütledi: 
Bırakın bir yana tüm hırslarınızı 
ve girin Nirvana dediğim hiçliğe 
tüm isteklerden arınarak. 

Sonra bir gün öğrenciler ona sordu: 
Neye benzer bu hiçlik üstat? 
Öğütlediğin gibi, bütün hırslarımızı 
hepimiz bir bir atabiliriz bir yana, 
ama söyle bize, 
bu içine girdiğimiz hiçlik 
tüm yaradılışla bütünleşmek gibi bir şey mi acaba? 
Yatarken suyun içinde, bedeniniz ağırlıksız, öğle vakti, 
tembel tembel yatarsınız suda, hiçbir şey düşünmeden hani, 
ya da uyuklar gibisiniz, düzelttiğinizin pek farkında 
olamadan battaniyeyi, 
kendinizden geçerken hızla- 
hiçlik bu tür mutlu bir şey mi acaba, 
tatlı bir hiçlik mi yani, 
yoksa duygusuz, soğuk, boş bir hiçlik mi bu hiçliğin senin? 
Uzun süre sessiz kaldı Buda, 
sonra, umursuz, dedi ki: 
Yanıtı yok sorunuzun. 
Ama onlar gittikten sonra, akşamüstü, 
meyvaları ekmek olan ağacın altında oturuyordu Buda hala, 
ve öbürlerine, soru sormayanlara, anlatıyordu şu öyküyü: 
Geçenlerde bir ev gördüm. Yanıyordu. 
Alevler çatısını yalıyordu evin. 
Yanına vardım, baktım içinde hala insanlar var.
Açtım kapıyı, seslendim onlara, 
dedim, yanıyor çatı, ve buyurdum, 
haydi, çıkın dışarı çabuk. 
Ama insanlar hiç oralı değil gibiydiler. 
İçlerinden biri, sıcaklık kaşlarını kavurdu kavuracak, 
dışarısının nasıl olduğunu sordu bana, 
dışarda yağmur yağıyor muydu, yağmuyor muydu, 
rüzgar esiyor muydu, esmiyor muydu, 
dışarda bir başka ev var mıydı başlarını sokacak, 
ve buna benzer 
daha bir sürü soru. 
Bir şey demeden ayrıldım ordan. 
Bu evdeki insanlar, dedim, kendi kendime, 
soru sormaktan vazgeçmeden önce yanıp ölmeyi
hak etmişler.
Doğrusu, dostlarım, bir insan, 
bastığı yerin ne denli kızdığının farkında değilse 
ve orada durmaktansa, neresi olursa olsun 
başka bir yere gitmek zorunluluğunu duymuyorsa 
söyleyecek hiçbir sözüm yok o insana. 
İşte, Gotama Buda buraya kadar. 
Ama bizler de, artık bundan böyle, 
boyun eğme zaatıyla değil de 
boyun eğmeme zaatıyla ilgilenen bizler de, 
somut öneriler öne sürerek 
etten kemikten işkencecileri alaşağı etsinler diye 
insanlara ders veren bizler de, 
inanıyoruz ki 
yaklaşan bombardıman filoları karşısında parababalarının, 
yok şu sorunu nasıl çözeceğimizi, 
yok şu konuda ne önerdiğimizi, 
ve devrimden sonra, 
biriktirdikleri paraların ve bayramlıklarının ne olacağını 
durup durup soranlara 
fazla bir sözümüz yok söyleyecek.
***
dört aşk şarkısı
1.
Senden ayrıldığımda
O güzel günün sonunda
Açılınca gözlerim
Ne çok sevinçli insan varmış dedim.
İşte o akşamdan sonra
Sen bilirsin ya
Daha güzel dudaklarım
Çekirge gibi çevik bacaklarım
Ben böyle olalı beri
Daha yeşil ağaç, fidan ve tarla
Daha bir güzel suyun serinliği
Başımdan aşağı boşaltınca

2.
Beni sevindirdiğinde
Bazen düşünürüm:
Şimdi ölüversem
Mutlu kalırım
Sonsuza kadar.
Sonra yaşlanıp
Beni düşündüğünde
Tıpkı bugünkü gibi görünürüm sana
Bir sevdiceğin olur
Henüz gencecik.

3.
Küçücük dalda yedi gül
Altısını rüzgar alır
Ama biri kalır
Bulayım diye onu
Yedi kez çağıracağım seni
Altısında gelme
Ama söz ve yedincisine
Tek sözümle gel.

4.
Bir dal verdi bana sevgili
Üzerinde sarı yapraklarda
Yıl dediğin geçer gider
Aşk ise hep yeni başlar.

*****
soyguncu ve uşağı


Soyup soğana çeviriyordu Hesse bölgesini iki soyguncu. 
Bir hayli köylünün boynunu kırdılar. 
Bir tanesi sıskaydı aç kurt kadar, 
öbürüyse papa kadar şişman. 
Neydi onların gövdelerini böyle farklı yapan? 
Çünkü biri efendiydi, öbürüyse uşak. 
Efendi kaymağını alıyordu sütün, 
uşak ekşimiş süt içiyordu bu yüzden. 
Köylüler yakaladılar soyguncuları sonunda 
ve astılar ikisini bir tek iple, 
biri aç bir kurt kadar sıska sallandı, 
öbürüyse papa kadar şişman. Köylüler önlerinde durup ıstavroz çıkartırlarken 
ve öylece seyrederlerken her ikisini de, 
anladılar soyguncu olduğunu şişman adamın, 
ama neden sıska adam da soyguncuydu, anlamadılar
***
zülümler yağmur gibi yağmaya başlayınca

Paydostan sonra gişeye önemli bir mektup getiren biri gibi: 
Gişe çoktan kapalıdır. 
Yaklaşan bir sel felaketi karşısında kenti uyarmak 
isteyen biri gibi: 
Ama başka bir dilde konuşan. Kimse anlamayacaktır onu. 
Dört kez kendisine bir şey verilen bir kapıyı 
beşinci kez çalan bir dilenci gibi: 
Beşinci kez aç kalır. 
Yarasından kan boşanan ve doktoru bekleyen biri gibi: 
Kan durmaz, hep boşanır. 

Biz de ortaya çıkıyor ve bize yapılan zulümleri haber 
veriyoruz. 
İlk kez arkadaşlarımızın yavaş yavaş katledildiğini 
bildirdiğimizde 
çığlıklar göklere ağdı. 
Yüz kişiydi katledilen. Ama bin kişi katledildiğinde 
ve ölümlerin sonu gelmediğinde bir sessizlik 
kapladı ortalığı 
Zulümler yağmur gibi yağmaya başlayınca 
"dur!" diyen olmaz artık, Cinayetler üst üste yığılmaya başlayınca görülmez 
oluverirler. 
Çekilen acılar dayanılmaz olunca duyulmaz artık 
hiçbir çığlık. 
Çığlıklar da yaz yağmuru gibi yağar. 

bertolt brecht



__________________
paylaşım sibel  EYLÜL


 

 

 

 

 

   

bugün 122 ziyaretçi (151 klik) burdaydı!
geri git ileri git hakkımda


online
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol