BİR İKTİDAR BİÇİMİ:KORKUTARAK İKTİDAR KALMAK VEYA KORKUNUN İKTİDARI VE DEVRİMCİLER,KOMÜNİSTLER ÜZERİNE DENEME
Korku :öğrenilmiş bir davranıştır,yani insanlar korkmayı öğrenirler,bunlara aslında sosyal kökenli korkular demek hiç te yanlış olmaz,peki bu korkular nelerdir? nasıl öğrenilirler?korkuyu öğrenmenin koşulları nelerdir,korku oluşturmanın koşulları nelerdir ve nasıl oluşturulur?
Bir çok sosyal temelli korku var aslında ,yani bu korkuların oluşabilmesi için toplumsal bir yaşam gerekiyor,yani bir toplum olması gerekiyor bununla birlikte devlet ve patronlar gerekiyor.
1-ölme, öldürülme korkusu
2-aç kalma korkusu
3-işten atılma,işsiz kalma korkusu,iş bulamama (ilk defa iş arama noktasında)
4-işkence görme korkusu
5-dayak yeme korkusu
6-hapis edilme korkusu
Evet belki sayacağımız bir çokları daha vardır.Bu korkuları temel önemde korkular olarak almak yanıltıcı olmaz ve bu korkular yaratılabilen sosyal içerikli korkulardır.
Sözünü ettiğimiz korkulardan ölme-öldürülme korkusu nereden nasıl öğreniliyor?biliyoruz ki devlet şiddet kullanma tekeline sahip bir güç olarak bizim toplumumuzda organize olmuştur.Sorun bu hakka sahip olup olmadığıdır ve ayrıca bunu kim adına yaptığıdır ve bunun meşru olup olmadığıdır.
Haklarını aramaya çıkan küçük gruplar,kitleler çoğu zaman devletin kolluk kuvvetleriyle karşılaşırlar eğer ciddi ve etkili bir kitlesel eylemse ve devletin egemenliğini veya güçsel yapısını sarsabilecek nitelikte eylemler ise burada şiddet kaçınılmaz hale gelir ve örgütlü kitlesel olan eylem şiddet kullanılarak dağıtılır veya dağıtılmaya çalışılır,bu küçük ama ilerici grupların eylemleri içinde böyledir. burada mutlaka devrimcilerin etkinliği olması gerekmemektedir asıl olan örgütlü kitlesel gücün etkisinin hem katılanlarda kendine güven duymasını sağlaması hem de onu izleyenlerde bu etkiyi yaratmasıdır,yani devlet kitlelerin ve onu oluşturan bireylerin kendine güven duymasını istememektedir bunun içinde müdahale yapar bu güven duygusunun oluşmasını engellemek ister ,güven duygusu; hak arama mücadelesinde bir çok insanla birlikte aynı amaçlar doğrultusunda hareket ederken karşılaştığınız karşı gücün verili durumunu iyi hesap ederek yaratacağınız bilinçli hareketlerle pratikte insanlara verilebilir,her gittiğiniz eylemde girdiğiniz mücadelede kafası kırılmış insanlar,gözleri morarmış ve acıklı acıklı bağıran insanların varlığı kendine güven duygusunu sarsacaktır,tv de sürekli aynı karelerin yakın plan verildiğinde eyleme katılan kitlenin dışında televizyon izleyen ve gelecekte muhtemel kitle olacak kitle adaylarının da düşüncelerinde bir öğrenme yaratacaktır hele ki eylemlerde ölümlerin olması, televizyon kitlelerinde ölmeye dair ve özellikle eylemlerde ölünebileceğine dair bir öğrenme yaratacaktır, bu öldürülme korkusu dediğimiz davranışın oluşmasının görsel nitelikli taban oluşturmasıdır,aynı durum dayak yeme ,sakat kalma içinde geçerlidir, yani karşınızdaki güç bilimsel ölçüler içinde öğrenme yoluyla kitlelerde davranış geliştirme işini yapıyordur ve sizin bundan haberiniz yoktur, yani karşınızdaki güç diyalektik bir ilişkiler ağı ve yönetimi materyalistçe analizlerinde kullanmaktadır. Pavlovdan, Marxa her bilimsel eser okunmuş ve bilince çıkarılmıştır. Ayrıca kendi pratiklerinden yeni teoriler geliştirmişlerdir. fakat sizin haberiniz yoktur. Şimdi bu durumda eylemlere katılan kitlelerin ve tv den seyredici kitlelerin davranışı nasıl olacaktır? biri pratikte yaşayarak biride tv den izleyerek(televizyon sosyal psikolojisi) eylemlere gidildiğinde,hak arandığında başına neler gelebileceğini öğrenme durumuyla karşı karşıya kalıyor ve elbette ki bilinçli unsurların dışında kalanlar için bu bir korku yaratıyor; ölümler,kafası gözü patlamış insanlar, her tarafı kan olmuş acılı bir şekilde yardım edin diye bağıran insanlar ;evet, işte korkma psikolojisi ve korkuyu öğrenme ve öğrenilmiş korkunun davranışsal sonucu; gelecek eyleme gelecekler mi acaba ?hak arama dediğinizde onların beyninde nasıl bir çağrışım yapacak?korku öğrenilmiş bir davranış haline gelmeye başlıyor ve sonunda eyleme gitmeme olarak sonuçlanıyor çoğu zaman.
Aç kalma korkusu ise daha farklı bir süreçte öğreniliyor öncelikle işsiz kalmanın sonrasında devreye giren bir korku aslında bir de henüz okullarından mezun olan liselilerin üniversitelilerin iş bulamama ve sonrasında gelecekte kendilerini bekleyen yaşamın yarattığı ve belki de kısa süre sonra başına gelecek bir pratikten öğrenilecek korku;aç kalma korkusu ve aslında korkutulması özellikle işçilerin üzerinde yaratılan bir korku türü bu işten atılma korkusuyla paralellik arz eden veya oluşan bir korku; yaşayabilmek için ve ailesini yaşatabilmek için işgücünden başka satacağı hiçbir şeyi olmayan insanların işten atılma korkusu ise patronların onlara öğrettiği, elbette çeşitli durumlarda,çeşitli taktiklerle yaratılan bir psikolojik öğrenme ve öğretme diyalektiğinden oluşan bir süreçtir.İşten atılma riski her zaman var olacak,çünkü hiçbir patron kişilerin işe alınırken sürekli o işyerinde çalışacağının garantisini vermez,daha düşük ücretli işçi bulduğunda onu işe alır,bunu işçinin de bilmesini ister o yüzden işyerinde sendikanın örgütlü olmasını istemez,işçilerin birbirlerine yakınlaşmasını istemez.İşçi kendi çalıştığı fabrikanın dışında olan işten atmalarla böyle bir gerçekliği fark etmeye başlar,işten çıkarmaların karşısında geliştirilen karşı koymaların olmayışları veya karşı koyuşların başarısızlığı öğrenme noktasında pekişmeye hizmet eder ve işten atılmaların insanları sürüklediği kötü durumları görmesiyle birlikte öğrenme kalıcı hale gelir işten atılan aç kalır, zor duruma düşer ,ailesini besleyemez,sağlık güvencesi olmaz hastalanırsa parası olmadığından tedavi olamaz ,kısacası sürünür, bunlar onun kendi çalıştığı fabrikanın dışında dışsal öğrenmelerdir içeride ise patronun ve onun adına hareket edenlerin yarattığı çalışma durumlarının izlenmesi ve daha fazla çalışma yönünde zorlanmaları,fabrikanın parasal durumunun kötüye gittiği, zarar edildiği işçilerin maliyetlerinin fazla olduğu gibi, bu yüzden iyi çalışanların kalacağı kötü çalışanların çıkarılacağı(fabrika içi rekabet yaratma) veya işten çıkarmalar olmazsa firmanın zor durumda kalacağı gibi fabrika içi psikolojik harekatlarla işçi işini kaybetme korkusuyla terbiye edilmeye çalışılır, dışsal öğrenmeler ve içsel öğrenmeler işçiyi işten atılma korkusunu yaşamaya iter ve o artık o işten atılma korkusunu davranış haline dönüştürür,bu edinilen davranış veya korku işçinin iş yaşamı içinde kendini farklı görünümlerde yeni davranışlarla sonuçlandırır,sendikal örgütlülüğe uzak durmak,sendikal örgütlülüğe katılmak işten atılmak için bir neden olarak gösterilmiş veya öyle görmüş veya öğrenmiştir ,artık o sendikalaşma lafından ürkmektedir,sendikalaşma faaliyetlerine katılanları ihbar etmek, işte kalmasını sağlayabilecektir öyle öğrenmiştir(bu bir yanılgıdır çünkü arkadaşını satan bir işçinin patronun gözünde çokça bir değeri yoktur çünkü daha sonra kendisini satacağını veya kendisine zarar verebileceğini de düşünür); öyle duymuş,görmüş ,öğrenmiştir;patronun ihbarcısı olmak onun işinin sigortasıdır,öyle öğrenmiştir ,işten atılmalarda birlikte hareket ederek mücadele etmek yerine, mesai arkadaşının işten atılmasını isteyecek duruma gelecektir ,çünkü aç kalma,işsiz kalma korkusu onu arkadaşının işsiz kalmasını isteyecek duruma,bu onursuzca davranışı gösterme durumuna getirecektir veya getirmiştir.
İşkence görme korkusu ise pratik bir durum olmakla birlikte özellikle toplumun önünde yol göstericilerin yaşadıklarını boy boy, sayfa sayfa anlatmaları ,bunları yayınlamaları okuyucu üzerinde iki türlü etki yaratmaktadır
1-ben de bunlarla birlikte olursam benim de yaşayacağım bunlar olacak eğilimi ile
2- bu işkenceleri yapanlara karşı duyulan öfke ve uzlaşmaz bir eğilim
Hangisi daha etkili oluyor;bunun tesbiti yahut araştırması henüz yok ama çeperin içinde olanlar ve çepere tutunanlar,çeperin yanında duranlar,çeperin uzağında izleyenler olarak ayırırsak etkilenecek kitleyi; buradan bir mantıksal sonuca varmak mümkündür ayrıca bugüne kadarki sonuçlardan büyük oranda kitle kaybına neden olduğu görülmektedir,yani karşıt güçle güçlerin sınanmasında alınan yenilgiler ve kitlelere aksettirilen işkencelerin fotoğrafları ve anlatımları kitlelerde ileri sıçramalara neden olmanın yanında çoğu kere ve oransal olarak daha fazla geri sıçramalara neden olmaktadır bu pratikte yaşananlardan çıkan sonuçtur,onbinlerle yapılan eylemler elli kişilik on kişilik eylemlere inmiştir onbeş kurumun olduğu basın açıklamaları veya eylemler yirmi kişiyle yapılmaktadır,sonuç budur.Yani karşı gücün korkuyu öğretmesine bir nevi aracı olunmaktadır,kitleler önderliklerden sırasıyla
b-çepere yakın duranlar uzaklaşmakta, araya mesafe koymakta ,yan yana gelmemeye özen göstermekte daha da geri durumuna sürüklenmekte
c-çepere tutunanlar çeperi bırakmakta ya da daha gevşek tutunmak eğilimi göstermekte
d-çeper içindekiler kitlelerin desteği olmadığı sürece yalnızlaşmakta,marjinalleşmekte kendi içinde tarih yazma eğilimine girmekte ve durgun suyun kendi içindeki diyalektiğini yaşamaktadırlar.
Hapise girme yıllarını içeride geçirme içinde benzer şeyler söylenebilir elbette
Evet bu korkuların yaratılması ve kitleler tarafından öğrenilmesi ve davranışa dönüşmesi ,karşı gücün başarılı olduğunu göstermektedir. Bu başarı yanında insanlar artık sistemle zehirli bir uyumluluk içine girerler,kendilerini düşünen her an yanındaki arkadaşını yarı yolda bırakabilecek,onun acı çekmesini isteyebilecek kendi “mutluluğu”için arkadaşlarının mutsuzluğunu isteyebilecek onursuzca bir zehirli uyumluluk sürecini yaşarlar ve bu onların yaşam tarzları haline dönüşür işte çürüyen toplumun diyalektiği böyle işlemektedir korku,kişiliksizleşme,yaşam tarzına dönüşen bir iktidarsızlık:korkunun yarattığı zehirli uyumlulukların iktidarı:KORKUNUN İKTİDARI;iktidarın korkusu ise örgütlü ne istediğinibilen neden istediğini bilen;kendine güven duygusu tam olan ;devleti ve patronları çözebilmiş kitlelerin varlığıdır;örneğin darbelerde patronlara birşey olmaz.neden patronlar gözaltına alınıp dövülmezler,neden onlara işkence yapılmaz......neden neden neden....