S O Y L U E D E B İ Y A T
FRİDA KAHLO
Vikipedi, özgür ansiklopedi
Frida Kahlo ve Diego Rivera, 1932
Magdalena Carmen Frida Kahlo Calderon, (6 Temmuz 1907- 13 Temmuz 1954) Meksikalı ünlü ressam. Ressam Diego Rivera’nın eşi. Resimlerinin yanı sıra inişli çıkışlı özel yaşamı ve politik görüşleri ile tanınır.
1907’de Mexico City’nin güneyindeki Coyoacan’da, Macar Yahudisi fotoğrafçı Wilhelm Kahlo ve Kızılderili asıllı Matilde Calderon Gonzales’in dört kızından üçüncüsü olarak dünyaya geldi. 6 Temmuz 1907 günü doğmuş olmasına rağmen, kendisi doğum tarihini, Meksika devriminin gerçekleştiği 7 Temmuz 1910 günü olarak ilan etmiş, yaşamının modern Meksika'nın doğuşuyla başlamış olmasını istemiştir.
Altı yaşındayken geçirdiği çocuk felcinin sonucu olarak bir bacağı özürlü kalmış, kendisine "Tahta Bacak Frida" denmişti. Bu özrüyle başetmesini bilen Frida, gençkızlık çağında, dönemin en iyi eğitimini veren Ulusal Hazırlık Okulu’nda okudu. Bu okul, onu sanat, edebiyat, felsefe gibi alanlara yönlendirdi. İlerde Meksika düşün yaşamının önemli isimleri olarak anılacak Alejandro Gomez Arias, Jose Gomez Robleda, Alfonso Villa okul arkadaşları oldu. Okulda, anarşist bir edebiyat grubuna dahil oldu; güçlü bir kişilik oluşturmaya başladı. 19 yaşında geçirdiği bir trafik kazası bütün hayatını değiştirdi.
17 Eylül 1925 okuldan eve dönerken bindiği otobüsün tramvayla çarpışması sonucu çok kişinin öldüğü kazada, trenin demir çubuklarından birisi Frida’nın sol kalçasından girip leğen kemiğinden çıkmıştı. Kazadan sonra tüm hayatı korseler, hastaneler ve doktorlar arasında geçecek; omurgası ve sağ bacağında dinmeyen bir acıyla yaşayacak, 32 kez ameliyat edliecek ve 1954’te çocuk felci nedeniyle sakat olan sağ bacağı kangren yüzünden kesilecektir.
Kazadan bir ay sonra hastaneden çıkan Kahlo, ailesinin teşviki ile sıkıntı ve acıdan kaçmak için resim yapmaya başladı. Yatağının tavanındaki aynaya bakarak oto-portreler yaptı.
1927 yılı sonunda yürümeye başlayan Kahlo, bu dönemde sanat ve politika çevreleri ile yakınlaşmaya başladı. Küba'lı önder Julio Antonio Mella ve fotoğraf sanatçısı Tina Modotti ile tanışıp yakın arkadaş oldu. Birlikte, dönemin sanatçılarının davetlerine, sosyalistlerin tartışmalarına katılmaya başladılar. Kahlo, 1929’da Meksika Komünist Partisi’ne üye oldu.
Frida Kahlo (ortada) ve Diego Rivera, 1932, Carl Van Vechten tarafından çekilmiş.
Resim çizmeye devam eden Kahlo aynı dönemde bir gün, Meksikalı Michalangelo olarak anılan ünlü ressam Diego Rivera'yı görmeye ve resimlerini göstermeye gitti. İki sanatçı, 21 Ağustos 1929’da evlendiler. Kahlo 1930’da eşiyle beraber ABD’ye gitti ve 1933’te Rivera aldığı duvar resmi siparişlerini bitirinceye kadar orada yaşadılar.
Frida ile Rivera’nın fırtınalı bir evlilik yaşamları oldu. Sağlık sorunları nedeniyle bir çocuğunu aldıran ve ardarda iki düşük yapan Frida, eşinin sadakatsizlikleri nedeniyle 1939 yılında ondan ayrıldı ama 1 sene sonra yeniden evlendiler ve Frida’nın çocukluğunu geçirdiği Mavi Ev’e yerleştiler.
Frida’nın da evlilikleri sırasında çeşitli erkeklerle ilişkileri olmuştu. Bunlarda birisi de Rus devriminin önde gelen isimlerinden Lev Troçki iledir. Troçki, Rivera’nın Meksika Cumhurbaşkanından aldığı özel izin ile 1937’de Meksika’ya gelmiş ve Frida’nın evine yerleşmişti. Aralarındaki ilişkiyi Troçki’nin eşinin farketmesi üzerine Frida, Troçki’den ayrılmıştır. Troçki’ye düzenlenen suikastın ardından suikastçı ressam Siqueiros’un arkadaşı olması nedeniyle sorgulanan Frida, bir süre Meksika’dan ayrılmayı uygun bulumuş; o sırada San Fransisco’da bulunan eski eşi Rivera’nın yanına gitmiş ve çift orada yeniden evlenmişlerdi.
Sık sık sağlığı bozulan Frida, dayanılmaz acılarla başa çıkmak için bütün gücüyle resim yapmış, yalnız ülkesinde değil, Amerika ve Fransa’da sergiler açmıştır. 1938’de New York’ta açtığı sergi ona büyük ün getirdi, 1939’daki Paris sergisi ile övgüler topladı 1943’de 'La Esmeralda' adlı yeni bir sanat okulunda öğretim üyeliğine başlayan Frida, sağlık durumu kötüleşmesine rağmen ders vermeyi sürdürdü; 1950’de omurgasındaki sorunlar nedeniyle hastaneye kaldırıldı ve 9 ay hastanede kaldı. 1953 yılı Nisan ayında Mexico City’de bir kişisel sergi açtı; Temmuz ayında sağ bacağı kesildi.
Frida Kahlo, 13 Temmuz 1954’te, akciğer embolisi teşhisiyle son nefesini verdiğinde; arkasında bıraktığı son tablosu; Yaşasın Yaşam isimli bir natürmorttu.
Frida Kahlo’nun 70’e yakın resmi vardır. Resimlerinin büyük bir bölümü de oto-portrelerden oluşur. Yaşamının büyük bir bölümünü yatakta başının üstünde duran, “gündüzlerinin ve gecelerinin celladı” olarak tanımladığı bir aynaya bakarak geçirdiği için sürekli oto-portre çizmiştir. Resimlerindeki ustalık, Pablo Picasso’ya bile "Biz onun gibi insan yüzleri çizmeyi bilmiyoruz" dedirtmiştir.
Sürekli evcil hayvan besleyen Frida’nın beslediği hayvanlarla ilgili iki portresi vardır: 1941'de yaptığı "Ben ve Papağanlarım" ile 1943'te yaptığı "Maymunlarla Otoportre".
Frida’nın resimleri sürrealist olarak değerlendirilse de o surrealizmi reddetti. Resimleri aslında acı ve kesin gerçekliği yansıtıyordu. Frida’nın resimlerinde Meksika kültürü ve devrimci ulusal kimlik tuvale aktarılmıştı.
Kahlo, 1938’de New York’ta sürrealist resmin öncü isimlerinden dostu Andre Breton’un da desteğiyle bir sergi açtı ve bu sergi ona uluslararası ün getirdi. 4 tablosunu ünlü aktör Edward G. Robinson’a satarak ilk büyük satışını gerçekleştirdi, resimlerinin yarısı satıldı. Bu başarı üstüne 1939’da Paris’te bir sergi açtı. Paris sergisinde fazla resmi satılmasa da eserleri büyük ilgi topladı; Picasso ve Kandinsky gibi sanatçıların övgüsünü kazandı; Louvre Müzesi, sanatçının Çerçeve adlı tablosunu satın aldı. Sanatçı, ülkesindeki ilk kişisel sergisini 1953’te Meksika’daki galerisinde açtı.
Ressamın 80 tablosundan 70’i bugün, büyük bir Kahlo fanatiği olan Paris Hilton’un koleksiyonunda bulunuyor. almanya
-------------------------------------------------------
HERKES O'NA SANAT DÜNYASININ SINIRSIZ AYKIRI KADINI DİYOR BENSE DOĞAL VE ÖZGÜRLÜKÇÜ VE DEVRİMCİ KADINI DİYORUM
coşkun edip soykan
Yaptığı eserlerle birlikte sıra dışı kişiliği ile sadece sanat çevresinin değil, tüm dünyanın tanıdığı bir kadından söz etmek istiyorum.
Acılar içinde geçen fırtınalı, dramatik yaşamı, hiçbir kalıba sokulamayan özgür iç dünyası, bohem tarzı, isyankar tutumu ile tüm toplum kurallarına başkaldıran asi kişilik!
Magdelena Carmen Frida Kahlo; MexicoCity’de, Macaristan’dan göç etmiş Yahudi bir baba, İspanyol kökenli Meksika’lı bir annenin dört çocuğundan üçüncüsü olarak 6 temmuz 1907'de doğar. (Ama o doğumgününü Meksika’nın kurtuluş günü 7 temmuz olarak ilan etmiştir.) Altı yaşında geçirdiği çocuk felcinden sonra bir bacağı ince kalır ve bu özrü ‘tahta bacak Frida' olarak anılmasına sebep olur.
Babası Frida’ya diğer kızlarından daha bir düşkündür. Bunun sebebi sağlık sorunlarının yanında, dikkat çekici sıra dışı zekası ve yetenekleri olmasıydı belki de. Frida tam bir erkek çocuğu gibi yetişir.
Mexico City’de bulunan ve sadece erkek öğrencilerin kabul edildiği, Ulusal Hazırlık Okulu’nun tıp bölümüne alınan ilk kız öğrencilerinden biri olur. Bu okulda Frida’nın vizyonu genişler, sanat, edebiyat. felsefe gibi alanlarda kendini geliştirme fırsatı bulur. Okulda çok güçlü bir kişilik sergiler, anarşist bir edebiyat grubuna dahil olur.
Bütün bunların bir anlamı yoktur. Esas On sekiz yaşına geldiğinde, hayatının akışını değiştirecek (1925) büyük bir kaza geçirir. Sevgilisi Alex’le okuldan eve dönerken bindiği otobüsün tramvayla çarpışması sonucu, çok kişinin öldüğü kazada, demir çubuklardan biri karnının sol tarafından girip cinsel organından çıkar. Doktorlar Frida’nın yaşayabileceğinden şüphelidir ve onu parça parça birleştirmeleri gerekir. Bu yaralarla yaşaması bir mucizedi. Kazadan sonra tüm hayatı, korseler, hastaneler ve doktorlar arasında geçecek, omurgası ve bacağında dinmeyen acılarla yaşayacak, otuz iki kez ameliyat edilecek, çocukken sakat kalan sağ bacağı kangren yüzünden kesilecektir.
Böylece Frida için yıllarca sürecek bir yatak mahkumiyeti başlar. Tüm gününü yatakta geçiren kızı için kendi elleriyle şık bir karyola yapan babası, Frida’yı hayata bağlamak için elinden geleni yapar. Annesi ise tavana ayna asar. Ancak parçalanmış bedeni ve kendisiyle karşı karşıya kalınca dehşet içinde ilk tepkisini veren Frida, aynadaki kişiyi resmetmeye başlar. Böyle ağrılarını unutmaya çalışır. İşte ünlü oto portrelerinin çoğunu bu yatak mahkumiyetinde üretir.
"Hep kendi portremi çiziyorum, çünkü çoğu zaman o kadar yalnızım ki, en iyi kendimi tanıyorum"
1927 yılında tekrar yürümeye başlayan Kahlo, resimlerini toplayıp ünlü duvar ressamı olan Diego Rivera’ya götürür. Bu da Frida’nın hem Meksika’nın sanat çevresi ve sosyetesine girişi, hem de büyük bir aşkın başlangıcı olur. 1929 yılında evlenirler. Çok çapkın bir erkek olan Diego, karısının zekasından, sıra dışılığından ve yeteneklerinden çok etkilenmektedir. Onların evliliği, çok renkli, fırtınalı ve tüm dünyanın takip ettiği bir evlilik olmuştur.
Kişilikleri gibi evlilikleri de sıra dışıdır, birbirlerine deli gibi aşıktırlar, hem birbirlerini aldatmakta, hem de birbirlerinden nefret etmektedirler. Frida için yaşadıkları bütün sorunlara rağmen Diego’nun anlamı büyüktür. Kocasıyla ilgili olarak şunları yazmıştır; ‘Başlangıç Diego…Yapıcı Diego…Çocuğum Diego…Ressam Diego…Babam Diego…Oğlum Diego…sevgilim Diego…Kocam Diego…Dostum Diego…Anam Diego…Ben Diego…Evren Diego’.
Bu arada Frida, sanat ve politika çevreleri ile yakınlaşır. Küba’lı önder Julio Antonio Mella ve fotoğraf sanatçısı Tina Modetti ile tanışıp arkadaş olur. Aynı yıl ‘Meksika Kominist Partisi’ne üye olur. Evliliği boyunca Frida’nın çeşitli erkeklerle ilişkileri olmuştur. Bunlardan biri de Rus devriminin önde gelen isimlerinden Lev Trocki’dir. Trocki, Rivera’nın Meksika Cumhurbaşkanı’ndan aldığı özel izin ile 1937 de Meksika’ya gelip, Frida’nın evine yerleşir. Trocki’nin karısının ilişkilerini fark etmesi nedeniyle ayrılırlar.
Trocki’ye düzenlenen suikastın ardından suikastçı ressam Sigueiros’un arkadaşı olması nedeniyle sorgulanan Frida, bir süre Meksika’dan ayrılıp San Francisco’da bulunan Rivera’nın yanına gider. Bir yıl önce boşanmış olan çift, burada yeniden evlenir.
Kaza sonucunda parçalanan rahminin, çok istediği çocuk sahibi olmasını engellemesine ve çektiği korkunç fiziksel acılara rağmen Frida, hayat dolu bir kadındır. Bohem yaşar, çılgın giyinir, çılgın partiler düzenler, bol içki içer, açık saçık fıkralar anlatarak insanları güldürür.
Acılarını unutmak için tüm gücüyle resim yapan Frida, yalnız ülkesinde değil, Amerika ve Fransa’da da sergiler açar. 1938 yılında New York’ta açtığı sergi, ona büyük ün getirmiştir. 1939'daki Paris sergisi ile büyük övgü alır. 1953 yılında Mexico City’de açtığı kişisel sergisine gitmesine doktoru izin vermez ama sıra dışı Frida orada da farkını ortaya koyar. Davetliler galeriye geldikten sonra sirenler çalar, ambulansla gelen Frida sergi salonunun ortasına yerleştirilen yatağın içinde şarkılar söyleyip şakalaşarak, herkesi etrafına toplar, büyük ilgi görür. Tam bir sürpriz olmuştur.
13 temmuz 1954 yılında akciğer embolisi teşhisiyle öldüğünde, intihar ettiğini düşündüren günlüğünde yazan cümle şudur;
"Çıkış yolunun güzel olacağını ve asla geri dönmeyeceğimi umarım"
Pablo Picasso’nun, "Biz onun gibi insan yüzleri çizmeyi bilmiyoruz" dediği sanatçının 70 eserinin 50'si Frida’ya hayran olan Madonna tarafından satın alınmıştır.
Kahlo'nun Resimleri
Kahlo'nun resimlerinde figürün ağırlığı kendini açıkça hissettirir. Peyzaj, natürmort ya da soyut anlatımlar onun sanat dünyasında önemli bir yer tutmaz. Çünkü Kahlo'nun anlattığı gerçeklik kendi iç gerçekliğidir; iç dünyasını dışa vururken portresini ve hayatı ile ilintili gerçeklikleri yansıtmaya çalışır.
Kahlo, sanatın kuramsal açılımlarıyla ilgilenmez. Yaşadığı dönemde etkili olan soyut sanatın real biçimden uzak anlayışı, kübizmin geometrik bir anlayışla yeniden düzenlemeye dayalı biçimci anlayışı, sürrealizmin günlük hayatta karşılaşmadığımız unreal görüntüleri ve de dışa vurumculuğun sosyal içerikli konuları ve serbest fırça vuruşları onu ilgilendirmez. Yine yaşadığı döneme damgasını vuran Picasso, Matisse, Dali ve Duchamp gibi büyük sanatçılardan etkilenmez. Kısaca, ne bir akımın ne de büyük sanatçıların üzerine gölge etmesine izin vermez.
Portre onun yaşamında önemli bir yer tutar. Eserlerinin neredeyse üçte biri portredir. Bu portreler bir kadının duyarlılığını göstermez bize, güzel bir kadın yoktur onun resimlerinde. Onun anlattığı gerçeklik görünen dünyanın ötesinde, kendi iç dünyasının en yalın en reel biçimde gösterdiği bilinen bir gerçekliktir, kimi zaman bu gerçeklik öyle bir hal alır ki, bu portreler Kahlo’nun dış görünümünden çok bize iç dünyasının bir yansıması olarak görünür, erkeksi görünümler, bakımsız bir yüz… Kahlo portrelerinde estetiğe- güzelliğe önem vermez.
Portrelerden geriye onun yaşamının gerçeklerini yansıtan resimler kalır, bu resimler Bilinçaltı’nın gerçekliğinden doğmuş sürrealizmi zorlayan–hatırlatan görünümlerdir, kendisi sürrealizmi reddeder ve sürrealist olmadığını söyler. Fantazya olarak algıladığımız bu görüntüler biraz reel, biraz naif, biraz sembol biraz dışa vurum görüntüleri yansıtır.
Sembolizm akımına bağlamaz kendini ama sembolleri de yeri geldiğinde kullanmaktan çekinmez. Birden fazla konuyu bir düzlemde–anlatmak istemenin başka çıkar yolu da yoktur zaten. ‘’Anlamlar’’ Kahlo için önemlidir, bu sebeple sembollere başvurmak kaçınılmazdır. Acılarını, yaşanmışlıklarını, hayatındaki önemli kişileri semboller yardımıyla anlatır bize. Kimi zaman gerçekçi bir mekânda, kimi zaman bir düzlemde kimi zamanda sürreal bir ortamda gösterir bize. Kısaca nasıl isterse o şekilde anlatır.
Bütün bu arayışlar, değişiklikler, farklı bakış açıları, Kahlo’yu bir akıma, bir düşünceye bağlamasa da onun resimlerinde içsel bir bağ, ortak bir tavır sezilir.
Acılarla dolu, çalkantılı bir hayat, kısa süren bir yaşam. Ama her şeyden öte bir kadın, bir sanatçı… Geriye kalan 150 ye yakın eser.