S O Y L U E D E B İ Y A T

serkan ışın poetika sözlüğü



Serkan Işın’ın Poetik Sözlüğü (*)


“Modernizmin simge ve kod üretimi olduğu, bir üretim biçimi olduğu akıldan çıkmadan, yeni simgeler ve kodları şiire katmadan, saçmalamadan ve “Out dada error?” hatalarını görmeden şiir yazılamaz, birbirimizi kandırmayalım, vebali büyüktür…” (Tüğün)


Alışveriş Merkezinin Poetikası: Kelimelerle şiir yazan şair / poetika ise bunun karşısında, hayatın kendisini umutla saplantı hâline getirmiş ve alışveriş merkezinin poetikasının gerisinde kalmış, kozmopolit bir maymundur (15)(**). Bkz. Kelimelerle Yazılan Şiir; Şiir Beklemediğimiz Yerlerden Gelmekte.

Bakmak-Görmek: Bakmak eksik bir deneyimdir, görmek ise bu deneyimi olabildiğince az ertelemek, sonuna kadar bakılan şey ile aradaki mesafeyi şey yönüne doğru kısaltmak ve deneyim yönünde uzatmak demektir ki bu da hazdır. Sonuçta modernin göz ile ilgili deneyimi de budur. O şeye uzaktan bakmak ya da bakmanın yollarını aramaktır (22).

Basılı Kültür Şiiri: Basılı Kültür Şiiri, liriğin ve epiğin hiçbir sözlüğe gerek kalmadan ya da tamamen “neoloji”ler yolu ile üretilmiş ve kendi-için hâli olarak şiirin gövdesi olan şiirdir ( 49). Bkz. Sözlü ve Yazılı Kültür; Görsel Şiir.

Ben: Ben, zaman içinde durağan değildir ve eğer yaşam, biraz zamanla ilgili bir kurgu ise, bu tasarımın bir yerinde ben de özünde “ben”in gizil gücünü taşıyarak değişecektir; ama hep “ben” olarak kalacaktır. Burada ben ketum bir bireyciliğin diğerlerini hiçe sayan yapısı değil, farklı olmanın, vatandaş kimliği altında bile farklı olmanın göstergesidir. Bu ben, İsmet Özel’i doğurabilmiştir ve Turgut Uyar’ın büyük kente yolculuğu, İsmet Özel’de o beni haykırır. Bu bendir ki şairi diğer benlerden senlerden avaz avaz ayırır (78, 79). Bkz. Ben-İsyan.

“Ben” sakatlanmış ve bir o kadar da saf dışı bırakılmış bir zamirdir (82).

Ben-İsyan: Diğerini tanımak için, karşılıklı tanımak için, benin bir şeyleri ister hâle gelmesi gerekmektedir. Öyleyse söylem, özellikle isyan söylemi, basitçe isteyen benin isteğinin ifadesi ve onun diğerlerine (sen, o, onlar) iletilmesidir. Bir mesajlaşma işlemidir, bağlamların zaman-dışı tutulduğu bir işlem olarak isyan, şiirin ya da şairin yegâne bildirisidir (79).

Bin Dokuz Yüz Doksan Sonrası Şiir: 1990’lardan sonra, özellikle “iyi şiirin” “kötü şiiri” kovacağını düşünen birçok kuşak büyük bir yanılgıya uğradı. Kendilerini merkeze ve merkezin değerlendirme gücüne ve yetkisine sahip gördüklerinden belki, muğlâk ve her şeyi “tüketim” amacı ile önümüze sunmaktan çekinmeyen popüler kültür araçlarını pek dikkate almadılar belki (123). Bkz. Eleştirmenimiz ve Şiirde Tercih.

Commucication, Ortaklanma: Bkz. Sözlü ve Yazılı Kültür.

Dıranas’ın Dehası: Dıranas’ın dehası belki de fizik ötesi bir ürpermeye (cezbe) göz atmak, bundan korkmamak ve ona kendisini teslim etme cüretinde yatmaktadır (51).

Dıranas, bir şey yapmıştır, bir şeyleri “daha” çıkarmıştır. Aşk, pişmanlık, çiçekler, bahar, yaz, mevsimler, bildik görüntüler arasındaki enerjilerin hepsi çıkacakken bir başka şey daha çıkar bu domurmuş; ama hesaplı ritmden: “Sen” (52).
Edebiyat Şebekesi: 1. Masaüstü yayıncılıkta kullanabileceğiz ücretsiz bir yazılım:Örneğin Open Office Türkçe; 2. Kendi okur kitlenize ulaşmanızı ve onların da size ulaşmasını sağlayacak bir web sitesi; Örneğin www.blogcu.com; 3. Yazarlarınızın işlerini, şiirlerini, fikirlerini sunabileceğiniz bir dergi formatı; Örneğin a4 boyutunda bir kâğıt. 4. İletişimi başlatmak için kullanabileceğiniz bir posta kutusu adresi: PTT’den alınabilir. 5. Yayınlarınızı çoğaltmak için bir fotokopici ya da ucuz bir yazıcı. Örneğin Lexmark serisi ya da Xerox; 6. Yayınlarınızın maliyetini karşılamak için okurdan istenecek destek; Örneğin pul parası, zarf parası vb. gibi toplu olarak ve bir kerede.
Özetle bütün bunlar, bir edebiyat şebekesi oluşturmanız ve bunu yerel olarak devam ettirmeniz için yeterli şeylerdir (151, 152). Bkz. Küçükbaş Yayıncılık.

Eleştirmenimiz ve Şiirde Tercih: Kocaman camileri, devasa kümbetleri vs. dikebilen mimari zekânın yerini alan şey, eleştirmeye ve manipüle edilmeye o kadar açıktır ki. 90 sonrası edebiyatının bunu “gönül yarası” ya da ”yürek yarası” olarak taşıdığını gördüğümde, artık sanat ile gerçeklik arasında herhangi bir bağın kurulabileceğinden o kadar kuşkuluydum ki ya neo-epikte karar kılacaktım ya da lirik şiirin en ağdalı kanonlarını “şaheser” diye okurlara satacaktım, poz vermekten de çekinmeyerek. Eleştirmenimiz o kadar acizdir ki entropik bir yayılışın izlerini gösteren Tini bir türlü soluyamaz, her şey parçadır çünkü ya da kimlikler fazla katıdır (9,10).

Epik Şiir, Şair: Bkz. Sözlü ve Yazılı Kültür

Estetik Olanın Yarılması: Xerox fotokopi makinesi ile 1900’dan önce tanıştım. Kırtasiyelerin o eski püskü makinelerinden birinde harika “gürültülü kâğıtlar” görmüştüm. Bunlar aşırı yanmış ekmek gibiydiler. Makine eskidiği için artık “mükemmel kopyalar” üretemiyordu. Kendisine verdiğiniz –örneğin daktilo edilmiş şiirlerin- orijinalleri, kendi hataları ile işaretliyordu. İlk dönem ödevi kapağımın, bu yıpranmışlık etkisi ile mükemmelleştiğini gördüğümde, benim için “estetik” alan çoktan yarılmıştı (5).
Garip’in Şen Gündeliği: “Şiir okuru kentlidir artık” önermesini dikkate almaya başladığımız andan itibaren, Garip’in şen gündeliği ortadan kalkar. Garip’in şen gündeliği aslında, kırık dökük yapısı iel Enderunlu Vasıf’ın Gündeliğinin “Cumhuriyet”çesine de denk düşer. Bunlar benim kilit kavramlarım ve bu konularda daha fazla bilgi vermeyi gereksiz buluyorum (59:

Genç Şiirin Tek İmkânı: Genç şiirin tek imkânı “Şiir nedir?” diye sormaktır, başka hiçbir soru için yer yoktur. Modernizmin simge ve kod üretimi olduğu, bir üretim biçimi olduğu akıldan çıkmadan, yeni simgeler ve kodları şiire katmadan, saçmalamadan ve “Out dada error?” hatalarını görmeden şiir yazılamaz, birbirimizi kandırmayalım, vebali büyüktür (45)…

Bizde, genç şairin özenle kaçtığı (..) alanlar, belki de verili saygınlık kalıplarından oluşan bir şair tanımının da artık işe yaramayacağını, iç ile dış arasındaki faz boşluğunun, yaşamın bize bıraktığı “lirik” boşluklardan değil, “görsel enerji alanları”ndan kotarılabileceğini işaretlemekte. Çünkü şair, şiir metni ve okur arasındaki uzaklık ile şiir tarihi ile şiir metni arasındaki uzaklık arasında seçim yapmak zamanı gelmiştir (193). Bkz. Görsel Şiir, Görsel Şiir İşi; Görsel Şiir, Türk Şiirine Getirilmiş Eleştiri.

Gerçek Edebiyat: Bkz. İnternetin Edebiyata Etkileri.

Görsel Enerji Alanları: Bkz. Genç Şiirin Tek İmkânı.

Görsel Şiir, Görsel Şiir İşi: En düzgün görsel şiir işi, tarayıcıya konan kaynak metnin üzerinden tarayıcının ışıklı gözü geçerken, tarayıcıyı sarsmak, deli gibi sarsmak ve bu ânı kaydetmeyi zevkle izlemekten geçer. Bu anlamın, işlenmişliğin, gerçeğin makine tarafından nasıl görüldüğüne, alabildiğine ve nasıl da “okunamaz” hâle getirildiğine bir delildir. Görsel şiir, makinenin hata yapmasının belgelenmesidir. Çünkü makineler ancak hata ve kaza yaptıklarında insan hayatına feci şekilde dahil olurlar, göstergenin gizi burada nesneden bir özneye zıplar, gerisinde bıraktığı pisliğin lirik ve epik aromasının tüm ihtişamı ile..(10).

Görsel şiir, her gördüğümüz boş kâğıda, her dolu mecmua sayfasına, her kitap sayfasına, gördüğümüz ve görülebilecek her yere şiir adına müdahale etmenin yegâne yolu olarak Türk Şairinin zekâsını beklemektedir. Barış Özgür’ün belirttiği gibi “size yapılanı” onlara yapmaktır, ödetmektir, geri vermektir (63).

Görsel şiir, Şiirin şiir dediğimiz şeyden arındırılmış hâlidir (165).

Görsel şiirde bizi rahatsız eden şey, biz şairlerin ve okurların konvansiyonel şiirde dünyanın gerçek görüntüsünü değil, görüntülerin dünyasını (Virilio), duyguötesi (Mestrovic) bir deformasyondan sonra tekrardan birleştirmeye alışkın olmamızdan kaynaklanıyor (73).

Görsel Şiir, tüm imkânsızlıkları ile birlikte görmekten imtina etmeyen ve görmeye mahkûm olan nesne hâline geldiği Dünyanın gerçekliğinin değil, bizzat gerçeğinin insan elindeki hâlinin şiiridir (75).

Çoğu kişi görsel şiir ile karşı karşıya kaldığında ona verilen “şiir” ifadesinin nerede olduğunu aramaktan başka hiç bir şey yapmıyor (156).

Görsel Şiir, Türk Şiirine Getirilmiş Eleştiri: Görsel şiir, bugüne kadar Türk Şiirine getirilmiş en hakiki eleştiridir. İşin teorik kısmını bir kenara atalım, harfin, parçanın, yapının ve tipografinin hiçbir yerinden bölünmediği, ideolojik herhangi bir kafa karışıklığına yer bırakmayacak kadar karıştırıldığı, edebiyat ansiklopedisinin her sayfasının, her maddesinin nasıl yazıldığını ve orada durduğunun sorgulandığı, eleştrinin gündeliğe –bütün aygıtları ile- bunca çekilmeye çalışıldığı başka türlü bir sanat hareketinin olabileceğini sanmıyorum (10).

Hâşim’in Şiirleri: Hâşim’in şiirlerinde divan şiirinin esaslarına olmasa bile, ruhuna yaklaşan bir taraf hep mevcuttur ve o da diğer tüm şeyler gibi, bir geçiş sonrasında bozumuna uğramıştır (54).

Hız Kapanı: Bkz. Şiir-Yeni.

İmge Dünyası Yaratan Şairin Bulunması İmkânsız Artık: Bkz. Şiir Beklemediğimiz Yerlerden Gelmekte.

İnternetin Edebiyata Etkileri: İnternetin “gerçek edebiyat” denen şeyi –ki bu ne demek bilmiyoruz- bozuma uğrattığını söyleyebiliriz. Bir kere onu belli bir sınıfın ulaşılabilir hazinesi olmaktan kurtardı, ikincisi “dil” denen olguyu dönüştürmekle kalmadı, dilbilim kuramlarını işaret ettiği yapısal çözümlemelere de katkısı oldu (..) İnternetin, matbaayı 200 yıl kadar ıskalamış bir toplum için nasıl bir imkân olduğunu görmek için öncelikle “yazı” denen teknolojiyi anlamak gerekiyor belki de. Bu yüzden bir katkıdan çok bir tehlike gibi algılandığını söyleyebiliriz. (..) “Cismani” bir şey olan internetin yazı ve resim ile olan ilişkisi çok temel bir ilişki ve bu iki verimi bizim birleştirmemiz için “gerçek edebiyat” denen şeyden farklı bir şey olduğunu görmemiz gerekiyor. Reklâmcılar için ekmek kapısı olan bu ikili, edebiyatçı ya da şair için nedense utanılacak ver kaçılacak bir şey olarak işaretlenmiş (66). Bkz. Şiir İnternet İlişkisi.

İnternet, dilin kendisinin kendi kendisi için var olabildiği ve bu yüzden şiir ile büyük benzerlikler taşıdığı tek mecradır (186).

İsyan-Ben: Bkz. Ben-İsyan.

İsyan Girişimi: 1990’lardan, bugünlere gelirken, her isyan girişimi gözden kaçırılmıştır bence (81). Bkz. Ben-İsyan.

Kahraman Şairler: Kahraman şairler başarısız müteşebbislerdir ve onları fetişleştiren şey, onlara başkaları tarafından, sonradan yapıştırılan “mübadele” değeridir (81, 82).

Kayıp Boyut: Yeni şiirin imkânları, her zaman tartışılabilir olmakla birlikte, bunun sadece bir “duruş” meselesi olduğunu söylemek de tek boyutlu kalıyor. Şair, bunca boyut arasında kayıp bir boyutu aramaktadır. O kayıp boyut, ancak şairin “ben” demekte ısrar etmesi ile bulunabilir ya da hiç bulunmayabilir (82).

Kelimelerle Yazılan Şiir: Kelimelerle yazılan şiir ya da yapıtaşı kelimeye dayanan şiir bir biriktirilmiş ve birbirine bazı yöntemlerle eklenmiş anlamlı ya da anlamsız hece kümelerinden kurulmuştur ve okurun da bu kümelere karşılık verebileceğini, şiir kümesindeki öğeleri az da olsa birleştirerek “bütün”ü (modern şiir dışındaki şiirde genelde anlam) oluşturacağını ve bunu “an” içinde yapacağı hesaplanarak yazılır. Yani şiir ile okurun koordinatları aynıymış gibi kabul edilir ve şiir yazan el, o hayalî koordinat sistemi üzerinde bir yerleri işaretler, okur da bu yerleri kendi hayalî (ama diğerine denk olarak düşünebileceğimiz) koordinatları içinde oluşturur; ama eksenlerin kurulumu tamamen okura aittir (12,13).

Şiirin kelimelerle yazılmasının artık imkânsız olduğunu söyleyeceğim (14).

Kelimelerle şiir yazan şair / poetika ise bunun karşısında, hayatın kendisini umutla saplantı hâline getirmiş ve alışveriş merkezinin poetikasının gerisinde kalmış, kozmopolit bir maymundur (15).

Kimlik Bölünmesi: Genç şair ve yazarların bir kimlik olarak yazarlıklarını ortaya atmaları, açık bir kimlik bölünmesidir (79). Bkz. Şairin Yeri.

Kitap İdeolojisi: Sanayi toplumu denen şeyin ürettiği kitap ile bizim anladığımız kitap arasındaki uçurumu kapatmak, yazmanın olduğu kadar yazılmış olanın tekniklerini de halka aşina kılmaktan geçer (153).

Konvansiyonel Şair: (Konvansiyonel) şair, 19. yüzyılda önce Batı’da peygamberlik iddiasında bulunduğunda modernizm, zaman ve mekân birliğini tüm dünyaya ilân etmiş değildi. Eski / geçmiş katmanı hâlâ yersiz-yurtsuz bir anılar toplamı olarak onun hayatında wndan ediyordu. Aydınlanmanın edebi birikimi, yani yazılı kültürün kılavuzluğu, klâsik olanın gidip aranması, bir nevi asri-hacı, yeni-oryantalizmin arsız kuşanıcısı vb. gibi tuhaf pratikler de bu tür şairin açık çantasında yer alır (162). Bkz. Sözlü ve Yazılı Kültür.

Köpek Gibi Çalışan Şair. Köpek gibi çalışan şaire doğru evrildik artık. Eğer kapitalizm öyle bir sınıf yarattı ise ben o sınıftanım etim, kemiğim ve şiirimle. Ürettiğim her şeyi şiir saymak gibi bir lüksüm var; zira kitaba para vermekten tutun da boş zamanlarımda bu Kentlinin en beter hâllerinin pençesini de üzerimde taşıyorum. Ne kenara çekildim, ne de fildişi kulem mevcut. Ne de fareli köyün hüzünlü palyaçosu olmaya niyetim var (62).

Küçükbaş Yayıncılık: Küçükbaş yayıncılığın temelinde (..) kendi okuruna meta satmaktan ziyade, bu dünyada satın alınamayacak şeylerin olduğuna dair bir fikri aşılamak (..) vardır. Buna “içten”lik demek gerekiyor. Küçükbaş yayıncılık baskı araçları olarak ücretsiz yazılımları, ucuz yazıcıları, kamusal bir posta dağıtım şebekesi olan PTT’yi kullanarak okuruna ulaşır. Arz talep ilişkisi içinde, talebi ortalamanın zevklerini kışkırtarak işini görmez. Küçükbaş yayıncılık kişiye özel bir yayındır. Bu yüzden de en az imkânla, en çok ve en sürekli iletişimi sağlamak üzere tasarlanmış, monolog değil, diyalog tercih ettiği için, okurunun da aynı süreci başlatması için her türlü bilgilenmeyi esirgememektedir. Yani Küçükbaş Yayıncılık okurunu da yayıncı yapan bir girişimdir (örneğin mail art ya da postada sanat şebekeleri) (150, 151). Bkz. Edebiyat Şebekesi.

Lirik-kod: Şiir bir an sonrası ile bir an öncesi arasında yapıp etmelerin boşluğunda yatar. Lirik-kod bu noktada açıklanabilir, belli bir yaklaşıklılıkla bu zaman aralığına yerleşen şairin, işlenmiş görüntüler ve nesnelerin harmonisini sessizliğe indirgemesinin şiiri. Modernin Süreksizlikleri (Giddens) zaman ve mekân konusundaki iddiasının çok çok üzerinde bir noktadadır. Bu yüzden lirik-kod türemiştir. Modern öncesinin suskusu, şaşkınlığı ya da temaşasının yerini alan şeylerin hepsini dönüştürme işlevini kendisine görev edinerek ve bunun yaşamasının –bu anlamda dilin yaşamasının- tek dayanağı olarak (73). Bkz. Lirik Şiir; Modern Şiir; Görsel Şiir.

Lirik Şiir: Okurun göz ile okuması, kulak için icat edilmiş birçok dilsel yapıyı kökünden sarsmıştır. Bu sarsılan yapıların Lirik ka(lı)plarla şiire tekrar sokulmaya çalışıldığı dönem geri kalmıştır artık. İnsanların şiir dili yolu ile öğrenecekleri hiçbir hakikat kalmamıştır. Şiir ancak boşlukları ifade ederek (yani kısaca girişim grafiğini gözler önüne sürerek) katmanlar arasında değerli bir inşa faaliyetine girebilir. Bu bağlamda boşluklu olan her şey şiirin konusu olabilmektedir (48).

Mektup: (..) Mektup bir imge olarak, tıpkı tren gibi içinde kendi şiirini taşıyan oldukça önemli; fakat şimdilerde fatura ya da broşür ya da çok anlamlı şekilde kartpostala (kısa mesaj) çevrilmiş romantik bir araçtır (114).

Bugün mektup kavramı fatura taşımaktan ve tüketime yönelik haber vermekten başka hiçbir anlama gelmemeye başladı (152).

Modern Şiir: Modern Şiir “oluş”un şiiri değildir, “Olmuş” ya da “olması muhtemel”in ya da “olacak olanın” şiiridir, bu anlamda Zaman ve Mekâna birincil değeri değil, ikincil değerleri yükler –onların üzerinde kayar (73). Bkz. Şiir.

Modern Şiirimiz: Nostalji ile radikalizm arasında şiirimiz, kendisini sözlü kültürden uzaklaştıran her etkiye yazılı kültürün teknik donanımıyla (dergiler, kitaplar vs.) cevap vermekte; fakat yazılı kültüre içkin bir anlayışla değil. Sözün gökyüzünden felâketle düştüğü yer olarak Komarov deneyimi, sonu çoktan belli olanın kaydedilmesi işleminde teknik olana mecburdur (83). Bkz. “Komarov Deneyimi” için şairin Tüğün adlı kitabındaki “1990’larda Ben Şairim Diyebilmenin Poetapatolojişi” adlı denemesi.

Modernizm: Bkz. Genç Şiirin Tek İmkânı.
Poetik Doğruculuk: (..) Kavramlardan birincisi Politik Doğruculuktan türetilen ve genelde İngilizce içinde “teknik olarak olumlu ve doğru” şiiri ifade eden Poetik Doğruculuk olacaktır. Kavramı, bir şiiri ya da herhangi bir imgeyi duygusuzca yazma pahasına denetlemek anlamında kullanacağım. Bu gelede “ölü duyguların ve ölü kültürel nesnelerin yeniden çevrime sokulması” bir süreçte popüler kültürün etkisi ile gelişen şiirin bir yan etkisidir (115).

Postşaşkınlığın Yaratacağı Sanat Türleri: Sanayi toplumunun ve teknolojinin yarattığı insanın postşaşkınlığı için yaratabileceği iki sanat türü olabilir. Postşaşkınlık kendisini meta-şaşkınlığa doğru ilerletirken burada karşımıza ancak dada çıkacaktır (diğeri ise post-terapik olan her şeydir (74).

Sanat İle Gerçeklik Arasındaki Bağ: Bkz. Eleştirmenimiz ve Şiirde Tercih.

Sen: Bkz. Dıranas’ın Dehası.

Soylu Yenilikçi Şiir: Soylu Yenilikçi Şiir, tıpkı Felsefi Şiir gibi “söz”ü kendine göre yorumlamakta ve yazılı kültürün teknolojik imkânlarını otantiklik adına epistemolojik ve bilimsel olarak reddetmektedir. Bu anlamda iki çıkış da “muhafazakâr”dır ve gelenekten beslenmek yerine bunu yeniden üretmektedir (171).

Sözlü ve Yazılı Kültür: Sözlü kültürde bellek, şairi dili ile sınırlıyordu ve şiir burada, hayatın tam ortasında şairin en içten olabileceği yerden geliyordu: Ortaklanmış olan (communis), yazılı kültürde şiir estetiği tersine gelişti ve ortaklanmaları, ortaklanmayanlar üzerinden gösterdi (commucication), bugün geldiğimiz noktada şiiri geçersiz kılan şeylerden biri de “ortaklanmalar”ın parsellenmiş ve hesaplanmış olduğunu, Sözlü ve Yazılı Kültürde ortaya çıkarılmış tüm poetik mirasın (lirik, epit, ethos, pathos, belâgat, retorik, ahenk, rim, imge, kafiye vb.) hepsinin “ürün” uğruna kullanılmasıdır. Burada “ürün” kapitalist üretim sonucu ortaya çıkan ihtiyaç maddesinden çok daha başka bir şey: Hiper-communication (7, .

Söz, göze ancak eylemde görünebilirken yazı, yazar ile okur arasındaki uzaklığı artırmış, havada uçuşan lekelerden oluşan şiir metni, bir şiir çıktısı hâlinde, tekrar üretilebilirin alanına girmiştir (48).

Sözlü Kültürden Basılı Kültüre gelişen (evrilen, değişen) poetik eylem, ses telleri / gövde ve müziği içeren dilin ortaklanmaya açık deneyimlerinin sayıp dökülmesinden, tek ve özerk bir imkân olarak tanınmış modern bireyin deneyimlerinin dil aracılığı ile ortaklanmamışa eklemlenme çabasıdır. Bu bağlamda Önerilen Tarihi Kabul ve Tasdik eden ve onu detaylandırarak ona bir perspektif katan Destan Şiirinden (bu tür epik şair, stand-up’ın icadı ile ortadan kalkmıştır, stand-up’çı kullandığı teknikler ile meddahtan ayrılır; o sözlü kültürün yazılı metin üzerine bindirilmiş “hayret” dinamosunu şair kadar çalıştırmasını bilir), öncelikle sınıfların özerk tarihlerini dile getiren Gerçekçi Şiire, oradan da tamamen tek bir bireyin deneyimini hiçbir mutabakat olmadan toplumun diğer kalanına öneren Basılı Kültür Şiirine gelinmiştir. Basılı Kültür Şiiri, liriğin ve epiğin hiçbir sözlüğe gerek kalmadan ya da tamamen “neoloji”ler yolu ile üretilmiş ve kendi-için hâli olarak şiirin gövdesi olan şiirdir (48, 49).

Şair-Kayıp Boyut: Yeni şiirin imkânları, her zaman tartışılabilir olmakla birlikte, bunun sadece bir “duruş” meselesi olduğunu söylemek de tek boyutlu kalıyor. Şair, bunca boyut arasında kayıp bir boyutu aramaktadır. O kayıp boyut, ancak şairin “ben” demekte ısrar etmesi ile bulunabilir ya da hiç bulunmayabilir (82). Bkz. Ben; Ben-İsyan.

Şair, Meydan Okuma: Bkz. Köpek Gibi Çalışan Şair.

Şairin Yeri: Şair için tanımlanan özgül ve imtiyazlık gerçeklik alanı, bir kimlik oluşturmasına yetmemektedir. Çünkü “yer” muğlâklaşmıştır. Şairin, yerini belirleyen “şiire içkin” kodlar ve tanımlamalar çok küçük bir sığa teşkil etmektedir (80). Bkz. Kimlik Bölünmesi.

Şiir: Şiir bir an sonrası ile bir an öncesi arasında yapıp etmelerin boşluğunda yatar (73).

Şiir Beklemediğimiz Yerlerden Gelmekte: “.. Felsefe ve şiir, beklemediğimiz bir yerlerden gelmekte”. O yerleri keşfetmenin merkezine anlamı, kelimeyi ve bunun hastalıklı çocuğu imgeyi, nesnel karşılık (!) uyarınca yerleştirmeyi, soyutluğun bile somutlukla karşılanabileceği bir imge dünyası yaratan şairin bulunması imkânsız. Alışveriş merkezinden hakikat satın alınamayacağını bilen müşteri, onu nereden satın alabileceğini; ancak onu talep ettiğinde öğrenecektir. Bu talebi yaratması gereken şairlerin, imgenin, duygunun, ahengin, başka bir tahayyülün, başka, alışverişmerkeziöncesi bir hakikatin nesnesi hâline geldiğini görmeleri gerektiği sürece, imge mekân tarafından yaratılacak ve kelimelerin şiirdeki zayıf ve talebi kışkırtmayan hâlleri neon ışıkları karşısında mum gibi tükenecektir, tükenmektedir (16).

Şiir Kitabı, Bugün: Ben kısaca formüle edeyim, A5 boyutlarında bir harflik küçük karelere bölünmüş bir matris ve bu matrisin harf/birim kutucuklarına dolacak 29 harften birinin orada olma olasılığı, daha sonra bu olasılık anlamlı kelime olasılığına dönüşür, bugün şiir kitabı boşluklardan arta kalan şeylerden başka hiç bir şey değildir (Cümle parantez içinde yer almaktadır; Sekoya) (155).

Şiir İnternet İlişkisi: Eğer kitap sayfasının yerini alan şey ekranın muhayyilemize yakın koşulları ise, ortamın kendisinin ortamlararası olarak tanımladığı, dilin aslında dillerarası, göstergenin artık göstergelerarası olarak zenginleştiği yerden bahsediyorsak, Şiir ile İnternet arasındaki ilişki hakkında çoğumuzun hiçbir şey bilmediği, ikincil kaynaklardan ve deneyimlerden bahsettiğini açık yüreklilikle söylememiz gerekiyor (185). Bkz. İnternetin Edebiyata Etkileri.

İnternet, dilin kendisinin kendi kendisi için var olabildiği ve bu yüzden şiir ile büyük benzerlikler taşıdığı tek mecradır (186).

Şiir, Tasa: Her şiir, önce bize görünür olan, el-altında olan, bildiğimiz ya da bildiğimizi sandığımız bir “şey” hakkında yürüttüğümüz tasa ile başlar. (..) Şiirin içindeki “iş” şairin yapma olarak dönüştürdüğü bu tasanın bitmek tükenmek bilmeyen enerjisidir (30).

Şiir, Yeni, Yenilik: Artık şiirin yeni ile birlikte adının anılmasının imkânsızlığı yanında yeninin niteliklerini bir bir yitirdiğini, kendini bir hız kapanına verdiği söylenebilir. Hızın krallığında yeni de sadece seçebildiğimiz renk lekelerinden biri haline geldi (11).

Şiirde Tercihim: Bkz. Eleştirmenimiz-Şiir.

Şiirdeki İş: Her şiir, önce bize görünür olan, el-altında olan, bildiğimiz ya da bildiğimizi sandığımız bir “şey” hakkında yürüttüğümüz tasa ile başlar. (..) Şiirin içindeki “iş” şairin yapma olarak dönüştürdüğü bu tasanın bitmek tükenmek bilmeyen enerjisidir (30).

Şiirdeki Menfi İş: Şiirdeki “negatif / menfi iş” şiir denen şeyin, Uzviyete (Varlığa, Olmaya, Bilmeye, Bulmaya) bağlandığı yerdeki tekniktir. Öyleyse bu tekniğin tek tek biçimle ya da biçemle bir ilişkisi yoktur; çünkü onlardan önce gelir; çünkü onlardan çok önce unutulur. O zaman o her zaman unutulan’a aittir. O her zaman “olumsuzlama” gücü verendir, dil dâhil her şeyin ötesinde Şiirin yapısına katılan en kuvvetli öğe olarak (36).

Şiirden Öğrenmek: Okurun göz ile okuması, kulak için icat edilmiş birçok dilsel yapıyı kökünden sarsmıştır. Bu sarsılan yapıların Lirik ka(lı)plarla şiire tekrar sokulmaya çalışıldığı dönem geri kalmıştır artık. İnsanların şiir dili yolu ile öğrenecekleri hiçbir hakikat kalmamıştır. Şiir ancak boşlukları ifade ederek (yani kısaca girişim grafiğini gözler önüne sürerek) katmanlar arasında değerli bir inşa faaliyetine girebilir. Bu bağlamda boşluklu olan her şey şiirin konusu olabilmektedir (48).

Şiiri Dert Etmeyen Şairler: Karşımızda “hüküm veren” bir peygamber edası ile konuşanların çoğu 19. yüzyıl Fransa’sının flânörleri gibi gözükseler de dert ettikleri şey “şiir” değildir, kendisini bir yolla ifade edebilmektir sadece (43).

Şiirimiz ve Ezilenler: Türk şiiri, bir şekilde hep “ezilenlerin”, Virilio’nun deyimi ile “hızca yavaş sınıfların” tarafında olmuştur; çünkü oradan gelmiştir (40).

Bugün ezilenlerin elinde oyuncaktır şair. Öyle bir ilişkiye girmiştir ki değil internet, ultra-net getirseniz değişmez. Dünyayı değiştirmek değil, yaşamak istiyordur çünkü (42).

Şiirin Konvansiyonel Hâli: Bugün şu söylenebilir, şiirin kalıp olarak uzaktan görüntüsü içeriğinden daha “tanıdık” hale getirilmiştir. Okumadan “şiir olduğu hakkında fikir yürütebileceğiniz” bir desen halindedir şiir. Buna “şiirin konvansiyonel hâli” denmez de ne denir? (156). Bkz. Şiir Kitabı, Bugün.

Şiirin Konusu: Okurun göz ile okuması, kulak için icat edilmiş birçok dilsel yapıyı kökünden sarsmıştır. Bu sarsılan yapıların Lirik ka(lı)plarla şiire tekrar sokulmaya çalışıldığı dönem geri kalmıştır artık. İnsanların şiir dili yolu ile öğrenecekleri hiçbir hakikat kalmamıştır. Şiir ancak boşlukları ifade ederek (yani kısaca girişim grafiğini gözler önüne sürerek) katmanlar arasında değerli bir inşa faaliyetine girebilir. Bu bağlamda boşluklu olan her şey şiirin konusu olabilmektedir (48).

Teknoloji Konusunda Züppeleşmek: Bizim teknoloji konusunda “züppe”leştiğimizi zannedenler olduğunu biliyorum. Oysa tam tersi. Ben kendi adıma “tekno” konusunda lâf ebesinden daha fazla “insani” deneyim yaşadım. Benim kuşağım da öyle. Hatta benden sonraki kuşak tamamen buna batmış durumda. Deneyimin iletişimle ilgili kısımlarını “kurgusal” bir düzenekte görmekten ötesini bilmiyorum. Bu yüzden de teknoloji delisi gibi görünmekten, gösterilmekten bıktım (61).

Türk Şairi ve Teknolojik Aygıt: Türk şairinin herhangi bir teknolojik aygıt ile yazı adına deneye giriştiğini sanmıyorum (daktilo dâhil). Başından beri kent, şair için dönüştürülebilir bir simgesel alan olmuştur. O yüzden de maruz kaldığım bütün “saldırının” faili ve kurbanı olarak kendimi “görsel şiirin” mecralararasılığında (intermedia) bulmam hiç de garip gelmiyor bana (6).

Türk Şiirinin Sırtını Döndüğü Her Şey: Türk şiirinin sırtını döndüğü her şey, bir gün kendisine “kültür” ya da “teknoloji” olarak geri dönecek, içinde yaşadığı toplumun sınıflardan değil, işte bu akışın içinde kendine yer bulmaya çalışan ve eninde sonunda birkaç merkezin etrafında dönenmekte olan “simgeler, düzgüler ve tüketim/üretim ilişkileri” arasına sıkışmış kalmış bellek aralıklarından mürekkep çevreler olduğunu ve bu çevrelerin “iletişim” arzularının merkezler tarafından önce dil düzeyinde tuzağa düşürüldüğünü fark etmek zorunda kalacaktır (194). Bkz. Sözlü ve Yazılı Kültür; Görsel Şiir, Türk Şiirine Getirilmiş Eleştiri; Görsel Şiir, Görsel Şiir İşi; Türk Şairi ve Teknolojik Aygıt; Şiir Beklemediğimiz Yerlerden Gelmekte; Genç Şiirin Tek İmkânı.

Ürün: Bkz. Sözlü ve Yazılı Kültür.

Yazı: Söz, göze ancak eylemde görünebilirken yazı, yazar ile okur arasındaki uzaklığı artırmış, havada uçuşan lekelerden oluşan şiir metni, bir şiir çıktısı hâlinde, tekrar üretilebilirin alanına girmiştir (48). Bkz. Sözlü ve Yazılı Kültür.

Yazı ilk kez kendisini akışa bırakabilecek ve akıldan yoksun (irrasyonel değil, irreel) bir Zaman’da serpilmektedir (165).

Yazılı Kültür: Bkz. Sözlü ve Yazılı Kültür; İnternetin Edebiyata Etkileri.
Yazılı ve Basılı Kültür Şairi: Yazılı ve basılı kültür şairi, hatırında kalan şeyleri yazmaz, söylemez. Onun için metin alanı ve şiirin söylem alanı çakıştırılabilen ve dağarcığın ötesinde kentin içinde yeni karşılaşılmış durumları, nesneleri vb. kayıt altında tutabileceği yeni imkânlardır da. Bugün şairlerimizin Söz konusundaki bu ısrarlarını anlamak mümkün değil, çünkü yazılı kültürden sonra söz’den bahsetmek elbette hoş olsa da, biraz fazla nostaljik ve sığ bir iddia. Sözlü kültür şairi, dünyayı “gördüğü ve duyduğu” kadarı ile aşikâren deneyimlerken, yazılı kültür kent şairi, dünyayı ve şeyleri aşikâren deneyimlerken, şiiri vekâleten yazar. Vekâleten yazar çünkü “konuşması” askıya alınmıştır (170, 171). Bkz. Sözlü veYazılı Kültür.
Yeni, Yeni Fikri: Yeni, tek bir andır, uçucu, saçma-sapan ve arapsaçı olandır; belki de o âna kadar keşfedilmesi gereken “karmaşa”nın kendine ulaşabilmek ve bu karşılaşma ânından yenik çıkabilmektir (159).

Zaman / Mekân kurgusu içine yerleştirdiğimiz her şeyin temellerini sarsan korkunç travma ânına sürekli geri dönüşü kolaylaştıran yeni fikri, kendisini ilerlemek isimli bir sığa içinde geliştirdiği sürece, kırık ayna metaforundan daha güçlü metafor beklemeyelim şairlerimizden, yazarlarımızdan, sanatçılarımızdan. Ayna inşa etme ilmine sahip olduğumuzu bile unutturacak olan bu görüntü karşısında yapacak neyimiz var? (160).

Yeni Şiirin İmkânları: Yeni şiirin imkânları, her zaman tartışılabilir olmakla birlikte, bunun sadece bir “duruş” meselesi olduğunu söylemek de tek boyutlu kalıyor. Şair, bunca boyut arasında kayıp bir boyutu aramaktadır. O kayıp boyut, ancak şairin “ben” demekte ısrar etmesi ile bulunabilir ya da hiç bulunmayabilir (82). Bkz. Ben; Ben-İsyan.

(*)- Bu sözlükçe “Tüğün, IŞIN, Serkan, Ebabil Yayıncılık, 2007, 1. Baskı” adlı kitaptan alıntılanarak hazırlanmıştır.
(**) Parantez içerisinde belirtilen rakamlar, Tüğün adlı kitabın sayfa numaralarını belirtir.
 

bugün 23 ziyaretçi (99 klik) burdaydı!
geri git ileri git hakkımda


online
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol