S O Y L U E D E B İ Y A T

ahmet güntan poetika sözlüğü


İYOTİKA:

Ahmet Güntan’ın Poetik Sözlüğü (*)
“Sevmediğim sınıfın içinde
Bu beyin kimyasıyla doğdum
Ben. Dura baka dura baka.
İster istemez şair oldum.”
Mahkeme Kitap’tan


Allah’ı Olan Modern Şiir : Allah’ı olan modern bir şiir yazılabilir mi? Yani Türkiye’de bir şair tabiata (aslında dünyaya: hayvana, suya, eşyaya, canlıya, cansıza) bakacak, ama eskiler gibi onlarla tek bir hamuru paylaştığını bilerek bakacak, yani Türk olacak, buralı olacak, modern olacak. Son bir şey daha: tekniğin yoklamasından da geçecek (127)(**).



Antilirik Şiir: Şiir=imge’nin bitişini duyuran, devam etmek için kendi yolunu ilan eden değişik bakışlardan biri neo-epiktir. Genç bir şairin (Hakan Aslanbenzer) herkesin …ve sonra ikinci yeni şairleri kendi yollarında devam ettiler diye özetlemeye alıştığı bir dönemi (1960 sonrasını) yeniden yorumlaması, tersine epik diye adlandırmayı sevdiğim antilirik bir kanalı işaret etmesi, Mehmet Akif’te buluşalım demesi, kim ne derse desin çok önemli bir olaydır . (..) Güzel değil mi, şiir bugün ayakta, bu da geleneğimize yakışıyor, sömürge şairleri değiliz (138).



Arayış: Hepimiz insanın mutlu olabilme ihtimalini arıyoruz(51).

Modern düşünce, eğer gerçekten iletişim istiyorsa, yaratmayı değil, sanat gibi aramayı tercih etmelidir. İletişimi sonuna kadar götüren sanat yaratmaz çünkü, arar. Onu saf kılan bu arayışıdır. Sanat da eğer yaratıcılık peşinde gitseydi, o da modern düşünce gibi insanı isimsizleştirirdi(58).

Şair yaratmaz, arar ve bulduğunu hiç bozmadan yavaşça yere indirir. Şairin zamanı, bunun için, yavaş geçmesi gereken zamandır(78).



Biçim: Dilin, anlatmak isteğiyle adalet içinde var olabilmesi için biçim şiirin kendisinden önce doğar, buna kesinlikle inanıyorum. (..) Şiir vardır ve içinde hiçbir şey olmayan bir yerde bekler. Biçimin mirasıdır şiir. Yaşayan su gibi. Ben de bunu arıyorum, hiç değişmeyeni. Beni terk etme imkânı olmayanı (87).



Bilim-Şiir: Bilim de şiir de, metaforik yapılardır, insanın genel anlamda dünyaya bakışı metaforiktir, bu metaforik yapıların, kendilerinin ele alınması tabii her şeyden önce insana, duruma biraz daha hâkim olma gücü, varoluşuyla ilgili açıklıklar verir (52).



Boş/Boşluk/Boşaltmak:” Şu koca tarihte ben çok müthiş bir zincirin halkasıyım, ziyan olmamalıyım” güdüsünün ortadan kalkıp etrafı boşaltması, bu şiirdir işte, zincirsiz ziyansız(111)

Sanatçı düşünceleri değil, düşünceler terk edip gittiğinde, arkada kalan boşluğu giydirmek ihtiyacıyla işe başlar (58).



Cioran’ın Talebesiyim: Ben Cioran’ın talebesiyim, Hölderlin’in değil (163).



Çağ/Çağım: Kendi çağımın başka bir çağ olmadığını öğrenmek bana şairliğimin verdiği en değerli hediye (102).



Duru Şiir: Kaderi savunan, ondaki boşluğu gören ama bu boşluk karşısında bir batılı gibi ya hedonizme ya da nihilizme kaçmayan, o ânı bir bunalım değil bir aydınlanma ânı olarak gören bir görüş içindeyim, Esrarîlerin duruluğunu bulursan daha duru şiirler yazacağımı düşünen bir görüş içindeyim (107).



Dünya Şiiri: Türk kaşığıyla Batı yemeği, güzel olmuyor. Hakiki olmayan şiirle barışmıyor (86). (..) Bulunduğumuz yerden ne gözüküyorsa onu yazalım, dünya şiiri yazalım (87).



Edebiyat Çevresi: Edebiyat çevresinden çok sıkıldım. Şiir ile okur arasında duran bu insanlardan çok sıkıldım (67).



Edebiyatçı: Edebiyatçı doğulmaz, edebiyatçı olunur, edebiyat başka bir şeydir(76).

Şiir, edebiyat değildir (77).



Estetik Olgunluk: Varılabilecek estetik bir olgunluğun kişisel bir olgunluktan geçtiğine inanıyorum (49).



Gece Dili: Ofisteki sekreterle gündüz diliyle konuşuyorum. Şiir ise bemin gece dilim (66).



Geleceğin Süresi: Geleceğin süresi uzundur (64).



Göt Olmak: 15 yıllık arkadaşım Roza Hakmen, beni yolda ilk gördüğü zaman eve gelmiş, beni gördüğünü ve tam bir göt olduğumu söylemiş (65).



Hacı Fışfış: Hacı Fışfış’ın mezarı ise otlar arsında kayıp, ama görse o beğenirdi bu halini mutlaka. Dünyanın en çok sarı saç boyası tüketilen ülkesi Türkiye’de o bir Arap, Hacı Fışfış. Yakınlık demeyelim, çok ayıp olur, hayranlık duyuyorum (104).



Hakan Aslanbenzer (ve Arkadaşları): Şiir=imge’nin bitişini duyuran, devam etmek için kendi yolunu ilan eden değişik bakışlardan biri neo-epiktir. Genç bir şairin (Hakan Aslanbenzer) herkesin …ve sonra ikinci yeni şairleri kendi yollarında devam ettiler diye özetlemeye alıştığı bir dönemi (1960 sonrasını) yeniden yorumlaması, tersine epik diye adlandırmayı sevdiğim antilirik bir kanalı işaret etmesi, Mehmet Akif’te buluşalım demesi, kim ne derse desin çok önemli bir olaydır . (..) Güzel değil mi, şiir bugün ayakta, bu da geleneğimize yakışıyor, sömürge şairleri değiliz (138).



Hakikilik: Türk kaşığıyla Batı yemeği, güzel olmuyor. Hakiki olmayan şiirle barışmıyor (86). (..) Bulunduğumuz yerden ne gözüküyorsa onu yazalım, dünya şiiri yazalım (87).



Hayret: Bir insanın, bu benim tasavvurum (..), iki ayak üstünde dimdik ileriye, etrafındaki insan tanımamış tabiata bakıyor, çok korktuğu için ilerideki boşluğa böğürüyor, bence bu ilk şiirdir. Böyle bir şey oldu mu bilmem, ama bu ilk adımdır şiir, hayretin ifadesi. Dil bu sebeple kutsal, hayreti barındırabildiği için. Türk şiirini büyük bir geleneğin zorluklarını aşarak bambaşka bir Türkçeyle hayreti tekrardan yakalayabildiği için büyük bir şiir olarak görüyorum, bizim en tanrıtanımaz şairimizin şiirinde bile bir tanrının varlığı hissedilir (114-115).



İlahî Işık: İlahînin ışığı şiire derinlik kazandıran gölgeler verir, şiiri ortaya çıkarır(115).

Şair, şiir yazarken de, arkadaşlık ederken de ilahî adaletin kurallarını uygular: Her şey yerli yerine oturmalıdır, her şey (68).

İlhan Berk ‘din işleriyle şiir işlerini’ sonuna kadar inatla ‘birbirinden ayırır’, ama yine de şiirinin kendisi mutlaka güzelliğe duyduğu hayranlığı gizleyemez. Bizim buralar Godard’ın oralardan farklı (102).



İlhan Berk: İlhan Berk ‘din işleriyle şiir işlerini’ sonuna kadar inatla ‘birbirinden ayırır’, ama yine de şiirinin kendisi mutlaka güzelliğe duyduğu hayranlığı gizleyemez. Bizim buralar Godard’ın oralardan farklı (102).

İlhan Berk bana müthiş bir şey söylemişti: Geleneğe bağlanılmaz, şair kendini bir geleneğin içinde bulur (156)



İlk Şiir-Hayret: Bir insanın, bu benim tasavvurum (..), iki ayak üstünde dimdik ileriye, etrafındaki insan tanımamış tabiata bakıyor, çok korktuğu için ilerideki boşluğa böğürüyor, bence bu ilk şiirdir. Böyle bir şey oldu mu bilmem, ama bu ilk adımdır şiir, hayretin ifadesi. Dil bu sebeple kutsal, hayreti barındırabildiği için (114).



İmgenin Ölümü: Şiir=imge’nin bitişini duyuran, devam etmek için kendi yolunu ilan eden değişik bakışlardan biri neo-epiktir. Genç bir şairin (Hakan Aslanbenzer) herkesin …ve sonra ikinci yeni şairleri kendi yollarında devam ettiler diye özetlemeye alıştığı bir dönemi (1960 sonrasını) yeniden yorumlaması, tersine epik diye adlandırmayı sevdiğim antilirik bir kanalı işaret etmesi, Mehmet Akif’te buluşalım demesi, kim ne derse desin çok önemli bir olaydır. (..) Güzel değil mi, şiir bugün ayakta, bu da geleneğimize yakışıyor, sömürge şairleri değiliz (138).



Kaçan Fırsatlar: Artık Troilet’nin Beyaz At’ı gibi genç ölme fırsatını, Forma gibi genç yaşta delirme fırsatını, Hans Hansen gibi başarılı bir işadamı olama fırsatını, Hanno Buddenbrook gibi hiç konuşmama fırsatını, Jim Willard gibi tenis hocası olup kortlarda ilk aşkımı arama fırsatını, Billy Budd gibi haksız yere idam edilme fırsatını kaçırdım. Ama yine de bu güzel ve ümitsiz dışlanmanın en onurlu çözümünü sanatta bulan Tonie Kröger’e inanıyorum (51).



Lale Müldür: Lale Müldür ile 1981 yılında tanıştık, bir yandan şiirde oluşan yeni gruplaşmalara katılamıyorduk, diğer yandan o da gençlik yıllarında tek başına taşıması zor kişisel uyumsuzluklarla doluyduk, bizi Voyıcır 2’ye kadar taşıyan yakınlık öyle doğdu, bugün hala yolda yürürken el ele tutuşuruz, kendimi ona o kadar yakın hissederim, ondan asla vazgeçmem (154).



Mandaterlik: Ben şairim ve ülkesini sevmeyen şair olmaz. Mandaterlik şairin tabiatında yoktur (92).



Memet Fuat: Benim Memet Fuat’a olan saygım onun İncelemeler kitabında “Ezra Pound Öğretmen isimli o kapsamlı yazıyı okuduktan sonra güçlenmiş, hatta o yazının ta 1962 yılında yazılmış olduğunu öğrenince hayranlığa dönüşmüştür (150).



Meselesiz Bir Şair Değilim: Meselesiz bir şair değilim, bu anlaşılsın istedim, bu kitaptan (Esrarililer) sonra Romeo Romeo.’yu okuyan orada da meselemi görecektir umarım (107).



Mustafa Irgat: Mustafa Irgat, bir kendinde-şairdi, ne düşündüğünü anlamak zordur. Türk şiirinde onu nereye koyacağız, Memet Fuat da bu soruyu sormuş. Mustafa Irgat’ın “şiir çıkmazının sonuna vardığını” düşünüyor. Türk şiirindeki yerini bilmek şu an imkânsızdır, daha bekleyeceğiz, ama bence “şairlerin şairi kategorisinde çok uzun bir ömrü olacak (122).



Neo-Epik: Şiir=imge’nin bitişini duyuran, devam etmek için kendi yolunu ilan eden değişik bakışlardan biri neo-epiktir. Genç bir şairin (Hakan Aslanbenzer) herkesin …ve sonra ikinci yeni şairleri kendi yollarında devam ettiler diye özetlemeye alıştığı bir dönemi (1960 sonrasını) yeniden yorumlaması, tersine epik diye adlandırmayı sevdiğim antilirik bir kanalı işaret etmesi, Mehmet Akif’te buluşalım demesi, kim ne derse desin çok önemli bir olaydır. (..) Güzel değil mi, şiir bugün ayakta, bu da geleneğimize yakışıyor, sömürge şairleri değiliz (138).



Okur: Ben okurdan korkarım, bayağı kakam gelir korkudan (104).



Okuyarak Yaşamak: Şiir okuyarak şiir yazmanın zamanı geçti, bugün matematikle ilgilenen kaç Türk şairi var? Sonra, modern toplumlarda şair, hayat deneyimlerini bir Karacaoğlan, bir Nedim gibi serüvenlerle zenginleştiremiyor. Çünkü serüvenler daha çok toplumsal güçler arasında siyasal düzeyde oluşuyor. Belki de buna dayanarak sanatçı için okuyarak yaşamak” diye çok boyutlu bir kavram önerebiliriz. Okumadan, teorilerden gitmeden toplumu anlamak ve anlatmak imkânsız. Ben hayatımın bütün dönüm noktalarında birer yazılı metin görüyorum, yine de okuyarak yaşayabilmeyi öğrenebildiğim şüpheli(12).



Poetik Olan: Benim için her şey poetiktir(51).



Rimbaud-Mallarme: Rimbaud’nun ihtiyarlık şiiri Batı için bir aydınlanma olabilirdi, ama olamadı. Birinci dönemin, şiir döneminin Batı’da yarattığı takıntının zirvesi Mallarme’dir (103).



Roza Hakmen: 15 yıllık arkadaşım Roza Hakmen, beni yolda ilk gördüğü zaman eve gelmiş, beni gördüğünü ve tam bir göt olduğumu söylemiş(65).



Saf Haliyle Sanat: Düşünmeyi kesebilen ve düşünmeden var olabilen tek şey ise ancak saf haliyle rahat olan sanattır. Ancak kendini saf olarak tanımlayan bir sanat, düşünceler üretmediği halde bizi modern düşüncenin erişemediği bilgileri sunabilir(57).



Sanat-Aramak: Modern düşünce, eğer gerçekten iletişim istiyorsa, yaratmayı değil, sanat gibi aramayı tercih etmelidir. İletişimi sonuna kadar götüren sanat yaratmaz çünkü, arar. Onu saf kılan bu arayışıdır. Sanat da eğer yaratıcılık peşinde gitseydi, o da modern düşünce gibi insanı isimsizleştirirdi(58).



Sanata İnanmak: Artık Troilet’nin Beyaz At’ı gibi genç ölme fırsatını, Forma gibi genç yaşta delirme fırsatını, Hans Hansen gibi başarılı bir işadamı olama fırsatını, Hanno Buddenbrook gibi hiç konuşmama fırsatını, Jim Willard gibi tenis hocası olup kortlarda ilk aşkımı arama fırsatını, Billy Budd gibi haksız yere idam edilme fırsatını kaçırdım. Ama yine de bu güzel ve ümitsiz dışlanmanın en onurlu çözümünü sanatta bulan Tonie Kröger’e inanıyorum(51).



Sanatçı: Sanatçı, Nietzsche’ye göre tarif edersek, başkalarını biçim olarak gördüğü şeyi öz olarak görenlere denir(44).

Sanatçıya yenilmek yasaktır(59).



Serkan Işın: Diğer bir öneri Serkan Işın’ın yoludur. Gözümü kapattığım zaman daha iyi görüyorum (Yalçın Küçük) diye düşünen bir topluluk için sivri ama çok öğretici bir kanaldır. Zaten bunu arıyoruz. Zinhar Galeri’deki işler var olduğu sürece artık kimse Türk şiiri bu deneyimi pas geçmiştir diyemez. Bizi burada toparlayan Serkan Işın ve arkadaşlarının bu deneyim sırasında sorduğu soruların ciddiyeti, reelliğidir. (..) Güzel değil mi, şiir bugün ayakta, bu da geleneğimize yakışıyor, sömürge şairleri değiliz (138).



Seyretmek: Seyretmeden şiir yazamadığım için seyir mahallini tercih ederim. Herkes bağırırken sen susmazsan bağıranları seyredemezsin. Güneşle kalkmazsan güneşin aydınlattığı şeylere sahip olmazsın. Tezgâhların yanında bir tezgâh daha koyarsan tezgâhları seyredemezsin(110).



Sol-(Soldayım): Soldayım, her Esrarî gibi. İlk şiirlerim biliyorsun Birikim’de yayınlandı, Althusser yıllarıydı, siyaset vardı şiirlerde, ama o kanal beni çabuk sıktı, o kanalda ben şiiri barındıramadım, bunu 10 şiirde gördüm anladım, siyasetle meseleme asıl şimdi hâkim olduğumu düşünüyorum(108).



Sömürge Şairi Değiliz: Şiir=imge’nin bitişini duyuran, devam etmek için kendi yolunu ilan eden değişik bakışlardan biri neo-epiktir. Genç bir şairin (Hakan Aslanbenzer) herkesin …ve sonra ikinci yeni şairleri kendi yollarında devam ettiler diye özetlemeye alıştığı bir dönemi (1960 sonrasını) yeniden yorumlaması, tersine epik diye adlandırmayı sevdiğim antilirik bir kanalı işaret etmesi, Mehmet Akif’te buluşalım demesi, kim ne derse desin çok önemli bir olaydır. Diğer bir öneri Serkan Işın’ın yoludur. Gözümü kapattığım zaman daha iyi görüyorum (Yalçın Küçük) diye düşünen bir topluluk için sivri ama çok öğretici bir kanaldır. Zaten bunu arıyoruz. Zinhar Galeri’deki işler var olduğu sürece artık kimse Türk şiiri bu deneyimi pas geçmiştir diyemez. Bizi burada toparlayan Serkan Işın ve arkadaşlarının bu deneyim sırasında sorduğu soruların ciddiyeti, reelliğidir. Diğer bir yol da imge öldü demese de uçukluk görülen deneylerin aslında birer tutarlı yapı olduğunda ısrar etmesiyle, bunu göstermesiyle önem kazanmış Ücra-bakış. Güzel değil mi, şiir bugün ayakta, bu da geleneğimize yakışıyor, sömürge şairleri değiliz (138).



Şair: Her şey şairi, bu dalgın gözü terk edebilir, yaşadığı müddetçe şairi terk etme tehlikesi olmayan tek şey şairin kendisidir(74).

Şair olunmaz, şair doğulur, şiir aranır, bulunur. Bu bir şiir sanatı değil, şairlik sanatıdır(75).

Şairin bildiği işlem, çıkarma işlemidir. Şiir, toplama, bölme, çarpma işleminin değil, çıkarma işleminin sonunda elde edilir(75).

Şair yaratmaz, arar ve bulduğunu hiç bozmadan yavaşça yere indirir. Şairin zamanı, bunun için, yavaş geçmesi gereken zamandır(78).

Şair şöyle der: İnsanın esas iletişimi kendisiyledir(78).



Şair-Değişmeyen: Şair, değişmeyenin peşindedir, biraz sonra bitecek olanın değil, devam edecek olanın kaydını tutar(73).



Şair-İlahî Adalet: Şair, şiir yazarken de, arkadaşlık ederken de ilahî adaletin kurallarını uygular: Her şey yerli yerine oturmalıdır, her şey(68).



“Şair –Ki Tekniği Olan Bir Evliyadır”: Mallarne, Şeyh Galib, aynı kalpte barınır mı? Haşim’de barınmıştır. Haşim bunun sayesinde bir Esrarîdir. Mallarme’ye göre şiir sözün bütün anlamlarından sıyrıldığı anda eşi olmayan bir şeye dönüşür. Dil, kendi malzemesinden, üstünde konuşabileceği bir nesne meydana getirmiştir. Eğer bu olabilseydi dilin gerçekleştirdiği bir mucize olurdu. İmkânsızlığı baştan kaderidir. Mallarme bir arzudur, gerçekleşmemiş bir şiir, cazibesi de bu. Şeyh Galib ise daha Hüsn’ü Aşk’ın en başında dilin kabiliyetsizliğini ifade edebilecek kadar kabiliyeti olduğu için Allah’a şükrediyor. Bir Esrarî olduğu için Ahmet Haşim, bize Mallarme derken kendine Şeyh Galib diyebiliyor. Peyami Safa “Haşim’in Gidişi”nde bak ne diyor: Şair –ki tekniği olan bir evliyadır.” (112).



Şair Yaratmaz: Şair yaratmaz, arar ve bulduğunu hiç bozmadan yavaşça yere indirir. Şairin zamanı, bunun için, yavaş geçmesi gereken zamandır(78).



Şairin Dalgınlığı: Şairin dalgınlığı, kendinden ayrılmak mümkün olmayandan, kendisiyle devamlı kalmak mümkün olmayanı çıkarmasından gelir(75).



Şairin Dinleneceği Bir Dönem Gelecek: Bence herkesin şairleri can kulağıyla dinleyecekleri bir dönem gelecek (88).



Şairin Kaderi-Kaderi Savunmak: Kaderi savunmak, bugün, eskiden olduğu gibi şaire kalmıştır, çünkü şair işini yapabilmek için işin en başından kaderi tanımak zorundadır. Kadere teslim olmak şairin kaderidir. Şair bir kafese doğar, eğer kadere teslim olmazsa bu kafeste mahkûm olu, işini yapamaz (94).



Şairin Korunma Sanatı Sonrasında Şiir: Şiiri, uzun süredir, şairin korunma sanatının sonunda gerçekleşen bir şey olarak görüyorum. Şair yoksa şair de yok. Bir şairin bir şaire en büyük hediyesi de bunu nasıl becerdiğini yazıp bırakmasıdır, ben de bunu yapıyorum. Seyretmeden şiir yazamadığım için seyir mahallini tercih ederim. Herkes bağırırken sen susmazsan bağıranları seyredemezsin. Güneşle kalkmazsan güneşin aydınlattığı şeylere sahip olmazsın. Tezgâhların yanında bir tezgâh daha koyarsan tezgâhları seyredemezsin(110).



Şairin Yeri: Toplumun şiire ayırdığı yerde gezinen şaire hoşgörüm yok(12).



Şairin Zamanı: Şair yaratmaz, arar ve bulduğunu hiç bozmadan yavaşça yere indirir. Şairin zamanı, bunun için, yavaş geçmesi gereken zamandır(78).



Şiir: Şiir, yeryüzüne ilk gelen o yalnız insanın oraya, öne, açığa, dışarıya bakışıdır(73).

Her şiir, şairini mutlaka yanında ister(74).

İlerleme şiiri bozar, şiiri durarak koruyan kazanır(74).

Şiir, toplumsal sözleşmenin perdelemediği, insanın insanla olan ilişkisinin ortadan kalktığı yerde, orada, önde, açıkta, dışarıda var olandır(74).

Şairin bildiği işlem, çıkarma işlemidir. Şiir, toplama, bölme, çarpma işleminin değil, çıkarma işleminin sonunda elde edilir(75).



Şiir Bir Taşınmadır: ”Aaa bak, bu şair şiirinde benim duygularımı çok iyi dile getirmiş.” Bu, tabii ki bir tercümedir, şiir değildir. Şiir eğer bir şey dile getiriyorsa bu elbette hiçten, yoktan yola çıkarak olur. Şiir bir taşınmadır, bu taşınma mutlaka dışa doğru gerçekleşir, ben “”şiir bir nesnedir” diyenleri böyle anlıyorum, içe doğru yolculuk başkalarını işi, şairlerin değil (101).



Şiir-Bilim: Bilim de şiir de, metaforik yapılardır, insanın genel anlamda dünyaya bakışı metaforiktir, bu metaforik yapıların, kendilerinin ele alınması tabii her şeyden önce insana, duruma biraz daha hâkim olma gücü, varoluşuyla ilgili açıklıklar verir(52).



Şiir Bugün Ayakta: Şiir=imge’nin bitişini duyuran, devam etmek için kendi yolunu ilan eden değişik bakışlardan biri neo-epiktir. Genç bir şairin (Hakan Aslanbenzer) herkesin …ve sonra ikinci yeni şairleri kendi yollarında devam ettiler diye özetlemeye alıştığı bir dönemi (1960 sonrasını) yeniden yorumlaması, tersine epik diye adlandırmayı sevdiğim antilirik bir kanalı işaret etmesi, Mehmet Akif’te buluşalım demesi, kim ne derse desin çok önemli bir olaydır. Diğer bir öneri Serkan Işın’ın yoludur. Gözümü kapattığım zaman daha iyi görüyorum (Yalçın Küçük) diye düşünen bir topluluk için sivri ama çok öğretici bir kanaldır. Zaten bunu arıyoruz. Zinhar Galeri’deki işler var olduğu sürece artık kimse Türk şiiri bu deneyimi pas geçmiştir diyemez. Bizi burada toparlayan Serkan Işın ve arkadaşlarının bu deneyim sırasında sorduğu soruların ciddiyeti, reelliğidir. Diğer bir yol da imge öldü demese de uçukluk görülen deneylerin aslında birer tutarlı yapı olduğunda ısrar etmesiyle, bunu göstermesiyle önem kazanmış Ücra-bakış. Güzel değil mi, şiir bugün ayakta, bu da geleneğimize yakışıyor, sömürge şairleri değiliz (138).



Şiir-Hayat: Şiir, kendini hayatın altında ontolojik bir bütünleyici olarak değil, hayatın üstünde bütünlenen olarak görmelidir(14).



Şiir Geleneği: Şiir, insanın zamandan etkilenmeyen, zaman içinde saflığını kaybetmemiş, bozulmamış tek geleneğidir(72).

Şiirde Şöyle Yapayım Diye Hedef Olmaz: Borges çalışkandır, onda bunu anlamam hiç, biraz da körlüğün getirdiği tembelliği yaşasaydı büyük bir maceranın tanıklığını yapabilecek güce sahip bir yazardı, yapmadı. Genel olarak doğru bir ilke bu(..), ama şiirde şöyle yapayım diye hedef olmaz, dikiş tutmaz atar çünkü (105).



Şiiri Yavaş Yazarım: Şiiri hiç zorlamam. Yavaş yavaş yürürüm, ama esas olan da odur bence, bir yere varma hedefi taşımadan yavaş yavaş yürümek (101).



Şiirimde Değişmeyenler: Şiirimde değişmeyeni arayanlar için işaret etmek istediğim iki şey var. Birincisi yanında bir şair duran şiirden yana oldum hep, şairi olan şiirden, bir dünya tasavvuru olan şairden, şairi gereksiz kılan metinlerarası gelgitten değil, dolayısıyla anlamdan hiç korkmadım. İkincisi şiirin muğlak alan olduğunu anladığım andan itibaren oradan ayrılmadım, ama soran soruşturan sesin kaybolup yerine şiirin kendi zevklerine kapandığı bir hazcılığa da asla teslim olmadım (142).



Şiirin İhtiyarlığı: İhtiyarlık da çocukluk da, her ikisi de kaderin koynunda cahilce yüzer, şiire yakındır, ama ihtiyarlığın bekleyişindeki hikmet çocukta yoktur. Doyurucu olan şiirin ihtiyarlığı bence. İhtiyarlığını tahmin edemediğim genç bir şiiri bir kenara koyuyorum, bir şey öğrenmem ondan. İlk adımlar her zaman belirleyici, bilmeden attığım ilk adımlar. Evet, Esrarî çocukluktan kalma bir ses(107).



Şiirden Kopmamış Şairlik: Kendimi bir enstrüman gibi kullanarak şiirimi kuruyorum. Gelip beni bulan insanlık şeyinin bozulmadan yere inmesine yardım ediyorum. Şiir bütün hayatımı benden istediği için benden yüce, bütün hayatımı aynı anda kullanmadığım zaman benden az bir şey. O nedenle bütün hayatımı birden aynı anda kullanıyorum, aşk gibi, her şey aynı anda olup bitiyor. Ben şiirden kopmamış şairliğe inanıyorum (88).



Şiirimizdeki Üç Önemli Deneyim: Şiir=imge’nin bitişini duyuran, devam etmek için kendi yolunu ilan eden değişik bakışlardan biri neo-epiktir. Genç bir şairin (Hakan Aslanbenzer) herkesin …ve sonra ikinci yeni şairleri kendi yollarında devam ettiler diye özetlemeye alıştığı bir dönemi (1960 sonrasını) yeniden yorumlaması, tersine epik diye adlandırmayı sevdiğim antilirik bir kanalı işaret etmesi, Mehmet Akif’te buluşalım demesi, kim ne derse desin çok önemli bir olaydır. Diğer bir öneri Serkan Işın’ın yoludur. Gözümü kapattığım zaman daha iyi görüyorum (Yalçın Küçük) diye düşünen bir topluluk için sivri ama çok öğretici bir kanaldır. Zaten bunu arıyoruz. Zinhar Galeri’deki işler var olduğu sürece artık kimse Türk şiiri bu deneyimi pas geçmiştir diyemez. Bizi burada toparlayan Serkan Işın ve arkadaşlarının bu deneyim sırasında sorduğu soruların ciddiyeti, reelliğidir. Diğer bir yol da imge öldü demese de uçukluk görülen deneylerin aslında birer tutarlı yapı olduğunda ısrar etmesiyle, bunu göstermesiyle önem kazanmış Ücra-bakış. Güzel değil mi, şiir bugün ayakta, bu da geleneğimize yakışıyor, sömürge şairleri değiliz (138).



Tarık Günersel: Tarık Günersel kendi tin-varlığını bugüne kadar örmeyi becermiş, başını duvara vursa bile yalnız kaldım diye kendi olmaktan vazgeçmemiş, nihayet bugün 1971’liler tarafından fark edildiğini sevinerek gördüğüm önemli bir şairdir (152).



Ücra Bakış: Diğer bir yol da imge öldü demese de uçukluk görülen deneylerin aslında birer tutarlı yapı olduğunda ısrar etmesiyle, bunu göstermesiyle önem kazanmış Ücra-bakış. Güzel değil mi, şiir bugün ayakta, bu da geleneğimize yakışıyor, sömürge şairleri değiliz (138).



Vasatta Heyecan Bulmak: Konuşulacak milyonlarca vasat konu var, vasatta heyecan bulmayan, aleladeliğe hayranlık duymayan şair bilmem ki şiirden konuşabilir mi? (102).



Vicdanın Sesi: Şiir yazılacaktır, çünkü bu ülkede vicdan sahibi olmak yetmez, vicdanın sesinin de duyulması gerekir (94).



Yalçın Küçük: Ben gizli dosyaları deşifre edebilecek kabiliyette tek bir deli tanıyorum, Yalçın Küçük. 4 Temmuz tezleriyle iyice şiire kayıyor(113).



(*) Bu Sözlükçe; İyot. Yazılar (1978/2005), Ahmet Güntan, YKY, 1.Baskı:İst., Haziran 2007 kitabından alıntılanarak hazırlanmıştır.

(**) Parantez içindeki sayılar İyot kitabındaki sayfa numaralarını göstermektedir.
 

bugün 77 ziyaretçi (100 klik) burdaydı!
geri git ileri git hakkımda


online
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol