S O Y L U E D E B İ Y A T

Kuatroçento (Erken Rönesans)



Kuatroçento (Erken Rönesans)

Kuatroçento İtalyanca’da XV. yy’ı belirtir ve sanat tarihçilerince en çok kabul gören kronolojik sınırlara göre Rönesans’ın başlangıcına tekabül eder. Bugün bu terim, tarihsel açıdan belirli bir dönemi belirtmek kaygısıyla ve genellikle, bir üslup anlamında kullanılmakta ve dolayısıyla da tüm yüzyıl boyunca İtalya’nın Sanat ve kültür gerçeğinin çeşitliliğini açıklamakta yetersiz kalan Erken Rönesans terimine tercih edilmektedir.

Antikçağ sanatına dönüş
İtalyan sanatçılar Yunan-Roma Antikçağı’ndan esinlenen yeni değer ve biçim arayışlarının, önceki dönemden bir kopma olduğunun bilincine çok kısa zamanda vardılar. Ayrıca, Antikçağ sanatına dönüş olarak yorumlanan Rönesans düşüncesinin kendisini de Kuatroçento insanlarına borçlu değil miyiz? Bugün tüm radikal görüşlerden sakınmaya çalışıyor ve bu kültürel devrimin Treçento’dan (XIV. yy) beri başlamış olduğunu biliyoruz. Petrarca (1304-1374) klasik modellerin önemini önceden duyumsamıştı. Gene de Antik çağ’ın incelenmesinin gerçekten temel bir rol oynaması, XV. yy’a rastlar. Sanatçılar Antikçağ harabelerinin gözleminden çıkarttıkları derslerle, özgün ve çeşitli çözümlere yöneldiler.

Hümanizma’nın beşiği olan Floransa da, XV. yy’ın ilk on yıllarından başlayarak Roma sanatından alınan ilkelerin ve motiflerin kullanılması sayesinde akılcılığa ve biçimlerin düzenlenmesine yönelişle, özellikle mimaride ve heykelde Antikçağ’ın katkısı kendini göstermeye başlar.




Mimar Filippo Brunelleschi ’nin arayışları ve heykelci Donatello ’nun sanat üstünlüğü, bu yeni eğilimlerin örneklerini oluşturur.




İtalya’nın kuzeyinde ve özellikle de Padova, Mantova ve Verona gibi canlı merkezlerde Antikçağ’ın sanat çevreleri üstünde yarattığı etki, çoğunlukla arkeolojiyle bağlantılıdır. Alçak kabartmalar, lahitler ve madalyalar, ressamların, içinden kompozisyonlarında kullanacakları motifleri çıkardıkları zengin bir repertuar sunarlar. Andrea Mantegna ’nın eserleri, Antikçağ’ın söz dağarcığının bu biçimde yeniden kullanılmasının en iyi örneklerinden birini oluşturur.




Kuramcı sanatçılar

Hümanist Leon Battista Alberti ’nin 1435’te yayımlanan resim üstüne incelemesinde kanıtladığı gibi, tarih kadar geometri ve matematik bilgisi de Kuatroçento sanatçısı için, yaratıcılıkta vazgeçilmez temeller oluşturan Ressamları eğitmeyi amaçlayan ve modern resmin temel metni olarak kabul edilen bu kitapta Alberti, sanatçının bilimsel alanda edinmek zorunda olduğu bilgileri anlatmakta ve geometrik perspektifin kurallarını saptamaktadır.




Burada söz konusu olan, Cennino Cennini’nin XIV yy’ın sonunda yazdığı “Resim Üstüne İnceleme” (Trattato della Pittura) gibi bir öğüt ve “atölye tarifleri” kitabı değil, resmi ilk kez liberal sanatlar (özgür bir adama yakışan sanatlar) arasına yerleştiren didaktik bir eserdir.

Şairlerin, astrolog, matematikçi ve tarihçilerin dostu olan sanatçı, artık yalnızca bir siparişi yerine getiren hüner sahibi bir adam değil, aynı zamanda kendisi de zaman zaman kuramcı olan bir kişidir.






Kuatroçento’nun simgesel adı Piero della Francesca “Resimde Perspektif’ Üzerine” (De perspectiva pingendi) ve “Beş Asal Kural Üzerine Söylem” (Libellus de quinque corporibus regularis) adlı kitapları ile yazar-ressam konumunun çok iyi bir örneğini oluşturmaktadır. İlk kitap, resme uygulanan perspektif üzerine kaleme alınmıştır. Sanatçının son yıllarında yazdığı ikinci kitap ise, biçim sorununu felsefe açısından ele almaktadır, aynı zamanda ressam, heykeltıraş ve mimar olan ve Piero della Francesca’nın Sienalı çağdaşı ve onun gibi Urbin saray çevresinde çalışmış bulunan Francesco di Giorgio Martini (1439-1501), mimarlıkla ilgili bir kitabın da yazarıdır. Bu yetkin, birçok bilim kolunda ustalaşmış ve tüm ifade biçimlerine ilgi duyan sanatçılar, Leonardo da Vinci ve Michelangelo gibi önde gelen sanatçıların öncüleridir.

Quatrocento’nun başlarında su yüzüne çıkan devrim, bir çizgiden doğmuş olması ve yeni üslubun bir anda inanılmaz bir otorite ve yaygınlıkla kendini kabul ettirmesi açısından son derece dikkat çekiciydi: bu dönemde verilmiş eserlerle ilgili olarak, ancak bir sonraki yüzyılda aşılabilecek bir birinci klasikçilikten bile söz edilebilirdi: mimaride, Filippo Brunelleschi çok büyük iki kilise inşa etti: Medici ailesinin kilisesi olan San Lorenzo ve doğrudan doğruya Eski Roma’nın büyük bazilikalarını uyarladığı Santo Spirito: Alberti’nin dışında XV. yy’da, bu kadar önemli bir başka sanatçıya rastlanmaz.

Donatello’nun ilk heykelleri de aynı güçlülük izlenimini verir: bunlar, Orsammichele’nin cephesindeki büyük Aziz Georgius heykeli (1416) ve katedralin çan kulesi için hazırlanmış kahin figürleridir (Yeremya, Habakuk); bu figürlerdeki olağanüstü anlatım gücü ve oranlardaki genişlikle, gotik heykelden kesin bir kopuşu işaret eder.

Lorenzo Ghiberti’nin ilk eserleri, birçok açıdan geleneğe hâlâ bağlıdır, ama sanatçı, Vaftizhane’deki Cennet Kapısı »nın alçak kabartmalarında, kompozisyon ve hikâyenin gerçek anlamını canlandırmayı başarmıştır.




Masaccio ise, Santa Maria del Carmine’deki Brancacci Capellası’nın fresklerinde, son dönem gotik resminin gözalıcılığından ve yumuşaklığından koparak, figürlerine eşsiz bir ağırlık ve görkem kazandırmıştır.

Rönesans’ın ana temelleri böylece atılmış olur. Brunelleschi bugün kayıp olan iki panosunda, çizgi perspektifini, yani bütün dikey hatların tablo düzlemi üzerindeki tek bir kaçış noktasına yöneldiğini ve uzaklaştıkça da mesafelerin azaltılabildiğini keşfetti; bu araştırmalar Masaccio tarafından yeniden ele alındı ve Santa Maria Novella’daki Teslis (ykl. 1427) tablosundaki mimari öğelerin yansıtılmasında kullanıldı. Donatello gibi Masaccio da, figürlerinin elbise kıvrımlarında Antikçağ heykellerinden etkilendi; hacmi vurgulamak, girinti ve çıkıntı duygusu yaratmak için ışıktan yararlandı: bu ustalık, fresk büyük bir plastik güç veriyordu.

Mimari alanında, Antikçağ düzenlerinin birleşimi anıtsal ve tutarlı bir görünüm elde edilmesine imkan sağlıyordu. San Lorenzo ye Santo Spirito kiliselerinin sahanları Korint düzeninde büyük kolonlarla ayrılmıştı ve Brunelleschi, bütün yapılarında, modüllere dayanan bir orantılama sistemi uyguluyordu.T.L.

Birinci Rönesans’ın gelişmesi.
Brunelleschi’nin kendisinden sonra gelenleri derinden etkileyecektir. Michelozzo, Cosimo de Medici’nin özel mimarı olur. San Marco (1440) Manastırı’nın kütüphanesinde, Brunelleschi’nin yaptığı bazilikadaki sütunların diziliş biçimini aynen alır ve sütun başlıklarında Antikçağ’dan beri ilk defa ton düzenini kullanır; Medici Sarayı’nın inşasıyla görevlendirilir ve bu yapı, bütün yüzyıl boyunca Floransa saraylarına model oluşturur.

Ne var ki, Leon Battista Alberti çok daha özgündür: Santa Maria Novella’nın (1458-1470), cephesini bir Antikçağ tapınağına benzetmeyi ve Rönesans dönemi mimarlarının büyük bir çoğunluğu tarafından sürdürülecek olan temalarla ilgili düşüncelere bir hareket noktası oluşturmayı başarır.

Resimde ve heykelde, Masaccio ve Donatello’daki ağırbaşlı büyüklüğün yerini daha cana yakın bir üslup alacaktır: Fra Angelico, dupduru tatlı yüzlü kişilerini klasik mimarlık anıtlarının ve parlak bir ışığın içine getirip yerleştirir. Aynı parlaklığa, kullandığı renklere ve ışığa büyük bir saydamlık kazandırmak için yağlı- boya kullanan Domenico Veneziano’da da (öl. 1461) rastlanır. Bu iki ressam, çok kanatlı tabloları terk ederek her kompozisyonun tek bir pano üzerine uygulandığı “pais”yı benimsemekle, önemli bir rol üstlenmişlerdir.

Filippo Lippi (1406-1469) Masaccio’dan etkilenmiştir, ama onun genç kadın ve çocuk figürlerinde ustasında rastlanmayan bir incelik görülür.




Paolo Uccello perspektifin açtığı ufukları incelerken, yalnız Andrea del Castagno (ykl. 1420-1457) Masaccio’nurı yolundan gitmeyi denemiş, ama figürleri daha katılaşmış ve dışavurumcu bir şiddete bürünmüştür.




Heykelci Luca Della Robbia (1400-1482), Floransa Katedrali’nin cantoria’larından (ilahi söyleyenlerin bulunduğu tribünler) birini yapmıştır: sonsuz bir dinginlik içindeki çocuk figürleri, tam karşıda yer alan Donatello’nun cantoria’sındaki hareketli ve şiddet ifadeli figürlerle taban tabana zıttır.





Della Robbia daha sonra pişmiş topraktan mavi ve beyaz mineli figür gruplarında uzmanlaşacak, onu izleyenlerse yayan taklitler ortaya koymaktan ileri gidemeyeceklerdir.




Bernardo Rossellino (1409-1464) da pek güçlü olmayan yumuşak bir üslup kullanmış, ama bunun yanında, Santa Croce’deki Leonardo Bruni’nin mezarıyla bütün yüzyıl boyu taklit edilecek olan anıtmezar tipini yaratmıştır T.L.

Büyük sanat merkezleri
İtalyan uygarlığının parlak çağı Kuatroçento’da, yarımadadaki farklı devletler içinde gerçek anlamda sanat merkezleri ortaya çıkmıştır. Aynı zamanda vali ve komutan olan, zafer ve gösterişe düşkün aydın prensler, (podestalar ve condottieriler) çevrelerine edebiyatçılar ve sanatçıları topluyorlardı. Bunlar güçlerinin, sanat koruyuculukları ile dile getirileceğinin bilincinde idiler. Böylece, heykeltıraşlar, mimarlar ve ressamlar, büyük din tarikatlarının (Fransiskenler ve Dominikenler gibi) ve hayır derneklerinin siparişlerine koşut olarak, yanlarında çalıştıkları prenslerin adını duyurmak için de eserler vermekte idiler.

Sanatçılar çoğu kez birbirinin akrabası olan ama birbirleriyle yarışmayı da sürdürerek rekabeti körükleyen ve ortamı canlandıran karşılaşmaları sağlayan prenslerin çekiciliğiyle Floransa’dan Ferrara’ya, Mantova’dan Rimini’ye, Verona’dan Urbino’ya, bir saraydan bir başkasına geçiyorlardı.

Kaynak : http://www.definecim.com/index.php/avrupasanati/kuatrocento.html



 
bugün 103 ziyaretçi (131 klik) burdaydı!
geri git ileri git hakkımda


online
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol